Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Yürüyüş

Gönderen Konu: Yürüyüş  (Okunma sayısı 1779 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı gözyaşı

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 1370
Yürüyüş
« : Eylül 05, 2009, 11:08:52 ÖS »
YÜRÜYÜŞ
 
Kurumuş sapsarı olmuş otların arasından yürüyordu. Bir yandan ayaklarının altında ezilen otların sesini dinliyor, öbür yandan aklını kemiren düşüncelerle boğuşuyordu. Uzun zamandır bu şehirdeydi ve artık yavaş yavaş onu çağıran sesi duymaya başlamıştı kulaklarında. Önemli bir karar verip o topraklardan ayrılması içinden gelen arzulara boyun eğmesi gerekecekti. Ancak böylelikle hissettiği ağırlıktan kurtulup belki de kendi kendine yarattığı kimlik bunalımından sıyrılabilecekti. Köy denebilecek denli medeniyetten uzak, ilerleyen büyüyen dünyayla hiçbir şekilde ilişkisi olmayan bu küçük “kasaba”, boğuyordu onu.


Önceleri dost toplantılarında arkadaş sofralarında aradı huzuru. Öyle ya çekip gitmek, kaçmak demekti, yakışmazdı. Daha yüceydi onun amacı, daha anlamlı daha derindi içeriği. Günler geceler geçirdi böylelikle, canı istedikçe muhabbet meclislerinde, canı çektikçe de sıcak bir gerdan altında terlemiş bedenlerin ana karnı hüznünde. Şimdi ezip büktüğü çıtırtıların ezgisinde, düşünüyordu geçirdiği zamanı, düşündükçe kederleniyor, kederi arttıkça öfkeleniyordu. Bütün o insanlar; kadınlar ve erkekler, onunla konuşmuş esirgememişlerdi kendilerini, söker gibi hoyratça davrandığı sorgularında cevap vermiş, acı belirtisi göstermeden anlatmışlardı görebildiklerini bilebildiklerini. Her defasında yeni ve öncekilerden çok da farklı olmayan yeni soru işaretleriyle dönmüştü eve. Dönmediği bulunduğu evde kalmayı tercih ettiği gecelerde alkolün huzurunda eritmişti o işaretlerin yuvarlak hatlarını, eritmişti de ancak böylelikle nefret ettiği insan nefsine öfkesini dindirebilmiş, böylelikle kaçabilmişti yakıcı sözcüklerin ablukasından.

Sonra insanlardan sıkılınca eve kapanmıştı bir dönem. Kimseyi davet etmiyor gelmek isteyenlere işim var diyordu. Bütün aynalara kendi yansımasını işliyor, böylelikle birkaç hafta sonunda aynaya bakma ihtiyacı da duymayacak hale geliyordu. Fakat nafile, bu günler de çabucak geçip gitti ve yine üşüştü beynine sorgu kelebekleri. Onlara kelebek demeyi tercih etmişti son günlerde; çünkü ısırmıyor, acı vermiyor, bir dokunma hissi uyandırmıyorlardı. Yoğunluklarıyla havayı bulandırıyorlar, kanat çırpışlarıyla düşüncelerinin yönünü değiştiriyorlardı sürekli. Yorulup sessizleştikleri anlarda o da sakinleşiyor, ancak böyle zamanlarda birkaç saat uykuya dalabiliyordu.

İşte şimdi ne kelebekler ne cevapsız insanlar aklında yoktu. Sadece güneş ve toprak, birkaç ses kırıntısıyla eşlik ediyordu ona bu yürüyüşte. Bir kez daha salt kendisiyle, başlangıçta aradığı cevaplarla ve o incecik çağrıyla baş başaydı. Aklından, farklı şairlerin farklı zamanlarda yaşayıp dile döktükleri, fakat yine de aynı düzlemde yüzleşen mısraları geçiyordu. Kavafis’in “yeni bir ülke bulamazsın…bu şehir arkandan gelecektir…” ya da Can Yücel: “başka türlü bir şey benim istediğim…” ..İyi de istediği şeyin farklı olduğu bilgisi dışında asıl neyin arzusunda olduğunu neden bulamıyordu? Neden aklına gelen tek çözüm sadece “gitmek”, uzaklaşmaktan ibaretti? Nereye giderse gitsin aynı kadınlar, aynı erkekler ve aynı sorular bekliyor olmayacak mıydı? Nerelerde gezerse gezsin aynı kişi olmayacak mıydı? Kuzeye doğru giderse donma ihtimali yüzünden kelebeklerden vazgeçip pembe somonlar mı yüzdürecekti yani beyin akvaryumunda? Ya da Afrika’yı seçti diyelim; aklında gezinen zebralardan gözleri kamaştığında Canetti’yi mi hatırlayacaktı sürekli? Bu durumu daha da zora sokmaz mıydı? Ta Avustralya’ya gitse… Yok o kadar da uzağa olmaz dedi derinde ki ince ses… Senin aradığın bu topraklarda, belki bu kasabada değil, ama başka coğrafyalarda da değil kesinlikle…

Ve aynı günün sonunda, yürümekten yorgun düşüp dermanı kalmadığında eve döndü. Küçük bir bavul bulup önemli eşyalarını ve iki de kitap attı içine. Garaja gitti, topu topu üç ofis vardı ama o, neonları en parlak olanından bir bilet aldı en kalabalık şehirlerden birine. Koltuğuna oturduğunda geniş bir gülümseme yayıldı aydınlanmış yüzüne. Aradığını bulacaktı… Belki kaza yerinde, belki soru işaretlerinin öldüğü yerde… Ama kesinlikle bu kasabada değil…
 
Sinem KARHAN

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek