Kaç asır oldu bilmem, bilemem
gülemem ya Râb, gülemem
hani bir yanımız dökülür kanımız,
yanıyor can’ımız
yanma dur, diyemem.
Gözyaşı selini seyreder dururum
uzatıp elimi silemem, silemem.
……...
/Bir yerlerde kıyımlar alıp başını gidiyor!
Bir yerlerde canlara kıyılıyor, bir yerlerde yüreklere… her yerde insana kıyılıyor, insanlar tarafından!/
Ey dünya!
Nasıl sevdirdin kendini, zulmü hayat tarzı seçebilen insanın sol tarafındaki et parçasına. nasıl değerli
oldun onun yüreğinde ve değersiz kıldın beşeri...
Ey dünya!
Bir yürekte hükümdar olmak nasıl anlatsana! bir beldede zulümle hükmetmek nasıl huzur veriyor
sana...-ya da veriyor mu?.../
bir yanımız yetim kalıyor; hükmettiğin dünyada hükmedilen olduğumuzdan olsa gerek...
Ey dünya,
sana saygı duruşunda dura dura sîmâmıza tebessüm uğramaz oldu; biz ciddiyeti hal bilir olduk
sevgiye karşı, rıfka karş.ı..yaşam tarzımız sana hizmete endeksli oldu; bizler sevabı olmayan
hüzünleri yaşar olduk kaybettiklerimiz karşısında! Sevabı olmayan sevdalara tutulduk
esaretinde... Sevabı dileyemez olduk! Seni tercih edip, seni var eden’i hatırlayamaz olduk…
Ey dünya,
canımız yanıyor; sen canımıza kafes olduğundan beri,
canımız kanamıyor suya, yağmur’a, aşk’a; sen yüreğimizde hükmettiğinden beri...
Susuzluğumuzun
adına, “ fakirlik” dedik koştuk varlıkların hatrına; yorgunluğumuzdan
şikâyet ettik, yoğunluğumuzdan söz eyledik durduk, aşksızlığı seçişimizin bedelini ödediğimizden habersizce…
Ey dünya,
kârımızı düşüne düşüne sana adanmış kararlar alır olduk; sana adadık sol yanımızı...
Sol yanımızın katili olduk seni sevindirelim derken;
en yakınımızı uzak eyledik kendimize.
Ey dünya,
bırak artık bizi.
Biz senin ateşinle yanan can’ımıza “yanma dur”
demek istiyoruz artık!
biz sadece aşk’la yanmak istiyoruz; gerisi vesaire...
gerisi gerilerde…
…. Hani bir yârimiz vardı;
sevgisi her yanımızı donatsa da,
bir yanımızı kendine mekân bilen;
şimdilerde ağrıyor o "bir" yanımız…
nokta!
Ö.Karaoğlu