Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Necip Fazıl’sız 25 Yıl...

Gönderen Konu: Necip Fazıl’sız 25 Yıl...  (Okunma sayısı 1363 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Şeb-i Yeldâ

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 1610
Necip Fazıl’sız 25 Yıl...
« : Mart 09, 2009, 02:33:52 ÖS »
‘Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi; Kaldırımlar, içimde yaşanmış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi; Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.’ Nasıl
anlatılır bir “Sultan-uş Şuara” bilmeden, sarıldım kaleme; bir mektup yazar gibi, vefa
borcu ödercesine… Kaldırımların yoldaşı, kaldırımların sırdaşı, kaldırımların kara sevdalı eşi...

Tefekkürün sarp yamaçlarında; dinlenmeden, soluksuz tüketilmiş bir yaşam. Elinde kağıt
kalemi, keskin bir kılıç gibi üslubuyla, köy köy, kasaba kasaba dolaşan, bir hayali, hayalini
kovalayan bir adam. ‘Bir nesil ki…’ diyerek hitabına başlayan, yılmadan, yorulmadan
anlatan, yazan, söyleyen, arayan... tatlı rüyasının peşinde koşan, çabalayan, düşünen,
düşünen, düşünen bir adam… Şair, düşünür, hatip… Necip Fazıl.. nam-ı diğer, Üstad…

Önceleri bohem bir hayat, felsefe; gel gitler, arayış… ama önce Batı, Doğu’dan bîhaber.
İlk başlarda o da bir jöntürk; yani Cemil Meriç’in deyimiyle “batının yeniçerisi.” Fakat rahat
değil içi, eksik olan bir şeyler var, parça bütüne tamamlanamıyor. Arıyor, eksik kalan
yanını, yitik parçasını, huzurunu. “Fikrin beyinde açtığı burgular” içinde kıvranıyor.
Paris’ten sonra İstanbul. Fakat bitmiyor arayış.. ve bir gün buluyor üstad, üstadını;
bırakmıyor bir daha, dizinin dibinden ayrılmıyor, parça bütüne intikal ediyor. Doğu başlıyor
sonra, her şeyiyle tam tekmil ‘Büyük Doğu’… Felsefeden sonra Tasavvuf devri başlıyor ve
üstad kendi ifadesiyle kendisini buluyor;

“Eski hâl muhal; ya yeni hâl, ya izmihlal” fehvasınca, ne varsa eski addettiği, eskimiş
 gördüğü vazgeçiyor hepsinden; o kadar ki eskiye ait saydığı şiirlerinin hiçbirisini almıyor
çileye ve reddediyor: “… İşte şiir kitabım, bu, bu kadar; ve kitaba gelinceyedek başka
hiçbir şiir, bana, adıma ve ruhuma mâl edilemez…” ve siliyor kendini ait görmediği
yaşamını bir solukta…

“Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum;

Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum…”


Yani devriyle bir, açılıyor kaleminin ucu; sayfalar, ciltler dolusu eser bırakıyor ardında;
aradığı, bulamadığı, bulmaya umutlu olduğu nesil için… “Bir nesil ki…” diye başlayan hitabındaki nesil için…

Necip Fazıl bir düşünür… Fakat on iki yaşından beri her daim şair…

“Ben şairim, gâibi kurcalayan çilingir;

Canlı cenazelerin başında Münker-Nekir…”


Ve o tevekkül içinde beklediği ölüm gelince ardında ‘Çile’sini bırakıyor. Üstadı anlayabilmek
 için, tüm eserlerini bir tarafa bıraksak, bir tek ‘Çile’ yetiyor ve ne varsa öğrenmemiz
gereken satır satır, motif motif ‘Çile’de öğütlüyor. “Tohum saç, bitmezse toprak utansın!”
deyip Üstad ‘Çile’sini saçmış toprağa, bize ise üstadın hayalini kurduğu yarınlar için bir
küheylan gibi koşmak düşüyor; “Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!”

Yine Cemil Meriç’in ifadesiyle; “Necip ve Fazıl Üstadım”;

“Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;

Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.

Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,

Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi…”


diyerek yirmi beş yıl evvel daldı uykusuna… Ardında bir yığın, sahibini arayan emanet
bırakarak… öyle bir nesle ki…

Yusuf Çopur / Marmara Ünv. Yeni Türk Edebiyatı Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi



Haramsa "yakarım" Helâlse "içerim"

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek