Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Kadın, Evin Huzurudur...

Gönderen Konu: Kadın, Evin Huzurudur...  (Okunma sayısı 2108 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı serhat78

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 349
  • Cinsiyet: Bay
Kadın, Evin Huzurudur...
« : Kasım 13, 2008, 01:28:59 ÖS »
Hz. Âişe (R.Anhâ) validemiz şöyle demiştir: Resûlullah (S.A.V.) Efendimize: - Kadının üzerinde en çok hakkı bulunan kimdir? diye sordum. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz: “Kocasıdır.” buyurdu. Erkeğin üzerinde en çok hakkı bulunan kimdir diye tekrar sordum. “Annesidir.” buyurdular. (Hakim, Müstedrek, No:7338, 4/193)

Kadın, kocasının, evinin, çocuklarının, malının muhâfızıdır ve kocası için kendi nâmusunu koruması lâzımdır
Kadın, kocasının, evinin, çocuklarının, malının muhâfızıdır ve kocası için kendi nâmusunu koruması lâzımdır. Bu husus Kur’an-ı Kerim’de şöyle beyan buyurulmuştur: “ALLAH’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. ALLAH’ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi kimse görmese de namuslarını koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve bunlarla yola gelmezlerse dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü ALLAH yücedir, büyüktür.” (Nisa suresi:34)

Erkeklerin maddi ve manevi özellikleri ile ekonomik rolleri onların aile reisi olmalarını tabiî kılmıştır. Aile küçük bir toplumdur. Toplum düzenle yaşar. Düzen ise bir reisi, bir idareciyi zaruri kılar. İslâm’da devlet başkanından aile reisine kadar her idareci ilâhî talimata göre hareket etmek, yönetmek mecburiyetindedir; şu halde onlara itaat bu talimata itaat demektir. İdare eden veya edilen bu talimatın dışına çıkar, itaatsizlik ederse müeyyide uygulanır. Burada bahis mevzuu olan zevcenin itaatsizliğidir. Çare olarak önce öğüt vermek, sonra yatak boykotu ve daha sonra da dövme tavsiye edilmiştir. Kur’an’ı bize tebliğ eden Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz hiçbir zaman kadın dövmediği gibi, “Kadını eşek döver gibi dövüp de günün sonunda onu koynunuza alıp yatmanız olacak şey midir?” buyurarak ümmetini uyarmıştır. Dövme müeyyidesi kullanıldığı takdirde kadının canını yakmayacak ve vücudunda iz bırakmayacak şekilde uygulanması gerektiğini de ifade buyurmuştur. Şu halde dayağı İslâm getirmemiş, aksine onu hafifleterek ortadan kaldırmaya yönelmiştir. Ayrıca kadına da, kocasından şikâyetçi olması halinde hakem ve hakime başvurma, hakkını arama imkânı vermiştir. Bu âyeti kerime gereğince, kadın, kocasının evinin, malının ve çocuklarının bekçisidir. Aynı zamanda kocası için nâmusunu koruması ve aralarında geçen mâceraları ve sırlarını muhâfaza etmesi lâzımdır. Bu haller kendisinde bulunan kadınlar güzel huylu ve ALLAH (C.C.)’ın methine lâyık sâliha kadınlardır.

Kadın, kocasını âile ve ev reisi olarak tanıması lâzımdır
Kocasına bütün meşru konularda itaat etmek, kocasının haklı isteklerine boyun eğmek ve kendisini daima onun meşru arzularına cevap verecek şekilde hazır bulundurmaktır. Kadının temel görevi de budur. Kadın, kocasını âile ve ev reisi olarak tanıması lâzımdır. Zira Cenab-ı Hak erkeğe şu âyeti celile ile bu hakkı vermiştir: “Erkekler, kadınlar üzerine hâkim yani ailenin reisidirler.” (Nisa suresi: 34) Bu hükmü ilâhi gereğince kadın, kocasının meşru ve helâl olan emrine boyun eğmesi ve evde tek söz sahibi kocasını tanıması lâzımdır. Kadın, kocasının doğru ve helal olan emrine itâat etmesi ve son derece hürmet etmesi lazımdır. Kays b. Sa’d şöyle demiştir: Ben Hîre’ye geldiğim zaman Hîre’lilerin baş kumandanlarına secde etmekte olduklarını gördüm ve kendi kendime Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz secde edilmeye onlardan daha lâyıktır, dedim. Bunun üzerine Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin yanına gelip:
- Hireye gitmiştim. Onları yani Hirelileri başkumandanlarına secde ederlerken gördüm. Ey ALLAH’ın Resûlü! Sen secde edilmeye onlardan daha layıksın, dedim. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz de: “Sen buna inanıyor musun? Sen benim kabrime uğramış olsan ona secde eder misin? diye sordu. Ben de:
- Hayır, diye cevap verdim. Bunun üzerine Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz: “Bunu yapmayınız! Eğer ben insanlardan birinin diğer birine secde etmesini emredecek olsaydım kadınların kocalarına secde etmelerini emrederdim. Çünkü ALLAH kadınlar üzerine kocalar için bir hak koymuştur.” buyurdu. (Ebu Davud, Nikah: 40) “Husayn b. Muhsan’in halası bir ihtiyacından dolayı Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin yanına gitmişti. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz ona: “Evli misin?” diye sordu. O da
- Evet, diye cevap verdi. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz bu defa: “Ona karşı hizmetin nasıldır?” dedi.
Kadın: - Gücüm yettiği kadar ona hizmette kusur etmiyorum, deyince, Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz: “Sen ona karış hizmetine dikkat et. Çünkü senin cennete girmen de cehenneme girmen de ona yapacağın hizmete bağlıdır.” buyurdu. (Ahmed b. Hanbel, 4/341; Hakim, Müstedrek, 2/189) Kocasına son derece itaat edip o haliyle ölen kadının fazilet ve derecesi şu hadis-i şerifle beyan edilmiştir: “Kadın beş vakit namazını kıldığı, Ramazan orucunu tuttuğu, namusunu koruyarak kocasına itaat ettiği zaman ahirette kendisine: Artık dilediğin kapıdan cennete gir, denilir.” (18Ahmed b. Hanbel, No:1573) “Kocası kendisinden memnun olduğu halde ölen kadın cennete girecektir.” (Tirmizi, No:1081: İbni Mace, No:1844)

Mademki kadın kocasına itaat ederek cenneti kazanacak o halde bu iş kadına hangi sebeple zor gelsin ki? Böylesi büyük bir mükâfatı neden kaçırsın? Yukarıdan beri naklettiğimiz hakikatler gereğince, Müslüman olan her kadın, ALLAH Teâlâ’ya olan vazifelerini yerine getirmekle beraber, kocasına itaat etmekle mükelleftir. Kocasının meşru olan her türlü ihtiyaçlarını karşılamaya çalışması, kocasının evini beklemesi, çocuklarına bakması, yiyecek ve içeceklerini pişirivermesi ve evin her türlü temizlik işlerini yapması lâzımdır. Bu hadis’i şerifin hükmünü kendisinde toplayan kadına ne mutlu, toplamayana da ne kadar yazık ve zavallıdır. Zira fâni dünyanın çirkine dalıp hakkı unutmuştur.

Kocasının gönlünü kıran kadınlar...
Medine-i Münevvereli Esmâ (R.A.) isminde edip ve fasih olan bir kadın, diğer kadınların temsilcisi olarak Rasulüllah (S.A.V.)’ın huzûruna gelip şu sözleri söylemiştir:
- Anam babam Sana fedâ olsun Ya Rasûlüllah (S.A.V Ben kadınlar tarafından elçi olarak geldim. Hak Teâlâ Seni bütün erkek ve kadınlara Peygamber göndermiştir. Biz Sana ve Senin Rabbına iman ettik. Lâkin biz ki, kadınlarız, sizin evlerinizde kapanıp kalmış ve şehevâni ihtiyaçlarınızı karşılamaktayız ve çocuklarınızı taşımakta bulunmuşuzdur. Siz ise, Cuma namazları kılmak, cami ve cemâata çıkmak ve hastaya gidip hal hatır sormak ve cenâzelerde bulunmak ve bir de fazla defalarca haccedebilmek gibi fazîletler ile bize fâik (üstün) olmuşsunuzdur. Bunlardan hepsinin eftali de, ALLAH (C.C.) yolunda cihaddır. Lâkin erkek kısmı hacc veya umre etmek veyahut kâfirlerle mücâhede ve muhârebe etmek üzere evinden çıktığı vakitlerde, sizin mallarınızı biz hıfzeder ve iplik eğirip elbiseler yaparız ve çocuklarınızı besleriz. Şimdi bu hâlde bizler o faziletlerin ecir ve hayrında sizlere iştirak edemez miyiz ?
Esmâ (R.A.)’nın bu sözü üzerine Hz. Peygamber (S.A.V.) bu sözlerin güzelliğine işâret ederek şöyle cevap veriyor: “Ey Kadın, Anla ve taraflarından gelmiş olduğun kadınlara da, anlat ki, kadın kısmının kocasını kendinden hoşnut etmesi, o faziletlerin hepsine muâdil olur,”

Binaenaleyh Müslüman, efendisine bağlı, güzel ahlâklı kadın kocasını reis ve âmir olarak tanır, hak ve doğru olan her sözüne muhâlefet etmez ve kocasının sözünü ağzında bırakmaz. Bu hal ve hareketiyle âile efradının içinde gerçek hûzuru sağlayarak bütün âile bireylerinin itâat ve hürmetini sağlamış olur. Fakat bâzı kadınlar da görüldüğü gibi; kocasını saymaz ve saygı göstermezse, işte bu kadın evin ve âile efradının belâsı, cemiyetin zararlı bir unsuru ve insanların mânevî hayatlarını yıkan veya yıkmaya sebep olan en şerli ve zararlı bir mikrobudur. Kocasının, günlerce, aylarca yapmış olduğu iyilik ve masrafın en ufak bir sebepten dolayı kocasına “ne yaptın, bakmıyorsun” ve sâir sözlerle, kocasının gönlünü kıran kadınlar bahtsız kadınlardır.



EVİ İDARE ETMEK
Kadın, aile sırlarını kimseye açmamalı, kocasına bağlı kalarak iffetini ve namusunu korumalıdır. Kadın, asla kocasının sırlarını ifşa etmemelidir. Aksi hâlde kocasının güvenini kaybeder. Bazı erkeklerin işleri hakkında hanımına fikir danışmamasının bir nedeni de, hanımının sır saklayacağından emin olmaması ve söylediği şeyin ertesi gün ağızdan ağza dolaşmasından korkmasıdır. Kocasının işine yersiz yere karışmamak: İnsan, fıtrî olarak özgürlük ve bağımsızlık ister. Bu eğilim, erkeklerde daha güçlüdür. Hanımlar, hayırhahlıklarının her zaman kocalarının yararına olacağını zannetmesinler. Bu konu, evlilik hayatında zaman zaman ciddî krizlere yol açabilir. Bu yüzden erkeğin bağımsızlığına zarar vermemeye çalışın. Evi idare etmek: Evi idare etmek ve ev işlerini evirip çevirmek, hukukî olarak kadının sorumluluğunda olmasa da, ahlâkî olarak onun görevlerinden sayılmıştır. Evi idare etmek, oldukça önemli bir iştir. Maalesef yalnızca ev işlerini yapan kadınlar ev kadınları, kendilerinin ve yaptıkları işin gerçek değerini bilmiyorlar. Gerçek bir ev kadını, önemli bir birimin tüm işlerini tek başına yapan liyakatli bir müdürdür. Hem plânlayıcı, hem uygulayıcıdır. Uluslararası çapta kariyer sahibi olan birçok erkek, bu başarısını “bir ev kadını”nın tedbiri, ahlâkı ve liyakatine borçludur. Ailenin harimini ve değerlerini korumak: Kadının kocası hakkındaki en büyük vazifesi, erkeğin evdeki namusu ve vekili olarak davranışları ve sözleriyle ailenin harimini ve değerlerini korumaktır. Böyle bir kadın, hem kocasının malını korur, israfa ve lükse kaçarak kocasının servetini zayi etmez; hem tehlikeler karşısında aile haysiyetini ve kocasının şerefini korur; hem de tesettüre riayet ederek namahremlere karşı örtünür. Kocanın cinsel ihtiyacını karşılamak, onu övüp teşvik etmek, sevgiyi şarta bağlamamak vs. de, riayet edilmesi hâlinde hayatı neşeli ve sefalı kılacak olan diğer hususlardandır. Kadın kocasını beğenmezlik etmemeli ve kocasını tenkit etmemelidir. Kadın, hiçbir zaman güzelliği ile kocasına karşı övünemeyeceği gibi kocasını, yaratılıştan veya sonradan arız olan bir noksanlığından dolayı da azarlayamaz ve bu noksanlığı başına kakamaz. Çünkü onun şeklini beğenmemek onu beğenmemek değil, onu Yaratanı beğenmemektir. Zira onun kendi yaratılışında herhangi bir etkisi ve müdahalesi olamaz. Kadın, kocasının bu yönlerini yüzüne vurursa veya onun herhangi bir beceriksizliğini açığa vurursa bu, erkeğin kalbini kırar ve kalbinde karısına karşı bir nefret hissi uyanır. Bu his de zamanla gelişerek ailede huzursuzluğa sebep olur. Bundan dolayı kadın çıkabilecek huzursuzluğun kaynağını çok iyi bilmeli ve her zaman için sabırlı olmaya gayret göstermelidir.

Cenâb-ı Hakk’ın takdirine rıza gösterip kocasına karşı sabırlı ve edepli olmalı, itaat ve sevgisinde kusur etmemelidir. Kadın, kocasını küçük düşürecek hareket ve davranışlardan da kaçınmalıdır. Kadın kocasına karşı dışarıda olsun, evinde olsun daima iyi muamele etmeli, terbiye ve nezaketini bozmamalıdır. Arkadaşlarının veya akrabalarının yanında veya ev içinde kadının kocasını tenkit etmesi kocasını son derece üzer. Kadın hiçbir zaman şayet varsa malının çokluğuyla övünmemeli, kocasını küçük düşürmekten daima sakınmalıdır. Zira Hz. Hatice Annemiz, Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz ile evlenince bütün malını mülkünü, hatta canını O’na teslim etmiş ve bunu yaparken ALLAH’ın rızasını umduğundan hem dünyada, hem de âhirette saadet ve selamete ermiştir. Kadın israftan sakınmalıdır. Kadının kanaatkâr olmayı bilmesi, aile saadeti açısından oldukça önemlidir. Kocasının kazandığı malları saçıp savurmamalı ve gereksiz harcamalardan kaçınmalıdır. Kadın kocasının güç yetiremeyeceği harcamalar yaptığı takdirde israf yolunu tercih etmiş olur. Kocasının malını israf etmesi ise, kendisinin ve çocuklarının malını israf etmesi demektir. Eğer kadının kocası aşırı derecede cimri olursa ve çoluk çocuğunu geçindirecek nafakayı vermezse kadın gizlice kendine ve çocuklarına yetecek kadar miktarı kocasının malından alabilir. Ebû Süfyân’ın karısı Hind, Resûlullâh (S.A.V.) Efendimize gelerek:
- Yâ ResûlALLAH! Ebû Süfyân çok cimri bir kimsedir. Bana ve çocuklarıma yetecek derecede nafaka vermiyor. Onun malından gizlice almamda mahzur var mıdır? diye sordu. Resûlullâh (S.A.V.) Efendimiz de: “Örfe göre sana ve çocuklarına yetecek kadarını al.” buyurdu. (Buhârî, Nafaka:8)
« Son Düzenleme: Temmuz 19, 2009, 01:11:47 ÖÖ Gönderen: özlem »

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek