MALE: Erkek.
MALFONKSİYON: Her hangi bir organın yetersiz veya dengesiz görev yapması.
MALFORMASYON: Kusurlu oluş, sakatlık.
MALİN: Habis, kötü huylu.
MALLEOL: Ayak ekleminin her iki tarafındaki kemik çıkıntılarına verilen isim.
MALLEUS: Orta kulaktaki çekiç kemik.
MALNUTRİSYON: Sağlık için şart olan, vitamin, mineral, protein ve benzeri maddelerin yetersiz alınmasından doğan hastalıkları tanımlayan bir terimdir.
MALPRAKTİS: Tıpta yanlış, özensiz tedavi.
MAMİLLA: Meme başı.
MAMMA: Meme
MAMOGRAFİ: Meme filmi.
MANDİBULA: Alt çene kemiği.
MANİ: Aşırı neşe şeklinde beliren psişik hastalık.
MANİFEST: Aşikar, gizli olmayan.
MARFAN SENDROMU: Sebebi bilinmeyen herediter genetik bir hastalık.
MARİHUANA: Esrar.
MASTEKTOMİ: Ameliyatla memenin alınması.
MASTEKTOMİ: Memenin her hangi bir rahatsızlık nedeniyle alınmasıdır.
MASTİT: Göğüs iltihaplanması
MASTİT: Memenin iltihabıdır, emziren annelerde sütün birikmesi nedeniyle veya meme başındaki çatlak nedeniyle sık rastlanan bir durumdur.
MASTODİNİ: Meme ağrısı
MASTOİDEKTOMİ: Mastoid hücrelerin iltihaplanması nedeniyle mastoid kemiğin çıkartılması ameliyatıdır.
MASTOİDİT: Kulak arkasında bulunan mastoid kemikteki, mastoid hücrelerinin iltihabıdır. Genellikle orta kulak iltihaplarını takip eder.
MAZOHİST: İşkenceden zevk alan, işkence tarzı hareketlerden cinsel haz duyan.
MENENJİT: Beyin zarları iltihabı
Menenjit: Beyinzarı iltihaplanması
MENOPOZ: Adet kesilmesi
MENOPOZ: Adetten kesilme.
MENORAJ: Aşırı süreli adet hali
MENORAJİ: Uzun süren adethali
MENORE: Adet hali
MENSTRUAL SİKLUS: Adet görme dönemleri, iki adet arası.
MENSTRUAL: Menstruasyonla ile ilgili, adet görme ile ilgili.
MENTAL RETERDATION: Zeka gelişiminde gerilik.
MENTRUASYON: Adet görme, ay başı. (bayanlarda periodik kanama)
METASTATİK: Metastaz yapmış lezyona verilen isim. (Başka bir organdan atlamış tümöral oluşum)
METASTAZ: Herhangi bir organdaki kanser hücrelerinin, vücudun başka bir bölümüne atlamasıdır.
METRİT: Rahim iltihaplanması
MİGREN: Yarım başağrısı
MİKOTOKSİN: Mantarlar tarafından salğılanan toksik madde
MİKOTOKSİN: Mantarlarin slğıladığı zehirli maddeler
MİKOZ: Mantarlar, genelikle sindirim ve nefes yollarında yaşayan parazi bakteri ve virüslerdendetehlikeli olabilir.
MİKOZİS: Mantarlar, genelikle sindirim ve nefes yollarında yaşayan parazi bakteri ve virüslerdende tehlikeli olabilir.
MİKROPLAR: Hastalık yapıcı bakteri, virüs ve mantarlar
MİSTERİÖZ: Gizli, saklı, esrarengiz
MİTOZ: Hücre bölünmesi.
MİYOKARDİT: Kalp kaslarının iltihaplanması
MİYOKARDİT: Kalp kaslarının iltihaplanması
MİYOM: Uterus adalesinin iyi huylu tümörüdür.
MİYOPİ: Uzağı görememe
MORBUS HODGKİN: Lenfom, Lenf bezi kanseri
MORBUS: Hastalık
MUKOLİTİK: Mukus'u eriten anlamındadır. Yani, akciğerlerde oluşan ve katılığı nedeniyle çıkarılmakta güçlükle karşılaşılan mukus'un (balgam) kıvamını azaltarak, atılmasını sağlayan ilaçlar.
MUKOZA: Bazı organların iç yüzlerini kaplayan ve salgı üreten doku tabakası, iç deri
MUKOZA: Sümmüksü iç deri
MUKOZİT: Mukoza iltihaplanması
MUKUZ: Mukozan salğıladığı yapışkan sıvı (tükrük, sümük vb. )
MUKUZ: Sümüksü salğı
MS: multiple sclerosis veya disseminated sclerosis demek olup, beyin ve omurilikte görülen yer yer sertleşmeler nedeniyle kaslarda felce varan kuvvet kaybı ve istemli hareketleri konturol edememe ve diger sinirsel hastalıklarla kendini beli eden hastalık
MUTAJENİK: Genetik değişim yaratan
NANOSOMNİ: Cücelik
NARKOANALİZ: Psikanalize yardımcı olmak amacıyla, bir narkotik ilacın kullanılmasıdır.
NARKOLEPSİ: Önüne geçilemiyecek kadar şiddetli uyuma eğilimi.
NARKOTİK: Uyutucu, uyuşturucu.
NARKOZ: Ameliyat yapmak için duyu, hareket ve bilincin damar yolu veya solunum yolu ile narkotik madde verilerek uyuşturulmasıdır.
NARSİZM: Kendi kendini sevmek anlamına gelir.Aslında gelişimin normal bir safhasını teşkil eder,ancak hayatın ileri devrelerinde varlığı anormal sayılır.
NATAL: Doğuşa ait.
NATRİUM: Sodyum.
NATUREL: Normal, tabii.
NAUSEA: Mide bulantısı.
NAZOFARİNKS: Burnun arka kısmı ile yutağın komşuluk yaptığı bölge.
NEBULİZER: Sıvıyı püskürterek uygulamaya yarayan alet.
NEFRİT: Böbrek iltihaplanması
NEFRON: Böbrek hücresi
NEMFOMANİ: Kadınlarda görülen aşırı cinsel arzu
NEMFOMANYAK: Aşırı cinsel arzulu kadın
NEONATAL: Yeni doğana ait.
NEOPLAZİ: Patalojik anlamda yeni doku oluşumu.
NERVİT: Sinir iltihaplanması
NEVRALJİ: Sinirsel ağrı
NEVROZ: Hafif psikoljik rahatsızlık
NİKTÜRİ: Gece sık sık idrar yapma
NODÜL: Yuvarlak, çapı1 cm'den küçük patolojik oluşumlar.
NÖRASTENİ: Sinirsel yorğunluk
NÖRODERMATİT: Allerjik ekzem iltihaplanması
NÖRODERMATOZ: Allerjik ekzem
NÖROLEPTİKA: Epilepsiya karşı ilaç
NÖROLOJİ: Asabiye, sinir hastalıkları.
NÖRON: Sinir hücresi
NÖROŞİRÜRJİ: Beyin cerrahisi.
NÖROTRANSMİTTER: Sinir hücreleri arasında haber taşıyan madde
OBDUKSİYON: Otopsi.
OBEZ: Şişman.
OBEZİTE: Şişmanlık.
OBJE: Görülebilen veya dokunulanilen herhangi bir şey.
OBJEKTİF: Duyulup, görülebilen, idrak edilebilen.
OBLİTERASYON: Vücuttaki boşlukların tıkanması.
OBSERVASYON: Müşahade.
OBSESYON: Daimi endişe, fikri sabit, nöroz.
OBSTETRİ: Doğum bilgisi.
OBSTRÜKSİYON: Tıkanma, engel.
ÖDEM: Vücutta anormal miktarda su toplanmasıdır.Kalp, damar ve böbrek hastalıklarının bir belirtisi olabildiği gibi bazı allerjik durumlarda ve beyin travmalarında ciddi sonuçlar doğurabilir.
ODİOGRAM: Kulağın işitme gücünün kaydıdır, odiometri cihazı ile ölçülür.
ODONTOİD: Diş şeklinde.
OEDİPUS KOMPLEKSİ: Erkek çocuğun annesine karşı duyduğu bilinçsiz yakınlık nedeniyle babasını kıskanması ve bununla ilgili ruhsal bozukluklar kompleksine verilen isimdir.
OFTALMİK: Göze ait.
OFTALMOLOJİ: Göz ve göz hastalıkları ile uğraşan bilim dalı.
OFTALMOLOJİST: Göz hastalıkları uzmanı, göz mütehassısı.
OFTALMOPLEJİ: Göze ait sinirlerin felci sonucu göz kapağının düşmesi ve gözün hareket edememesi ile birlikte oluşan tablo.
OFTALMOSKOP: Göz içi muayenesinde kullanılan bir alet.
OFTALMOSKOPİ: Oftalmoskop ile gözün içinin muayene edilmesi.
OFTALMOTONOMETRİ: Göz içi basıncın ölçülmesi.
OKKULT: Gizli, kapalı.
OKLUDE: Kapalı, tıkalı.
OKSİPUT: Başın arka kısmı.
OKÜLER: Göze ait.
OKULOMOTORYUS: Gözü hareket ettiren sinirlerden birisidir. (3.kafa çifti Nervus Oculomotorius)
OLEKRANON: Dirsekteki çıkıntı.
OLFAKTORYUS: Koku siniri. (Nervus Olfactorius)
OLİGO: Geri, küçük.
OLİGODENDROGLİOMA: Sinir sistemi destek dokusuna ait, özellikle beyincikte görülen kötü huylu tümör.
OLİGOMENORE: Seyrek görülen adethali
OLİGOSPERMİ: Menide spermatozoidlerin normalden az oluşu.
OLİGÜRİ: İdrarın normalden az çıkartılması
OMENTUM: Karın içerisinde, barsakları örten oluşum.
ONANİZM: Genital organlar ile oynayarak kendi kendine tatmin.
ONKOLOJİ: Tümöral oluşumlarla ilgili bilim dalı.
OPAK: Donuk, şeffaf olmayan.
OPERABL: Ameliyat edilebilir, ameliyat edilmekle halen bir şansı olan. ( aksi; inoperabl )
OPERASYON: Cerrahi müdahale, ameliyat.
OPİAT: Afyonlu ilaç, uyuşturucu.
OPİSTOTONUS: Bazı hastalıklarda vücudun ekstansör (gerici ) kaslarının gerilmesi sonucu gövdenin yay biçimi alarak kasılmış hali.
ORŞİT: Testis iltihaplanması
ÖSTAKİ BORUSU: Orta kulakla nazofarenksi birleştiren, atmosfer basıncı ile orta kulak içi basıncı dengeliyen yola verilen isimdir.
OSTEOFİT: Kemiklerde patalojik olarak oluşan çıkıntı şeklindeki oluşumlar.
OSTEOGENESİS İMPERFEKTA: Kemiklerin kolayca kırılacak şekilde gevrek oluşu ile karekterize kalıtsal nitelik gösteren hastalık.
OSTEOGENESİS: Kemik oluşumu, kemiklerin gelişimi.
OSTEOİD: Kemik gibi, kemiğimsi.
OSTEOJENİK: Kemik yapıcı.
OSTEOLİZ: Kemiğin çürümesi, nekrozu, erimesi.
OSTEOMALASİ: Kemiklerin yumuşaması ile karekterize bir hastalık.
OSTEOMİYELİT: Kemik iltihabı.
OSTEOPLASTİ: Kusurrlu kemiği düzeltme veya sağlam kemikle değiştirme ameliyatı.
OSTEOPOROZ: Kemik erimesi
ÖSTROJEN: Yumurtalıklardan salgılanan ve insanlarda sekonder cinsel karakterlerin gelişmesini sağlıyan hormondur.
ÖTENAZİ: Kısaca ölüm hakkı da denilebilir. Yasal değildir.
OTİTİS MEDİA: Ortakulak iltihaplanması
OTOİMMÜN: Vücudun dokusuna karşı antikor üretmesi
OTOJEN: Kendi kendine canlılık kazanma (Meditasyonla vb.)
OVOBLAST: Yumurtanın geliştiği hücre, yumurta hücresi.
OVOSİT: Olgunlaşma devresinden önceki dişi cinsiyet hücresi.
OVÜLASYON: Kadınlarda yumurtalıklarda ovüm'ün (Yumurtanın) atılmasıdır. Ovülasyon genellikle adet dönemlerinin ortasına rastlayan 11-14. günler arasında olur.
ÖZEFAGUS: Yemek borusuna verilen isimdir, yutak ile mideyi birleştirir.
PAKİMENENJİT: Beynin en dış zarının (dura mater) iltihabıdır.
PALİLALİ: Psikolojik bir bozukluk olup, aynı cümle veya kelimenin bir çok defa tekrarlanmasıdır.
PALPASYON: Elle dokunularak yapılan muayene.
PALPİTASYON: Kalp çarpıntısı.
PALSY: Felç, inme.
PALYATİF: Hafifletici.
PAN: Bütün.
PANARİS: Tırnak yatağı iltihabı, dolama.
PANARTERİT: Bütün arterleri kapsayan iltihabi durum.
PANDEMİ: Salgın bir hastalığın kıta düzeyinde çok geniş bir alana yayılmasına verilen isimdir.
PANKARDİT: Kalbin bütün zarlarının iltihabı.
PANKREAS: Karın boşluğunun üst tarafında ve bel omurlarının ön kısmında yerleşik bir organdır.Salgılarıyla sindirm fonksiyonuna yardımcı olur ve kan şekerini düzenler.
PANKREATİT: Pankreas iltihabıdır.
PANOFTALMİ: Gözün bütün tabakalarının iltihabı.
PANSİNÜZİT: Bütün yüz sinüslerinin iltihabı.
PAPAVERİN: Opiumdan elde edilen, düz kasların spazmını çözücüetkiye sahip bir alkaloid.
PAPİLLİT: Görme sinirinin retinaya girdiği yerin ödemli iltihabı.
PAPİLLOKARSİNOM: Kötü huylu papillom.
PAPİLLOM: Meme başı gibi çıkıntılar yapan iyi huylu tümörler.
PAPÜL: Ciltteki, sınırları belirgin, kabarık,1 cm'den küçük çaplı lezyonlardır.
PARA: Yanında, yan.
PARAKARDİAK: Kalbin yanında, kalbe komşu.
PARALİTİK: Felç olan, felçli kişi.
PARALİZİ: Felç.
PARAMEDİAN: Orta hattın yanında, orta hatta yakın.
PARAMEDİKAL: Bir dereceye kadar tıpla ilgili, hekimliği kısmen ilgilendiren.
PARANAZAL: Burun boşluğunun yanında, buruna komşu.
PARANKİM: Bir organ yada bezin görev gören dokusudur. Örneğin, karaciğer parankimi denildiği zaman, karaciğerin bütünü anlaşılır.
PARAOZEFAGEAL: Özefagusun ( yemek borusu ) yanında yer alan.
PARAPAREZİ: Belden aşağı her iki bacağın kısmi felci, örn. hareket olup, yardımsız yürüyecek kadar güç olmaması.
PARAPLEJİ: Belden aşağı her, iki bacağın tutmaması, felç hali.
PARASENTEZ: İçinde su veya cerahat toplanmış bir vücut boşluğundaki sıvıyı çıkarmak için yapılan delme ameliyatı.
PARATİROİD: Tiroid bezi arkasında bulunan dört adet küçük beze verilen isim.
PARATİROİDEKTOMİ: Paratiroidlerin ameliyatla çıkartılması.
PARATRAKEAL: Nefes borusunun yanında yer alan.
PARAVERTEBRAL: Omurganın ( Vertebral Kolon ) yanında yer alan.
PARAZİT: Asalak.
PARAZİTEMİ: Kanda parazit bulunması.
PARENKİM: Organın kendine özel doku yapısı.
PARENTERAL: İlaç veya serumların ağız yolu ile değil damar yolu, adele içi gibi yollarla verilmesi.
PARESTEZİ: Uyuşma, karıncalanma veya yanma hissi gibi duyusal bozukluklar.
PARİETAL KEMİK: Kafatasının her iki yan tarafındaki kemiklere verilen isim.
PARKİNSON: Parkinson hastalığı
PAROKSİSMAL: Ani ve geçici krizler halinde gelen.
PAROTİS BEZİ: Kulak altı tükrük bezi.
PAROTİTİS: Kabakulak.
PARSİYEL: Bütününü kapsamayan, tam olmayan, kısmi.
PARTİKÜL: Parçacık, zerre.
PARTUS: Doğum.
PATALOJİK: Hastalık yapıcı
PATELLA: Diz kapağı kemiği.
PATOGENEZ: Hastalığın esas ve gelişimi.
PATOGNOMONİK: Bir hastalık için çok özel belirti, bu varsa mutlaka o hastalık akla gelmelidir gibi.
PATOJEN: Hastalık yapan madde veya mikroorganizmalar.
PATOLOG: Hastalık nedeni ile dokularda meydana gelen değişimleri inceleyen bilimle uğraşan kişi.
PATOLOJİK: Normal olmayan, hastalıklı.
PEDİATRİ: Çocuk hastalıkları ile uğraşan tıp dalı.
PEDİATRİST: Çocuk hastalıkları uzmanı.
PELVİS: Leğen kemiği.
PENİS: Erkek cinsel organı.
PERİKARD: Kalp kesesi
PERİTON: Karın içi organları çepeçevre saran, karın boşluğunun iç yüzünü örten zardır.
PERİTONİT: Peritonun iltihabıdır.
PERORAL: Ağız yolu ile.
PESTİZİD: Haşere öldürücü
PETEŞİ: Ciltte nokta biçiminde kanamalar. (Damar dışına kan çıkması)
PHENOTYPE: Kişinin kalıtsal yapısının dışa akseden görünümü, aynı tür fertlerini belirleyen, gözle görülebilen özelliklerin tümü.
PİTRİASİS: Daha çok gövdede ve uzuvların gövdeye yakın yerlerinde yerleşen, bazan kepeklenme gösteren bir cilt hastalığıdır.
PİYELİT: Böbrek yatağını iltihaplanması
PLAK: Plak, dermatologlar için açık bir anlamı olan ancak başkaları tarafından genellikle anlaşılmayan bir terimdir. Yüksekliğine oranla kapladığı alan geniştir ve keskin bir kenarı vardır. Plaklar en sık sedef hastalığında (psöriasis) görülür.
PLAQUES: Protein artıklarından oluşan birikintiler
PLEVRA: Akciğerleri ve göğüs kafesinin iç yüzünü örten zar.
PLEVRAL: Plevraya ait.
PLÖREZİ: Plevra iltihabı. Akciğerin üzerini örten plevra ile göğüs duvarını örten iki plevra yaprağı arasında sıvı birikmesi.
PLÖRİT: Plevranın, sıvı birikmeksizin kuru iltihabı.
POLİARTRİT: Birden çok eklemin iltihaplanması
POLİKİSTİK: Bazı organlarda çok sayıda içi sıvı ile dolu oluşumlara verilen addır. Polikistik böbrek, polikistik meme gibi.
POLİP: Organların ve vücut boşluklarının iç yüzünü kapsayan mukoza adı verilen tabakadan menşeini almış, saplı iyi huylu küçük ur.
POLİÜRİ: Sık sık idrar yapma
POLLEN: Çiçek tozu
POLLİNOSİS: Bahar nezlesi
PROLAPSUS: Disk sarkması
PROSTAT: Erkeklerde mesanenin altında ve idar yolunun başlangıcında bulunan genital sisteme ait bir bez.
PROSTATİT: Prostat iltihabı.
PROTEİNAZ: Proteinları parçalayan enzim
PSÖDOKRUP: Girtlak iltihaplanması
PSORİASİS: Halk arasında sedef hastalığı olarak bilinir. Sık rastlanan, özellikle diz ve dirseklerde ve vücudun diğer bölgelerinde rastlanan simetrik, kırmızı, kabuklanma ve pullanma gösteren bir cilt hastalığıdır. Sebebi bilinmemektedir. Bkz Resim
PULMONER ARTER: Akciğerin büyük besleyici arteri.
PULMONER: Akciğer veya akciğerlerle ilgili.
PÜSTÜL: Ciltte, içerisinde cerahat bulunan kabarık lezyonlardır.
RABİES: Kuduz.
RADİKAL: Sebebe yönelik, köklü.
RADİKÜL: İnce dal, küçük kök.
RADİKÜLİT: Omurilikten çıkan sinirlerin (spinal sinir) kök iltihabıdır.
RADİKÜLOPATİ: Spinal sinir köklerini tutan herhangi bir hastalık.
RADİUS: Ön kolun dış tarafında (baş parmak tarafında) bulunan kemiktir.
RADYOAKTİF: Radyasyon yayan özelliğe sahip.
RADYODERMATİT: Işına maruz kalmış ciltte meydana gelen dermatit.
RADYOLOJİ: Genel anlamda X ışınları,ses dalgaları veya diger yöntemleri kullanarak teşhis hizmetleri veren tıp dalıdır.
RADYOTERAPİ: Işınlama kullanılarak yapılan tedavi yöntemi.
RAHİM: Uterus, döl yatağı.
RAŞİTİZM: D vitamini eksikliğinin neden olduğu, çocuklarda görülen bir hastalıktır.Kemik teşekkülünün tam olmaması nedeniyle tedavisi geciktirilmiş, ihmal edilmiş vakalarda uzun kemiklerde deformiteler teşekkül eder.
REFRAKSİYON: Kırılma.
REFRAKTOMETRE: Görme bozuklukluklarını ölçen cihaz.
REGENERASYON: Hücrelerin yenilenmesi
REGRESYON: Bir hastalık belirtisinin gerilemesi, şiddetinin azalması.
REGURJİTASYON: Yenilen yiyecek ve içeceklerin, kusma olmaksızın ağıza geri gelmesi.
REHABİLİTASYON: Fiziki hareket kusurlarını düzeltme, yeniden kazandırma.
REJENERASYON: Harap olmuş bir dokunun kendini yenilemesi, tamiri.
REJİONAL: Bir bölgeye ait.
REKTUM: Son bağırsak, kaın bağırsağın son kısmı
RELAKSANS: Rahatlama
RELAKSİN: Gebelik esnasında meydana gelen ve doğum işlevinde gevşetici rol oynayan hormon.
REMİSYON: Hastalık belirtilerinin sönmesi.
RENAL ARTER: Böbrek arteri.
RENAL: Böbrekle ilgili.
REPRODUKTİF : Çoğalabilen.