Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Mekke'de Ramazan

Gönderen Konu: Mekke'de Ramazan  (Okunma sayısı 2099 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı hafız-kız

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 733
  • Sükût gerekliydi,sus/tum. Sadece izliyorum..
Mekke'de Ramazan
« : Eylül 14, 2008, 12:26:01 ÖS »
Onbir ayın sultanıdır Ramazan, tadı başkadır. Hele Mekke’de bambaşkadır. Bu mübarek ayın ilk Cuma gününde Mekke’ye gidip, umre yapmak nasip oldu çok şükür.

45 derece sıcaklıkta, güneşin en acımasız olduğu öğle vakitlerinde, mahşer gününü hatırlatan o muazzam kalabalıkta, kabus gibi olan trafikte, Kabe’ye doğru 5 km’lik yolu, karınca misali ilerlemeye çalışırken, tam üç saatimiz yolda geçivermiş bile.

 

İnip yürümeyi düşünseniz, bu kez de arabanızı park edecek yer zaten başlı başına bir külfet. Çekiciler  iyi çalışıyorlar maşaallah. Yine bir Ramazan gecesi, umre dönüşü, sabah namazına kadar arabamızı aradığımız o feci geceyi henüz unutmadığımız için, arabayı bırakıpta yürüyemedik elbette.

Otopark ararken ne tarafa dönsek bir bakıyoruz polisler yolu kapatmışlar. En nihayetinde,  bir otopark imdadımıza yetişti ve yola biraz yaya olarak, biraz da taksiyle devam ettik.  Bu anlattığım sıkıntıların bir benzeri otel ararken de oldu. Hatta üzerine biraz da siz ekleyebilirsiniz.

Dünyanın her yerinden insanlar akmış Mekke’ye. Bu kalabalığı  geçen senelerde hac zamanında da görmüştüm diyeceğim ama eğer ben o günleri unutmamışsam, sanki bu kez daha kalabalık gibiydi Mekke.

Herşeye rağmen, sonunda hareme girebilmek nasip olmuştu çok şükür. Girince anladım ki, meğer asıl kalabalık burdaymış. Sokaktaki insan seli küçük bir emsaliymiş. Bu manzarayı  görünce, islamiyet yayılıyor galiba, sayımız artıyor belli ki... diye düşündüm hemen ve çok mutlu oldum.

Zaman zaman sıkıntılar yüz gösterse de, izdihamlar meydana gelse de, adım atacak yer olmasa da, gece on ikide başladığım umremi, sabah namazında ancak  bitirebilsem de, çok mutluluk verici bir tabloydu. Burası Beytullahtı, elbette yeryüzünün her köşesinden, her milletten insanlar gelecekti.

İdareciler de bu kalabalığın farkında elbette ve bu yönde  çalışmalar da devam ediyor. Mesela, umrecilerin say yaptıkları Safa ile Merve tepesinin arasındaki yolu genişleterek iki katına çıkarmışlar.Üst katlardaki say yerlerini de hesap  edersek, epeyce  insanı ağırlayabilir  bu mübarek tepeler. Tabi yapılabilecek daha bir çok şey var, hususan trafik konusunda geç kalınmış bir sürü rahatlatıcı projeler olabilirdi. İnşaallah yakında hepsi olur.

Şehirdeki yıkılan binlerce otelden sonra, pek bir yüzü gözü açılmış Mekke’nin. Kalabalığı henüz görmeden önce, herhalde çok kimse yoktur, zira binlerce otel yıkıldıktan sonra kalacak yer sıkıntısı olmuştur diye düşünmüştüm fakat düşüncemde  hata etmişim.

Havanın sıcak olmasından dolayı insanların geneli umresini, tavafını geceye bırakıyor. Yani gece daha kalabalık oluyor Kabe. Bazı anlar var ki, tavaf ederken, hususan say yaparken, insanların arasında sıkışıp kalıyorsunuz. Nefes almakta bile zorlanıyorsunuz. Tam manasıyla izdiham oluyor. Say alanı genişletilmemiş olsaydı nasıl olurdu acaba?

İnsanlar büyük bir aşkla, şevkle ibadet ediyorlar. Öyle yüce bir aşk ki bu, yüzüne baktığınız herkesin gözyaşlarından okuyabilirsiniz bu büyük Allah aşkını. Baktığınız bazı yüzlerde gördüğünüz bu aşk ifadesinden sonra, insan kendinden utanmadan edemiyor. İnsanı mahçup ediyor bazı Allah aşıkları.

Yaşlı, ak sakallı bir dedenin, titrek elleriyle, sıkıca elinden tuttuğu, yüzündeki her çizginin başka bir derdini anlattığı  ninenin gözlerinden akan yaşlar başka neden olabilir ki? Bu yaşlarında, bu hallerinde, ikisini de yollara düşüren, ahir ömürlerinde, gözyaşlarıyla bir başlarına buralara kadar gelen, bu beli bükük  ihtiyarların derdi ne olabilir ki? Ancak O’nun aşkıdır onları buraya getiren.

Onların derdi Allah! Dermanı Allah!  Onlara bunca yolu, sadece, O’na evinde yalvarmak için, Beytullahta gözyaşı dökerek af dilemek için Allah aşkı getirtebilir.

Genç yaştaki insanların gözlerinden de aynı ulvi duyguları hissettiklerini anlamanız çok kolay. Daha çocuk yaşta sayılan gençler ama ruhları öyle büyük ki, öyle olgunlaşmışlar ki, ihtiyar dedeler, nineler gibi pişmanlıkla, korku ve aşkla ağlayarak bakıyorlar Kabe’ye. Sanki onlar da ahir ömürlerini yaşıyormuşcasına açıyorlar ellerini semaya ve yalvarırken alemlerin Rabbine, gözyaşlarına hakim olamıyorlar.

Hakikatlerin farkında olan şuurlu gençler. İşte bu gençler, “En hayırlı genç odur ki; ihtiyar gibi ölümü düşünüp, ahiretine çalışarak, gençlik hevesatına esir olmayıp, gaflette boğulmayandır” sırrına masadak olan gençler.

Bütün günü, oruçlu ağızlarıyla, Kabe’de ibadet ederek geçiren mü’min ve mü’mineler, ramazanın ve orucun hakkını sonuna kadar vermeye çalışıyorlar.

Bediüzzaman Said Nursi’nin belirttiği: “Orucun ekmeli ise, mide gibi bütün duyguları, gözü, kulağı, kalbi, hayali, fikri gibi cihazat-ı insaniyeye dahi bir nevi oruç tutturmaktır. Yani, muharremattan, mâlâyâniyattan çekmek ve herbirisine mahsus ubûdiyete sevk etmektir. Meselâ, dilini yalandan, gıybetten ve galiz tabirlerden ayırmakla ona oruç tutturmak; ve o lisanı, tilâvet-i Kur’ân ve zikir ve tesbih ve salâvat ve istiğfar gibi şeylerle meşgul etmek; meselâ gözünü nâmahreme bakmaktan ve kulağını fena şeyleri işitmekten men edip, gözünü ibrete ve kulağını hak söz ve Kur’ân dinlemeye sarf etmek gibi, sair cihazata da bir nevi oruç tutturmaktır” hakikatini tam manasıyla yaşamaya çalışıyorlar.

İftar vakti yaklaştıkça, görevlilerin telaşı da artar Kabe’de. Hızlı hareketlerle, haremin her köşesine naylon sofralar serilir. Kolilerle hurmalar taşınır ordan oraya. Zemzemler hazırlanmıştır bile. Sofralarda, herkesin önüne hurmalar dizilir. İnsanlar sofra başındaki yerlerini almaya başlarlar. Zemzemler, oruçlu ağızların ilk yudumu olmak için hazır ve nazır bekler sofradaki yerlerinde. Ezan-ı Muhammediyi beklerken, yine boş durmaz kimse. Kur’an-ı Kerim okuyanlar, tesbih çekerek Kabe’nin güzelliğini seyredenler, ellerini açıp dua kapılarının açık olduğu bu anda dua edenler, birbirine hurma veya zemzem ikram edenler...

Bu telaşın içinde “Allahuekber” sesi çınlayıverir birden Kabe’de ve o eşsiz ezan okunur yine. Herkes  Bismillahlarla, dualarla orucunu açar. Önünüzdeki bir kaç hurmanızı ve zemzeminizi bitirecek kadar vaktiniz var. Zaten fazlasına da lüzum yoktur. Burada üç hurma doyurur bile insanı. Namaz için kamet sesi duyulur. İftar yapmış olmanın da verdiği sevinçle,  namaza durur insanlar. Açlıktan halsiz düşen bedenler, bu kez daha diri, daha sağlam başlar namaza. Kabe’de çok başka olur namazlar. Allahuekberi başkadır, fatihası başkadır, rükûsu başkadır, secdesi başkadır. Başka bir tat vardır Kabe’de ki namazlarda, hele ki ramazanlarda.

Teravihte çok lezzetlidir burada. Uzundur ama anlamazsınız bile nasıl bittiğini. Kıyamdayken seccadenize değil, Kabe’ye bakarak tefekkür etmek hiç usandırır mı ki insanı? Kim böyle bir namazın bitmesini ister ki? Kimin eline bir daha geçer ki böyle bir teravih? Hangimizin garantisi var ki tekrarını yaşayabileceğimize dair?  Çok dikkatli olmalı insan burada.

Vaktini zayi etmemek için çok dikkatli hareket etmeli herkes. Malayaniyat ile uğraşmamak gerekir. Namaz kılarken genelde Türklerin yanında kılmaya çalışıyorum. Ayak üstü sohbetlerimiz oluyor ve üzülüyorum bazı zaman. Buraya gelmek bir ayrıcalık. Zengine, fakire bakmayan bir ayrıcalık. Rabbim dilediğine nasip etmiş buraları. Bunu hiç bir zaman unutmamak ve ona göre davranmak gerekir şüphesiz.

Namazlardan sonra, haremin kapılarından tam manasıyla insanlar akmaya başlar su misali. Önüne geçerseniz sizi de alıp götürür. Akıntıya kapılıverirsiniz. Bir seferinde; içeride yer bulamadığım için dışarıda namaza durmuştum.

Dışarıda namaz kılmak kızgın sac üstünde  kılmak gibi bir şey galiba. Namaz boyunca aklımdaki tek şey cehennem oldu ve cehennem ateşinde yanmamak için çok dua ettim. Güneşin en tepede olduğu öğle vaktinde, sıcaktan neredeyse erimeye yüz tutmuş taşların üstünde namaz kılabilmek çok zor. Akabinde de, içeriye girmeyi düşünmüştüm ama pek mümkün değilmiş. Kendimi yolun kenarına zor attım.

İnsanlar  dışarıya çıkıyorlardı   ve  onlar çıkarken içeriye girmek imkansız. Yüzbinlerce  insan, üstünüze doğru geliyor. Belki bir saat sonra tekrar girmeye çalıştım hareme, kalabalık azalmıştı ama yine de aynı istikamette üç adım peşpeşe atamıyordum.

Mekke muazzam, kalabalık muazzam, sıcak muazzam, ramazan muazzam, cemaat muazzam, Kabe en muazzam.

Bu muazzam günlerde muazzam dualarımızda buluşmak üzere... Hayırlı ramazanlar.


Ayşenur KAHVECİ

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek