Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Şairlerin Kaleminden Hz. Peygamber (s.a.v) ..

Gönderen Konu: Şairlerin Kaleminden Hz. Peygamber (s.a.v) ..  (Okunma sayısı 2246 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı melancholia

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 729
  • umma ki küsmeyesin
Şairlerin Kaleminden Hz. Peygamber (s.a.v) ..
« : Nisan 22, 2010, 11:30:58 ÖÖ »
Şairlerin Kaleminden Hz. Peygamber (s.a.v) En güzel şiirleri burada Büyük gün gelene kadar paylaşmaya ne dersiniz ?

Bir seher vakti uyandım. Yine gama yine kedere dalmış her yer Efendim.
Yine efkâr yine âh u zâr almış cihanı. Bir velvele ki sorma Efendim.
Yine hasret yine gurbet almış her yanı.
Bütün aşklar sevgi ve muhabbetler bütün dertler kıyama kalkmış.
Sana hasret sana müştak sana tutkun gönüller kıyama kalkmış
Bir seher uyandım Efendim sana meczûb âşıklar kıyama kalkmış.
Her varlık âh u zâra durmuş lâleler sümbüller güller kıyama kalkmış.
Kıyam etmiş bülbüller zikre durmuş gönüller.
Bir seher uyandım Efendim bülbüle kulak verdim;
Geçmiş günleri sevda ve aşkları yâd ediyordu.
Sana yazılan na'tları bestelenen şiirleri hikâye ediyordu.
Ötüyordu dertli dertli. Yine hicrân yine giryân yine hazân yine hüsrandı.
Kâh ağlıyor kâh inliyor kâh susuyordu yine.
Hiç böyle ötmemişti böyle şakımamıştı.
Yakmıştı canı yıkmıştı cananı velveleye vermişti cihanı.
Hiç böyle sızlanmamıştı böyle dertlenmemiş geçmişe böyle yanmamıştı.
Bu sabah ona kulak verdim Efendim.
Bir sevda dilindeydi bir aşkı anlatıyordu.
Oturduğu dalı yaprağı gövdeyi titretiyordu öyle ötüyordu.
Hasretten yanıyor gurbetten ağlıyordu. Sanki bütün sevdalıları ağlatıyordu.
Bu seher başkaydı Efendim bu sefer başka.
Hazır dili çözülmüşken ona sormak istiyordum;
Bunca velvele bunca serzeniş kime? Onca kıyamet onca şikâyet niye?
Bir şeyler fısıldadı bir şeyler söyledi.
Âh Efendim beni yüreğimden vurdu.
Kalbim böylesine yanmamıştı göğsüm böyle daralmamıştı.
Ruhumu inletti beni dîvâne muzdarip etti.
Böyle aşk dinlemedim böyle muhabbet böyle hasret görmedim.
Seherde ağlattı beni yine gama kedere saldı...
Meğer bunca dağlanışı sızlanışı bunca âhı bunca efgânı;
Yıkık gönüller kırık kalbler kavrulmuş yürekler adına imiş.
Yanık sinelerin aşka adanmış türkülerin
Hasretten lâl kesilmiş dillerin sözcüsü imiş meğer.
Bunca kıyamet Efendim bunca âh u zâr;
Sana adanmış ruhların türkülerin aşk ve sevdaların
Yürek yakıcı bir efgânı bir efkârıymış Efendim.
Nasıl bilmedim nasıl uyanmadım kendimden utandım.
Hissizliğimden insanlığımdan aşka olan sessizliğimden utandım.
Soğumuş bir demir kesilmiş bedenimden
Kurumuş çölleşmiş hadekamdan Sana tutkun gönüllerden utandım.
Bir seher vakti uyandım Efendim her yer meşke boyanmış her şey sermest olmuş.
Bağbân hayran bülbül mestâne kızıllık her yeri sarmış sanki gülzâre dönmüş.
Günler buruk ve yalnız öksüz ve yetim kalmış o kutlu doğumu yâda durmuş.
Bir sessizlik var her yerde Efendim sanki varlık lâl kesilmiş.
Yine hazân yine hicran yine giryân cana düştü. Yine efgân bana düştü.
Gül böylesine kızıl olmamıştı böyle dertli gönlü böyle mahzûn olmamıştı.
Her zerresini böyle gam böyle keder her yanını kırmızı almamıştı.
Mevsim böylesine yaş dökmemişti ardından akşam böyle kararmamıştı.
Sabahlar ne kadar inlemiş gül ne kadar gözyaşı içmiş bilsen Efendim
Göz ne kadar acı dökmüş. Gam ne keder vermiş ne canlar yakmış
Ne hüsranlar yaşatmış bilsen.
Yokluğun ne elem salmış geceye ne hüzün vermiş sehere ne dert vermiş.
Kırmızılık bir kez daha giyinmiş bir kez daha kuşanmış ayrılık güllerinde.
Onlar Sen'i temsil ediyor sözde Sen'i hatırlatıyor.
Aşkını o sembolize ediyor teninin kokusunu o takdim ediyor sanki.
Gönül bir teselli bulmak istiyor ayrılık ateşine bir çare.
Bu hicrana bu efgâna bu hüsrâna bir merhem istiyor.
Bir seher vakti Efendim teselli aradım gülden bülbülden.
Geceden gündüzden Sen'i sordum.
Aşktan ızdıraptan hasretten bezenmiş bir buket yaptım.
Sabahı Sana delalet şafağı teselli yaptım.
Hasret ve tutkularıma Efendim sebeb-i meserret yaptım.
Bir ferman yazmak isterdim her yerde okunsun
Sana olan aşkları tutkuları dile getirsin.
Bir çerağ yakmak isterdim gönüllerde Sen'in sevdanı tutuştursun.
Bir türkü söylemek isterdim Sen'in adını yüceltsin.
Aşkına adanmış bir beste yazmak güle bülbüle onu okutmak
Her dertli gönüle onu ezberletmek isterdim.
Ne çare sonunda anladım ki Efendim
'Dertli söylegen olur.' derler amma
Sevdanı anmak sevdanı yazmak için
Erbâb-ı dîl olmak gerek erbâb-ı gönül.

Fatma ERGENE

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek