Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Posta Kutusundaki Mızıka

Gönderen Konu: Posta Kutusundaki Mızıka  (Okunma sayısı 14863 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Kelebekler Diyarı

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 5131
  • ...
Posta Kutusundaki Mızıka
« : Kasım 16, 2009, 11:39:12 ÖÖ »
A.Ali Ural'ın "Posta kutusundaki mızıka" adlı kitabı, dosta yazılmış mektuplardan oluşuyor.Alışılagelmişin dışında insana çok ayrı pencerelerden bakmasını sağlayacak niteliklerdeki bu mektuplar yaşanılası mektuplar.. Çok beğendim.
Siz değerli kardeşlerimizle paylaşmak istedim..
İyi okumalar...

Çevrimdışı Kelebekler Diyarı

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 5131
  • ...
Posta Kutusundaki Mızıka
« Yanıtla #1 : Kasım 16, 2009, 11:39:37 ÖÖ »
Sevgili Dost,
Bu mektup bir dosta yazılıyor. O halde “Sevgili Dost” diye başlamalı.
Bir postacının elinden mi, yoksa posta kutusundan mı alacaksın mektubumu bilmiyorum. birazdan takılacaksın satırlarıma. “Bana mı?” diyeceksin. Evet sana ey dost! Sana söyleyeceklerim var. kelimeler, karınca yuvası gibi kaynıyor zihnimde. İçlerinden biri kağıda düşüyor; yedi harfli: Dostluk.
“Bir dostluk kaldı!” diye bağırıyor pazarcı, tezgahındaki meyveler için. “Bir dostluk kaldı!” bir dosta yetecek kadar, demek istiyor. Az kaldı, demek istiyor. Ben önce bu cümleyi, “ dayanacak, bir dostluk kaldı” diye anlıyorum. Sonra, “ bir dostluk kaldı mı?” diye soruyorum. Pazarcı ısrarla: “Bir dostluk kaldı!” diye bağırıyor.
Bir dostluk çileği, plastik küreğiyle kese kağıdına dolduruyor pazarcı. Kese kağıdı gazeteden yapılmış. Gazetede satırlarım var.


Bu satırlarla doğruyorum hayatı. Bu satırlarla doğruyor beni hayat. Bu satırlarla doğuruyorum. Nur topu gibi bir çocuğunuz oldu, diyor müjdeci. Adını ne koyalım, diyor. Adını “dostluk” koyuyorum.
İşte Tagore’un “Avare kuşlar” ı da üstüme pike yapıyor. Biri omzuma konup fısıldıyor kulağıma: “Çiğ damlası göle dedi ki : Sen nilüfer yaprağının altındaki büyük çiğ damlasısın, ben de üstündeki küçük çiğ damlası.” Ah dostluğa bak! Kuş fısıldamaya devam ediyor: “Güneş batıya doğru kayarken, doğu karşısında sessizce durur.” Ah dostluğa bak! Kuş fısıldamaya devam ediyor: “Alaca karanlığın bu bulanıklığı altında şekiller tuhaflaşıyor; alt kısımları karanlıkta kaybolmuş kuleler ve mürekkep lekesini andıran ağaç tepeleri... Sabahın olmasını bekleyeceğim ve senin şehrini aydınlıkta görmek üzere uyanacağım.” Ah dostluğa bak!
Kuş omzumdan uçtu. Çocukken yaramazlıklarımı anneme kuşların söylemesini neden yadırgamışım bilmiyorum. Kuşlar söylüyor çünkü.


Geçen sabah senin üzüntülü olduğunu söylediler. Dokunsan ağlayacakmışsın. Dokunmamışlar. Yine de ağlamışsın; dostun gözünden akan bir damla yaşın yeryüzündeki bütün gölleri tuz gölü yaptığını bilmez gibi. Gül ki, acılaşmasın göller. Göl ki; orada demirli kayığımız.O kayıkla odama gelen kızılderili, şimdi kütüphanemin rafında. Üzerinde bir bez parçası var yalnız. Ellerini havaya kaldırmış bağırıyor; ihtiyaçlarını ne kadar azaltırsan o kadar hür olursun, diye. Demek sahip oluş değil, istiğna açıyor kilidi.Demek bunun için:


"Sabah sabah insanını denedim dünyanın
Cimrilikle dolu deriler yürüyordu
Başka bir şey görmedim
Sonra kanaat kınından bir kılıç çektim
Keskin tarafıyla onlardan
Ümitlerimi kestim"

diyor İmam Şafii.


Sevgili Dost,
Bu sözden sonra ne denebilir ki!
Belki şu denebilir:
Zarfı açmadan evvel güneşe tut ve mektubun ilk kelimelerini oku!


Çevrimdışı Kelebekler Diyarı

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 5131
  • ...
Posta Kutusundaki Mızıka
« Yanıtla #2 : Kasım 16, 2009, 11:40:09 ÖÖ »

Sevgili Dost,
Tufandan önce hiç kimsenin gökteki nehirlerden haberi yoktu.Hiç kimse suyun ateşe dönüşebileceğini düşünmüyordu.Ve hiç kimse Nuh'un elindeki keserin ne yi biçimlendirdiğinin farkında değildi.
Felaketle kurtuluşun,bahtsızlıkla mutluluğun kadim akrabalığından söz ediyorum.Önde olup olmadığını bilmeyen rakipler gibi,ne yarışı bırakıyor,ne de galibiyet sevinci yaşıyorlar.Tokatların üzüm salkımlarına,üzüm salkımlarının tokatlara dönüştüğü bir hayatta;"insanı mutlu eden şeyler aynı zamanda onun felaketinin de kaynağı olabiliyor."


Sevgili dost;
Üzüntülerimiz,günlük hayatımızdaki ödevleri bile normal şekilde yapmamızı engelliyor.Kaderin ağına takılan balıklar,çırpına çırpına ölüyorlar.Mutluluk bir seyahat şekli olması gerekirken,bir türlü ulaşılamayan hayali istasyonlar haline geliyor.Yüzlerimiz hüznün yüzlerce elbisesinden hangisini seçeceğine bir türlü karar veremiyor.Aynı hava sıcaklığında bir gün üşürken,bir başka gün terleyebiliyoruz.Birgün kahkalarla güldüğümüz bir espriye,bir başka gün tebessüm etmekte zorlanıyoruz.Su bazen sıfır derecede donmuyor,bazen kaynamıyor yüz derecede.
O halde "bizi mutlu kılan şey şartlardan çok,ruhumuzdur."İstemekle değil,istememekle hür olan ruhumuz...


Sevgili Dost,
Hürriyet istememekse,neye çağırıyor bu reklam panolar?Bizi diğer insanlardan(ya da insanların daha az imkana sahip kısmından) farklı kılacak bir ayrıntı,nasıl oluyo da gözlerimizi ışıldatabiliyor?Pahalı paltolarla ısıtılan bedenlerimiz,acaba çıplak ruhları için nasıl bir giysi öneriyor?


Sevgili Dost,
Zift şelaleri akan bir tabloda,yıldızların yerde olmasına şaşmamalı..Şaşmamalı dansetmesine yılanların,yürümesine Hintli'nin çıplak ayaklarla ateş üstünde.Şaşmamalı camların esirlerine;şayet,hürriyet istememekse...


Sevgili dost,
Kim istemez dudak değmemiş bir pınara dayamayı ruhunu?Kim istemez meleklerle kucaklaşmayı,müjdelenmeyi cennetle?Kim istemez gökyüzünden ilahiler duymayı?


Sevgili dost,
Mektubumu yazdığım kağıttan bir kayık yapıyor ve bırakıyorum nehre.Bebek Musa'nın sepeti kadar güvenli,Nuh'un gemisi kadar yalnız,köpüklerin için de..

Çevrimdışı Kelebekler Diyarı

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 5131
  • ...
Posta Kutusundaki Mızıka
« Yanıtla #3 : Kasım 16, 2009, 11:40:39 ÖÖ »
Sevgili Dost,

Depremin şiddeti neydi bilmiyorum;ama bildiğim,taş yığınlarının arasından iniltilerin geldiğiydi.Herkes kendi evinin,dükkanının önünde tanıdık bir ses duymayı,bildik bir el görmeyi beklerken;her evin,her dükkanın yıkıntıları arasından yükselen ses onun sesi,uzanan el onun eliydi:Yalanın...

Evet yalan,yıktığı yetmiyormuş gibi kurtarılmayı bekliyordu.Kurtarılmayı evet,hayatımızın yıkıntıları içinde bile bulunmayı haketmiyordu çünkü.Biz sokaklarda gecelerken ona bir çadır kurmalıydık.Bütün ihtiyaçlarını temin etmeli,asla sokağa çıkarmamalıydık onu.Asla!Ama o ne yapıp edip,çadırın kapısından bakmayı başardı.Çünkü elbiseleri süslü.Merhametimizi baştan çıkardı!

Sevgili Dost,

Şimdi nereden mi çıktı bu "yalan".Nereye girmedi ki?Kapıların kapalı olduğunu sanıp,pencerelerden girdi.Oysa açıktı kapılar;kollarına dokunulmayı bekliyorlardı.Kapıların kapalı olduğunu sanıp,pencerelerden çıktı.Gıpta etti hırsızlar,üstad bellediler onu.Düşürse de çuvalından bir şeyleri;o hiç yakalanmadı.
Halbuki biz onu esirimiz sanmıştık.Ta ki bir şair;adı Schiller'di;"Zinciri koparan esirlerden korkun siz,hür insanın öünde titremeye gerek yok"diyene kadar.Fakat gözlerimizi açana kadar kayboldu gözden.Spurgeon'un tabiriyle;"gerçek,çizmelerini giymekle meşgul olduğu sırada,yalan bütün dünyayı dolaştı"

Sevgili Dost,

Yalan sizin evin önünden de geçti mi?Boyu uzun muydu,kısa mı?ne giyiyordu?Düzgün mü yürüyordu yoksa bir ayağı aksıyor muydu?Susuyor muydu,yoksa ıslık mı çalıyordu?Gözleri ne renkti?Bir yere yetişecekmiş gibi hızlı hızlı mı yürüyordu,yoksa hiç acelesi yokmuş gibi yavaş yavaş mı?


Sevgili Dost,

Yalan senin kapını da çaldı mı?Ona aç/ma/dın kapıyı değil mi?Yoksa senin de mi merhametini çaldı?Yaptığı işlere kendini inandırmasaydı,bu kadar benzemezdi gerçeğe..Kendi inanmasaydı,inandıramazdı.Sanıyor musun ki aldatabilirdi,yalan yalan olsaydı..


Halbuki o yine süslü elbiselerini giymiş,kalabalığın arabaya,farelerin atlara dönüşmesini bekliyor.Acelesi var.Baloya yetişmeli!Düşürmeli iskarpinlerinden birini merdivenlerde.Büyü bozulmadan evde olmalı.Sonra prens,şehrin bütün kızlarının ayağında denemeli iskarpini.Yaklaşmalı evine...İşte geliyor!Şimdi onun ayağında deniyor iskarpini...Sen O'sun diyecek!
Ama o da ne,ayağına küçük geliyor iskarpin!O da ne;kendi ayakkabısı olmuyor ayağına!
Yalan! Neden şaşırdın?O kadar hızlı büyüyorsun ki..!

Sevgili Dost,

Aristo;"Eflatun'u severim;fakat gerçeği ona tercih ederim"derken,Cicero;"Ah büyüktür gerçeğin gücü!O insanların ustalıklarına,kurnazlıklarına,oyunlarına ve kurdukları bütün tuzaklara karşı da kendini kolayca savunabilir"diyor.Peki sen ne diyorsun?

Sevgili Dost,

Avucu ile su içen bir çocuğu gören Diyojen,maşrapasını kırmış.Maşrapaya ihtiyacı olmadığını düşünmüş o an.

Sevgili Dost,

Lütfen söyle!

Bizim yalana ihtiyacımız var mı...?


-Dost'a özel

Çevrimdışı Kelebekler Diyarı

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 5131
  • ...
Posta Kutusundaki Mızıka
« Yanıtla #4 : Kasım 16, 2009, 11:41:12 ÖÖ »
Sevgili Dost,

Zarfın üstüne ismini yazıp postanedeki memura  uzatıyorum.Memurda zarfı geri uzatıyor bana.Bunun üzerine yaşadığın şehrin ismini yazıyorum.Memur başını iki yana sallayıp,geri veriyor zarfı.Bu defa oturduğun semtin ismini ekliyorum.Hayret,zarf yine karşımda..Cadde ismi de yetmeyince,sokağın adını yazıyorum.Fakat,memur ısrarla kaşlarını havaya kaldırmaya devam ediyor.Bu sefer apartmanın ismini yazmak zorunda kalıyorum.Memur "numarası" diye azarlıyor beni.Apartmanın numarasını da yazıp hışımla veriyorum zarfı.Memur ayağa kalkıyor…Bir adım geri çekiliyorum."Daire numarasını da yazacaksınız!" diyor,nazikçe..Daire numarasını da yazıyor,sonra kendimden emin bir şekilde gülümseyerek uzatıyorum zarfı..Memur önce cebinden bir mendil çıkartıp alnındaki terleri siliyor.Sonra sesini kalınlaştırarak:"Pul" diyor."Pul!"


Demek yazdıklarımı sana ulaştırabilmek için küçük bir bedel ödemem gerekiyor.Elimi cebime atıp bozuk para arıyorum.Bozuğum yok.Cüzdanımdan çıkarttığım kağıt parayı uzatıyorum memura.O,kağıt parayı önce parmaklarıyla yokluyor,sonra ışığa tutuyor.Aman ALLAH'ım! Yüzündeki ifade değişiyor memurun.Bağırmaya başlıyor:
-"Sahte bu,sahte! Bu mektubu gönderemezsin!"
İkinci cümlede gizli bir sevinç hissediyorum.


Sevgili Dost,

İşte eline geçmeyen son mektubumun hikayesi bu.Postanedeki memur haklıydı.Çünkü Sokrates'in;"Hiç bilmemek eksik bilmekten yeğdir" sözünü bilmese de,eksik bir adresle gönderilen mektubun yerine ulaşamayacağını çok iyi biliyordu.


Sevgili Dost,

Hayat,bilgi istediği gibi bedel de istiyor.Ekmeği tanıman yetmiyor,onu sofrana götürebilmek için bedel de ödüyorsun.Postanedeki memurun "pul!" diye feryat etmesi boşuna değil…Hayat bedel istiyor…


Sevgili Dost,

Postanedeki memur,kağıt parayı ışığa tutarak"sahte" olduğunu anladı.Sen nasıl ayıracaksın sahteyle gerçeği.Acaba nasıldır sahtesi basılamayacak dostluğun resmi..?


Sevgili Dost,


İnsan bir bakışla ne görebilir..?

Çevrimdışı Kelebekler Diyarı

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 5131
  • ...
Posta Kutusundaki Mızıka
« Yanıtla #5 : Kasım 16, 2009, 11:41:37 ÖÖ »

Sevgili Dost,

Her defasında bu iki kelimeyle başlıyorum mektubuma.Çünkü bu iki kelimeden herbiri,gücünü diğerinden alıyor.Sevgili olunmadan dost,dost olunmadan sevgili olunmuyor.Eğer bir ruh beraberliğiyse dostluk,iki ruhu bir kılan nedir?Nedir birleşik kaplardaki su seviyesinin sırrı?Demek,"dost insanın bir ikinci kendisidir".

-Kim o?
-Senim!
Böyle bir diyalogda kapının varlığından kim söz  edebilir?

Sevgili Dost,

Herkesin seviyormuş gibi yaptığı;ancak sevginin ne olduğunu pek az kimsenin bildiği bir zamanda yaşıyoruz.Belki de bütün zamanlar böyleydi.İmama Şafii'ye:

"O kadar insanla dostluk kurdum ki
Ellerim dolu sanıyordum
Başıma bir bela geldiğin de
Kimseye acımayan zamandan şiddetliydi
Dostlarımın ihaneti.."

Dedirten hangi duygularsa,ondan yüzyıllar önce yaşayan Hesiodos'a:

"sevme beni sözlerle,şuurlu ol
Hem de duy içinden
Seversen beni eğer,samimi olmalı duygun
Ya sev ta içten
Ya tamamen bırak" dedirten de aynı duygulardı.

Sevgili Dost,

Sevginin sözden fiile geçmesi midir yoksa dostluk?Gerçek sevgi bir insanın "ben" sınırlarını aşıp,bir başka insanın hayatından da sorumlu olmasını düşünmesi midir?"Birbirini sevenler birbirlerine duydukları sevgi nispetinde diğerinin iyiliğini ister." diyen Aristo'dan,"sevmek sevilen kişinin en iyi taraflarını desteklemek,keşfetmek ve teşvik etmek demektir." diyen Alain'e kadar birçok filozofun sevgiyi,sevilenin gelişiminden duyulan "haz" olarak algılaması bize yardımcı olabilir mi?bu gelişimin faydacılıktan çok feragatle mümkün olacağını düşünmek bir anahtar verebilir mi elimize?Anahtar varsa kapının arkasında ya da önünde olmanın ne önemi var!

Sevgili Dost,

Aristo'nun tabiriyle;"Birbirlerine hoş ve faydalı görünmedikleri gün birbirlerini artık sevmeyen" dotlarla ne işimiz var bizim..
Bizim Peygamberi ısırmasın diye ayağını yılan deliğinin üstüne kapatan Ebu Bekir'imiz,suikastı haber alınca peygamberin yatağına yatan Ali'miz var.Son yudum suyu birbirlerine gönderip susuz şehit olan sahabilerimiz var bizim.Bizim "İman etmedikçe cennete giremezsiniz,birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız","Sizden biriniz kendisi için sevdiğini müslüman kardeşi için de sevmedikçe (istemedikçe) gerçek mü'min olamaz"," Size aranızdaki sevgiyi arttıracak bir şey söyleyayim mi,selamlaşınız","Hediyeleşin ki aranızdaki sevgi artsın" diyen bir peygamberimiz var! "Sevelim,sevilelim,dünya kimseye kalmaz"diyen yunusumuz,düşmanın attığı taştan değil,dostun attığı gülden incinen Hallac'ı Mansur'umuz var.

Sevgili Dost,

Dostluk gündüz görünmez;o ateş böceği gibi yalnız geceleyin parlar..

Çevrimdışı Kelebekler Diyarı

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 5131
  • ...
Posta Kutusundaki Mızıka
« Yanıtla #6 : Kasım 16, 2009, 11:42:03 ÖÖ »
Sevgili Dost,
Bazı kuyuların suyu içilmez;acıdır.Bazı kuyular derindir;görünmez suyu.Bazı kuyular kördür;göremezler.Benim kuyum,benim kuyum Srvgili Dostum öyle derindir ki;içine taş attığın zaman suyun sesini duyamazsın.Bağırsan sesin geri gelmez.Bakracı sarkıtsan ip yetmez.

Yalnızlığın bana yakıştığını söylüyorlar.İyi duruyormuş üzerimde;renkleri sade ve uyumluymuş.Dikimi kusursuzmuş.Bu mahir terzinin adını öğrenmek istiyorlar.Söyler miyim hiç!Konfeksiyon yalnızlıklar ne güne duruyor.Söyler miyim hiç!

Sevgili  Dost,
Bana bencilce hareket ettiğimi söyleme sakın.İnsanlara güvenimi kaybettim.Terzimin adını sadece Deniz Fenerlerine ve Kızkulesine verdim.Galata Kulesi de istedi;ama reddettim onu.Çünkü o her gece koynuna yabancıları alıyor.Yalnızlık senin neyine dedim.Neyine senin yalnızlık!

Albert camus da tanıyormuş terzimi.Nereden mi öğrendim? Şu satırlarından:
"Son yıllarda gördüklerimiz bizde bir şeyi kırdı.Bu şey insanın güvenidir;o güven ki insanlığın dilini konuştuk mu,bir başkasından insanca karşılık göreceğimize inandırırdı bizi.Gözlerimizin önünde yalan söylediler,insanı küçülttüler,öldürdüler,sürdüler,işkencelere soktular.Ve hiçbir sefer bunu yapanları yaptıklarının kötü olduğuna inandırmak mümkün olmadı.Çünkü kendilerinden emindiler.İnsanlar arasında sürüp giden uzun diyalog bitti."
Madem ki diyalog bitti,o halde Red Kit gibi atıma binip,"ben yalnız bir kovboyum" şarkısını söyleyerek yola koyulmalıydım.Islığım karanlığa karışmalı,karanlık,ıslığımdan korkmalıydı.

Ne gezer! Çok geçmeden önüme bir karaltı çıkmış,korkan ben olmuştum.Sonradan adının Epictetus olduğunu öğrendiğim biri;"çocuk nereye gidiyorsun?" diyerek beni durdurmuş,atımdan indirdikten sonra kulağıma şunları fısıldamıştı:

"Yalnız kalınca çocuklar ne yaparlar?Eğlenirler,çakıl taşı ve kum toplayarak küçük kubbeler yaparlar ve biraz sonrada onları yıkarlar.Böylece eğlenceleri hiç eksik olmaz.Onların çocukluk ya da akıl eksikliğinden yaptıklarını kültür ve akıl ile yapamaz mısın?Her taraf çakıl ve kum dolu.Aslında içimizde inşa edecek ve yıkacak o kadar çok şey var ki..!Yalnızlıktan hiç şikayet etmeyelim."

Demek ki yalnızlıktan şikayet ediyordum.Demek içimizde inşa edip yıkacak çok şey vardı.Epictetus içimizdeki harabeleri görmediğinden böyle konuşuyordu.Yoksa,her taşı özenle yerleştirdikten sonra çöken bunca sarayın ardından;"inşa edip yıkacak çok şey var!" der miydi?

Sevgili Dost,
Epictetus ıssız bir adaya düşse yanına ne alırdı?
Ya ıssız bir odaya düşse..?



Çevrimdışı Kelebekler Diyarı

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 5131
  • ...
Posta Kutusundaki Mızıka
« Yanıtla #7 : Kasım 16, 2009, 11:43:12 ÖÖ »
Sevgili Dost,
Neşesi yağmalanmış bir bayramdan geriye ne kalır? Ellerden buharlaşıp,uçan limon kolonyaları,yenildikten sonra kağıdı buruşturulup atılan şekerler,caminin avlusunda kalan gazete ve mukavva parçaları,imamın her bayramda tarif edip,cemaatin her bayram şaşırdığı bayram namazı mı?

Ellerimizi bağlayacak mıyız yoksa iki yana mı salacağız?Herkes göz ucuyla birbirine bakıyor.Önümüzdekiler de şaşkın,yanımızdakiler de.Bu durumda eller ne bağlanmalı,ne iki yana salınmalı.Bu durumda eller havaya kaldırılmalı:"Affet" demeli,belki!

Neşesi yağmalanmış bir bayramdan geriye  ne kalır?Telefonların felç olması yüzünden aramadığımız tanıdıklarımız için inandırıcı bir mazeretimiz var,ne güzel.Doğrusu vefalı milletizdir;dindar oluğumuz kadar bağlıyızdır birbirimize.Bu yüzden camiler almaz kalabalıkları bayramlarda,bu yüzden iflas eder telefon şebekemiz.

Sevgili Dost,
Bu bayramda hangi elleri öptün,bana da haber ver.Günahkar dudakların siyah lekelr bırakacağı beyaz bir el bulabildin mi?Yoksa sen de benim gibi katrandan ellere mi yapışttırdın,kömürden dudaklarını!Yoksa sen de mi çağırdın yardıma çocukları "Ah çocuklar! Kapı kapı dolaşıp,şeker toplayan çocuklar!Bırakın,öpelim ellerinizi.Siz bize şeker verin."

Sevgili Dost,
Bu bayramda kabristana gittin mi?Seninde ölülerin vardır,bilirim.Üzerlerindeki otları,küflü tenekelerle sulayacağın ölülerin.Otlar büyüyecek,sararacak sonra.Ölülerimizi hep hatırlayacağız,dirilerimizi unutsak da.Olsun,onlar da ölecekler..

Sevgili Dost,
Bu bayramda hastaneye gittin mi,biz gittik.Peşimizde bir gazeteci ordusuyla,kolu kopmuş,protez bacaklı delikanlılara "nasılsın?" diye sorduk.onlar da bize teşekkür ettiler.Düşünebiliyor musun dostum,teşekkür ettiler.

Sevgili Dost,
Bayramda yaşlılarımızı da unutmadık,tabii.Sen de unutmazsın bilirim.Huzurevlerine gömdüğümüz ihtiyarlarımıza,bu bayram da moral gecesi düzenledik.Seni de beklerim..

Sonra hapishanelerde açık görüşlerimiz oldu.O gün bize temiz çamaşır ve sigara getiren çocuklarımıza sarılabildik.Verecek bir şeyimiz yoksa ne çıkar!Biz de onlara hürriyetten sözettik.

Sevgili Dost,
Neşesi yağmalanmış ne bayramlar geçireceğiz daha...Kokucu dede,camiden çıkan herkesin eline gül yağı sür,mis gibi koksun şehir! İşportacı,sen de sat gülümsemeyi,öğrenemeyen dudaklarımıza! Çocuklar,bırakın biz öpelim ellerinizi,siz bize şeker verin!

Sevgili Dost,
Bugün bayram..
Ama parlamıyor gözlerin...

Çevrimdışı Kelebekler Diyarı

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 5131
  • ...
Posta Kutusundaki Mızıka
« Yanıtla #8 : Kasım 16, 2009, 11:43:52 ÖÖ »
Sevgili Dost,
İnsan değişmedi;vicdanıyla tutkuları arasında bocalayıp duruyor.Tutkularına esir düştüğü zamanlarda bile,kendisini rahatlatacak nedenler ve yöntemler bulmak da zorlanmıyor.İşte hile! İşte çürümüş ağ! İşte Cumartesi Balıkları!

"Cumartesi Balıkları mı?"
Evet Cumartesi Balıkları! Sezginin gücünü hesaba katmayanların hikayesi...Öyle bir hikaye ki,anlatanların dudaklarını titretir;öyle bir hikaye ki,dinleyenlerin yüzünde gezdirir ateşin gölgesini..

Sevgili dost,
Kim bilir yeryüzü yaratıldığından beri kaç cumartesi geçti?Kimbilir kırmızı yüzlü balık tezgahları kaç kez doldu boşaldı? Parlak ışıklar altında değil,loş ve karanlık odalarda tab edilen kirli fotoğrafları,kimbilir kim çerçeveledi?

Kim öldürdü kafesteki kuşu? Daldaki kuş uçabilirdi.Bir katili neresinden tanırsın,bırakmazsa parmak izini? Yüzünden mi? Kimin yüzünden? Elinden mi? Kimin elinden?

Ahh,ben katilleri tanırım,eldivenlerinden..Çünkü eldivenler her cinayetten sonra daralır,girmez ellere..Çünkü balıklar cumartesi günü çıkarlar su yüzüne!

Şeytan:"Siz cumartesi günleri onları yakalayın ve başka günlerde yeyin" diye fısıldadı.Onlarda cumartesi günü yakaladıkları balıkları suyun içinde bir kazığa bağlayıp,pazar günü çıkartıp yediler.Onlar parmak izi bırakmadan(!) suç işlesiler...

Sevgili Dost,

Kitabı aç ve oku:"Cumartesi günü içinizden azgınlık edenleri elbette bilmiş olacaksınız..." (Bakara,65)
"...Biz bir takım yüzleri silip dümdüz ederek arkalarına çevirmeden,yahut onları cumartesi adamları gibi lanetlemeden önce (davranarak),size gelenleri doğrulamak üzere indirdiğimize (Kitab'a) iman edin;ALLAH'ın emri mutlaka yerine gelecektir." (Nisa,47)

"Onlara deniz kıyısında bulunan şehir halkının durumunu sor.Hani onlar cumartesi gününe saygısızlık edip haddi aşıyorlardı.Çünkü cumartesi tatili yaptıkları gün,balıklar meydana çıkarak,akın akın onlara gelirdi.Cumartesi tatili yapmadıkları gün de gelmezdi.İşte böylece biz,yoldan çıkmalarından dolayı onları imtihan ediyorduk.
İçlerinden bir topluluk,'ALLAH'ın helak edeceği,yahut şiddetli bir şekilde azap edeceği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz' dedi.(Öğüt verenler de9 dediler ki:Rabb'inize mazeret (beyan etmek) için,bir de belki sakınırlar diye (öğüt veriyoruz.)
Onlar kendilerine verilen öğütleri unutunca,biz de kötülükten men edenleri kurtardık.Zulmedenleri yapmakta oldukları kötülüklerden dolayı şiddetli bir azap ile yakaldık.
Kibirlerinden dolayı kendilerine yasak edilen şeylerden vazgeçmeyince onlara 'Adi maymunlar olun' dedik."
(Araf,163,164,165,166)

Sevgili Dost,
Kitabı okudun.Şimdi de söyleyeceklerimi dinle:Mitolojinin yüz gözlü bekçisi Argus'un gözlerini sıkıcı hikayelerle birer ikişer kapatıp uyutmak zor değil.Ama Ayete'ı Kürsi'nin "O ASLA UYUMAZ!" dediği ALLAH var.

Üzerindeki ipek şal hiçbir suç abidesini ebediyen gizleyemez.Tövbe yetişmezse imdadına,bir gün törenle açılır,kesilip kurdelası.Hayret dolu bakışlar,yapışır bu çıplak heykele..

Sevgili dost,
Yarın Cumartesi..

Çevrimdışı Kelebekler Diyarı

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 5131
  • ...
Posta Kutusundaki Mızıka
« Yanıtla #9 : Kasım 16, 2009, 11:44:25 ÖÖ »

Sevgili Dost!

Bu sabah kuş sesleriyle uyandım. Ne güzel değil mi? Hayır, güzel değil! Açık penceremden ok gibi dalıp yastığıma saplanan karga sesleriydi.
Kuş sesleri dediğimde aklına asla karganın gelmediğini biliyorum. Bu, karganın da bir kuş türü olduğunu bilmeyişinden değil, karganın türünün en önemli özelliği olan güzel bir ötüşten mahrum oluşundan elbette. Yüzümü yıkarken acaba diyordum; acaba türümüzün en önemli özelliklerini taşıyor muyuz? Hareketlerimiz ve sözlerimiz nerelere saplanıyor? Acaba insan denince hatırlanıyor muyuz?

Sevgili Dost,

İnsan deyince aklıma,Kur'an'ın kalbi "Yasin" geliyor."Yasin" yani "Ey İnsan!"

Önceki gün her taşına üzüntünün ve acının sindiği bir evdeydik."Yasin" okudum.Oğlunu kaybeden anne,kocasını kaybeden gelin,babasını kaybeden çocuklar ve ağabeyini kaybeden dostum dinliyorlardı beni.Ben taziyeye gelmiştim;ama otuzdört yaşında arkasında dört çocuk bırakarak ahirete göç eden birinin yakınları için söylenebilecek her sözün,eksik ve yetersiz olduğunu bildiğimden,önce sustum,sonra "Yasin" okudum.

"Yasin" yani "Ey İnsan"

"Şüphesiz ölüleri biz diriltiriz.Önden gönderdikleri işleri ve bıraktıkları eserleri yazarız.Zaten biz herşeyi apaçık bir kitap olan Levhi Mahfuz'da sayıp yazmışızdır."(Yasin,12) ayetini okurken Zeyd Bin Sabit'in,Enes Bin Malik'e söylediği şu sözü hatırladım:

"EY ENES BİLMEZ MİSİN ADIMLAR YAZILIYOR!"

Montaigne,"Ölümün bizi nerede beklediği belli değil,iyisi mi biz onu heryerde bekleyelim"diyerek,insanın istese de gecikemeyeceği en önemli randevusunu hatırlatıyor.Bunun üzerine ajandalarımızı karıştırıp,böyle bir randevumuz olup olmadığına bakıyoruz:Hayır,böyle bir randevu gözükmüyor.Eliot gibi,ölümün ne kadar çok kurbanı olduğunu çok az hatırlıyor ve çok çabuk umutuyoruz:

"Bir kış sabahının kirli sisi altında
Londra Köprüsünden bir kalabalık seli aktı
Ölümün bu kadar çok kurbanı olduğunu düşünmemiştim."

Hz.Ömer her sabah kapısına vurup:"ÖLÜM VAR EY ÖMER!" demesi için adam tutuyor.Bize "Kelepir daire var!" diyen emlakçılar nasıl hatırlatacak ölümü.Türümüzün en önemli özelliklerinden olan "hafıza" devre dışı kalmaktan,sadece dostların telefonlarını ezberinde tutmaktan ne zaman kurtulacak?

Sevgili Dost,

Öldükten sonra hatırlayacak mısın beni? Neler hatırlatacak ve nasıl hatırlayacaksın? Bir yıl sonra aklına gelecek miyim? Ya beş yıl sonra?

Montana'nın Choteau Kasabası yerlilerinden 75 yaşındaki Billy Miller,on yıldır her sabah 11'de şehre iner,atını hep aynı yere bağlar,bütün gününü arkadaşlarıyla geçirdikten sonra,güneş batarken evine dönermiş.Günün birinde adamcağız ölmüş,atı da çiftlik arazisinde serbest bırakılmış.Miller'in ölümünün ertesi günü saat 11'e doğru atın şehrin yolunu tuttuğu görülmüş.Saat tam 11'de her zaman bağlandığı yere gelen at,bütün gün orada beklemiş ve gün batarken de çiftliğe geri dönmüş.At,bu günlük programını ölünceye kadar tekrarlamış.

Ah vefa! İnsan türünün en önemli özelliklerinden biriydin sen.Acaba türümüzün başka hangi özelliklerini kaybettik,acaba hangi özelliklerini taşıyoruz;bir at daha göndersen.

Bu sabah kuş sesleriyle uyanıyorum.
Acaba "İnsan" denince hatırlanıyor muyuz?

Çevrimdışı Kelebekler Diyarı

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 5131
  • ...
Posta Kutusundaki Mızıka
« Yanıtla #10 : Kasım 16, 2009, 11:44:52 ÖÖ »
Sevgili Dost,

Mektubunda seni eleştirmemi istiyorsun.Sahi bunu gerçekten istiyor musun? Çünkü insanlar çoğu zaman onaylanmak için danışır,alkışlanmak için beğeninize (tenkidinize değil) sunarlar düşüncelerini.Kendisine danışılan kimse de çoğu kez gerçek düşüncesini söylemez.Karşısındaki insana sevimsiz görünmek istemez çünkü.Kimi zaman da bu insan onun gerçekten sevdiği biridir ve bu sevgiyi kaybederim korkusuyla kaşık kaşık acı şurup içireceğine kaşık kaşık bal yedirir dostuna.

Sevgili Dost,

Zihninin bir arı kovanı gibi dolup boşaldığını görüyorum.Seni rahatlatmak için bütün arılarını üstüme alabilirim.Ama sen gerçekten istiyor musun bunu?O halde benim göndereceğim bir kaç arının iğnesine de sen sabret!Çünkü ben dostlarıma bal yedirmiyorum,bal yiyen arılar gönderiyorum.

"Kafası bir sürü düşüncelerle dolup taşan herkesin,bir başkasıyla görüşüp tartışmakta zekasının da ,kavrayışının da aydınlığa kavuştuğu,güçlendiği su götürmez bir gerçektir.Bu durumda insan düşüncelerini daha kolay evirir,çevirir,daha bir çeki düzene sokar,söze döküldüklerinde nasıl bir biçime girdiklerini görür;kısacası yalnız başına olabileceğinden daha akıllı olur;hem de bütün gün düşünerek değil,bir kaç saat görüşerek."Böyle demiş Bacon,böyle demiş de,seninle,değil bir kaç saat,bir kaç dakika bile görüşmek ne mümkün! Demek ki zarflarda buluşacağız.Yaşasın mürekkep!

İşte birinci arımı gönderiyorum ve omuzuna konuyor.Korkma hemen batırmayacak iğnesini.Önce Pisagor'un "cor -no edito" sözünü hatırlatacak."Yüreğini yeme!" diyecek sana.Pencereleri açılarak havalandırılmayan bir ev,ağır ağır örümceklerini karşılamaya başlar.Kapağı açılmayan küp de yosunlara kucak açar.O halde aç pencerelerini.Yeme yüreğini!

işte ikinci arımı gönderiyorumO da omuzuna konuyor.Konar konmaz da batırıyor iğnesini:"Alemin bana yaptığını,ne kadar müthiş olursa olsun,benim bana yaptığım daha müthiştir."

Canın yanıyor değil mi?Çünkü insan en son kendine kızar.Çünkü çoğu kez duygularını ve arzularını kendinden bile kamufle eder.Düşman uçakları görmesin diye otların ve ağaçların rengine boyanan silahlar gibi örter üstünü başka renklerle..En vahşi arzularına,en masum giysileri giydirir.

Can havliyle "Sen beni tanımıyorsun" dediğini duydum.Demek öyle,o zaman üçüncü arımı karşılamaya hazır ol ve kulağına Konfüçyüs'den öğrendiği şu sözü fısıldamasını bekle:"İnsanların beni tanımamış olmalarından dolayı müteessir olmam.Ben onları tanımadığım için üzülürüm."Ardından;"ama haklıyım ben.Yaptıklarımın bir sebebi olmalı.Çok katısın! Anlamıyorsun!" diye bağırıp kovala kulağındaki arıyı.Ve dördüncü arı sana doğru uçarken yolda üçüncü arıyla karşılaşsın,sonra şöyle desin ona:"Madem ki,teselli için yapacak bir şeyleri yoktur,bırakın kendilerini haklı görsünler.!"

Sevgili Dost,

Seni gerçekten sevenleri,tatlı sözlerle seni onaylayanların içinde değil,arılarını sana gönderenlerin içinde ara.Sakın sözlerime kızıp da aynayı kırma.Antik bir Osmanlı aynasının üzerindeki şu kelimelere kulak ver:

"İtme mirkati şikeste,seni yüz surete kor"

Kırma aynayı,o da seni yüz parça eder.

Sevgili Dost,
Çinliler, "balık tutulunca ağ unutulur" diyorlar.
Beni unutma..!

Çevrimdışı Kelebekler Diyarı

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 5131
  • ...
Posta Kutusundaki Mızıka
« Yanıtla #11 : Kasım 16, 2009, 11:45:13 ÖÖ »
Sevgili Dost.
Seçimler yaklaşıyor.Flamalarını dalgalandırarak,renklerini sağa sola rastgele sürerek yaklaşıyor.Dikkatinizi çekmek için sesini yükseltiyor,parende atıyor,hatta şarkı türkü söylüyor.Kokular sürünüyor,vaadlerde bulunuyor,hatta "seni seviyorum" diyor.İyi bir seçim yapacağımızdan kuşkusu yok ama yine de ölçmemiz için yardımcı oluyor;kendi metresini veriyor.Onu sevimli bulmalıyız;afişlerde ısrarla gülümsüyor.Tabi biz de onu karşılıksız bırakmıyor,gülümsüyoruz.İşte duvarlara asılması gereken bu gülümsemeler..

Sevgili Dost,
Tezgahtar elbisesinin bana yakıştığını söylüyor,inanıyorum.Pazarcı "biberler tatlı" diyor,inanıyorum.Çingene "yüreğin kabarmış" diyor,inanıyorum.Piyangocu "size de çıkabilir" diyor,inanıyorum.Ama inanmıyorum ona.Yalancı çobanı kurtlar yedi,yalancı fecri güneş.O gülümsüyor hala,dayanıp sandığına.

Sevgili Dost,
Sen de seçtin bilirim;özenle seçtin.
Giysilerinde;renkleri,modeli,kumaşı.Ayakkabılarında;sağlamlığı,biçimi,yumuşaklığı.Seyahatlerinde ;hızlı ve güvenli firmayı.Okulunu,eşini,arkadaşını...Sen de seçtin.Ölçülerin vardı,bilgilerin vardı,kaygıların vardı seçerken.Elmanın sert ve sulu olduğunu dokunarak,peynirin yağlı olduğunu tadarak,balığın taze olduğunu koklayarak anladın.Peki şimdi! Ne yapacaksın? Nasıl ayırt edeceksin,sağlamı çürükten,güzeli çirkinden,doğruyu yanlıştan,dostu hainden? Ne birlikte yemek yedin,ne alışveriş ettin,ne borç para aldılar senden,ne beraber yolculuk ettin.Nasıl tanıyacaksın?

Sevgili Dost,
Aklı,bir avize gibi sallandırıp tepesinde,şu soruları sorsan kendisine:Sözünü tutuyor mu,yalan konuşuyor mu,koruyor mu emaneti? Haramdan korkuyor mu,yüzü kızarıyor mu,reddeder mi ihaneti?

Oyun başlamış,herkes rol almış,yollar ayrılmış.
SEÇ AL! SEÇ AL!

Gündüz geceyle,iyi kötüyle komşu;o,bu ya da şu.
SEÇ AL! SEÇ AL!

Durmadan yanıp sönüyor trafik lambaları,özgür iraden var.
SEÇ AL! SEÇ AL!

Sevgi ve nefret,zulüm ve adalet,erdem ve günah.
SEÇ AL! SEÇ AL!

Bir kum saatidir hayat,gittikçe ıssızlaşır,geride bir rüya kalır.
SEÇ AL! SEÇ AL!

Hayat yanlışlıklarla,aldanışlarla dolu,soru sor,cevap ara.
SEÇ AL! SEÇ AL!

Davranışlarımız bizim kim olduğumuzu söyler;soru sor,cevap ara.
SEÇ AL! SEÇ AL!

Mektubun altına atılan imza,soru sor,cevap ara.
SEÇ AL!SEÇ AL!

Almak değil,seçmektir hüner.
SEÇ AL! SEÇ AL!

Sevgili Dost,
Seni seçtiğime pişman değilim.Sen de pişman olmayacağın seçimler yap.

Sevgili Dost,
SEÇ AL!

Çevrimdışı Kelebekler Diyarı

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 5131
  • ...
Posta Kutusundaki Mızıka
« Yanıtla #12 : Kasım 16, 2009, 11:46:03 ÖÖ »
Sevgili Dost;
Bildiği şehirlerden bilmediği şehirlere, bildiği yüzlerden bilmediği yüzlere sığınmayı aklından geçirmemiş kaç insan vardır? Garların, terminallerin ve limanların dev mıknatıslara dönüştüğü saatlerde bedenlerini kaptırmayanlaar, ruhlarının bir otobüs koltuğuna, bir gemi çapasına, bir lokomatif tekerleğine yapışmasını önleyebilmişler midir?
"Başımı alıp gitmek istiyorum" cümlesi kimbilir hayatımızın kaç kilidini kurcalamış, açayım derken kaç yeni kapı örtmüştür üstümüze. Arkaya bakmamayı başarabilenler, acaba gittikleri yere başlarını götürmeyi başarabilmişler midir?
"Tebdil-i mekanda ferahlık vardır" diyenler, aslında "tebdil-i kan"ı mı kasdetmişlerdir?

Sevgili Dost;
"Kalbimi alıp uzaklara gitmek istiyorum" Çünkü aklım hep kurcalanacak.
"Kalbimi alıp"; çünkü kalbim değişen kanı karşılayacak. "Uzaklara"; çünkü gazeteler mürekkep, radyolar ses, televizyonlar renk yapmak istiyorlar onu. "Gitmek istiyorum"; çünkü gitmek kalmaktan daha pullu : bir gece kıyafeti gibi ışıl ışıl parlıyor tenimiz. Bir gece, kıyafeti gibi soyuyor gurbetini.

Sevgili Dost;
"Garip, Şam'daki Yemendeki garip değil, garip mezardaki ve kefendeki gariptir" demiş Araplar. Ne garip!
"Garibin yüzü soğuk olur " demiş türkler. Ne garip!
Eskimolar güneşin gurbetçi olduğu düşünmüşler. Çinliler küçük beyaz bir taşın bir çuvak pirinç içinde kaybolduğunu... Ne garip!

Sevigli Dost;
Hafız : "Hiçbir yol yoktur ki sonu olmasın" demiş ama ne çıkar! Bizim otobüslerimizin aynalarında hala, "ömür biter yol bitmez" yazıyor. "Düz yolda da sürçer insan " deyince Çehoc,
Aşık Dertli cevap veriyor :

"Doğru gitsem yollar komaz/Bükük yollar boynum gibi"

Sevgili Dost;
Uçak sürüleri havalanıyor yerden. trenler, sihirbazların ipleri gibi oynuyor. denizi yakıyor ütülerden tekneler. perdeler sarkıyor otobüslerden.

Sevgili Dost;
İnsan tekerleği bulduğu zaman başına neler geleceğini bilseydi, bakmadan arkasına yuvarlardı onu ıssız bir yere. insanın elinden gelseydi, düğümlerdi yolları ıssız bir yerde

Sevgili Dost;
Kalbimi alıp, uzaklara gitmek istiyorum...


« Son Düzenleme: Kasım 16, 2009, 11:46:33 ÖÖ Gönderen: *hercai* »

Çevrimdışı Kelebekler Diyarı

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 5131
  • ...
Posta Kutusundaki Mızıka
« Yanıtla #13 : Kasım 16, 2009, 11:46:55 ÖÖ »

Sevgili Dost,
İşte kalbimi titreten zarf.Senden geliyor.O gün zarf şeklinde yoğruluyor ekmekler,pencerelerin eni genişliyor,hakemler ceplerinden zarf çıkarıyorlar.Postacılar,makinistlerin ellerini bağlayıp,yerine kendilerini geçiriyorlar,artık trenler uç uca eklenmiş zarflar.O gün zarftan tesbihler çekiyor volta atarken mahkumlar.Güneş zarf şeklinde batıyor;kıyamet alameti mi?

İşte kalbimi titreten zarf.Onu açmayacağım.Bütün gün gezdireceğim cebimde onu.Kaşıklar üzerinde duman tüten çorba kaselerine dokunmak için işaret beklerken,ben neden açayım orucumu?Ya zarfı açar açmaz kelimeler kelebeğe dönüşüp uçarlarsa! Ya zarfı açar açmaz pimi çekilmiş bomba patlarsa! Ya zarftan taşan sular barajı patlatırsa!

Sevgili Dost,
Benimle birlikte bütün şehri dolaştı;iftar çadırlarında sıraya girdi,vapurda martılara simit attı,ayakkabılarını boyattı zarf.Ceketimin iç cebinden kalbimin tıkırtılarını dinledi ve bir doktor edasıyla "Ateşin var " dedi.

Sevgili Dost,
Lokman Hekim'e:"Hikmeti kimden öğrendin?" diye sormuşlar.Şöyle demiş:"Körlerden öğrendim;çünkü bir yeri değnekleriyle yoklayıp,iyice anlamayınca adım atmazlar.é Ben de zarfı ışığa tuttum,kulağımı dayayıp dinledim,hatta kokladım.Yine de tereddüt ediyorum açıp açmamak için.Hayır açmıyorum.

Sevgili Dost,
Her şeyi tükettik.Tarlalar dolusu buğdayın anıza,bulutlar dolusu yağmurun sele,küfeler dolusu üzümün sirkeye dönüştüğünü gören bir adama zarf açmaktan neden korktuğunu sorabilir miyiz? Bırakalım ümidini korusun.Bırakalım hayatında bir kez olsun,yaptığı şeyler için değil,yapmadığı bir şey için sevinsin.
Hangi sevinç mi? "Bilinmeyenin" merak ve acıdan başka şekerliğinde ne var? Misafire, "Bir tane daha buyrun" diyen ev sahibi! Şekerliğinde ne var?

Sevgili Dost
Sadi: "Bir özrün varsa bugün söyle.Yarın söyleyemezsin." diyor.Belki bu söz üzerine zarfı açmak gerekiyor,ya özrü varsa! Belki bu söz üzerine zarfı yakmak gerekiyor,ya özrü varsa!

Sevgili Dost,
İşte kalbimi titreten zarf!
Elimi ceketimin iç cebine götürüp dışarıya çıkarıyorum onu.Karanlığa alışmış,gözleri kamaşıyor.Mektup açacağını yaklaştırıyorum.Sivri ucunu zarf kapağının aralığına sokuyorum.

İşte kalbimi titreten zarf! Hayır,açmıyorum..!


Çevrimdışı Kelebekler Diyarı

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 5131
  • ...
Posta Kutusundaki Mızıka
« Yanıtla #14 : Kasım 16, 2009, 11:47:21 ÖÖ »

Sevgili Dost,
Senden şikayet var.Eski köye yeni adetler getiriyor,can sıkıyormuşsun.Konuşman ,mimiklerin,hareketlerin hatta giyim kuşamın değişmiş.böyle sert bakmazmışsın eskiden,sesinin tonu böyle değilmiş."Kulağını çekiver,yorgunsa dinlendirelim,üzgünse sevindirelim,bir eline güneşi,öbür eline ay'ı verelim" diyorlar.
"Gerilmeyen bir yay oku ne kadar uzağa fırlatabilir?" de ne demek?

Sevgili Dost,
Senden şikayet var.
Sana ne deniyorsa onu yapacak,gerginliği tırmandırmayacaksın.Her şey yolundaymış gibi davranacak -yoksa öyle değil mi?- otobüste ayağına basıldığın da,kim diye bakmayacaksın.Özür dilemiyor mu? Olsun "Dikkat edin!" gibi aşırı sözler sarfetmeyeceksin.Lokantaya mı gittin,menüde ne varsa onu isteyecek,canının çektiğini söyleyip can sıkmayacaksın.Dolu yağarken,"Hava ne güzel!" derlerse gülümseyerek başını sallayacak,elbise alırken,ille de bir beden küçüğü diye ısrar etmeyeceksin."Böyle daha zengin durduğunu" dostum sen de anlayacaksın.Kasap,kaşla göz arasında yağı kıyma makinesine mi dolduruyor,"ne yapıyorsun?" diye asla bağırmayacak,kasabı heyecanlandırıp,elini kıyma makinesine kaptırmasına neden olmayacaksın.Dolmuş şoförü buruşuk paranı kabul etmezse hemen gıcırını verecek,sana verdiği eksik para üstünü hoş karşılayacaksın.Yolculukta seyehat ettiğin koltuğun,bir başkasına da satılmış olması yüzünden,tansiyonu yükseltip,diğer yolcuları huzursuz etmeyeceksin.Paylaşmanın önemini hatırlayıp,koltuğunu terkedeceksin.Aldıktan bir kaç gün sonra topuğu fırlayan ayakkabın için hemen sokağa fırlamayacaksın.Kendin tamir edemiyorsan,üç beş kuruş verip,krizi atlatacaksın."İki gün önce almıştım,ne çürük mal" gibi sözleri asla ağzına almayacaksın.Onbeş senedir devam eden kooparatif inşaatı yüzünden sinirleyini yıpratmayacak,soranlara "Geç olsun,ama güç olmasın" diyeceksin.Gemi batarken panik yapmayacaksın.Bazıların filikalara önce binip gemiden ayrılması yüzünden,"Filikaya beni de alın!" diye dayatmayacaksın.Hüsnüzanada bulunup herkese yetecek kadar filika olduğunu ya da geminin batmyacak kadar güçlü olduğunu düşüneceksin.Varsın türkü söyle desinler sana,teller gerilir diye,sazını akort etmeyeceksin.Senden öncekilere olanlar tedirgin etmesin seni,senden sonrakileri tedirgin edeceksin.İçinde rengarenk fişekler patlasa da,gözlerinden taşmasına izin vermeyeceksin.

Sevgili Dost,
Senden şikayet var.
ALLAH bilir,sen ölüm döşeğinde bile inleyerek yakınlarının arasında gerginliğe sebeb olursun.

Sevgili Dost,
Kurallara uyacaksın.Sahrada "su içilmez!" tabelası gördüğün de,gülümseyeceksin.

Bak,Rabbimiz ne diyor...

İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?(Ankebut 2)

Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri! (Bakara 155)


 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek