Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
İskilipli Atıf Efendi Kimdir?

Gönderen Konu: İskilipli Atıf Efendi Kimdir?  (Okunma sayısı 5580 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ebrar

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 2485
  • Cinsiyet: Bayan
İskilipli Atıf Efendi Kimdir?
« : Kasım 10, 2008, 05:11:45 ÖS »
1876 tarihinde İskilip’in Tophane köyünde dünyaya geldi Babası Akkoyunlu aşiretinden Mehmet Ali Ağa’dır Henüz altı aylık iken annesi Nazlı Hanım’ın vefatıyla öksüz kalan Atıf Efendi, büyükbabasının gayretleriyle köyünde ilk öğrenimini yapmış, daha sonra İskilip’e giderek burada Abdullah Efendi adlı hocadan ders almış ve tahsilini tamamlamak için ağabeyi ile birlikte İstanbul’a gelmiş ve medrese eğitimine başlamış, çalışma azmi ve zekası diğer öğrenciler arasından sıyrılmasına yetmiş ve 1902 yılında en iyi derece ile mezun olmuştur

Aynı yıl yeni açılan Darülfünün’un İlâhiyat şubesine kaydolmuş, mezuniyetini takiben bir ara köyüne giden Atıf Efendi sonra yine İstanbul’a dönerek, Fatih Camiindeki Dersiâmlık ile beraber Kabataş Lisesi Arapça muallimliğine tayin olmuş ve aynı yıl Fatma Zahide hanım ile evlenmiştir

Bu sıralarda hakkında verilen jurnal sebebiyle üzerindeki baskıların arttığını hissedince bir arkadaşının pasaportu ile Kırım’a gitmiş oradan da Varşovaya geçerek meşrutiyetin ilanı sıralarında da İstanbul’a geri dönmüştür Bu sıralarda yanlışlıkla tutuklanmış ise de bilahare serbest bırakılmıştır

Bir yandan müderrislik yaparken bir yandan da Sebilürreşad mecmuasında yazılar yazmaya başlamış ve İslâm âleminin dikkatini çekmiş, Balkan Harbi’ni müteakip donanmaya duyulan ihtiyaç ile bu alanda yazılar yazıp milleti donanmaya yardım etmeye teşvik etmiş, fakat, Mahmut Şevket Paşa suikastını fırsat bilip bütün muhaliflerini toplayan zihniyet, Atıf Efendi’yi de bu gruba dahil ederek Sinop’a sürgüne göndermiştir Buradan Çorum’a ve Sungurlu’ya havale edilmiş ve yine bir yanlışlık yapıldığı söylenerek özür dilenmiş ve İstanbul’a gitmesine izin verilmiştir

Kendisinde, o zamanlarda çok fazla ihmal edilmiş olan ibtidai dahil medreselerinin umum müdürlüğü verilmiş ve getirildiği bu mevkide insanüstü gayretlerle çalışarak kurumun işleyişini yoluna koymuş ve takdir toplamıştır Bu sıralarda bir Amerikan heyeti, medreseleri ziyareti sırasında Atıf Hoca ile karşılaşmış, İslâmiyet ile ilgili olarak sorular sormuş ve görüşme tamamlandığında hayranlıklarını gizlemiyerek, Hoca’nın ilminden faydalanmak üzere kendisini Amerika’ya davet etmişlerdir

Yine bir İtalyan müsteşriki bazı sorunlarını Hoca’ya danışmış ve daha önce duymuş olduğu şöhretinin haksız olmadığını ifade etmiştir Bir defa da Kral Faysal kendisini Bağdat’a davet etmiş, fakat o gitmemiştir

“Mahfil” mecmuasında da yazıları yayınlandığı için bazı ilginç mektuplar ve davetler almıştı Bazı müsteşrik mecmuaları da kendisine yüksek ücretler teklif ederek dergilerine yazı göndermesini istemişlerdi

1920’de ulema ve müderrislerin haklarını korumak üzere, üyeleri arasında Mustafa Sabri Efendi, Mustafa Saffet Efendi ve Said-i Nursi’nin de bulunduğu “Müderrisler Cemiyeti”ni kurdu

Atıf Efendi kütüphanesi neşriyatı olarak çeşitli eserler kaleme almıştı Bunlardan bazıları İslâm Çığırı”, “İslâm Yolu”, “Mir’at-ül İslâm”, “Din-i İslâmda Men’i Müskirat”, “Nazar-ı Şeriatte Kuvve-i Berriyye ve Bahriyye”, „Tesettür-ü Şer’i”, „Muin-littalebe“ adlı eserlerdir

1924 yılında, Batı taklitçilerinin, toplumun örfüne aleni olarak uymayanların, halk ve emniyet mensupları tarafından hoş görülmedikleri bir dönemde “Frenk Mukallitliği ve Şapka” adlı eserini neşretmiş ve dönemin düşünüş ve yaşayışına uygun olan fikirlerini açıklamış idi

1925 yılı sonlarında çıkan “Şapka Giyilmesi Hakkında Kanun’a muhalefetten tutuklandı Giresun’a gönderilerek İstiklâl Mahkemesince sorgulandı ve eserinin kanunun çıkmasından önce kaleme alındığı ve iddia edilenin aksine bir suç unsuru bulunmadığına hükmedilerek İstanbul’a getirildi Serbest bırakılması beklenirken 1926 yılında Ankara’ya İstiklâl Mahkemesince tekrar yargılanmak üzere gönderildi

İstiklal Mahkemesi; Erzurum, Rize, Giresun ve Sivas’ta meydana gelen şapkaya karşı hareketlerde Atıf Hoca’nın rolü olduğuna inanarak ithamlarına başlamıştı Uzun süren soruşturmalar sonucu, savcı şüphe ve zan dolu bir iddianame okumuş ve “Falanca bunu şurada görmüş, falan şunu şöyle demiş” gibi gülünç ifadelerle okunan bu iddianame sonucunda, diğer arkadaşları çeşitli cezalara çarptırılan Atıf Hoca’nın da on yıl ile onbeş yıl arası bir süre kürek cezasına çarptırılması istenmişti Daha sonra mahkeme reisi, müdafaaların ertesi gün dinlenmesini kararlaştırarak duruşmayı ertesi güne ertelemişti

1926 yılının Şubat ayının üçüncü çarşamba günü müdafaaların dinlenmesinden sonra mahkeme Atıf Hoca’nın idamına karar vermiş ve Hüküm perşembe günü sabaha karşı infaz edilmiştir


Gulbeseker

  • Ziyaretçi
İskilipli Atıf Efendi Kimdir?
« Yanıtla #1 : Ağustos 22, 2009, 12:23:32 ÖS »
İskilipli Hoca’yı rahmetle anıyoruz
Cumhuriyet’in ilk yıllarına damgasını vuran İstiklâl Mahkemeleri, ortada suç olmadığı halde verdiği tartışmalı idam kararlarıyla hâlâ hafızalarda tazeliğini koruyor.
Bu kararlar içerisinde en çok tartışılan ise, kanun çıkmadan önce yazılan bir eserin yazarı İskilipli Atıf Hoca’nın idam edilmesiydi. İskilipli Atıf Hoca’nın yazdığı “Frenk Mukallitliği ve Şapka” isimli eser, İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nün izniyle yayınlanmıştı. Eserin yayınlanmasından yıllar sonra çıkarılan kanunla kurulan İstiklâl Mahkemeleri, Atıf Hoca’yı da yargıladı. Savcı üç yıl hapsini istediği halde, mahkeme idama mahkûm ederek cezasını 4 Şubat 1926'da infaz etti. Bu durum 1924 Anayasası’na ve Ceza Hukuku’nun en temel ilkelerinden biri olan “Suç ve Cezaların geçmişe yürümezliği” ilkesine açıkça aykırıydı. Bir başka aykırılık da, İstiklâl Mahkemeleri’nin verdiği idam cezalarının kolordu komutanlıkları tarafından onaylanarak infaz edilmesiydi. Oysa, onama yetkisi 1924 Anayasası’nın 26. maddesine göre açıkça TBMM’ye aitti.

« Son Düzenleme: Ağustos 26, 2009, 11:53:11 ÖÖ Gönderen: mirac »

Gulbeseker

  • Ziyaretçi
İskilipli Atıf Efendi Kimdir?
« Yanıtla #2 : Ağustos 22, 2009, 12:24:06 ÖS »
Atif Hoca’nin Asilmasi
Kanunun çıktığı yıllarda halk, şapkayı adeta cellat satırı gibi görmüştü. Çünkü devrin istiklâl Mahkemeleri’nde görülen davaların çoğu şapkayla ilgiliydi. Bu mahkemelerin kuruluşundan yaklaşık 1.5 ay sonra, Ankara İstiklâl Mahkemesi’ne de meclis’in onayına lüzum kalmaksızın idam cezası verme yetkisi tanınmıştı. Bu mahkemeler, mevcut kanunlara dayanarak seyyar olarak gittikleri her yerde idam cezası verebilmiş ve cezaların meclis’te tasdikini beklemeden anında infaz ettirmişti. Gezici mahkemeler; Erzurum, Sivas, Rize, Giresun, Trabzon, Kahramanmaraş gibi yerlere giderek onlarca kişiyi cezalandırmıştı.

İskilipli Atıf Hoca da, ‘şapka kanunu’na muhalefette bulunduğu’ iddiasıyla istanbul’da tutuklananlardan birisiydi. Atıf Hoca, şapka kanunu’ndan önce yazdığı risaleden dolayı ve savcının yalnızca 3 yıl hapsini istemesine rağmen, idam edilmişti.
Atıf Hoca’yı ipe götüren, son eseri Frenk Mukallitliği ve Şapka’ydı. işin ilginç yanı ise, eser 1924’te yayınlandığı halde, Atıf Hoca 1925’te çıkan kanunla 4 şubat 1926 tarihinde idam edilmesiydi, zira kanun geriye işletilmişti.
İskilipli Atıf Hoca, 1926 yılının sonbaharında Laleli’de, Fethi bey caddesi’ndeki evinden alınarak apar topar Giresun’a götürülür ve oradaki İstiklâl Mahkemesi’nin huzuruna çıkarılır. Mahkemede suçlu sayılması için bir delil bulunmamasına rağmen, tekrar İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne getirilir. Oradan da, ailesiyle bile görüştürülmeden yargılanmak üzere bu defa Ankara’daki İstiklâl Mahkemesi’ne götürülür.
Atıf Hoca Ankara’ya vardığında, olayın ne kadar dallanıp budaklandırıldığını görür; yurdun dört bir yanından meşhur din alimleri toplanmış. ‘Şapka İktisası Kanunu’na muhalefet ettikleri iddiasıyla, Erzurum, Rize, Giresun, Sivas ve yurdun diğer bölgelerinden toplanarak getirilmiş yüzlerce insan, ‘şipşak idam kararı’ vermekle meşhur Ankara İstiklâl Mahkemesi’nin huzuruna çıkarılmıştı.
Mahkemenin en meşhur simaları ‘üç ali’ler diye bilinen Kel Ali, Kılıç Ali ve Necip Ali’dir.
Atıf Hoca, ilk olarak 26 ocak 1926 tarihinde mahkemeye çıkarılıyor. Duruşma, savcının esas hakkındaki iddiasını okuması için 2 şubat 1926 tarihine erteleniyor. 3 şubat 1926 günü tekrar mahkeme heyetinin karşısına çıkan Atıf Hoca, savunma vermez, ‘haksızlığı hak bilenlere hakkı söylemenin haksızlık olduğu’nun bilinciyle yanındaki arkadaşlarına, “zalim ve katillerle elbette mahşer gününde hesaplaşacağız” der ve bir gün sonra idam edilenler kervanına o da katılır.

Necip Fazıl Kısakürek,son devrin mazlumları` isimli kitabında, Atıf Hoca’nın, arkadaşlarının şaşkın bakışları arasında savunmasını yırttığını anlatıyor.
Hukukçu olmadığı halde pek çok kişinin asılmasına karar veren Kel Ali’nin ne kadar büyük bir çelişki içerisinde olduğunu, 10 mayıs 1989 tarihli tercüman gazetesindeki yazısıyla Veysel Akpınar ortaya koymuştu:
“Mustafa Kemal, Kastamonu’da başına geçirdiği şapkayı bütün Türkiye’de yaygınlaştırmak için trene binip Ankara’ya hareket ettiğinde bu niyetinden kimsenin haberi yoktu. Ancak Vakit (o dönemde çıkan) gazetesinde çalışan Mecdi Bey müstesna. O gazeteci olduğu için haberi duymuş ve binbir zahmetle bulduğu bir şapkayı kafasına geçirerek istasyonun yolunu tutmuştu.
Mecdi Bey eski meclis binasının önünden geçerken, meclis binasının balkonunda oturan Kel Ali (Çetinkaya) kendisini gördü ve onun kim olduğunu sorduktan sonra, yakalatıp huzuruna çıkarttı. Mecdi Bey korkudan bir şey söyleyemiyordu.
Kel Ali:
“Bu gâvur şapkasını giymekten utanmıyor musun?” diye bağırıp çağırdıktan sonra, kendisinin zindana atılmasını emretti.
Daha sonra Mustafa Kemal’in Kastamonu’daki konuşması Kel Ali’ye ulaştı. şapka bulabilen herkes onu istasyonda karşılayacaktı. Çetinkaya, mosmor olmuş bir vaziyette şapka arayıp dururken, aklına birden zindana attırdığı Mecdi Bey geldi. gözleri parlıyordu:
“Bana Mecdi’nin şapkasını getirin, dedi. ama kendisi içerde kalsın.”
ve Kel Ali, Mustafa Kemal’i, ilk defa bu şapka ile karşılar.”
« Son Düzenleme: Ağustos 26, 2009, 12:10:48 ÖS Gönderen: mirac »

Gulbeseker

  • Ziyaretçi
İskilipli Atıf Efendi Kimdir?
« Yanıtla #3 : Ağustos 22, 2009, 12:24:39 ÖS »
Cübbe, takke, sarık bütün bunlar irticaya işaret ediyor, maziye dönmeye çağırıyordu. Surette değişim gerekliydi. Mahalle muhtarından, Cumhuriyet Halk Fırkası çaycısına, köydeki Ahmet Efendi’den, belediye meclisi azasına kadar herkes şapkalı olmalıydı.
Değişimi, damar damar bütün Anadolu’ya taşıyabilmek için kanun gerekliydi. 25 Kasım 1925’te kabul edilen yasaya göre Türk milletinin “umumi serpuşu”nun şapka olduğu resmen ilan edildi.

İhtiyacı karşılayabilmek için devletin son üç yılda yaptığı ihracatından daha yüksek bir meblağ ödenerek İtalya’dan şapka getirtildi. Şapkalar ellişer lira bedelle (ortalama bir memur maaşının iki katı) ve bir yıla yayılan taksitlerle bütün memurlara satıldı

Şapka giymek, yani değişmek bir talep değil emirdi. Giymemenin müeyyidesi vardı. Başbakan İsmet İnönü’nün imzasıyla bütün vilayetlere emirnameler gönderildi. Dünya tarihinde bir ilk gerçekleşiyordu. Kanunla bütün millet üniformaya icbar ediliyordu.
Şapkaya Anadolu’nun tepkisi sert oldu. Halk sokaklara indi. Meydanlar protestocularla doldu, şapkayı reddeden gayri memnunlar bir türlü yatıştırılamıyordu. Ankara’ya telgraflar yağmaktaydı. İşte tam bu noktada devreye Ankara İstiklâl Mahkemesi girdi. Siyasi manevralarıyla mahir Başbakan İsmet İnönü’nün bastırmasıyla, idam kararlarını infaz yetkisi şapka davalarına bakacak olan Ankara İstiklâl Mahkemesine verildi. Böylece maznunların üçer beşer darağacına gidiş yolları açılmış oldu.
« Son Düzenleme: Ağustos 26, 2009, 12:12:17 ÖS Gönderen: mirac »

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek