Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Ramazan Kayan Yazıları

Gönderen Konu: Ramazan Kayan Yazıları  (Okunma sayısı 4795 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı gözyaşı

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 1370
Ramazan Kayan Yazıları
« : Aralık 10, 2010, 03:27:35 ÖS »
]Tartışan değil, yaşayan olmak


“İnsan her şeyden çok tartışmacıdır.” (Kehf -54)

Bu ayet Kur’an’ın insan gerçeğine yönelik bir uyarısıdır…
Nitekim tartışmacılık özelliği ile yoğrulmuş olan insanoğlu, tartışmalara ne doyuyor ne de bundan yoruluyor…
Ateşli tartışmaların anaforunda doğrular araya gidiyor, hakikat tersyüz ediliyor.
Yüce ve yüceltici olan İslam, mensuplarının zıt görüşlerle birbirini küçültücü cedelleşmelerini ne tasvip ediyor ne de teşvik… Çünkü tartışmacı ruh hali, enaniyeti tatmin için gösteriş, kibir, husumet, haset marazına maruz kalmıştır. Kin ve öfke halleri zihni melekeleri dondurmuş, kendini doğrulara kapatmış, tartışmayı kazanmaya odaklanmıştır…
Evet, dindarı kindar eden cedeldir…
Gerçekten cedelde gizli bir afet vardır. Toplumsal tesanüdü tarumar eden sosyal bir felakettir. Hele hele cehalete dayalı cedel tam bir cürüm ve cinayettir…
Vahiy bu vahametin önüne geçmek için uyarıyor:
“Cahillerden yüz çevir…”

Yine Kitabımız net ifadelerle buyuruyor:
“La tücadil / Cedelleşme”

Cerbezeli sözlerle haksız iken kendini haklı çıkarma… Muhatabı mat etmek, itham etmek marifet değildir… Keramet, nefse ağır da gelse hakikatin tecellisi için kendini geri çekmektir… Çünkü âli olan Hakk’ın hatırıdır.
Evet, kimse ile atışmak, tartışmak ve sataşmak zorunda değiliz… Önemli olan doğru anlaşılmak ve yanlışları aşabilmektir…
Sonu düşmanlık ya da pişmanlık olan tartışmaları neden sürdürelim ki? Lüzumsuz çekişmeler zaman ve itibar kaybından başka bir şey değildir… Seviyesiz tartışmalarda karşılıklı saygıyı göremezsiniz, orada saldırganlık belirgindir… İnsanın saygınlığını bitiren de bu saldırgan üsluptur…
Burada Müslüman, inadına değil, inancına göre hareket etmek durumundadır. Mugalata, münakaşa, polemik mesleğimiz olamaz... Bizim mücadelemiz ahlak, adalet, hakkaniyet, hidayet, rahmet ve erdem demektir… Bunun için ihtiras, kapris, kompleks, hırs, öfke, enaniyet ve rekabet duygularımızı dizginlemek zorundayız… Bu illetleri alt etmeden hikmet, basiret, feraset, furkan, burhan, irfan bize hiç nasip olur mu?
Bugün İslam’ın kifayetsiz ve ehliyetsiz tartışmacıların elinde nasıl anlaşılmaz, tanınmaz hale geldiğine tanıklık etmekteyiz... Adeta din bir kadavraya dönüştü… Eğip büken, kesip biçen, kırıp döken, alıp verenlerin haddi hesabı yok… Ne bir hesap soran ne de bu gidiş nereye diyen var!
Kalite yok… Seviye yok… Derinlik yok…
Günlük hayatımızda ekranlarda tanık olduğumuz tartışmalar ölçü, ahlak, edep, insaf sınırlarını çoktan aştı…
En kötüsü dinin magazinleştirilmesi ve dinin yorumlanmasındaki laubaliliktir…
Bu bakımdan İslam’ın ciddiyetine, Müslümanların saygınlığına halel getirecek tüm tartışmaların dışında kalmak, artı karşısında olmak gerekiyor…
Gerçekten bu tartışmalar kimlere yarıyor? Tartışma gündemlerini belirleyenler kimler? Hangi değirmene su taşımaktayız?…
Enerjimizi anlamsız tartışmalarla tüketirken, sürüklendiğimiz tuzakların farkında mıyız? Boşa kürek çektiğimizi biliyor muyuz?
Evet, süregelen tartışmaların davamıza, ukbamıza katkısı nedir, sormak lazım…
Nice zamandır tartışmaktan iş yapmaya vakit bulamadık…
Kesin itaat ve teslimiyeti gerektiren nice ilahi buyrukları bile tartışmaya açtık… Teviller, tefsirler, yorumlar, görüşler tekliflerin üstünü örttü… Tıpkı İsrailoğullarının Hz. Musa (as) ile tartışmaya durdukları gibi…
“Allah muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor”
dediğinde onlar emri nasıl karşıladılar?
Emre icabet etmeleri gerekirken kesilecek sığırın nasıllığını, niteliğini, rengini özelliğini tartışmaya açtılar… Bu tartışma neredeyse onların sonu (helakı) olacaktı…
Ashab-ı Kehf’in misyonunu ıskalayanlar da onların sayısını tartışıyorlardı. Üçtür, beştir, yedidir diyerek gaybı taşlıyorlardı…
Sayıya takılı kalanlar, onların sa’yü gayretini görmüyorlardı…
Yakınlaşan kıyamet gününe hazırlıkta bulunması gerekenler, kıyametin ne zaman kopacağı konusunda takvim çalışmasını tercih ediyorlardı…
Allah’ın ayetlerini tartışmaya açanların ayetleri nasıl çatıştırdıklarını ve zamanla tartışmaların nasıl bir tefrikaya dönüştüğüne şahit değil miyiz?
Bu haller bizden çok mu uzak?
Unutmayalım ki ilk tartışmacı şeytandır…
Tartışmanın ilk mucidi ve en büyük muhibbi şeytandır… Hem de Allah ile tartıştı... Üstün olduğunu savundu… Secdesizliği ve seviyesizliği tercih etti…
İblis’in stratejisi, doğru yol üzerine oturup kıyamet saatine kadar tartışmayı sürdürmekti… Ve süreç devam ediyor…
Şimdi bize düşen görev, ya dışımızdaki tartışmaların nesnesi ve malzemesi olmak ya da vahyin gerçeklerine teslim olup hayatın öznesi olmaktır…
Evet, gerçeği tartışan değil, yaşayan ve taşıyan olabilmek…
Şayet tartışacaksak, bunu en güzel şekilde, hikmet ve basiret üzere yaparız… Çünkü tartışmanın bir ahlakı ve fıkhı vardır…
Ama bugün diyar-ı İslam, küfrün çizmeleri altında ezilirken biz meleklerin dişi mi erkek mi olduğunu tartışacak değiliz ya!
Peki, bize düşen sorumluluk nedir?
Sohbet ve davet…

Tart??an de?il, ya?ayan olmak

24.05.2010

Çevrimdışı gözyaşı

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 1370
Ramazan Kayan Yazıları
« Yanıtla #1 : Aralık 10, 2010, 03:29:01 ÖS »
Ashab-ı Sefine

Vira bismillah… Ver elini Gazze…


Önce İrlanda’dan Rachel Corrie adlı yardım gemisi yola çıktı…

Sonra Türkiye’den üç, İngiltere’den iki, Cezayir, Kuveyt ve Yunanistan’dan birer gemi bunu izledi…
Kırkın üzerinde ülkeden yüzlerce sevil toplum kuruluşu… Onlarca barış aktivisti, milletvekili, din adamı, medya mensubu, hepsi gemide…
Bu gemi farklı…
Şimdiden mazlumlara umut oldu…
Ümmete ufuk oldu…
En hayırlı umur oldu…
Bu gemi arzın imarına memur olanların gemisiydi… Çağa tanıklıklarını sunanların sefinesiydi… Taraflarını, duruşlarını netleştirenlerin tercihiydi…
Evet, şimdi ashab-ı sefine seferde… Gazze ashabı için yolda…
İlhamını Nuh’un gemisinden alan bir gemi…
Yüzyılın başında Titanik gemisi dünyanın gündemine oturmuştu. Milenyumun başında ise Gazze gemisi insanlığın gündeminde ve gönlünde yer etmiş durumda…
Tarihe not düşüldü… Bu gemi yeni bir milattı… Artık bundan böyle gemi öncesi ve gemi sonrası konuşulacaktır…
Çünkü bu gemi güçlü bir rüzgârı arkasına aldı… Bununla kalmadı, şimdiden dünyada büyük bir rüzgâr estirmeye başladı… Özgürlük rüzgârı… Onur rüzgârı… Küresel direniş rüzgârı…
Bu gemi müjde saklı… Moral dolu… Mecal yüklü…
Bu gemi parçaları bütünlüyor... Türkiye’nin 50’nin üzerinde ilinden 350’yi aşkın grup, yapı, cemaat ve camiadan insan aynı potada ve aynı rotada buluşmuş durumda… Filistin ortak paydasında… Özgür Kudüs sevdasında yürekler müşterek vuruyor…
Muhteşem bir armoni… Umut veren bir ahenk… Yıllarca özlemi çekilen bir kardeşlik mozaiği… Düne kadar kamplaşanlar bugün aynı gemide kamptalar ve aynı hedefe kilitlenmiş durumdalar; Vira Palestina/Filistin’e özgürlük…
Türkiye’nin ortak hâsılası burada… Hatta ümmetin ortak değerlerinin buluşması diyebiliriz…
Maşeri vicdan… Kürevî akıl… İnsani damar burada atıyor…
Biz yardım malzemeleri ile Gazze’yi inşa etmek için yola çıkarken, bu yolda Gazze bizi inşa ediyor… Gemide yeni bir ruhun ihyası yaşanıyor… Adeta yorgun ruhları rehabilite eden bir merkez…
Denizde seyreden bir üniversite… Hızlandırılmış bir eğitim, zengin bir müfredat… Kardeşlik, vahdet, ümmet, direniş, özgürlük, dua, yakarış, adanış, varoluş, feragat, sabır, hikmet, izzet, takva, samimiyet… Dersler ve testler harmonisi…
Sefer bilinci zirvede… Zafer umudu dorukta…
Çağın rabbanileri yolda…
Zamanın ensarileri seferde…
Vaktin havarileri hareket halinde… Hayye alessefer/ Haydi sefere diyorlar…
İyilik ittifakı sanki küresel intifadanın da ilanıydı…
Herkes şunu çok iyi biliyor ki, bu filo Gazze’nin nefes borusudur… Artık bu ambargo kalkmalı, bu abluka delinmelidir… Çünkü Gazze’nin tek soluk aldığı tüneller Mısır tarafından örülen çelik duvarlarla vahşice engelleniyor… Kaldı ki o tünellerde bugüne kadar 140 Filistinlinin üzerine tünel göçtü ve toprağın altında can verdiler…
Yardım filosu, çağın “filcilerine” takılır mı bilemem… Kanaatim o ki, bu gemiler Gazze’ye ulaşsa da ulaşmasa da maksat hâsıl olacaktır… İsrail yalnızlaşacak, maşeri vicdanda mahkûm olacaktır…
İçimden bu sefere Gazze umresi diyesim geliyor…
Rasulullah(sav)ın 1400 kişi ile umre için Medine’den yola çıkıp Hudeybiye’de engellenmesi zihnime takılı kalıyor… O yıl umre yapamayan Hz. Peygamber (sav) ve ashabına 19 ay sonra Mekke’nin fethi nasip oluyordu…
Kızıldeniz Hz. Musa’ya yol verdi, Firavun’a rağmen…
Nebevi bir seferi sürdüren bu kutlulara Akdeniz’in yol vereceğine inanıyorum, İsrail istemese de…
Artık, el-Aksa uzak değil diyorum… Çünkü intifada mektebi, küresel açılımını yaptı…
Gençlik günlerimizde dillerimizdeki dize şuydu:
“Ağlayın su yükselsin, belki kurtulur gemi”

Ve gemi kurtuldu… Şimdi de kurtarmaya gidiyor…
Kuşkusuz bu gemi yürüyecek, denizde engellense bile karada yürütülecek, çünkü gemidekiler dönüş gemilerini yakmış durumda…
Her biri bir canlı kalkan… Adanmış birer kurban…
Cudi’den Tur-i Sina’ya selam diyorlar…
Hira’dan Zeytin Dağı’na sefere devam diyorlar…
Duanızla direneceğiz…
Hakkınızı helal ediniz…
Hepimiz Allah’a emanet…

29.05.2010

Ashab-? Sefine

Çevrimdışı gözyaşı

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 1370
Ramazan Kayan Yazıları
« Yanıtla #2 : Aralık 10, 2010, 03:30:59 ÖS »
Furkan gemisi

Bu geminin bu kadar ses getireceğini, ne geminin içindekiler ne de bu seferi düzenleyenler bilebilirdi. Gemiden döndükten sonra gemi gerçeğini daha iyi fark etmeye başladık…

Meğer bu gemi neymiş?
Dengeler, düzenler değişiyor… Toplumlar, sistemler sarsılıyor… Hesaplar, hedefler gözden geçiriliyor…
Bizim için gemi küçük bir adımdı; ancak görünen o ki, insanlık için büyük bir adım oldu… Rabbim küçük sebeplerden büyük neticeler hâsıl ediyor… Demek ki, sünnetullahın iktizası böyleydi…
Tıpkı Talut ve Calut kıssasında olduğu gibi… Kur’an-ı Kerim uzun ve çetin bir savaşı konu ediyor, savaşın sonucunu belirleyen ise, Talut’un ordusunda bulunan çocuk yaştaki Davud’un attığı bir taş oluyor… Atılan taş ile Calut helak oluyor, ordusu hezimete uğruyor… Bir taş ile savaşın kaderi, tarihin akışı değişti…
Bir gemi ile nelerin değişeceğine hep birlikte tanıklık ediyoruz…
Hz. Musa’nın annesi dünyaya getirdiği yavrusunu, Firavun’un soykırımından kurtarmak ümidi ile bir sanduka içinde Nil’in sularına terk ediveriyor… Aslında olan olay, Allah’ın suya terk edilen bir bebek ile tarihe müdahalesiydi… Firavun için sonun başlangıcıydı…
O Allah ki, bir örümcek ağı ile Daru’n-Nedve’nin tuzaklarını boşa çıkarmamış mıydı?
Bu gemi dünyayı silkeledi… Bununla kalmadı sanki yeni bir dünyanın habercisi oldu… Gemidekiler yeni bir medeniyet tasavvurunun mimarları olarak yüreklerde yerlerini aldılar…
Demek istediğim o ki, bu gemi sadece gemi değildir…
Bu gemi bir çığırdır… Yönsüzlük ve belirsizlikler içinde bocalayanların pusulası oldu…
Bu gemi bir çizgidir… Dünyayı ikiye ayıran bir çizgi… Çizginin içinde özgürlük, direniş, onur, adalet, insaniyet ve hakkaniyet var… Dışında ise işgal, sömürü, cinayet, zulüm, zulmet ve zillet var…
Bu gemi bir çağrıdır… Ulviye, güzele, doğruya, erdeme, hakka çağrıdır…
Bu gemi bir çığlıktır… Yıllarca sömürülmüş, sindirilmiş halkların yeniden diriliş çığlığıdır…
Çünkü bu gemide adanmışlık vardı… Azim dardı… Aksiyon vardı… Aşk vardı... Aşkınlık vardı…
İnsanlığın ortak hâsılası oradaydı. Ortak havsala oradaydı…
Hılfu’l-Fudul güncellenmişti… Erdemliler buluşması gerçekleşmişti… Biz sadece Ebu Cehillerin kıtalar dolaştığını sanıyorduk, meğer Ebu Taliplerde kıtalar dolaşıyordu… Yunanlı Dimitris Plionis, İrlandalı Ken O’keef, İngiliz George Gallavi, İsveçli Mattias Gardell, Papaz Hilaryum Kapoçi’nin şahsında müşahede ettim…
Yine bu gemide çağın sahabilerini gördüm… Asrın haramilerine ve haydutlarına karşı nasıl canlı kalkan olduklarına tanıklık ettim… Zamanın Zeynepleri asil ve aziz duruşlarını gemiye taşımışlardı… Selahaddin-i Eyyubi’nin silüeti aramızdaydı…
Ashab-ı Sefineye Allah muhteşem bir sekine sunmuştu… Ashab-ı Sefine Ashab-ı Fetih olma yolunda emin adımlarla ilerliyordu…
O tufan içinde bu gemi furkan olmuştu… Ayrıştırtıyordu; dostla düşmanı… Güzelle çirkini… Hakla batılı… Sadakatle ihaneti…
19 yaşındaki Furkan’ın kanı buna şahitlik ediyordu…
İsrail’in vahşi yüzü hiç bu kadar net ortaya çıkmamış ve bu kadar çok lanetlenmemişti… İsrail hiç bu kadar yalnızlaşmamıştı…
Bu gemi bir başlangıçtır ama İsrail için ise sonun başlangıcıdır… Zulümde zirve yapan Siyonist rejim için zeval günleri başlamıştır…
Diyorum ki, bu gemi Allah’ın ayetlerinden bir ayettir… Güne ve geleceğe yönelik önemli işaretler içeriyor…
Bir insaniyet mektebi, bir adalet platformu, bir vicdan hareketi, bir erdem buluşması gerçekleşti…
Bu bakımdan bu gemi bir aynadır… Bu aynada kişiler, kurumlar, toplumlar, sistemler, bloklar kendi gerçeği ile yüzleşiyor… Taraflar, sınıflar netleşiyor…
Bu gemi adeta bir laboratuar oldu.. Herkesin insanlık kalitesi burada test edildi… Gizli niyetler, saklı hesaplar ortaya çıktı… İhanetler, samimiyetler, illetler, meziyetler bununla gün yüzüne çıkmaya başladı… İnsanların mayasını, kumaşını, cevherini, kalitesini ortaya koyan gösterge gemiydi…
Bu bakımdan bu gemi Gazze’yi çoktan aştı…
İnsanlığın iftiharı, ümmetin itibarı oldu…
Çünkü gemideki insanlar insanlığın ölmediğini göstermek için öldüler… Yeni bir yaşamın şifresini, farklı bir dünyanın denklemini kurdular…
Bu insanlar yaşamak için değil yaşatmak için yola çıktılar... Bir başkası için yaşama erdemini kuşandılar… İnsani değerleri hayata geçirmek için hayatlarından vazgeçtiler…
Önce korkuyu kefenlediler… Onurlu bir ölümün yüceliğini dünyevileşen dünyalılara gösterdiler…
Cengiz, Cevdet, Necdet, Çetin, Furkan, Cengiz, Ali Haydar, Fahri, İbrahim canları ile şehitsiz ve şahidsiz bir dünyanın hüsranına dikkat çektiler…
Onlar şehit oldu… Korsanlar deniz yolunu kesince seferi sürdürmek için kanatlandılar… Yetişemedim o kutlulara, arkalarından bakakaldım…
Onlar şimdi Şehid Şeyh Ahmed Yasin’in misafirleri… Son vasiyetinde ümmetin duyarsızlığını Allah’a şikâyet eden şehidden özür dilemek için gittiler… Şikâyetlerini geri çekmesi için…
Onlar cenneti seçti, İsrail cinneti seçti…
Rabbim ümmeti şehidsiz ve beşeriyeti şahidsiz bırakmasın…


19.06.2010[/B/]
« Son Düzenleme: Aralık 10, 2010, 03:39:42 ÖS Gönderen: gözyaşı »

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek