Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
İnsanlar ve olaylar,

Gönderen Konu: İnsanlar ve olaylar,  (Okunma sayısı 1345 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı durmuş göktekin

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 197
İnsanlar ve olaylar,
« : Mayıs 06, 2016, 04:59:18 ÖS »
İnsanlar ve olaylar,

   Dünyayı imar için gönderilen insan, sebep olduğu olaylar içinde boğulmakta, eşya ve kendi cinsiyle uğraşmaktadır. İnsanların birbirinden faydalandığı şu dünya âleminde, insan kendine ve hemcinsine düşman kesilmiştir. İnsan, faydalandığı hangi bir eşyasını kırar-döker, parçalar çöpe atar mı? Elbette atmaz ve böyle bir şey yapmaz. Her şey insanla hayat buluyor. Ama bugün bazı insanlar, anasını, babasını, karısını ve çocuklarını evden sokağa, hatta yeni doğmuş çocuğunu çöpe, anasını, babasını huzur evlerine atanlar var. Bir kısım insanlar insanlıktan uzaklaşınca hemcinslerine hayat hakkı tanımıyor. Başkalarının hayatını karartıyor. Yaşlanan anne veya babanın yeri, geçmişte evin başköşesi iken bugün o insanlar evde oturmaya yer bulamıyor. Zaten evlerin çoğunda eşyadan oturacak yer de kalmadı ya. Huzur evinde yaşayan bir annenin yazdığı mektubu ibret nazarlarınıza sunuyorum. Ben okumdum bana ayna oldu. Bir de siz okuyun! Bakalım size de ayna olacak mı? Çünkü hayat dev bir aynadır. Bu aynaya yansıyan hadiseleri ibretle seyretmek ve gerekli dersleri çıkarmak akıl sahiplerinin işidir. Hepimizin akıbeti yaşlanmaktır. Bu gün yaşlıları himaye edip, bağrına basan insanları yarın başkaları bağrına basacak. Bu dünya etme-bulma dünyasıdır. Bu gün bana yarın sana. Herkes ektiğini biçecek. Başa gelmedik hal, gidilmedik yol yoktur! Bunlar hüküm haline gelmiş deyimlerdir. Herkes bu hallere potansiyel namzettir.   
   
“ Çocukken koşup oynadığım yerlere buz gibi odalarla dolu kocaman binalar dikilmiş. İçlerine ömürlerinin son deminde olan anneler babalar doldurulmuş. Adına da huzurevi denmiş. Oysa, huzur hiç uğramamış oralara. Eskiden yaşlılarımızı kapatmazdık öyle yerlere. Onların yüzü suyu hürmetine belalar def oluyor der onları nimet bilirdik. Boyunlarını bükük bırakmazdık. Dışarıdan huzurlu gibi görünen bu sessiz, sakin binalarda ne fırtınalar kopuyor kim bilir. Kaç anne anlatmak haykırmak istedi duygularını. Kaç anne yazmak istedi bilinmez. O annelerin dili olmak için yazdım bu yazıyı. Bu mektup huzursuz odalardaki yüreği yorgun annelerin sessiz çığlıklarıdır. Takvime baktım da buraya geleli tam 5 yıl olmuş. Nasıl geçti bu 5sene bir de bana sor. Çok bakmıyorum takvimlere içim sıkılıyor zaman geçmiyor. Eskiden su gibi akıyordu zaman. Şimdi öyle düşünmüyorum. Demek insan mutluyken çabuk geçermiş zaman. Hapishanedekileri şimdi daha iyi anlıyorum. Beni buraya getirip bıraktığın gün anneler günüydü hatırlıyor musun? O günden beri anneler günü denen gün benim için daha da bir anlamsızlaştı. Her sene bu gün anne olmak daha da bir acı veriyor bana. Sen küçük bir çocuktun daha hiçbir yere bırakmazdım ben seni. Öyle savunmasız öyle masumdun ki. .Yanımdan hiç ayırmam kimselere güvenemezdim.. Şimdi beni nasıl olup da tanımadığın insanlara teslim ettiğini düşünüyorum. Gözden çıkarılmış eski bir eşya gibi hissediyorum kendimi. Yıpranmış işe yaramaz. Kırgınlık mı? Belki kırgınım biraz. Geçen gün eski komşumuzun kızı Hayriye geldi Yolda görmüş seni neden anneni bıraktın diye sormuş sana. Kendi istedi maaşı da var bakıyorlar yeri sıcak her işi görülüyor içim rahat demişsin. Kendim istemiştim evet bazen naz yapma kabilinden yaşlanınca huzurevine götürün beni kimseye yük olmak istemem derdim. Ama içten içe konduramazdım bunu ne kendime ne sana. Bırakmaz beni bir yere derdim. Tıpkı küçükken benim seni bırakmadığım gibi. Yaramaz bir çocuktun sen. Kaç kez ısırdım dudaklarımı sana bağırmamak için. Kaç kez sıktım yumruğumu sana vurmamak için. Ama hiç vurmadım sana hiç kırmadım kalbini. Kimse sana laf söylemesin seni incitmesin isterdim. Tahammül edemezdim sana dikilen sert bir bakışa bile. Geçen gün bana bunak kadın dedi bakıcının biri. Hasta bezini lavaboda unutmuşum. Arada oluyor tutamıyorum diye vermişlerdi Diğerleri de duydu ya nasıl utandım bir bilsen Daha ne laflar söylüyorlar da dilim varmıyor demeye. Kırar mıyım incitir miyim diye kim düşünür ki. Çok hassastım eskiden bilirsin çabuk alınırdım. Hem benden titizi mi vardı Kimselerin yaptığı işi beğenmezdim. Şimdi yemek yerken bile yoruluyorum üstüme başıma döküyorum. Yaşlansam da geleceğe dair umutlar besliyordum buraya gelmeden evvel. Evladımı büyüttüm nasıl olsa artık yorgunluklar bitti Ben rahat otururum torunlarımı severim sen ilacımı getirirsin sorarsın, anne bir şeye ihtiyacın var mı diye. Arkama yastık koyarsın kesemediğim tırnaklarımı sen kesersin sanıyordum. Şimdi tırnaklarımı keserken çoğu kez kanattıklarımı bilmezsin tabi. Şu bakıcı kadını bir türlü sevemedim. Sanki özel olarak seçilmişti. Bu kadar mı merhametsiz olur bir insan hiç mi yüzü gülmez yahu. Her gün odaya gelince burnunu tutuyor pis kokuyormuş oda. Pencereyi sonuna kadar açıyor, mutlaka yarım saat açık tutuyor. Çok üşüyorum zaten parmaklarımda da can kalmamış sanki. Kolay, kolay ısınmıyor eskisi gibi. Hatırlar mısın ilkokula gittiğin o yılları. Kışın kuzineyi yakardım sen gelmeden masanın üstüne yemeği hazırlar koyardım Sen seviyorsun diye birkaç da patates pişirirdim fırında. Okuldan gelir gelmez sobanın yanına koşardın. İlk işin tencereye bakmak olurdu. Genelde sevdiğin yemekleri yapardım Ellerin üşümüş diye avuçlarımın içine alır ısıtırdım. Öperdim öperdim. Sık, sık uğrarım demiştin tam 8 ay oldu uğramayalı işlerin yoğunmuş zamanın yokmuş. Torunlarım da sormuyor demek. Yeni bir eve taşınmışsın. Aldım haberini, arkadaşın Hayriye söyledi. Vefalı kızdır arada geliyor sağ olsun. Annesi de babası da yanında vefat etmiş imrenmedim desem yalan söylerim. Evi çok büyük dedi 4 odası kocaman bir balkonu var dedi. Yeni mobilyalar almışsın eskileri elden çıkarmışsın tıpkı beni elden çıkardığın gibi. Her şeyi sığdırdın da evine bir beni sığdıramadın a kuzum. Hadi onu da geçtim bir kere anne evime gel gör birkaç gün kal bile demedin. Hayriye’ye anneler gününde ziyarete gideceğim demişsin. Ben anneler gününü hiç beklemiyorum biliyor musun? Anne olmak acı verir mi insana? O gün bana acı veriyor yavrum. Artık kendimi bir anne gibi hissetmediğim için belki. Bir evladı, bir torunu sevemezsen çevrende anne diyen olmazsa sana ne anlamı var anne olmanın. Ölene imrenilir mi hiç imreniyorum işte. Kimin öldüğünü duysam darısı başıma diyorum. Hayaller umutlar mutlu zamanlarmış insanı ayakta tutan. Onlar yoksa yaşamak zulüm olurmuş meğer. Kim icat etmiş bu huzurevlerini. Huzur eviymiş her gün ölüp, ölüp diriliyorum bu huzursuz odada. Hiç tanımadığım mizacıma uymayan insanlarla yatıp kalkıyorum. Hiçbir şey bana ait değil. Söz hakkım yok. Elbiselerim bile benim değil sanki Allah’ım al emanetini ne olur bu yükü taşıyamıyorum.  Dünyalara sığmayan anne yüreğim huzursuz bir odada hapsedildi. Ne sevmenin ne anneliğin bir anlamı yok artık. Çok üşüyorum parmaklarımda da can kalmamış sanki artık eskisi gibi ısınmıyor. Yatağına uzandı bir anneler günü geldiği bu yerden yine bir anneler günü sessizce gitti sevdiklerine kavuştu eller üstünde”
                     05. 05. 2016
                     Durmuş Göktekin   

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek