Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Sokrates'in Savunması

Gönderen Konu: Sokrates'in Savunması  (Okunma sayısı 1867 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı DER!N

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 991
Sokrates'in Savunması
« : Eylül 18, 2008, 03:31:57 ÖS »
Belki içinizden birisi şöyle diyecek:"Peki Sokrates, seni ölüm cezasının eşiğine getiren böyle bir hayat yaşamaktan utanç duymuyor musun?" Ona şöyle cevap veririm: Yanılıyorsunuz dostum, hiç bir şeye değmeyen bir adam bile, hayatını ölüm ve yaşam ihtimallerini hesaplayarak geçirmemelidir; düşünmesi gereken tek şey, yaptığı işin iyi mi yoksa kötü mü olduğudur, yani iyi bir adam olarak mı, yoksa kötü adam olarak mı yaşadığıdır. (...)

Hiç kimse, başa gelebilecek en büyük kötülük zannedilen ölümün, belki de en büyük iyilik olduğunu bilemez. Bu bilgisizlik, yani kişinin bilmediği şeyi bildiğini zannetmesi, onursuz bir cehalet değil midir? İşte sadece bu bakımdan, normal insandan farklı olduğumu düşünüyorum ve belki de bu bakımdan onlardan daha bilgeyim. Çünkü ölümden sonrası hakkında bir şey bilmediğim gibi, bilmediğimin de farkındayım. (...)

Savaşta olduğu gibi, hukukta da, ne ben ne de başkası ölümden kurtulmak için her yolu kullanmamalıdır. Çarpışma sırasında çoğu zaman görülür; adam silahlarını bırakır da düşmanının önünde diz çökerse ölümden kurtulacağı kesin gibidir. Ve eğer bir adam her şeyi söyleyecek ve yapacak kadar güçsüzse her tehlike karşısında ölümden kaçmak için sayısız yol bulabilir. Zor olan, dostlarım, ölümden kurtulmak değil, kötülük yapmaktan kaçmaktır, çünkü o, ölümden daha hızlı koşar. (...)

İnsanları öldürerek, yaşadığınız kötü hayatın kınanmasından kurtulacağınızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bu ne çok mümkün, ne de şerefli bir kaçış yoludur. En kolay ve en asil yol başkalarını susturmak değil, kendinizi mümkün olduğunca iyileştirmektir. Beni ölüme mahkum edenler için söyleyeceğim son söz budur. (...)

Fakat neden sevgili dostum Krito, sıradan çoğunluğun düşüncesine bu kadar önem veriyorsun? Dikkate alınması gereken, gerçekten düşünceli insanlardır, onlar gerçekleri olduğu gibi kabul edecektir. (...)

SOKRATES :

Hiç kimsenin hiç bir zaman isteyerek haksızlık yapmaması gerektiğine mi inanıyoruz, yoksa bu şartlara göre değişir mi? Genelde kabul ettiğimiz şekilde, haksızlık yapmak her zaman kötü ve onur kırıcı mıdır? Yoksa önceden kabul ettiğimiz bütün fikirleri, şu bir kaç gün içinde fırlatıp attık mı? Yoksa bu yaşımızda sen ve ben, bütün hayatımızı bir çift çocuktan farksız olduğumuzu anlamadan bütün bu ciddi tartışmaları yaparak mı harcamışız? Yoksa, çoğunluğun görüşüne aykırı da olsa, daha iyi veya kötü sonuçlar doğursa da, söylediğimizin doğruluğunda ısrar mı edeceğiz, yani; haksızlık, onu yapan için her zaman kötü ve onur kırıcıdır. Böyle diyecek miyiz, demeyecek miyiz?

KRİTO :

Evet, diyebiliriz.

SOKRATES :

O halde, hangi şartlarda olursa olsun hiç kimse haksızlık yapmamalıdır. (...)

"Ve gerçek filozoflar bunları dikkate alınca, düşündüklerini şu sözlerle ifade etmeyecekler mi: Bizi ve argümanımızı, biz bedendeyken ve ruh bedenin kötülükleriyle karışmışken, bizim arzumuz yerine gelmeyecek sonucuna vardıran bir düşünce yolu bulamadık mı? Bizim arzumuz, hakikattir. Çünkü bedenimiz sadece yemek gereksinimi nedeniyle sayısız karışıkılığın kaynağıdır, bizi yakalayan ve gerçek peşinde koşmaktan alıkoyan hastalıklara maruz bırakır: Bizi aşklarla, hırslarla, korkularla, her çeşit hayalle ve sınırsız budalalıkla, insanların çok doğru söylediği gibi, düşünce gücünü bizden alır.

Savaşlar, çarpışmlar, ayrılıklar nereden ileri gelir? Beden ve onun hırslarından değil mi? Bütün savaşlar para sevgisinden ortaya çıkar ve para beden için ve ona köle gibi hizmet için elde edilir ve bütün bu engellemeler nedeniyle felsefeye verecek zamanımız kalmaz, sonuncu ve en kötüsü, vücut bize boş zaman verse, biz de kendimizi düşünmeye versek bile, her zaman onu kırar ve içimize girer, sorgulamalarımızda kargaşaya ve kafamızın karışmasına sebep olur ve bizi öyle şaşırtır ki, gerçeği görmemizi engeller.

Bu, bize şu tecrübeyle ispatlanmıştır ki, bir şeyin saf bilgisine sahip olacaksak, vücuttan dışarı çıkmalıyız -ruh, şeyleri kendi kendine görmeli, ancak ondan sonra istediğimiz ve sevdiğimizi söylediğimiz şeylere ulaşabiliriz. Bilgelik yaşarken değil, fakat tartışmanın gösterdiği gibi, ancak ölümden sonra elde edilir, çünkü bedenle arkadaşlık içindeyken ruh saf bilgiye sahip olamaz ve şu iki şeyden birisi takip eder: Bilgi ya hiç elde edilemez, ya da elde edilirse, ölümden sonra, çünkü ancak ondan sonra (o zamana kadar değil), ruh bedenden ayrılır ve kendi başına var olur. Şu anki hayatta, bedenle en az ilişkimiz ve birliketliğimiz olduğu zaman bilgiye en yakın olduğumuzu düşünüyoruz ve tanrının kendisi bizi serbest bırakmaya lutfedene kadar kendimizi saf tutuyoruz.

Ve böylece vücudun aptallıkların kurtulmuş olarak saf olmayı ve safla görüşmeyi sürdürmeyi, ve bence hakikatten başkası olmayan safi mükemmellikte varolanları kendi başımıza bilmeyi bekleyebiliriz. Çünkü karışık olan saf olanı elinde bulunduramaz. İşte bunlar Simmias, bilginin gerçek aşıklarının düşünmeden ve birbirlerine söylemeden edemedikleri çeşitten sözlerdir. (...)

"Ve ölümün yaklaşmasından yakınan bir adam görürsen, onun bu isteksizliği, onun bilgeliğe aşık değil, vücuduna ve muhtemelen aynı zamanda para veya her ikisine aşık birisi olduğuna yeter bir delil değil midir?" (...)

"Ancak belki de bir korku, zevk veya acının başka bir korku, zevk veya acıyla, sanki bunlar madeni paraymış gibi değişilmesi, büyüğü küçükle değişmek erdem ölçeğine göre doğru bir değişim değildir. Sevgili dostum Simmias, bütün bunların değiştirilmesi için sadece bir tek doğru para yok mudur? İşte bu, bilgeliktir.Ve sadece bununla birlikte gerçek cesarete, ölçülülüğe veya adalete ulaşırız. Gerçek erdem, korkuların, zevklerin veya benzeri diğer iyilikler ya da kötülüklerin ona katılıp katılmamasının hiç bir önemi olmadığı, kendisine bilgeliğin eşlik ettiği şey değil midir? Fakat bilgelikten ayrılmış ve birbirleriyle karışmış bu tip şeylerden oluşmuş erdem, sağlık ve gerçeklik de yoktur. Gerçek çok uzaklardadır: Ölçüsüzlük, adalet ve cesaret gerçekte bütün bunlardan arınmaktır ve bilgeliğin kendisi belki bu saflığı sağlayan vaftizdir. (...)

Fakat şimdi, ruhun ölümsüzlüğü açıkça ortaya konulduğuna göre, onun için en yüksek erdemi ve bilgeliği elde etmek dışında bir serbest kalış veya kurtuluş yoktur. Çünkü ruhun öteki dünyaya olan yolculuğu sırasında yanında götürebileceği tek şey eğitim ve terbiyedir, ve bunlar oraya olan yolculuğunun en başında karşılaşabileceği en büyük fayda veya engeldir. (...)

Son olarak, hayatlarını daima dindarlık ve iyilik içinde geçirmiş olanlar, bu dünyevi hapishaneden kurtulurlar ve yukarıdaki saf ve temiz evlerine giderler ve gerçek dünyada ikamet ederler. (...)

Sağduyulu bir adam, ruh ve onun oturacağı yerler hakkında anlattığım şeylerin tamamen doğru olduğunu iddia etmemelidir. Ancak, ben şunu söyleyebilirim ki, ruhun ölümsüz olduğu gösterildiğine göre, bir insanın bu çeşit bir şeyin doğru olduğunu düşünmesi yanlış ve değersiz değildir. Bu, alınmaya değer bir risktir ve kişi buna benzer kuvvetli sözlerle kendini teskin etmelidir, hikâyeyi uzatmamın nedeni de buydu.


 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek