Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Üç Aylar İkliminde...

Gönderen Konu: Üç Aylar İkliminde...  (Okunma sayısı 1966 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ZiKra

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 456
  • Ummaki, Küsmeyesin..!
Üç Aylar İkliminde...
« : Ağustos 22, 2009, 11:44:05 ÖS »
Üç aylarda üç hususun vurgulandığını görmekteyiz ki bunlar; gece, Peygamber ve Kur'ân'dır.

1-Gece: Allah'ın varlığını ve tekliğini gösteren ayet (delil)'lerden biri sayılan gece (leyl) (1)O' nun kasemine de konu olmuş bir zaman parçasıdır.

Ülkemizde kandiller diye bilinen mübarek geceler yüce kitabımız Kur'ân'da "leyle-i Mübarek, leyle-i isra ve leyle-i Kadir" gibi tamlamalarla kullanılmıştır. Bu ifadelerle altı çizilmek istenen "gece kavramı"dır.

Yüce önderimiz Hz. Muhammed (s.a.)'in hayatında meydana gelen en önemli olay şüphesiz "risalet (peygamberliğin verilmesi)'dir. Risalet, ona Kur'ân verilerek peygamberlik görevinin bildirilmesidir. İşte bu anlamlı hadise gece vuku bulmuştur.

Mukaddes ve eşsiz kitabımız Kur'ânı Kerîm gece nâzil olmaya başlamış ve indiği gece gecelerin sultanı, indiği ay ayların sultanı, indiği Peygamber resullerin sultanı ve indiği ümmet de ümmetlerin sultanı olmuştur.

Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya, oradan semalara yapılan, "O kadar (yaklaştı) ki iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu''(2)âyetinde ifadesini bulan nokta da Allah katına konuk olan Efendimiz'in bu esrarengiz yolculuğuna "isrâ ve Mi'rac"ismi verilmiştir ki, gece vuku bulmuştur.

İslam'ın devlete yolculuğu diye de ifade edebileceğimiz Hicret, gece başlamıştır.

Böylesine büyük olaylara sahne olan gece, fertlerin şahsiyet eğitiminde ve iç zenginliği elde etmelerinde önemli bir zaman unsurudur. Bu itibarla olmalı ki, Rasülullah (s.a.)'a risaletin ilk yıllarında şöyle bir çağrıda bulunulmuştur.

"Ey örtüsüne bürünen (sarılan) Peygamber! Kalk ve azı hariç gece, uzun uzun ibadet et."(3)

Rivayete göre şanlı Peygamberimiz ve seçkin arkadaşları beş vakit namazın farziyyetinden önceki on yıllık süre içinde zorunlu olarak gece (teheccüd) namazı'na devam etmişlerdir. (4) Bu, İslâm'ın tüm yükünü omuzlarında taşıyacak olan çekirdek kadronun şahsiyet eğitiminin ifadesidir.(5)

"Ve gece'nin bir kısmında nafile (teheccüd) namaz kıl,(6) O' na secde et ve uzun uzun gecelerde O'nu tesbih et"(7) âyetleri ile Allah Rasul'üne talimat verilmiş ve "onlar seherlerde istiğfarda bulunurlar" (8) buyruğu ile de olgun müslümanların özelliklerinden bahsedilmiştir.

Gece'nin bereketli anlarından yararlanmayı gaye edinen Efendimiz mecbur kalmadıkça yatsıdan hemen sonra yatmaya özen göstermiş ve buna ters davranışı da hoş görmemiştir. Bununla İslâm'ın zamanı kullanmada sabahçı, çağdaş zaman anlayışının ise akşamcı olduğu söylenebilir. (9)

Hülasa mü'min gecenin abidi, gündüzün yiğidi olmaya talip olmalı, gecesini diriltemeyenin gündüzünün de ölü sayılacağını bilmelidir.

Peygamber ve Kur'ân

Üç aylar'da vurgulanmak istenen ikinci husus Peygamber, üçüncüsü de Kur'ân'dır. Bu durumda Hz. Muhammed (s.a.) hem gecenin, hem de Kur'ân'ın konusudur. Yani ikisinde de kahraman Efendimiz (s.a.)'dir. Hem de ikisini kullanmakla, yaşamakla ve hazmetmekle yükümlü kahraman.

Gece ve Kur'ân'la barışık ve tanışık olmayan Peygamber düşünmek mümkün olmadığı gibi, tersi de mümkün değildir. Bu nedenle gece ona örtü, Kur'ân ona hilye olmuştur. Şairin biri de bu gerçeği ifade ederken "Allah lisanıyla söylenmiş hilyedir sana Kur'ân" demektedir. Kimileri de ona "Canlı Kur'ân" demişlerdir. Yani lafzı Kur'ân okuduğumuz, canlı Kur'ân gördüğümüz Peygamberdir.

Kur'ân, Peygamber (s.a.)'e gece inmeye başlamış, Peygamberimiz de onu gece yaşayarak abid gündüz de yiğit olmuştur. Üçü de birbirinin âşıkı ve mâşuku durumundadırlar.

Özetle olgun mü'minlerin yolu Kur'ân, Hz. Peygamber ve gece üçlüsüyle tanışmak, sevişmek ve kucaklaşmak olmalıdır. Ki bu ermenin ve olmanın da yoludur. iste "üçaylar" ile verilmek istenen asil mesaj budur.

Üç Ayları Değerlendirme Yolları

1- İyi Bir Muhasebe, Tevbe ve İstiğfar

Cenab-ı Hakk'ın "Düşünmez misiniz?"(10) "Umulur ki tefekkür edersiniz"(11) âyetleri ve "Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz"(12) hadisi muhasebe'nin önemini ortaya koymaktadır

Muhasebe, akıl nimetinin sahibi insanoğlu tarafından hayatın bütün safhasında yapılması zorunlu bir olgudur. Böylece akıl şeytanca işlerde değil, faydalı ve gerekli yerlerde kullanılmış olacaktır. İyi bir muhasebe (oto kontrol veya nefs muhasebesi) fert ve toplum, hatta ülke ve dünya çapında nice sağlıklı adımların atılmasına yardımcı olacaktır.

Eksikleri tesbite ve bilinmeyenleri keşfe götüren bu yol, başkasında eksik ve ayıp aramaya fırsat da bırakmaz Bu nedenle bir saatlik tefekkür nice yılların nafile ibadetine denk kabul edilmiştir.

Muhasebe, insana kendisini seyretme imkânını sağlayan şeffaf ayna mesabesindedir. Bu iş, din, akıl ve vicdan gibi üç temel ölçünün kabul ettiği prensipler çerçevesinde yapılmalıdır.

Hülâsâ, beşer hastanesinde "muhasebe aracı" ile hastalıkların teşhis ve tesbiti yapılacak tevbe, istiğfar ve ümit ilaçlarıyla tedavi sağlanacak ve beşer bünyesi hayatı sağlığına kavuşacaktır.

2-Kur'ân Üzerinde Çalışma

Bu çalışma, Kur'ân okumayı öğrenme ve öğretme, anlama ve anlatma, yaşama ve yaşatma, düşünme ve düşündürme tarzında çok yönlüdür. Kur'ân üzerinde yapacağımız bu ve benzeri çalışmalara bugün her günden daha çok ihtiyacımız vardır.

Kur'ân bu aylarda nazil olmaya başladığına göre ibadet bilinci içinde Kur'ân üzerinde metodlu çalışmalara öncelik vermeliyiz. Kur'ân "sağlam kulp"(13) ve "Allah'ın ipi" dir.(14) Bu itibarla onun içine girmeden başka bir deyimle Kur'ân dünyasına girmeden İslâm dünyasına girmeniz ve Allah rızasına ve sevgisine ermeniz mümkün değildir.

Günümüz müslümanlarının Kur'ân noktasında yapmaları gereken husus, onun anlamı ve muhtevasına yönelik çalışmalardır. Bunun da ilk yolu Allah'ın âyetleri üzerinde düşünmektedir. Nitekim bazı âyetlerde "Kur'ân üzerinde düşünmezler mi,(15) Sana indirdiğimiz mübarek kitap âyetlerini düşünsünler diyedir"(16) tarzında düşünmeye dikkat çekilmiştir.

Kur'ân her ne kadar sevap amacıyla okunabilse de, onu anlamaya çalışarak okumanın daha çok sevap ve asil gayeye daha çok uygun olduğu gerçeği gözden uzak tutulmamalıdır. Hatta yaşama ve yaşatma maksadının bunlardan da önemli olduğu söylenebilir.

Bu gerçek bir âyette şöyle ifade edilir.

"Kendilerine Tevrat yükletilen sonra onu taşımayanların durumu, koca koca kitaplar taşıyan merkebin durumu gibidir"(17)

Ayette; Tevrat-ı yüklenip taşıyan fakat onunla amel etmeyen Yahudiler, kitap taşıyan eşeğe benzetilmiştir. Bu teşbihten anlaşıldığı gibi kitap, insanlara amel edilmesi için gönderilmiştir, aksi halde yük olmaktan öte bir fayda sağlamayacaktır.

Allah Teâlâ bu âyetle biz Kur'ân müntesiplerini ikaz etmek istemiştir. Tevrat'ın başına gelen o acı durum son ilahî mesaj olan Kur'ân'ın başına da gelmesin diye. Buna rağmen bizler günümüzde hatimcilik mukabelecilik, kırk Yasin ve ölü okumaları gibi geleneklerle iktifa etmekteyiz.

Sevgili Peygamberimizin fiili sünneti olan bunlardan her biri maalesef günümüzde moda olmanın ötesinde ciddi bir fayda sağlamamaktadır. Bu haliyle bunlar Kur'ân'ın evrensel mesajına ters düşmektedirler. Dolayısıyla bu kadarıyla yetinmek ve faydalı hale getirmek için gayret göstermemek, üstelik insanları bunlara teşvik edip çıkar sağlamak büyük vebaldir.

Yüce Kur'ân'ı amaç ve evrensel mesajının dışında kullanarak ellerde dolaştırmanın sancısını duyan Akif, onun mezarlıkta okunmak ve fal bakmak için indirilmediğini vurgulayarak ızdırabını dile getirmiş ve asıl gayesini şu ifadelerle haykırmıştır.

"Doğrudan doğruya Kur'ân'dan alıp ilhamı,

Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm'ı"


3- Nafile ibadetleri Çoğaltma

Zamanımızda "Üç aylar" kış mevsimine rastlamaktadır. Efendimiz (s a )'in ifadesiyle "kış mü'minin ilk baharıdır"(18) Bu itibarla üç ayları bahara dönüştürmek için namaz, oruç ve benzeri nafile ibadetleri arttırmak gerekir. Zira namaz kötülüklere sed, oruç takva aracıdır.

İbadetleri arttırmada şöyle bir yol izlenebilir.

Evvela, farz olan namaz ve oruçların vaktinde edalarına önem verilmeli ve kazaya bırakılmamalıdır. Buna rağmen kaza durumu söz konusu olursa ilk fırsatta o yerine getirilmelidir.

İkinci olarak, namaz ve oruç ile ilgili kazalar tespit edilmeli ve bir yere not edilerek yavaş yavaş ikmal edilmelidir. Kuvvetli ve farzlara tabi olan Revâtib sünnetler hariç kazalar ile meşgul olmak daha uygun bir yoldur.

Üçüncü olarak; namaz, oruç ve benzeri nafileleri çoğaltmaya itina gösterilmelidir.

Oruçta, Pazartesi ve Perşembe, kameri ayın 13,14 ve 15 günleri, mübarek gece (kandil)lerin öncesi ve sonrası, bir gün oruç ve bir gün iftar (Savm-ı Davud) veya tamamı şeklinde bir yol izlenebilir. Bilindiği üzere Hz. Peygamber Receb'in tamamını oruçlu geçirmemiş ama Şa'ban'ın tamamını genel olarak oruçlu geçirmişler ve ramazan'a birleştirmişlerdir.

Ülkemizde çok yaygın olan üç aylar(ın tamamını aralıksız tutma) anlayışı sünnetlerde yoktur. Buna rağmen tutulması halinde günah da söz konusu değildir. Bilakis sevap vardır. Ancak bunu sürekli yapanların sünnet bilinci ile bazen ara vermeleri sünnetin genel amacına daha uygundur.

Çünkü sünnet bilinci ibadetlerin gelenek ve modaya dönüşmesine mâni olur. Keffaret oruçları bu aylarda tutulabilir.

Namaz ile ilgili nafilelerde Revâtib sünnetlerden sonra önceliği gece (teheccüd) namazlarına vermek daha iyidir. Daha önce de işaret ettiğimiz gibi gece, üç aylarda vurgulanan üç husustan biridir. Geceleri değerlendirmenin yegâne yolu namaz değildir. Namazın dışında en güzel gece ibadeti şüphesiz ilimdir.

Mübarek gece (kandil)'leri ibadet noktasında daha güzel değerlendirmek için bilindiği gibi eski ve yeni birçok kaynakta bu gecelere mahsus namazlardan bahsedilmiştir. Özellikle ilmihal kitapları, üç aylar ve faziletlerine dair eserlerin tamamında bu özel gecelerin özel namazlarına yer verilmiş ve tarifleri yapılmıştır.

Osmanlı alimlerinden ilmihal tarzı eser veren Abdurrahman İbn Yusuf Aksarâyî (ö 800/1397) de bu özel namazlardan söz etmiştir. (19) Bu özel namazların isim ve tariflerini ilgili eserlere havale ederek günümüz İslâm hukukçularından "Delilleriyle İslâm İlmihali" adlı eserin sahibi Hamdi Döndüren'in şu açıklamalarına yer vermek istiyorum.

"Belirtilen mübarek gecelerde ümmeti için kılınacak özel bir namaz nass'larda bulunmamakla birlikte, bu gecelerin fazileti ve yapılacak duaların kabul edilme ümidinin fazla olması sebebiyle diğer gecelere göre daha iyi bir şekilde bunların ihya edilmesi gerekir."(20)

Mübarek gecelerde özel namazı olmayan Allah Rasulü'nün ramazan'da teravih namazı ve itikaf denilen ibadeti vardır.

4- Mali İbadetleri Çoğaltma

Öteden beri olgun mü'minler zekatı bu aylardan birinde, özellikle Ramazanlarda vermişlerdir. Sadaka-i fıtır ramazan'a has bir malî mükellefiyettir. Mali ibadetler şüphesiz bu ikisinden ibaret değildir. Yedirme, içirme, giydirme, borç verme, hayır müesseselerine yardım etme vs. gibi infak kapsamına giren her davranış mali ibadetlerden sayılır.

Cihad âyetlerinde "mallarınızla ve canlarınızla" (21) şeklinde mallara öncelik verilmesi de dikkat çekicidir. Mal konusunda cömert olmayan can konusunda hiç cömert olamaz. Cömert olmayanın da cennette yeri yoktur, işte bu aylar cimrilikten arınmak için birer fırsattır.

Kur'an'da özellikle sevilen şeylerin verilmesine işaret edilmiş ve bu anlamlı verme olayına "birr" denmiştir.(22)

5- Hz. Muhammed (s.a.)'i Daha İyi Tanımaya Yönelik Çalışma

Üç aylarda meydana gelen olayların kahramânı sevgili Peygamberimizdir. Mübarek geceler onun hayatında vuku bulan önemli olayların ismi olmuş, yüce kitabımız Kur'ân bu aylarda ona nazil olmuştur. Allah'ın bize örnek insan ve peygamber olarak gönderdiği yine odur.

O canlı Kur'ân'dır. O bizim için iman, İslâm, hayat ve cennettir. Onu tanımadan, bilmeden, öğrenmeden, gönlümüze ve önümüze koymadan İslâm'ı ve Kurân'ı tanımak ve yaşamak mümkün olmadığı gibi, ona tabi olup uymadan da Allah sevgisine ermek imkansızdır.

Hz. Muhammed (s.a.) peygamberlikte zirve, insanlıkta modeldir. Onun yirmi üç yıllık peygamberlik hayatı ana çizgileriyle, hatta kronolojik olarak detaya varan yönleriyle bilinmeden ne huzur ne de felahtan bahsedilemez. Bu nedenle örnek ve önderimizi en iyi bir şekilde tanımak en güzel ibadettir.

O halde ibadet bilinci içinde onu öğrenmeye bir zamanı değil, her ve pir zamanı ayırmak en büyük vazifemizdir.

6- Kazanılanları Kaybetmeme

Bazı işler zamanla veya sayısal olarak da belirli olabilir. Ama kulluk böyle değildir. O devamlı ve hayatla sınırlıdır. Bu gerçeği yüce Rabbimiz şöyle ifade etmektedir: "Ölüm gelinceye kadar Rabbına ibadet(e devam) et."(23)

Bu ayet ibadette, başka bir deyimle kullukta devamlı olmayı vurgulamaktadır. Buradaki temel ilke kulluk (ibadet)'te devamlılıktır. Bu ilke Efendimizin diliyle şöyle ortaya konur: "Amellerin en sevimli olanı az da olsa devamlı yapılanıdır."(24)

İbadetlerde devamlılık ilkesine bağlı kalmak iman, irade yani azim ve dua yani Allah (c.c.)'a güven ve teslimiyetle mümkündür. Nimete ermek, nimetle sürekli kalmak değildir. Kaybetmemek için bir takım sebeplere riayet edilir. Buna rağmen nimette kalmak da yine O' nun iznine bağlıdır. Bu, Kur'an'da bir dua şeklinde bizlere şöyle sunulmaktadır:

"Ey Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme, bize tarafından rahmet bağışla."(25)

Ayette, kazandıklarımızın Allah'ın bize birer ikramı olduğu belirtilmekte ve kaybetmememiz için sözlü ve fiili çaba emredilmektedir.

Sonuç

Buraya kadar sunulanlar üç aylardaki yoğun programı sergilemektedir. Bu faaliyet mutlaka maddi ve manevî yönden gelişmelerimize yardımcı olmuştur. Ama vazife burada ve bu kadarla bitmiyor. Daha doğrusu yeniden başlıyor. Yüce nimet olan zaman üç aylar veya ramazan'dan ibaret değildir. O halde ibadeti yalnız bu aylara, diğer bir tabirle yalnız bu ayları kulluğa hasretmek yanlıştır.

Buna rağmen bu yanlış anlayış ülkemizde oldukça yaygındır. Kandillerde süslenip camiye gelenler, Cuma geceleri hiç içki kullanmayanlar, ramazan'da teravih ve bayramlarda namazları kaçırmayanlar, üstelik bunları övünç vesilesi sayanlar az değildir.

Maalesef insanımız bu tip çarpık anlayışın kurbanı olmuş ve yıllar geçmesine rağmen hala kendine gelememiştir. Bu insanlara yardımcı olmak, Kur'ân ve Sünnet'in temel ilkelerini öğretmekle mümkündür. Aksi halde tutkuları din edinen insan kalabalığından geçemeyiz.

Ülkemiz müslümanlarının gündemine girmiş bulunan üç aylar kulluk maratonunun başladığı, daha doğrusu hızlandığı, sevinç, barış ve azık aylarıdır.

Recep Cici

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek