Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Mevlana Celaleddin-i Rumi

Gönderen Konu: Mevlana Celaleddin-i Rumi  (Okunma sayısı 7071 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı stalker

  • Grupsuz
  • *
  • İleti: 1986
  • Cinsiyet: Bay
Mevlana Celaleddin-i Rumi
« : Eylül 17, 2008, 01:54:17 ÖÖ »
Hz. Mevlana Hayatı ve Eserleri

Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan yöresinde, Belh şehrinde doğmuştur.
Mevlâna'nın babası Belh şehrinin ileri gelenlerinden olup sağlığında "Bilginlerin Sultanı" ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahaeddin Veled'dir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'dur.

Sultânü'l-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh'ten ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultânü'l-Ulemâ 1212 veya 1213 yıllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh'ten ayrıldı. Sultânü'l-Ulemâ'nın ilk durağı Nişâbur olmuştur. Nişâbur şehrinde tanınmış Mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karşılaşmıştır. Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar'ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır.



Sultânü'l-Ulemâ Nişâbur'dan Bağdat'a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâbe'ye hareket etti. Hac farizasını yerine getirdikten sonra dönüşte Şam'a uğradı. Şam'dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende'ye (Karaman) geldi. Karaman'da Subaşı Emir Musa'nın yaptırdıkları medreseye yerleşti.
1222 yılında Karaman'a gelen Sultânü'l-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldı. Mevlâna 1225 yılında Şerefeddin Lala'nın kızı Gevher Hatun ile Karaman'da evlendi. Bu evlilikten Mevlâna'nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adında iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun' u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerra Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlâna'nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Alim Çelebi adlı iki oğlu ve Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi.
Bu yıllarda Anadolu'nun büyük bir kısmı Selçuklu Devletinin egemenliği altında idi. Konya ise bu devletin başşehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve devletin hükümdarı Alâeddin Keykubad idi. Alâeddin Keykubad, Sultânü'l-Ulemâ Bahaeddin Veled'i Karaman'dan Konya'ya davet etti ve Konya'ya yerleşmesini istedi.
Bahaeddin Veled, sultanın davetini kabul etti ve Konya'ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldi. Sultan Alâeddin onu muhteşem bir törenle karşıladı ve ona ikametgâh olarak Altunapa (İplikçi) Medresesi'ni tahsis etti. Sultânü'l-Ulemâ, 12 Ocak 1231 yılında Konya'da vefat etti. Mezar yeri olarak Selçuklu Sarayı'nın Gül Bahçesi seçildi. Günümüzde müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı'na bugünkü yerine defnedildi.


Sultânü'l-Ulemâ ölünce talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna'nın çevresinde toplandılar. Mevlâna'yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi'nde vaazlar veriyordu. Medrese kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu.
Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna Şems'te "mutlak kemâlin varlığını" cemalinde de "Tanrı nurlarını" görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü. Mevlâna Şems'in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkubi ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî'nin yerini doldurmaya çalıştılar.
Yaşamını "Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 pazar günü Hakk'ın rahmetine kavuştu. Mevlâna'nın cenaze namazını vasiyeti üzerine Sadrettin Konevi kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevi çok sevdiği Mevlâna'yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine Mevlâna'nın cenaze namazını Kadı Siraceddin kıldırdı. Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arûs" diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.


"Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir"

Çevrimdışı stalker

  • Grupsuz
  • *
  • İleti: 1986
  • Cinsiyet: Bay
Mevlana Celaleddin-i Rumi
« Yanıtla #1 : Eylül 17, 2008, 01:56:32 ÖÖ »
Hz. Mevlana'nın Eserleri


Mesnevi
Mesnevi klasik doğu edebiyatında, bir şiir tarzının adıdır. Edebiyatta aynı vezinde ve her beyti kendi arasında ayrı ayrı kafiyeli nazım türüne Mesnevi adı verilmiştir. Uzun sürecek konular veya hikayeler şiir yoluyla anlatılmak istendiğinde, kafiye kolaylığı nedeniyle mesnevi türü tercih edilirdi.
Mesnevi her ne kadar klasik doğu şiirinin bir türü ise de, "Mesnevi" denildiği zaman akla "Mevlâna'nın Mesnevi'si" gelmektedir.
Mevlâna Mesnevi'yi Hüsameddin Çelebi'nin isteği üzerine yazmıştır. Kâtibi Hüsameddin Çelebi'nin söylediğine göre, Mevlâna, Mesnevi beyitlerini Meram'da gezerken, oturuken, yürürken, hatta semâ ederken söylermiş. Çelebi Hüsameddin de yazarmış.
Mesnevi'nin dili Farsça'dır. Halen Mevlâna Müzesi'nde teşhirde bulunan 1278 tarihli, elde bulunulan en eski Mesnevi nüshasına göre beyit sayısı 25618 dir.
Mesnevi'nin Vezni:
Fâ i lâ tün - fâ i lâ tün - fâ i lün 'dür.
Mevlâna 6 ciltlik Mesnevi'sinde tasavvufi fikir ve düşüncelerini, birbirine ulanmış hikayeler halinde anlatmaktadır.

Dîvân-ı Kebir
Divân şairlerinin şiirlerini topladıkları deftere denir. "Divân-ı Kebir "Büyük Defter" veya "Büyük Divân" manasına gelir.
Mevlâna'nın çeşitli konularda söylediği şiirlerin tamamı bu divandadır. Divân-ı Kebir'in dili Farsça olmakla beraber, içinde Arapça, Türkçe ve Rumca şiire de yer verilmiştir.
Divân-ı Kebir 21 küçük divân (Bahir) ile rubâî divânının bir araya getirilmesi ile oluşmuştur. Divân-ı Kebir'in beyit sayısı 40.000'i aşmaktadır.
Mevlâna Divân-ı Kebir'deki bazı şiirlerini Şems Mahlası ile yazdığı için bu divâna Divân-ı Şems de denmektedir. Divânda yer alan şiirler vezin ve kafiyeler göz önüne alınarak düzenlenmiştir.
Mektûbât
Mevlâna'nın başta Selçuklu hükümdarlarına ve devrin ileri gelenlerine nasihat için, kendisinden sorulan ve halli istenilen dini ve ilmi konularda açıklayıcı bilgiler vermek için yazdığı 147 adet mektuptur.
Mevlâna bu mektuplarında, edebi mektup yazma kaidelerine uymamış, aynen konuştuğu gibi yazmıştır. Mektuplarında "kulunuz, ben deniz"gibi kelimelere hiç yer vermemiştir.
Hitaplarında mevki ve memuriyet adları müstesna, mektup yazdığı kişinin aklına, inancına ve yaptığı iyi işlere göre kendisine hangi hitap tarzı yakışıyorsa, onu kullanmıştır.
Fîhi Mâ Fih
Fîhi Mâ Fih "Ne varsa içindedir" manasına gelmektedir. Bu eser Mevlâna'nın çeşitli meclislerde yaptığı sohbetleri içermektedir. Bunların oğlu Sultan Veled tarafından bir kitapta toplandığı sanılmaktadır. Eser 61 bölümden oluşmaktadır. Bu bölümlerden bir kısmı, Selçuklu Veziri Süleyman Pervane'ye hitaben kaleme alınmıştır. Eserde bazı siyasi olaylara da değinilmiştir. Bu nedenle bu eser tarihi açıdan da büyük bir önem taşımaktadır.
Eserde cennet ve cehennem, dünya ve ahiret mürşid ve mürid, aşk ve sema gibi konular işlenmiştir.
Mecâlis-i Seb'a (Yedi Meclis)
Mecâlis-i Seb'a adından da anlaşılacağı üzere Mevlâna'nın yedi meclisinin, yedi vaazının toplanmasından meydana gelmiştir. Mevlâna'nın vaazları, Çelebi Hüsameddin veya oğlu Sultan Veled tarafından not edilmiş ancak özüne dokunulmamak kaydı ile eklentiler yapılmıştır. Eserin düzenlenmesi yapıldıktan sonra, Mevlâna'nın tashihinden geçmiş olması kuvvetle muhtemeldir.
Şiiri amaç değil, fikirlerini söylemede bir araç olarak kabul eden Mevlâna, yedi meclisinde şerh ettiği hadisleri şu konulara ayırmıştır:

    * 1. Doğru yoldan ayrılmış toplumların hangi yolla kurtulacağı
      2. Suçtan kurtuluş, akıl yolu ile gafletten uyanış
      3. İnanç'daki kudret
      4. Tövbe edip doğru yolu bulanların Allah'ın sevgili kulu olacakları
      5. Bilginin değeri
      6. Gaflete dalış
      7. Aklın önemi


Bu yedi mecliste, asıl şerh edilen hadiselerle beraber 41 hadis daha geçmektedir. Mevlâna tarafından seçilen her hadis içtimaidir. Mevlâna, yedi meclisinde her bölüme "hamd-ü sena" ve "münacat" ile başlamakta, açıklanacak konuları ve tasavvufi görüşlerini hikaye ve şiirlerle cazip hale getirmektedir. Bu yol Mesnevi'nin yazılışında da aynen kullanılmıştır.

Çevrimdışı stalker

  • Grupsuz
  • *
  • İleti: 1986
  • Cinsiyet: Bay
Mesnevi'den
« Yanıtla #2 : Eylül 17, 2008, 02:05:46 ÖÖ »
Mesnevi'den

Mevlana, "Mesnevi" sine "Birlik Dükkanı" demekte, Mesnevi'yi "Mesnevi'miz, Birlik dükkanıdır; birden baska ne belirirse puttur." beytiyle övmekte. Birlik Dükkanı.. Her varlık o dükkanda yoğrulup yapılmakta, orda sergilenmekte, satılmakta; orda yıpranip gene orda potaya girmekte, yenilenmekte.

Sebepler sonuçları meydana getirmekte; sonuçlar, gene sebepler haline gelip başka sonuçlar belirmekte. Bu dükkanın bir ucu, dükkanı yapanin kudret elinde; öbür ucu, sonsuzluğa dek gitmekte ve gene o kudret eliyle sonu ön olmakta; her an yaratılmakta. Bu dükkanın alıcısı, satıcısının kendisi."


Bir aşk yüzünden
Bir aşk yüzünden elbisesi yırtılan; hırstan ayıptan adamakıllı temizlendi. (1/2/22)

Kimin aşka meyli yoksa o kanatsız bir kuş gibidir. Sevgilimin nuru önde, artta olmadıkça ben nasıl önü, sonu idrak edebilirim?" (1/3/31-32)

Ehl-i Keremin vaatleri akıp duran, eseri daima görünen hazinedir. Ehil olmayanların, kerem sahibi bulunmayanların vaatleri ise gönül azabıdır. (1/14/181)

Diri aşk, ruhta ve gözdedir. Her anda goncadan daha taze olur, durur. O dirinin aşkını seç ki; bakidir ve canına can katan içkiden sana sakilik eder. (1/17/218-219)

Kalp altınla halis altın ayarda belli olur. Kalple halisi, mihenge vurmadıkça tahmini olarak bilemezsin. Allah kimin ruhuna mihenk korsa ancak o kişi, yakini şüpheden ayırt edebilir. (1/24/299-300)

Akıl gizlidir, ortada bir âlem görünüp durur. Bizim şeklimiz; o denizin dalgasından yahut ıslaklığından ibarettir. Sûret, o denize ulaşmak için neyi vesile ittihaz ederse etsin, deniz; sûreti o vesile yüzenden daha uzağa atar. Gönül, kendisine sır vereni; ok kendisini uzağa atanı görmedikçe. (1/90/1112-1115)

Güle aşık, halbuki esasen gül, kendisine aşık, kendi aşkını aramakta. (1/126/1574)

Gönül ehlinin ilimleri,

Gönül ehlinin ilimleri, kendilerini taşır. Ten ehlinin ilimleriyse kendilerine yüktür. Gönle uran, adamı gönül ehli yapan ilim; insana fayda verir. Yalnız tene tesir eden, insanın malı olmayan ilim yükten ibarettir. (1/275/3446-3447)

Gönül, ne tarafı işaret ederse duygu da eteklerini toplayıp o tarafa gider. (1/285/3567)

Sevgiliye kavuşma devletine eren kişinin gözünde bu dünya, murdar bir şeyden ibarettir. (2/45/582)

Sevgiden acılıklar tatlılaşır. Sevgiden bakırlar altın kesilir. Sevgiden tortulu, bulanık sular, arı-duru bir hale gelir, sevgiden dertler şifa bulur. Sevgiden ölü dirilir, sevgiden padişahlar kul olur. Bu sevgide bilgi neticesidir. Saçma sapan şeylere kapılan kişi nasıl olur da böyle bir tahta oturur ki? Noksan bilgi nereden aşkı doğuracak? Noksan bilgi de bir aşk doğurur ama o aşk, cansız şeylerdir. Noksan bilgi sahibi, cansız bir şeyde dilediği şeyin rengini görünce adeta bir ıslıktan sevgilinin sesini duymuş gibi olur. (2/117/1529-1534)

Gönül aynası
Gönül aynası saf olmalı ki orada çirkin suratı güzel surattan ayırt edebilsin.
(2/157/2063)

Gönül, yalan sözden istirahat bulmaz. Suyla yağ karışık olursa çırağ aydınlık vermez. Doğru söz kalbe istirahat verir. Doğru sözler gönül tuzağının taneleridir. Gönül hasta olur, ağzı kokarsa ancak o vakit doğruyla yalanın tadını alamaz. Fakat gönül ağrıdan illetten salim olursa yalanla doğrunun lezzetini adamakıllı bilir, anlar.
(2/210/2735-2738)

Doğruluk, her duygunun uyanıklığıdır; bu sûretle duy-gulara zevk, munis olur.
(2/248/3236-3239)

Bakır, altın olmadıkça bakırlığını; gönül padişah olma-dıkça müflisliğini bilmez. Bakır gibi sen de iksire hizmet et. Gönül, dildarın cevrini çek. Dildar kimdir? İyice bil. Dildar ehl-i dildir. Çünkü elh-i dil olan, gece ve gündüz gibi cihandan kaçıp durmakta, âlemde eğleşmemektedir. Allah kulunun ayıbını az söyle, padişahı hırsızlıkla az kına.
(2/267/3475-3477)

Aşıkların neşesi
Aşıkların neşesi de odur, gamı da, hizmetlerine karşılık aldıkları ücret de! Aşık, sevgiliden başkasını seyre dalarsa bu, aşk değildir, aslı yok bir sevdadır. Aşk, o yalımdır ki parladı mı sevgiliden başka ne varsa hepsini yakar. "Lâ kılıcı", Allah'tan başka ne varsa hepsini keser, silip süpürür. Bir bak hele "Lâ"dan sonra ne kalır? "İlla Allah; kalır, hepsi gider. Neşelen, sevin, ey ikiliği yakıp yandıran şiddetli aşk!"
(5/51/586-590)

Ruh bağışlayan güzelden ruhunu esirgeme. O, seni kır atın üstüne bindirir.
Taçlar veren o başı yücelerden başını çekme. O gönlünün ayağındaki yüzlerce düğümü çözer.
Fakat kime söyleyeyim?Bütün köy içinde nerede bir diri? Âbıhayatın bulunduğu tarafa doğru koşan kim?
Sen bir horluk görür görmez aşktan kaçmadasın. Bir addan başka aşktan ne biliyorsun ki?
Aşkın yüzlerce nazı, edası, ululuğu var. Aşk, yüzlerce nazla elde edilebilir.
Aşk vefakar olduğu için vefakar olanı satın alır. Vefasız adama bakmaz bile.
İnsan bir ağaca benzer, ahdi de ağacın köküne. Kökün iyileşmesine sağlamlaşmasına çalışmak gerek.
(5/96-97/160-166)

Gönülden sözsüz,
Gönülden sözsüz, işaretsiz, yazısız yüz binlerce tercüman zuhur eder.
(1/97/1205-1209)

Söz söylemek için önce dinlemek gerekir. Söze kulak verme yolundan gir.
(1/131/1627)

Dinleme ihtiyacı olmaksızın anlaşılan söz, ancak tamahsız ve ihtiyaçsız olan Allah'ın sözüdür.
(1/131/1629)

Yol düzgün ama altında tuzaklar var. Yazının tarzı hoş ama içinde manâ kıt... Sözler, yazılar; tuzaklara benzer. Tatlı sözler bizim ömrümüzün kumudur. İçinde su kaynayan kum pek az bulunur; yürü, onu ara!
(1/86/1060-1063)

Gönül dilerse el, yemek için kepçedir, dilerse on batmanlık gürz.
(1/285/3571-3573)

Dert, Allah'ı gizlice çağırmana sebep olduğundan bütün dünya malından yeğdir. Dertsiz dua soğuktur, bir şeye yaramaz. Dertli dua ve niyaz, gönülden aşktan gelir.
(3/17/203-204)

Çevrimdışı stalker

  • Grupsuz
  • *
  • İleti: 1986
  • Cinsiyet: Bay
Mesnevi'den
« Yanıtla #3 : Eylül 17, 2008, 02:06:56 ÖÖ »
Dosta dostun
Dosta dostun zahmeti ağır gelir mi? Zahmet: içtir, ruhtur. Dostluksa onun derisine benzer. Dostluk nişanesi beladan, afetlerden, mihnetlerden hoşlanmak değil midir? Dost altın gibidir. Bela da ateşe benzer. Halis altın, ateş içinde saf bir hale gelir.
(2/111-112/1459-1461)

Gönül istemeden ağza gelen lâtif sözler, külhandaki yeşilliğe benzer, dostlar. Uzaktan bak, geç.
Yavrum, onlar yemeye kokmaya değmez. Vefasızlara gitme. Onlar: iyi dinle"yıkık köprüdür"
Bilgisiz biri oraya ayak basarsa köprü de yıkılır, ayağı da kırılır.
Asker, nerde bir bozgunluğa uğrarsa iki-üç karı tabiatlı adamın yüzünden uğrar. O, erkek gibi silahlanıp savaş safına girer. Diğerleri de, "işte tam dost", diye ona güvenirler. Fakat savaş zahmetlerini gördü mü yüz çevirir. Onun kaçışı senin manevi kuvvetini de kırar.
(2/218/2840-2846)

İyilik ettiğin kişinin şerrinden sakın! Dostluk son demdedir.
(3/21/263-264)

Sohbet
Sohbet vardır, keskin bir kılıca benzer; bostanı, ekini kış gibi kesip biçer. Sohbet vardır, ilkbahar gibidir. Her tarafı yapar, sayısız meyveler verir. İhtiyat ve tedbir ona derler ki, "kötü zannı gideresin, kaçıp kötülüklerden kurtulasın."
(3/22/265-267)

Seni dostundan ayıran sözü dinleme. O sözde ziyan vardır, ziyan!
(3/33/419)

Kim benlikten kurtulursa bütün benlikler onun olur. Kendisine dost olmadığı için herkese dost kesilir.
Nakışsız bir ayna haline gelir, değer kazanır. Çünkü bütün nakışları aksettirir.
(5/218/2665-2666)

İyilik, hoşluk zamanında hepsi dosttur, eştir. Fakat dert ve gam zamanı Allah'tan başka kim sana dost?
(5/262/3206)

Dost nasıl dosttur? Rey ve tedbir bakımından merdivene benzeyen, seni aklıyla her an irşat edip yücelten dost.
(6/ 43/510

Dünya
Dünya sevgisi, dünya geçimiyle savaşma yüzünden sana o ebedi azabı ehemmiyetsiz gösterir. Ölümü bile ehemmiyetsiz bir hale getirirse bunda şaşılacak ne var ki? O sihriyle bunun gibi yüzlerce iş yapar!
(3/332/4066-4067)

Dünyadan geçen kişiler de yok olmamışlardır, fakat Allah sıfatlarına bürünmüşlerdir. Onların sıfatları, Hak sıfatlarına karşı, güneşin karşısın-daki yıldızlara dönüşmüştür.
(4/36-37/442-446)

Kör bir deveye benzersin. Boynundaki yular, seni yeder, durur. Fakat çekeni gör, yuları değil.!
Çekeni ve yuları görsen senin için bu âlem 'aldanma yurdu' olmazdı.
(4/108-109/1321-1324)

Bu âlemin direği gafletten ibarettir.
(4/109/1330)

Gerçi dünyanın değeri taklittir ama her mukallit sınanmada rüsvay olur.
(5/329/4053)

Dünya Allah'ın kahır yurdudur. Kahrı seçtiysen kahır göre dur.!
(6/151/1890)

Hile ve çare
Cebrail'le canların kıblesi Sidre'dir, karnına kul olanların kıblesi sofra. Arif' in kıblesi vuslat nurudur, filozoflaşan aklın kıblesi hayâl. Zahid'in kıblesi ihsan sahibi Allah'tır, tamahkârın kıblesi altınla dolu torba. Manâ gözetenlerin kıblesi sabırdır, sûrete tapanların kıblesi taştan yapılan sûret. Batın âleminde oturanların kıblesi lütuf ve ihsan sahibi Allah'tır, Zahire tapanların kıblesi kadın yüzü.
(6/152/1896-1900)

Kimden kaçıyoruz, kendimizden mi? Ne olmayacak şey! Kimden kapıp kurtarıyoruz, Hak'tan mı? Ne boş zahmet!
(1/78/970)

Kaza ve kaderle pençeleşmek mücahede sayılmaz. Çünkü bizi pençeleştiren, savaştıran da kaza ve kaderdir.
(1/79/976)

Hile ve çare diye 'zindanı delip de çıkmaya' derler. Yoksa birisi zaten açılmış deliği kapatırsa yaptığı iş, soğuk ve ters bir iştir.
(1/79/981)

Kaza gelince: bilgi, uykuya dalar, ay kararır, gün tutulur.
Kazanın bu çeşit hilesi nadir midir ki? Kaza ve kaderi inkar edenin inkarı bile, bil ki, kaza ve kaderdendir.
(1/99/ 1232-1233)

"Ey müslüman, edep nedir?"
Ticarette kamil değilsen yalnız başına dükkan açma; yoğrulup kemale gelinceye dek birisinin hükmü altına gir!
"Susun, dinleyin!" emrini işit, sükût et. Madem ki Hak dili olamadın, kulak kesil.
Söylersen bile sual tarzında söz söyle. Padişahlar padişahıyla edepli konuş!
Kibir ve kinin başlangıcı şehvettendir. Şehvetinin yerleşip kuvvetlenmesi de "itiyat" yüzündendir.
Kötü huy, adet edindiğinden dolayı sağlamlaşır, yerle-şir .. seni, ondan vazgeçirmek isteyene kızarsın.
Toprak yemeye alışırsan kim seni bundan menetmeye kalkışırsa onu düşman sayarsın.
Puta tapanlar, bu tapmayı huy edindiklerinden men edenlere düşman olmuşlardır.
(2/265-266/3455-3462)

"Ey müslüman, edep nedir?" diye sorarsan bil ki edep, ancak her edepsizin edepsizliğine sabır ve tahammül etmektedir.
Kimi, "falan adamın huyu kötü, tabiatı fena" diye şikayet eder, görürsen,
Bil ki, bu şikayetçinin huyu kötüdür; kötüdür ki o kötü huylunun kötülüğünü söylüyor!
Çünkü iyi huylu, kötü huylulara, fena tabiatlılara tahammül eden, onların kötülüğünü söylemeyen kişidir.
(4/63-64/771-774)

Çevrimdışı stalker

  • Grupsuz
  • *
  • İleti: 1986
  • Cinsiyet: Bay
Mevlana Müzesi
« Yanıtla #4 : Eylül 17, 2008, 02:12:13 ÖÖ »
Mevlana Müzesi

Bugün müze olarak kullanılmakta olan Mevlâna Dergâhı'nın yeri, Selçuklu Sarayı'nın Gül Bahçesi iken bahçe, Sultan Alâeddin Keykubad tarafından Mevlâna'nın babası Sultânü'l-Ulemâ Bâhaeddin Veled'e hediye edilmiştir.

Sultânü'l-Ulemâ 12 Ocak 1231 tarihinde vefat edince türbedeki bugünkü yerine defnedilmiştir. Bu defin gül bahçesine yapılan ilk defindir.

Sultânü'l-Ulemâ'nın ölümünden sonra kendisini sevenler Mevlâna'ya müracat ederek babasının mezarının üzerine bir türbe yaptırmak istediklerini söylemişlerse de Mevlâna "Gök kubbeden daha iyi türbe mi olur" diyerek bu isteği reddetmiştir. Ancak kendisi 17 Aralık 1273 yılında vefat edince Mevlâna'nın oğlu Sultan Veled Mevlâna'nın mezarı üzerine türbe yaptırmak isteyenlerin isteklerini kabul etmiştir. "Kubbe-i Hadra" (Yeşil Kubbe) denilen türbe dört fil ayağı (kalın sütun) üzerine 130.000 Selçukî dirhemine Mimar Tebrizli Bedrettin'e yaptırılmıştır. Bu tarihten sonra inşaî faaliyetler hiç bitmemiş 19. yüzyılın sonuna kadar yapılan eklemelerle devam etmiştir.

Mevlevî Dergâhı ve Türbe 1926 yılında "Konya Âsâr-ı Âtîka Müzesi" adı altında müze olarak hizmete başlamıştır.1954 yılında ise müzenin teşhir ve tanzimi yeniden gözden geçirilmiş ve müzenin adı "Mevlâna Müzesi" olarak değiştirilmiştir.

Müze alanı bahçesi ile birlikte 6.500 m² iken, yeri istimlak edilerek Gül Bahçesi olarak düzenlenen bölümlerle birlikte 18.000 m²ye ulaşmıştır.

Müzenin avlusuna "Dervîşân Kapısı" ndan girilir. Avlunun kuzey ve batı yönü boyunca derviş hücreleri yer almaktadır. Güney yönü, matbah ve Hürrem Paşa Türbesi'nden sonra, Üçler Mezarlığı'na açılan Hâmûşân (Susmuşlar) Kapısı ile son bulur. Avlunun doğusunda ise Sinan Paşa, Fatma Hatun ve Hasan Paşa türbeleri yanında semahane ve mescit bölümleri ile Mevlâna ve aile fertlerinin mezarlarının da içerisinde bulunduğu ana bina yer alır.

Avluya Yavuz Sultan Selim'in 1512 yılında yaptırdığı üzeri kapalı şadırvan ile "Şeb-i Arûs" havuzu ve avlunun kuzey yönünde yer alan selsebil adı verilen çeşme, ayrı bir renk katmaktadır.

Tilâvet Odası

Tilâvet Arapça bir kelime olup,Kur'an-ı Kerim'i güzel sesle ve usulüne uygun olarak okuma anlamına gelir. Geçmişte bu oda da Kur'an-ı Kerim okunulduğu için buraya tilâvet odası denmiştir. Halen Hat Dairesi olarak kullanılmaktadır.

Hat Dairesi'nde Mahmud Celaleddin, Mustafa Rakım, Hulusi, Yesarizâde gibi devirlerinin meşhur hattatlarının levhaları yanında, Sultan II. Mahmud'un yazdığı altın kabartma bir levha da yer almaktadır. Gümüş kapı üzerinde teşhir edilmekte olan Yesarizâde Mustafa İzzet Efendi'nin hattı ile yazılmış olan Molla Cami'ye ait Farsça beyitte şöyle denilmektedir.

      Kabetü'l-uşşâk bâşed in mekam
      Her ki nakıs amed incâ şod temam

(Bu makam aşıkların kâbesi oldu. Buraya noksan gelen tamamlanır)

Huzûr-ı Pîr (Türbe)

Türbe salonuna Sokullu Mehmet Paşa'nın oğlu Hasan Paşa'nın 1599 yılında yaptırdığı gümüş kapıdan girilir. Burada bulunan iki vitrin içerisinde Mevlâna'nın meşhur eserlerinden Mesnevi'nin, Divân-ı Kebir'in en eski nüshaları sergilenmektedir. Türbe salonunu üç küçük kubbe örter. Üçüncü kubbeye post kubbesi de denilir ve yeşil kubbeye kuzey yönünden bitişiktir.

Türbe salonu doğuda, güneyde ve kuzeyde yüksekçe bir set ile çevrilir. Kuzeyde iki parça halinde yer alan yüksek setlerde 6 Horasan erinin sandukaları yer almaktadır. Horasan erlerinin hemen ayak ucunda ise İlhanlı Hükümdarı Ebû Said Bahadır Han için yapılmış nisan tası sergilenmektedir.

Yine burada yer alan iki levha, Mevlâna'nın felsefesini ve düşünce sistemini açıklaması açısından mühimdir. 1. levha Türkçedir ve şöyledir;

      "Ya olduğun gibi görün
      Ya göründüğün gibi ol"

      Hz. Mevlâna

2. levha ise Mevlana'nın Farsça bir rubaisidir. Rubainin Türkçe çevirisi şöyledir;

      "Gel, Gel, ne olursan ol, gel!
      İster kâfir, ister mecûsî, ister puta tapan ol, gel!
      Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir.
      Yüz kerre tövbeni bozmuş olsan da yine gel!"
      Hz. Mevlâna

Türbe salonunu doğuda ve güneyde çevreleyen yüksekçe set üzerinde ise Mevlâna ve babası Bahaeddin Veled'in soyundan gelme, 10'u hanımlara ait olmak üzere 55 adet mezar ile, Hüsameddin Çelebi, Selâhaddin Zerkûbî ve Şeyh Kerimüddin gibi Mevlevîlikte makam sahibi olmuş 10 kişiye ait toplam 65 mezar bulunmaktadır. Hanımlara ait mezarların üzerinde yer alan sandukalara sikke konulmamıştır.

Yeşil kubbenin tam altında Mevlâna'nın ve oğlu Sultan Veled'in mezarları yer almaktadır. Mezarların üzerindeki iki bombeli mermer sandukayı 1565 yılında Kanunî Sultan Süleyman yaptırmıştır. Sandukaların üzerinde yer alan altın sırma tellerle işlenilmiş Pûşîde ise Sultan Abdülhamid II. tarafından 1894 yılında yaptırılmıştır.

Halen Mevlâna'nın babası Bahaeddin Veled'in mezarı üzerinde bulunan ve bazı kişilerin "oğlu gelince babası ayağa kalkmış" dedikleri ahşap sanduka ise, bir Selçuklu şaheseri olup, 1274 yılında Mevlâna için yaptırılmıştır. Kanunî, Mevlana ve oğlu Sultan Veled'in mezarları üzerine 1565 yılında yeni bir mermer sanduka yaptırınca, ahşap sanduka buradan kaldırılmış ve sandukası olmayan Mevlâna'nın babasının mezarının üzerine konulmuştur.

Semâhâne


Semâhâne bölümü, mescid bölümü ile birlikte XVI. yüzyılda Kanunî Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Semâhâne'de semâ, 1926 yılında dergâh müze oluncaya kadar devam etmiştir. Semâhâne'de yer alan naat kürsüsü ve müzisyenlerin oturdukları mutrib hücresi ile erkekler ve hanımlara ait mahfiller orijinal halleri ile korunurken, Semâhâne'nin uygun duvarlarında tarihi halılar ve yine vitrinler içerisinde madeni ve ahşap eserlerle Mevlevî musiki aletleri sergilenmektedir.

Mescid

Mescide çerağ kapısından girilir. Ayrıca mezarların bulunduğu huzûr- pîr ve semâhâne bölümlerinden de birer küçük kapı ile geçişler vardır. Bu bölümde müezzin mahfili ve mesnevîhân kürsüsü orijinal halleriyle muhafaza edilmektedir.

Mescidin güney duvarı üzerinde çok değerli halı ve ahşap kapı numuneleri sergilenirken, Mescid içerisine serpiştirilen 10 adet vitrinde de çok değerli cilt, hat ve tezhip numuneleri sergilenmektedir.

Halı Kumaş Bölümü - Derviş Hücreleri


Mevlâna Dergâhı'nın ön avlusunun batı ve kuzey yönünü çevreleyen, her birinde birer küçük kubbe ve baca bulunan 17 hücre bulunmaktadır. Bu hücreler Padişah III. Murat tarafından 1584 yılında dervişlerin ikameti için yaptırılmıştır.

Bu hücrelerden giriş kapısının sağında kalan dört hücre, halen gişe ve idare binası olarak kullanılmaktadır. Girişin solunda kalan 13 hücrenin baştan iki tanesi postnişîn ve mesnevîhân hücresi olarak, orijinal eşyaları ile teşhir edilmiştir.

En sondaki iki hücre ise değerli kitap koleksiyonlarını müzemize hediye eden Rahmetli Abdülbakî Gölpınarlı ile Dr. Mehmet Önder'in kitaplarına tahsis edilmiştir. Halen kütüphane olarak hizmet vermektedir.

Diğer 9 hücrenin ara duvarları kaldırılarak birbirine bağlı iki büyük koridor elde edilmiştir. Bu koridorlardan birinde ülkemizin Kula, Gördes, Uşak, Kırşehir gibi yörelerine ait tarihi halıları, diğer koridorda ise Konya İli'ne bağlı, Ladik, Karaman, Karapınar, Sille gibi yörelerde dokunmuş tarihi halılar sergilenmektedir.

Bu hücrelerin koridora açılan pencere ve kapı boşluklarına yapılan vitrinlerde ise Mevlevî etnografyasına ait pazarcı maşası, mütteka, nefîr gibi dergâhtan müzeye nakledilen tarihi nitelikteki eşyalarla, müze koleksiyonunda yer alan son derece değerli Bursa kumaşları sergilenmektedir.

Matbah Bölümü

Matbah müzenin güneybatı köşesinde yer alır. 1584 yılında Sultan III. Murat tarafından yaptırılmıştır. Dergâhın müzeye dönüştürülüğü 1926 yılına kadar yemek ihtiyacı burada karşılanıyordu.

1990 yılında yapılan onarımlardan sonra bu bölümün teşhir ve tanzimi mankenler ile yeniden yapılmıştır. Matbahın asıl işlevi olan yemek pişirme ve somat denilen sofrada yemek yeme adabı mankenlerle anlatılmaya çalışılmıştır. Matbahın diğer işlevlerinden olan Nev-ni-yâz denilen Mevlevî aday adayı saka postu üzerinde otururken, semâ talim çivisi yanında ise semâ dedesinin can tabir edilen Mevlevî derviş adayına semâ talim ettirişi anlatılmaya çalışılmıştır.


Çevrimdışı musalli

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 4058
Mevlana Celaleddin-i Rumi
« Yanıtla #5 : Eylül 29, 2008, 02:23:33 ÖÖ »
Duy Şikayet Etmede Her An Bu Ney

Duy şikayet etmede her an bu ney,
Anlatır hep ayrılıklardan bu ney.

Der ki feryadım kamışlıktan gelir,
Duysa her kim, gözlerinden kan gelir.

Ayrılıktan parçalanmış bir yürek
İsterim ben, derdimi dökmem gerek.

Kim ki aslından ayırmış canını,
Öyle bekler, öyle vuslat anını.

Ağladım her yerde hep ah eyledim,
Gördüğüm her kul için dostum dedim.

Herkesin zannında dost oldum ama,
Kimse talip olmadı esrarıma.

Hiç değil feryadıma sırrım uzak,
Nerde bir göz, nerde bir candan kulak?

Aynadır ten can için, can ten için,
Lakin olmaz can gözü her kimsenin.

Ney sesi tekmil hava oldu ateş,
Hem yok olsun, kimde yoksa bu ateş!

Aşk ateş olmuş dökülmüştür ney'e,
Cezbesi aşkın karışmıştır mey'e.

Yardan ayrı dostu ney dost kıldı hem,
Perdesinden perdemiz yırtıldı hem.

Kanlı yoldan ney sunar hep arz-ı hal,
Hem verir Mecnunun aşkından misal.

Ney zehir, hem panzehir, ah nerde var,
Böyle bir dost, böyle bir özlemli yar?

Sırrı bu aklın bilinmez akl-ile,
Tek kulaktır müşteri, ancak dile.

Gam dolu günler zaman hep aynı hal,
Gün tamam oldu, yalan, yanlış, hayal.

Gün geçer yok korkumuz, her şey masal,
Ey temizlik örneği sen gitme, kal!

Kandı her şey, tek balık kanmaz sudan,
Gün uzar, rızkın eğer bulmazsa can.

Olgunun halinden ah, anlar mı ham?
Söz uzar, kesmek gerektir vesselam.


Mevlana Celaleddin-i Rumi


Guzel bir derlemeydi..Buraya aktarirken verdiginiz emek ve zaman icin cok tesekkur ederim..

Çevrimdışı Kelebekler Diyarı

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 5131
  • ...
Mevlana Celaleddin-i Rumi
« Yanıtla #6 : Eylül 29, 2008, 04:15:29 ÖÖ »
kapanmaya karar verdikten sonra ilk okumaya başladığım kitaptır... hatta anım bile var  bununla ilgili paylaştığın için teşekkürler... kapanmayla bunun ne alakası var gibi duruyor ama o anımla alakalı...

+++

Çevrimdışı stalker

  • Grupsuz
  • *
  • İleti: 1986
  • Cinsiyet: Bay
Mevlana Celaleddin-i Rumi
« Yanıtla #7 : Eylül 29, 2008, 11:00:11 ÖS »

Guzel bir derlemeydi..Buraya aktarirken verdiginiz emek ve zaman icin cok tesekkur ederim..

Ben de size teşekkür ederim.Emeğe verdiğiniz değer için.Çok değerli katkınız için.Çok güzeldi.

Aşk ateş olmuş dökülmüştür ney'e,
Cezbesi aşkın karışmıştır mey'e.

Çevrimdışı stalker

  • Grupsuz
  • *
  • İleti: 1986
  • Cinsiyet: Bay
Mevlana Celaleddin-i Rumi
« Yanıtla #8 : Aralık 02, 2009, 06:34:17 ÖS »




Hz. Mevlâna'nın 736. Vuslat Yıldönümü



Uluslararası Anma Törenleri Programı



(7-17 Aralık 2009)

TÖREN AKIŞI

Türk Tasavvuf Müziği Konseri 30 dakika

İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu

Solist: Ahmet ÖZHAN



Mesnevî Sohbeti 10 dakika

Ö.Tuğrul İNANÇER



Semâ (Âyin-i Şerif) 50-60 dakika

Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu



Toplam Süre: Semâ Âyini’nin makamına bağlı olmak üzere 90 - 100 dakika arası.



Büyükşehir Belediyesi Mevlâna Kültür Merkezi Semâ Salonunda gerçekleştirilecek olan Semâ Törenleri’nin akışı her seansta aynı olup, Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğunca farklı Âyin-i Şerifler icra edilecektir.



7 Aralık 2009 - Pazartesi

“SEVGİ VE HOŞGÖRÜ YÜRÜYÜŞÜ”

Saat: 13.30

Yer : İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu Mehteran Bölüğü ve

Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu Eşliğinde

Alâaddin’den Mevlâna Müzesi’ne Yürüyüş

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü



ÇOCUK SEMÂZENLERİN SEMÂ TÖRENİ VE GÜLBANG DUÂSI

Saat: 15.00

Yer : Mevlâna Müzesi

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü





“DÜNYA İNANÇLARI” VE “ÇALIŞAN-ÜRETEN İNSAN”

FOTOĞRAF YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ VE SERGİ AÇILIŞLARI

Saat: 19.00

Yer : Devlet Güzel Sanatlar Galerisi ve

Mevlâna Kültür Merkezi Sergi Salonları

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü





SEMÂ (ÂYİN-İ ŞERİF)

Türk Tasavvuf Müziği Konseri

Mesnevî’den Seçmeler ve Semâ (Âyin-i Şerif)

Saat: 20.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi Mevlâna Kültür Merkezi Semâ Salonu

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü



SERGİLER

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü





8 Aralık 2009 - Salı



“AŞK YOLUNDA ADIM ADIM HZ. MEVLÂNA” BELGESELİ VE SOHBET

(Emrah ve Ceyda ALTUNTECİM)

Saat: 14.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi Mevlâna Kültür Merkezi

Sultan Veled Salonu

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ve

Uluslararası Mevlâna Vakfı





MESNEVÎ SOHBETİ

Konuşmacı : Yrd. Doç.Dr. Yakup ŞAFAK

Saat : 19.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi

Mevlâna Kültür Merkezi Sultan Veled Salonu

Düzenleyen: Büyükşehir Belediye Başkanlığı





SEMÂ (ÂYİN-İ ŞERİF)

Türk Tasavvuf Müziği Konseri

Mesnevî’den Seçmeler ve Semâ (Âyin-i Şerif)

Saat: 20.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi Mevlâna Kültür Merkezi Semâ Salonu

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü





SERGİLER

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü





9 Aralık 2009 - Çarşamba



BAYANLAR KOROSU TASAVVUF MÜZİĞİ KONSERİ

Saat: 14.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi Mevlâna Kültür Merkezi

Sultan Veled Salonu

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ve

Uluslararası Mevlâna Vakfı



MESNEVÎ SOHBETİ

Konuşmacı : Yrd. Doç.Dr. Yakup ŞAFAK

Saat : 19.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi

Mevlâna Kültür Merkezi Sultan Veled Salonu

Düzenleyen: Büyükşehir Belediye Başkanlığı



SEMÂ (ÂYİN-İ ŞERİF)

Türk Tasavvuf Müziği Konseri

Mesnevî’den Seçmeler ve Semâ (Âyin-i Şerif)

Saat: 20.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi Mevlâna Kültür Merkezi Semâ Salonu

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü



SERGİLER

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü



10 Aralık 2009 - Perşembe



TÜRK TASAVVUF MÜZİĞİ VE

BATI MİSTİK MÜZİĞİ KONSERİ

Saat: 14.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi Mevlâna Kültür Merkezi

Sultan Veled Salonu

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ve

Goethe Enstitüsü



MESNEVÎ SOHBETİ

Konuşmacı : Yrd. Doç.Dr. Yakup ŞAFAK

Saat : 19.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi

Mevlâna Kültür Merkezi Sultan Veled Salonu

Düzenleyen: Büyükşehir Belediye Başkanlığı



SEMÂ (ÂYİN-İ ŞERİF)

Türk Tasavvuf Müziği Konseri

Mesnevî’den Seçmeler ve Semâ (Âyin-i Şerif)

Saat: 20.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi Mevlâna Kültür Merkezi Semâ Salonu

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü





SERGİLER

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü



11 Aralık 2009 - Cuma



MESNEVÎ SOHBETİ

Konuşmacı : Yrd. Doç.Dr. Yakup ŞAFAK

Saat : 19.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi

Mevlâna Kültür Merkezi Sultan Veled Salonu

Düzenleyen: Büyükşehir Belediye Başkanlığı



SEMÂ (ÂYİN-İ ŞERİF)

Türk Tasavvuf Müziği Konseri

Mesnevî’den Seçmeler ve Semâ (Âyin-i Şerif)

Saat: 20.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi Mevlâna Kültür Merkezi Semâ Salonu

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü





SERGİLER

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü



12 Aralık 2009 - Cumartesi



SEMÂ (ÂYİN-İ ŞERİF)

Türk Tasavvuf Müziği Konseri

Mesnevî’den Seçmeler ve Semâ (Âyin-i Şerif)

Saat: 14.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi Mevlâna Kültür Merkezi Semâ Salonu

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü



MESNEVÎ SOHBETİ

Konuşmacı : Yrd. Doç.Dr. Yakup ŞAFAK

Saat : 19.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi

Mevlâna Kültür Merkezi Sultan Veled Salonu

Düzenleyen: Büyükşehir Belediye Başkanlığı





SEMÂ (ÂYİN-İ ŞERİF)

Türk Tasavvuf Müziği Konseri

Mesnevî’den Seçmeler ve Semâ (Âyin-i Şerif)

Saat: 20.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi Mevlâna Kültür Merkezi Semâ Salonu

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü





SERGİLER

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü



13 Aralık 2009 - Pazar



SEMÂ (ÂYİN-İ ŞERİF)

Türk Tasavvuf Müziği Konseri

Mesnevî’den Seçmeler ve Semâ (Âyin-i Şerif)

Saat: 14.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi Mevlâna Kültür Merkezi Semâ Salonu

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü





AŞKA DÂİR

Tomris ÇETİNEL ÇUHADAROĞLU, Alpay AKSUM ve

Neyzen Süleyman YARDIM

Saat : 16.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi

Mevlâna Kültür Merkezi Sultan Veled Salonu

Düzenleyen: Konya Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü





MESNEVÎ SOHBETİ

Konuşmacı : Yrd. Doç.Dr. Yakup ŞAFAK

Saat : 19.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi

Mevlâna Kültür Merkezi Sultan Veled Salonu

Düzenleyen: Büyükşehir Belediye Başkanlığı





SEMÂ (ÂYİN-İ ŞERİF)

Türk Tasavvuf Müziği Konseri

Mesnevî’den Seçmeler ve Semâ (Âyin-i Şerif)

Saat: 20.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi Mevlâna Kültür Merkezi Semâ Salonu

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü





SERGİLER

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü



14 Aralık 2009 - Pazartesi




TRT “MEVLÂNA BELGESELİ” GÖSTERİMİ VE YÖNETMENLE SOHBET

Saat: 14.00

Yer : Selçuk Ün. Süleyman Demirel Kültür Merkezi

Düzenleyen: SÜMAM (Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma

ve Uygulama Merkezi)





MESNEVÎ SOHBETİ

Konuşmacı : Yrd. Doç.Dr. Yakup ŞAFAK

Saat : 19.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi

Mevlâna Kültür Merkezi Sultan Veled Salonu

Düzenleyen: Büyükşehir Belediye Başkanlığı





SEMÂ (ÂYİN-İ ŞERİF)

Türk Tasavvuf Müziği Konseri

Mesnevî’den Seçmeler ve Semâ (Âyin-i Şerif)

Saat: 20.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi Mevlâna Kültür Merkezi Semâ Salonu

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü



SERGİLER

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

15 Aralık 2009 - Salı

"GÜNEŞLE AYDINLANANLAR"

ULUSLARARASI ŞEMS-İ TEBRİZÎ SEMPOZYUMU

Saat: 09.30-17.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi Mevlâna Kültür Merkezi

Sultan Veled Salonu

Düzenleyen: TÜRKKAD - Büyükşehir Belediye Başkanlığı



"AŞKIN DANSI" FİLM GÖSTERİMİ VE

SANATÇILARLA SOHBET

Saat : 14.00

Yer : Selçuk Üniversitesi S.Demirel Kültür Merkezi

Düzenleyen: SÜMAM (Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma

ve Uygulama Merkezi)



MESNEVÎ SOHBETİ

Konuşmacı : Yrd. Doç.Dr. Yakup ŞAFAK

Saat : 19.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi

Mevlâna Kültür Merkezi Sultan Veled Salonu

Düzenleyen: Büyükşehir Belediye Başkanlığı





SEMÂ (ÂYİN-İ ŞERİF)

Türk Tasavvuf Müziği Konseri

Mesnevî’den Seçmeler ve Semâ (Âyin-i Şerif)

Saat: 20.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi Mevlâna Kültür Merkezi Semâ Salonu

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü



SERGİLER

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

16 Aralık 2009 - Çarşamba

"GÜNEŞLE AYDINLANANLAR"

ULUSLARARASI ŞEMS-İ TEBRİZÎ SEMPOZYUMU

Saat: 09.30-17.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi Mevlâna Kültür Merkezi

Sultan Veled Salonu

Düzenleyen: TÜRKKAD - Büyükşehir Belediye Başkanlığı





SEMÂ (ÂYİN-İ ŞERİF)

Türk Tasavvuf Müziği Konseri

Mesnevî’den Seçmeler ve Semâ (Âyin-i Şerif)

Saat: 14.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi Mevlâna Kültür Merkezi Semâ Salonu

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü





KONFERANS VE SÖYLEŞİ

"Bab-ı Esrar" Romanı Hakkında

Yazar Ahmet ÜMİT'le Sohbet

Saat : 14.00

Yer : Selçuk Üniversitesi S.Demirel Kültür Merkezi

Düzenleyen: SÜMAM (Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma

ve Uygulama Merkezi)





RUMİ VE AŞKIN TERAPİ

Mesnevî Öğretisiyle Ruhsal Terapi

Konuşmacı : Dr. Faik ÖZDENGÜL

Saat : 19.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi

Mevlâna Kültür Merkezi Sultan Veled Salonu

Düzenleyen: Büyükşehir Belediye Başkanlığı





SEMÂ (ÂYİN-İ ŞERİF)

Türk Tasavvuf Müziği Konseri

Mesnevî’den Seçmeler ve Semâ (Âyin-i Şerif)

Saat: 20.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi Mevlâna Kültür Merkezi Semâ Salonu

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü



SERGİLER

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

17 Aralık 2009 - Perşembe

SEMÂ (ÂYİN-İ ŞERİF)

Türk Tasavvuf Müziği Konseri

Mesnevî’den Seçmeler ve Semâ (Âyin-i Şerif)

Saat: 14.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi Mevlâna Kültür Merkezi Semâ Salonu

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü





HZ.MEVLÂNA’NIN HAKK’A VUSLATI

(GÜLBANG VE TÜRBEYİ ZİYARET)

Saat: 16.00

Yer : Mevlâna Müzesi



SEMÂ (ÂYİN-İ ŞERİF)

Türk Tasavvuf Müziği Konseri

Mesnevî’den Seçmeler ve Semâ (Âyin-i Şerif)

Saat: 19.00

Yer : Büyükşehir Belediyesi Mevlâna Kültür Merkezi Semâ Salonu

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü



SERGİLER

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

Çevrimdışı XAŞİF

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 463
  • Cinsiyet: Bay
  • SEN NE GÜZEL BİR DUYGUSUN
Mevlana Celaleddin-i Rumi
« Yanıtla #9 : Aralık 02, 2009, 08:35:04 ÖS »
hayy emeğine nur yağa..okuması uzun olduğu için kopyaladım pc de okuyacam teşekkürler...+

Çevrimdışı stalker

  • Grupsuz
  • *
  • İleti: 1986
  • Cinsiyet: Bay
Mevlana Celaleddin-i Rumi
« Yanıtla #10 : Aralık 09, 2009, 06:30:13 ÖÖ »
Hz. Mevlâna’yı Anma ve 736.Vuslat Yıldönümü

9 ARALIK 2009

Uluslararası Mevlana Kültür Merkezinden

saat 19:30'dan itibaren Canlı Yayın

 
CANLI YAYIN

 

 

9 Aralık 2009 - Çarşamba Programı

 

BAYANLAR KOROSU TASAVVUF MÜZİĞİ KONSERİ


Saat: 14.00

Yer  : Büyükşehir Belediyesi Mevlâna Kültür Merkezi

         Sultan Veled Salonu

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ve

                   Uluslararası Mevlâna Vakfı

 

MESNEVÎ SOHBETİ

Konuşmacı : Yrd. Doç.Dr. Yakup ŞAFAK

Saat          : 19.00

Yer            : Mevlâna Kültür Merkezi Sultan Veled Salonu

Düzenleyen: Büyükşehir Belediye Başkanlığı

 

   Türk Tasavvuf Müziği Konseri         

   İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu

   Solist: Ahmet ÖZHAN

 

   Mesnevî Sohbeti                

   Ö.Tuğrul İNANÇER

 

   Semâ (Nâyî Osman Dede'nin Rast Âyin-i Şerifi)         

   Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu

 

Saat: 20.00

Yer  : Büyükşehir Belediyesi Mevlâna Kültür Merkezi Semâ Salonu

Düzenleyen: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

 

 

RAST MEVLEVÎ ÂYİNİ

 

Güfte: Hz. Mevlânâ

Beste: Nâyî Osman Dede

 

BİRİNCİ SELÂM


1.İn hâne ki peyveste der ô çeng u çeğânest
Ez hâce bi-pürsîd ki in hâne çi hânest

Çün rûz-i kıyâmet ki kesî râ ser-i kes nîst
Ez zevk ne-dânist ü fülânest ü fülânest

Vezni: Mef‘ûlü mefâîlü mefâîlü mefâîl [Hezec]

[Bu ev bir ev ki içinde devamlı cenk çalınıyor, müzik dinleniyor; ev sahibine so­run: Nasıl ev, bu ev? Mahşer günü gibi kimsenin kimseye baktığı yok; zevkten kimse bilmiyor ki falan kimdir, filan kimdir?]

 

2.Âteş ne-zened der dil-i mâ illâ hû

Kûteh ne-küned menzil-i mâ illâ hû

Ger âlemiyan cümle tabîban bâşend

Hallî ne-küned müşkil-i mâ illâ hû

Vezni: Mef‘ûlü mefâîlü mefâîlün  fâ‘ [Hezec/Rub.]

 

 [Bizim gönlümüzü tutuşturan odur (hû’dur) ancak. Yolumuzu kısaltan odur ancak. Bütün insanlar hekim olsa, (yine de) derdimize deva olan odur ancak.]

 

3.Cânâ cemâl-i rûh besî hûb u bâ-ferest
Lîkin cemâl ü hüsn-i tü hod çîz-i dîgerest

Mandem dehân bâz zi ta‘zîm-i an cemâl
Her lahza ber zebân ü dil Allâhü ekberest

Hem-çün kamer bi-tâft zi Tebrîz Şems-i Dîn
Nî çün kamer çi bâşed k’an rûy-i akmerest

Vezni: Mef‘ûlü fâilâtü mefâîlü fâilât [Muzâri]

 

[Sevgili, canın yüzü pek güzel, pek parlak; fakat senin yüzün, senin güzelliğin, büsbütün başka bir şey. O güzelliği, o yüzü görünce ağzı açık kaldım, her an, dilimde de gönlümde de Allahu ekber sözü var. Şemseddîn, Tebriz'den Ay gibi doğdu, parladı; Ay gibi de ne oluyor ki? Onun yüzü Aydan da parlak, Aydan da güzel.]

 

4.Tâ rûy bedin kıble-i cân âverdîm
Sıdk-ı dil ü ikrâr-i zebân âverdîm
Çün mazhar-i Âdemest in şâh-ı cihân
Mâ hem-çü melek secde ez ân âverdîm

Vezni: Mef‘ûlü mefâîlü (mefâilün) mefâîlün  fâ‘ (mefâîlü feûl) [Hezec/Rub.]


 [Bu can kıblesine yöneldiğimizden beri  (bağlılığımızı) kalp ile tasdik, dil ile ikrar ettik. Bu dünya padişahı Adem’in mazharı olduğu için biz de melek gibi ona secde ettik. ]

5.Ey dil bu yeter iki cihanda sana iz‘ân
Birdir bir iki olmaya yok bilmiş ol imkân

Hak söyleyicek sende senin ortada nen var?
Âlemde heman ben dediğindir sana noksan

Sa‘y eyle rızâ gözle ko ıtlâk ile kaydı
Âlemde Semâî bu yeter sâlike irfan

Vezni: Mef‘ûlü mefâîlü mefâîlü mefâîl [Hezec]

 
 [Ey gönül! İki dünyada da inanç olarak sana şu yeter: Bil ki Allah birdir; birin iki olmasına imkân yoktur. Sende Allah konuşunca senin ortada neyin kalır? “Ben  (yapıyorum)” demen, senin noksanlığını (gösterir). Gayret et, (Hakk’ın) rızasını gözet, dünya ile bağını kopar. Ey Semâî! Hikmet olarak âlemde sûfiye, bu yeter.]

İKİNCİ SELÂM

 

1.Sultân-ı menî sultân-ı menî

Ender dil ü can îmân-ı menî

 

Der men bi-demî men zinde şevem

Yek cân çi şeved sad cân-ı menî

Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]

 

[Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.]

 

2.Ey âşıkân ey âşıkan peymâne râ güm kerdeem

Z’an mey ki der peymânehâ an dem ne-günced hordeem

Vezni: Müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün [Recez]

 

 [Ey âşıklar, ey âşıklar! Kadehi kaybettim. O an kadehlere sığmayan o meyden içtim.]

ÜÇÜNCÜ SELÂM


1.Âmed nidâ ez âsümân can râ ki bâz â es-salâ
Can güft ey nâdî-i hoş ehlen ve sehlen merhabâ

Sem‘an ve tav‘an ey nidâ her dem dü sad cânet fedâ
Yek bâr dîger bang zen tâ ber perem ber hel etâ

Vezni: Müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün [Recez]

 

[Gökyüzünden cana, “haydi, geri gel” diye bir ses geldi. Can da “Ey güzel dâvetçi merhaba (geliyorum)” diye seslendi. “Başüstüne ey nidâ! Her an sana iki yüz can feda olsun; bir kere daha çağır da Hel etâ makamına dek uçayım.”]

 

2.Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur

Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur

 

Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre

Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur

Vezni: Müfteilün fâilün müfteilün fâilün [Münserih]

[Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp (dergâhına) yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.]


3.Şimşîr-i ezel be dest-i merdân-i Hudâst
Gûy-i ebedî der ham-i çevgân-i Hudâst
An ten ki çü kûh-i Tûr rûşen âmed
Nûr-i hod ez ô taleb ki ô kân-i Hudâst

Vezni: Mef‘ûlü mefâilün (mefâîlü) mefâîlü feûl (mefâîlün fa‘) [Hezec/Rub.]


[Ezel kılıcı Allah erlerinin elindedir. Ebedîlik topu Hakk’ın çevgeninin kıvrımındadır. Tûr dağı gibi parlayan o bedenden kendi nurunu ara; çünkü o, Hakk’ın madenidir.]

4.Peyveste zi Hak mest şev ü bâkî bâş
Müstağrak-i aşk u sûz-i muştâkî bâş
Çün bâde bi-cûş der hum-i kâleb-i hod
V’angâh be hod harîf u hem sâkî bâş

Vezni: Mef‘ûlü mefâîlü (mefâilün) mefâîlün  fâ‘ (mefâîlü feil) [Hezec/Rub.]


[Daima Hak’tan mest ol da ebedîlik bul. Aşka dal ve özlem acısı içinde yan. Beden küpünde şarap gibi kayna da kendine hem arkadaş, hem sâki ol.]

5.Zi aşk-i rûy-i tü rûşen dil-i benîn ü benât
Bi-yâ ki ez tü şeved seyyiâtihim hasenât

Hayâl-i tü çü der âyed be sîne-i âşık
Derûn-i hâne-i ten pür şeved çerâğ-i hayât

Vezni: Mefâilün feilâtün mefâilün feilât [Müctes]

 

[Oğullann gönülleri de yüzünün aşkıyla aydın, kızların gönülleri de; gel de senin yüzünden suçlan sevab olsun. Hayâlin, âşığın gönlüne geldi mi beden evinin içi, kandillerle dolar.]

 

6.Hey hey ne acâib bezemiş hüsn ile Bârî

(Bu sûret-i yârı, bu nakş u nigârı)

Her ehl-i nazar kim göre tahsîn ola kârı

(Bu çeşm ü izârı, kalmaya karârı )
 

[Allah, sevgilinin sûretin, şekl ü şemâilini ne güzel süslemiş! Bu gözü, bu yanağı gören gönül ehlinin sükûnu gider de işi (yaratıcıyı) övmek olur.]

Ey mutrib-i dil-keş ele al çeng ü rebâbı

(Çâk eyle hicâbı, ref eyle nikâbı)

Ey sâki-yi mehveş taşa çal şîşe-i ârı

(Sun câm-ı ikârı, def' eyle humârı)

[Ey gönül okşayan mutrip! Çengi, rebabı eline al da örtüyü yırt, perdeyi kaldır. Ey ay (yüzlü) sâki! Ar şişesini taşa çal da şarap kadehini sun, baş ağrısını gider.]


Ey zâhid-i zerrâk u müzevvir ko riyâyı
(Tut râh-ı fenâyı, derkeyle Hudâ’yı)
Şast-ı şehe düş mâhi-i aşk ol ko kenârı
(Bul şâh-ı şikârı, terkeyle feşârı)

[Ey ikiyüzlü zâhid! Riyâyı bırak da fenâ yolunu tut, Allah’ı bul. Aşk balığı ol da padişahın oltasına düş, kenara kaçma. Av sultanını bul, direnmeyi terket.]
Hey hey nedir ol hâl-i muanber ruh-i enver
(Ol sâki-yi kevser, ol rûh-i musavver)
Seyret  nice cem eylemiş ol nûr ile nârı
(Zî san‘at-ı cârî, zî kudret-i Bârî)

 

[Ah! Nedir o anber kokulu ben, o nur gibi yüz, o Kevser sâkisi, o şekle girmiş ruh! Seyret de (yaratan) nûr ile ateşi nasıl bir araya getirmiş (gör). Ne güzel icrâ edilmiş sanat! Hakk’ın ne (yüce) kudreti!]

Uşşâkı katar eyledi aşk içre Muhammed
(Ol şâh-ı mümecced, ol matlab u maksad)
Ey üştür-i dil sen olagör pîş-i katârî
(Çek aşk ile bârı, bî-verd ile hârı)

 

[Muhammed (a.s.), o yüce, arzu edilen padişah,  âşıkları aşk içinde katar katar (yola koydu). Ey gönül devesi! Sen o katarın önüne düş de aşkla yükü çek, gülsüz diken (ye).]

Ey Şâhidi ey vâlih ü şûrîde vü şeydâ
(Ey bî-ser ü bî-pâ, dîvâne vü rüsvâ)
Derd ile belâ ile geçir leyl ü nehârı
(Kıl nâle vü zârı, nûş eyle bihârı)

Vezni: Mef‘ûlü mefâîlü mefâîlü feûlün

Mef‘ûlü feûlün mef‘ûlü feûlün [Hezec]

 

 [Ey Şâhidî, ey âşık, hayran, kendinden bîhaber, dîvâne ve rüsvâ! Geceyi, gündüzü dertle, sıkıntıyla  geçir; ah u figan eyle, denizleri kana kana iç!]

 

7.Yâ Rab harem-i hazretine râh bağışla

Yâ derd ile bir âh-ı sehergâh bağışla

 

Aldın dil-i güm-râhımı koydun beni bî-dil

Bârî yerine bir dil-i âgâh bağışla
Vezni: Mef‘ûlü mefâîlü mefâîlü feûlün [Hezec]

 

[Yâ rabbi! Mahrem olan dergâhına (erişmem için bana) bir yol lutfet; yahut seher vaktinde dertli bir ah bağışla. Yolunu kaybetmiş gönlümü aldın da beni gönülsüz bıraktın. Bâri yerine uyanık bir gönül bağışla.]


DÖRDÜNCÜ SELÂM

 

1.Sultân-ı menî sultân-ı menî

Ender-i dil ü can îmân-ı menî

 

Der men bi-demî men zinde şevem

Yek can çi şeved sad cân-ı menî

Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]

 

[Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.]

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek