Allah (celle celâluhu), sistemlerin yanı başında, insanı da yaratıyor. Sistemlere kıyasla insan mikroskobik bir varlıktır. Meseleyi daha büyük cisimler açısından ele alacak olursak -şayet muteriz olsa- güneş şöyle diyecektir: "Allah ne diye şu mikrop kadar küçük insanları yarattı? Bizim gibi büyüklerle meşgul olsaydı, şe'n-i Rubûbiyet'ine daha uygun düşerdi!" Bu, böyle teselsül edip gidecektir. Bugün bazı insanlar da Cenab-ı Hakk'ın en küçük yapılarda dahi şe'n-i rububiyetinin cari olmasını -hâşâ- O'nun azametiyle telif edemiyorlar. Zavallı insan! Sistemler karşısında mikroskobik durumunu unutuyor da mikropların küçüklüğüne bakıyor. Hâlbuki bilemiyor ki, esas mikro âlemde ve zerrât âleminde ne küçükler var ki, bunlar şe'n-i rubûbiyetin birer dili ve tercümanıdırlar.
Allah'ın zatında şeriki olmadığı gibi Rubûbiyetinde de ortağı yoktur. Ehad ve Vâhid olan Allah, sevk ve idareyi tek başına yapar. Atom çekirdeğinin etrafında elektron ve protonları çeviren bizzat O'dur. Kanunlar sadece itibari ve izafi şeylerdir. Sistemleri çeviren ve kanunları koyan da Allah'tır. Şayet Allah, başka bir âlemde başka türlü bir düzen kursaydı, biz sünnetullaha bakıp bunların da prensiplerini bulur yine onlardan sabit kanunlar çıkarabilirdik. Mesela, Newton'un anlayışıyla, câzibe (yerçekimi) kanunu olmasaydı da, her cisim devamlı bir surette birbirinden uzaklaşsaydı, bu defa biz bunun da kanununu bulur ve "Cisimler birbirini iterler, her cisimde anilmerkez (merkezkaç) bir keyfiyet vardır" derdik. Bunun aksi de olabilirdi. O zaman biz, "Cisimlerde müthiş bir ilelmerkez (merkezçek) gücü vardır" derdik. Ölçüyü ve kıstası vaz'eden Allah olduğu gibi bütün bu azim icraatı yapan da O'dur ve icraat yaparken ne makro, ne de mikro âlemde işine bir şerikin burun sokmasını istemez. Evet, kainatta her şeyi Allah yapıyor. Bunu, düşüncemizle bunların içine girdiğimiz zaman anlayabiliyoruz; anlıyor ve görüyoruz ki, tabiat ve sebepler bu işlere zerre kadar parmak karıştırsa, her şey alt-üst olacaktır. Allah küçük dairede de büyük dairede de şerik (ortak) istemediği gibi, küçüklerden de merhametini esirgememektedir.
Meselenin dikkatlerden kaçmaması gereken bir yönü de şudur: Küçükler küçüklükleri içinde öyle harika keyfiyet ve sanatlara sahiptirler ki, bunları çok defa büyüklerde bulmak mümkün değildir. Bir mikrobun, bir bakterinin çok büyük bir mahareti ve ince işleri vardır. Bir diş bakterisi, elindeki manivelası ile senin dişinin bir tarafına yanaşır ve sanatını icra etmeye başlar. Dişini eritirken manivelasının sesini başka bir mikrop duyar gelir ona refik (arkadaş) olur. Anlaşıp, senin dişin üzerinde hâkimiyet tesis etmek için bir koalisyon kurarlar ve dişinin iflahını keserler. Ama aynı işi bir fil yapamaz. Bu itibarla maharet ve sanat, büyüklük ve küçüklükle makusen mütenasiptir (ters orantılı) denebilir. Evet görülebilse, küçüklerde Allah'ın sanatı daha barizdir. Bu bakımdan mikroskopla bir hücreyi teşrih masasına yatırıp bir kapı kadar büyütsek, hücrenin DNA ve RNA'sının içine girsek, öyle harika icraatlar müşahede edeceğiz ki, onu, ne filin boyunda, ne hortumunda; ne de başka varlıkların boynuzlarında görmek mümkün değildir.
Amenna ve Saddakna