Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Denizler Ve Nehirler Yaratılmasıyla İlgili Ayet Ve Hadisler

Gönderen Konu: Denizler Ve Nehirler Yaratılmasıyla İlgili Ayet Ve Hadisler  (Okunma sayısı 8109 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı SüKuT-u HaYaL

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 448
  • Cinsiyet: Bay
  • Harca(ya)madığım zamanları buldum zaman içinde


Yüce Allah buyurdu ki:

«Taze et yemeniz, takındığınız süsleri edinmeniz ve Allah'ın bol ni­metinden faydalanmanız için denize -ki gemilerin onu yara yara gittiği­ni görürsün- boyun eğdiren de O'dur. Artık belki şükredersiniz, yeryü­zünde s arsılmayasınız diye sabit dağlar, nehirler ve belki yolunuzu bu­lursunuz diye yollar ve işaretler meydana getirmiştir. Onlar, yıldızlarla da yollarını bulurlar.

Hiç yaratan, yaratamayana benzer mi? İbret almaz mısınız?

Allah'ın verdiği nimetleri sayacak olsanız bitiremezsiniz. Doğrusu Allah bağışlar,merhamet eder.» (cn-Nahl,14-18.)

«İki deniz bir değildir. Birinin suyu tatlı ve kolay içimlidir; diğeri tuzlu ve acıdır. Herbirinden taze balık eti yersiniz. Takındığınız süsleri çıkarırsınız. Allah'ın lütfuyla rızık aramanız için gemilerin onu yararak gittiğini görürsün. Belki artık şükredersiniz.» (el-Fâtır, 12.)

«Birinin suyu tatlı ve kolay içimli, diğerininki tuzlu ve acı olan iki denizi salıverip aralarına da, karışmalarına engel olan bir sınır koyan Allah'tır.» (el-Furkân, 53.)

«Acı ve tatlı sulu iki denizi birbirine kavuşmamak üzere salıvermiş­tir. Aralarında bir engel vardır. Birbirinin sınırını aşamazlar.» (er-Rahman, 19-20.)

Cenâb-ı Allah, acı ve tatlı sulu denizleri kulların yararına olsunlar diye ülkelerin sınırları arasından geçirmiştir. İbn Cüreyc ile bir çok imam böyle demişlerdir.

Yüce Allah buyurdu ki:

«Denizde yüce dağlar gibi gemilerin yürümesi, O'nun varlığının de­lillerinden dir. O, dilerse rüzgarı durdurur. Yelkenle giden gemiler o za­man denizin yüzünde durakalır. Bunlarda, sabırlı olan ve çok şükreden kimseler için deliller vardır. Yahut yaptıklarına karşılık onları ortadan kaldırır, bir çoğunu da bağışlar.» (eş-Şûrâ, 32-34.)

«Gemilerin denizde Allah'ın lütfuyla yürüdüğünü görmez misin? Allah böylece size varlığının delillerini gösterir. Bunlarda, pek sabırlı ve çok şükreden kimselerin hepsine dersler vardır.

Dağlar gibi dalgalar insanları kuşattığı zaman, dini tamamen Al­lah'a has kılarak O'na yalvarırlar. Onları karaya çıkararak kurtardı­ğında içlerinden bir kısmı doğru yolda kalır. Zaten ayetlerimizi bilerek ancak hain nankörler inkar eder.» (Lokman, 31-32.)

«Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri ardın­ca gelmesinde, insanların yararlı şeylerle denizde süzülen gemilerde, Allah'ın gökten indirip yeri ölümünden sonra dirilttiği suda, her türlü canlıyı oraya yaymasında, rüzgarları ve yerle gök arasında emre amade duran bulutları döndürmesinde, düşünen kimseler için deliller vardır.»(el-Bakara, 164.)

Cenâb-ı Allah, kulları için yaratmış olduğu nehirler ve denizlerden bahsederek onlara olan nimetlerini hatırlatıyor. Yeryüzünün her tara-nnı kuşatan okyanuslar ve kıyılarında biten otlar, tuzlu ve acıdır. Bun­da da havanın sağlıklı olması için büyük bir hikmet vardır. Eğer bu su­lar tatlı olsaydı, içindeki canlıların ölmesi sebebiyle her taraf kokuşur ve hava bozulurdu. Bu da insanlığın yok olmasına yol açardı. Ama son­suz hikmet, bu maslahat sebebi ile deniz sularının ve bazı nehirlerin su­larının tuzlu olmasını gerekli kılmıştır. Bu yüzdendir ki denizin hükmü kendisine sorulduğunda Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı vermiştir: «Onun suyu temizleyicidir, ölüsü de helaldir.»

Nehirlere gelince, bunların suyu tatlı ve isteyenler için de içimi ko­laydır. Cenâb-ı Allah, bunları akar halde yaratmıştır. Bir yerden çıka­rır, başka bir yere sevkeder. Kulları için rızık olarak yaratmıştır bu ne­hirleri. Bunların kimi büyük, kimi küçüktür. İhtiyaç ve maslahata göre irili ufaklıdırlar. Heyet (astronomi) âlimleri ile tefsirciler, denizlerin ve büyük nehirlerle bunların kaynaklarım, çıkış yerlerini, nerelere kadar uzandıklarını, yüce yaratıcının kudretine delalet eden hikmetli sözlerle anlatmışlardır. Cenâb-ı Allah'ın bunları ihtiyarı ve bilgeliği ile yarat­mış olduğunu söylemişlerdir.

Bu ayet-i kerimenin manası ile ilgili olarak iki görüş ileri sürülmüş­tür. Bu görüşlerden birine göre ayet-i kerimede sözü edilen denizden ka­sıt, koçlarla ilgili hadiste geçen ve Arş-ı Alanın altındaki denizdir ki, bu da yedi kat göğün üzerindedir. Altı ile üstü arasındaki mesafe (derinlik), iki gök tabakası arasındaki derinlik kadardır. Haşirden önce bu deniz­den yeryüzüne yağmur yağacak, bu yağmur suları ile mezarlardaki ce­setler diriltileceklerdir. Rebf b. Enes bu görüşü benimsemiştir.

Diğer görüşe göre yukarıdaki ayet-i kerimede geçen deniz kelimesi, bir cins ismidir ki, yeryüzünde bulunan bütün denizleri kapsamına alır. Cumhur-u ulema bu görüşü benimsemiştir. Alimler, yukarıdaki ayet-i kerimede geçen "mescur" kelimesinin ne anlama geldiği hususunda ih­tilaf etmişlerdir. Kimi, bu kelimenin dolu anlamına geldiğini ifade et­miş, kimi ise, bu kelimenin kıyamet gününde alevlenen bir ateş anlamı­na geldiğini ve haşr meydanındaki herkesi kuşatacağını söylemişlerdir. Nitekim tefsirimizde Ali İbn Abbas, Said b. Cübeyr, İbn Cahit ve diğerle­rinden böyle bir nakilde bulunmuşuzdur. "Mescur" kelimesinin, koru­nan ve muhafaza altına alman deniz anlamına geldiğini söyleyenler de olmuştur ki, korunma altına alman bu deniz, yeryüzüne akıp insanları ve diğer canlıları boğmasın. Valib, İbn Abbas'm-böyle dediğini rivayet etmiştir ki, bu aynı zamanda Süddî ile diğerlerinin de görüşüdür. Bunu İmam Ahmed b. Hanbel'in rivayet ettiği şu hadiste teyid etmektedir: Sa­hilde bekçilik yapan bir adam bize dedi ki: Ömer b. Hattabın azatlısı Ebu Salih'le karşılaştım. Bize, Hz. Ömer'den şöyle bir rivayette bulun­du: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: «Her gece mutlaka deniz üç kez açığa çıkmak ve suyunu etrafa saçmak için Allah'tan izin ister, ancak Allah onu men eder.»

Bu da, Cenâb-ı Allah'ın bir nimetidir. Kullarına olan lütfudur. Onları, denizin suları altında boğulmaktan koruyor. Denizi, onların em­rine boyun eğdiriyor.Uzak ülkelere ulaşımlarım sağlamak, gidip ora­larda ticaret yapmalarına imkan vermek için gemilerini deniz üzerinde yürütüyor. Yeryüzünde yarattığı dağlar ile göklerde yarattığı yıldızlar, deniz üzerinde yönlerini ve yollarını bulmalarına imkan bahşediyor. Bu işaretler sayesinde deniz yolculuklarında yönlerini tesbit edip kaybol­maktan kurtuluyorlar. Ayrıca denizlerde onlar için inciler, kıymetli ve nefis cevherler bahşediyor. Bunlar, denizden başka bir yerde bulunmaz­lar. Ayrıca denizlerde, onlar için garip canlılar yaratmış, etlerim hatta bu hayvanların ölülerini de onlara helal kılmıştır. Nitekim Yüce Allah buyurdu ki: «Deniz avı ve onu yemek size helal kılınmıştır.» (ei-Mâide, 96.)

Peygamber (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur: «Denizin suyu temizleyi­ci, Ölüsü de helaldir.»

«Bize iki ölü ve iki kan helal kılındı: Balık, çekirge, ciğer ve dalak.»

Hafız Ebu Bekir el-Bezzar, Ebu Hüreyre'nin Peygamber Efendi-miz'den naklen şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Cenâb-ı Allah, şu batı denizi ve şu doğu denizi ile konuştu. Batı de­nizine dedi ki: «Ben kullarımdan bazı kulları sana yükleyeceğim. Sen onlara nasıl davranacaksın?» Batı denizi, «Onları boğarım.» deyince Cenâb-ı Allah ona şöyle dedi: «Kuvvetin, kıyılarında olsun.» Ve o denizi zinet eşyalarından-ve avdan mahrum bıraktı. Doğu denizine de dedi ki: «Ben kullarımdan bazılarını sana yükleyeceğim. Onlara nasıl davrana­caksın?» Doğu denizi de, «Onları üzerimde taşırım, onlara ananın çocu­ğuna davrandığı gibi davranırım.» dedi. Cenâb-ı Allah da ona ziynet eş­yalarını ve avı verdi. Sonra da «Bunu kimseye bildirme.» dedi.»

Enlemlerden, boylamlardan, denizlerden, nehirlerden, dağlardan, ovalardan, yerdeki şehirlerden, harabelerden, mamurelerden, yedi ik­limden, çeşitli madenlerden ve ticaretlerden'bahseden tefsir âlimleri dediler ki: Yeryüzü, su ile kaplandı, ancak dörtte biri olan doksan dere­celik kısım, susuz bırakıldı. Bu da İlâhî lütfün gereği idi. Buna göre su­lar yerin dörtte birinden çekildi ki, üzerinde canlılar yaşayabilsin; ekin­ler ve ürünler bitsin. Nitekim Yüce Allah buyurdu ki:

«Allah, yeri canlı yaratıklar için meydana getirmiştir. Orada mey­veler, salkımlı hurma ağaçları, kabuklu taneler, güzel kokulu otlar var­dır. Ey insanlar ve cinler, öyleyken Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?» (er-Rahmân, 10-13.)

Dediler ki: Yeryüzünün çöllerinden olan şu mamur kısım, yeryüzü­nün üçte ikisine, ya da bundan biraz fazlasına yakındır ki bu, doksan beş derecelik kısımdır,.Batı Okyanusu, Mağrib ülkelerini sınırları içine alır ki, orada daimi adalar vardır. Bunlarla Mağrip ülkelerinin kıyıları ara­sında on derecelik mesafe vardır ki, bu takriben bir aylık mesafedir. Çok dalgalı olduğundan bu denizde yolculuk yapmaya imkan yoktur. Ayrıca çok fırtınalar ve dalgalar vardır. Buralarda avlanma ve bir şeyler çıkar­ma imkanı yoktur. Ticaret veya başka bir amaçla buralardan sefer yapı­lamaz. Güneş tarafından başlayan bir yol,, Komor dağlarına kadar uza­nır. Bu Komor dağları, Mısır'daki Nil nehrinin kaynağıdır. Bu, ekvator çizgisini aşar, sonra doğuya uzanır ve yerin güneyine varır. Orada Zabic adaları vardır. Kıyılarında çok harabeler vardır. Sonra bu çizgi, kuzey doğu itibariyle uzanarak Çin ve Hint denizine varır. Bundan sonra do­ğuya giden çizgi, yerin açık olan doğu tarafına varır ki orada Çin beldele­ri vardır. Çin'in doğusundan kuzey taraflarına gidilerek Çin beldeleri geride bırakılır ve Ye'cûc ve Me'cûc şeddinin hizasına varılır. Buradan da bir burgaç ile dönülüp durumu belirsiz araziler, daire içine alınır. Bu­radan da batıya uzanılarak yerin kuzeyine varılır ve Rus beldelerinin hizasına gelinir. Burası da aşılıp güneybatıya varıldığında yeryüzü bir daire içine alınır ve batı tarafına dönülür. Batıdan yerin sırtı üzerinden bir yol çıkar ki bunun sonu batıdaki Şam beldelerinin sınırlarına uzanır. Sonra Rum beldelerine varılır ki Kostantiniye ve diğer beldelere ulaşı­lır.

Doğu Okyanusundan başka denizler çıkar ki, bunlarda da bir çok adalar vardır. Öyle ki Hint denizinde 1700 ada vardır. Bu adalarda şe­hirler ve mamureler vardır. Ayrıca âtıl durum daki başka adalar da var­dır. Buraya yeşil deniz de denir. Bunun doğusunda Çin denizi, batısında Yemen denizi, kuzeyinde Hint denizi, güneyinde de belirsiz yerler var­dır.

Anlatıldığına göre Hint ve Çin denizleri arasında ayına dağlar var­dır. Bu dağlarda geçit veren bazı yollar vardır. Nitekim Yüce Allah bu­yurdu ki:

«Yeryüzüne, insanlar sarsılmasın diye sabit dağlar yerleştirdik. Rahat gidebilsinler diye aralarında geniş yollar var ettik.» (ei-Enbiyâ, 3i.)

Me'mun zamanında Arapça'ya çevrilen "el-Macesti" adlı eserinde Hint hükümdarlarından Batlaymus'uıı anlattığına göre batı, doğu, ku­zey, güney okyanuslarından bir çok denizler fışkırmıştır. Bunların hep­si aym kökenlidir. Ancak kıyılarındaki beldelere göre isim alırlar. Bun­lardan biri Kalzum denizidir. Kalzum, Eyle'ye yalan bir kasaba olup de­nizin kıyısmdadır. Faris, Hazar, Vernek, Rum, Bantaş, Ezrak denizleri de vardır. Ezrak, deniz kıyısındaki bir şehirin adıdır. Buradaki denize, Kırım denizi de denir. Dar bir boğazdan geçerek Kostantiniye yanında güneye doğru Rum denizine dökülür. Bu, Kostantiniye boğazıdır. Bu yüzdendir ki Kırım'dan Rum denizine gidilirken çabuk gidilir. Ama İs­kenderiye'den Kırım'a gelindiğinde karşıda su cereyanı olduğundan dolayı geç gelinir. Bu da dünyadaki acayipliklerdendir. Bütün akarsu­lar tatlıdır, ancak buradaki su durgun olduğundan tuzludur. Yalmz Ha­zar denizinin suyu tatlıdır. Ona Cürcan denizi de denir. Taberistan de­nizi adını alan Hazar denizinde tatlı suyu içeren büyük bir kısım vardır. Seyyahlar böyle haber vermişlerdir.

Hey'et âlimlerinin anlattıklarına göre Hazar denizi, uzunlamasına yuvarlak bir denizdir. Kal'a gibi üçgen olduğunu söyleyenler de vardır. Bitişiğinde okyanus yoktur. Müstakil bir denizdir. Uzunluğu 800, eni ise 600 mildir. Daha büyük ebatta olduğu da söylenmiştir. Doğrusunu Allah bilir.

Sonra Basra yanında bir deniz vardır ki, med ve cezire büyük çapta sahne olur. Onun karşıtı Mağrib ülkesinde de vardır. Bu denizlerde ayın başından yirmidördüncü gecesine kadar sürekli kabarma (med), ay sonuna kadar da eksilme (cezir) meydana gelir. Âlimler, bu denizlerin baş­langıç ve sonuç noktalarını, yeryüzündeki nehirlerden oluşan gölcükle­ri ve diğer vadiler arasında akan ırmakları da anlatmışlardır.

Âlimler, yeryüzündeki meşhur büyük nehirleri zikredip bunların başlangıç ve sonuç noktalarını da anlatmışlardır. Biz, bunları burada uzun uzadıya anlatacak değiliz. Ancak hadislerde kendilerinden bahse­dilen nehirlerden bahsedeceğiz. Yüce Allah buyurdu ki:

«Gökleri ve yeri yaratan, yukarıdan indirdiği su ile size rızık olarak ürünler yetiştiren, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri, belli yörüngelerinde yürüyen Ay ve Güneş'i, gece ile gündüzü sizin buyruğu­nuza veren Allah'tır. Kendisinden istiyebileceğiniz her şeyi size vermiş­tir. Allah'ın nimetini sayacak olsanız bitiremezsiniz. Doğrusu insan, pek zalim ve çok nankördür.» (İbrahim, 32-34.)

Buharı ve Müslim'in sahihlerinde Malik b. Sa'saa'mn şöyle dediği rivayet edilir: Rasûlullah (s.a.v.), Sidretü'l-Münteha'dan bahsedince dedi ki: «Baktım ki Sidretü'l-Münteha'nm dibinden iki batm,iki de za­hir, dört nehir çıkmaktadır. Batın olanlar Cennet'tedirler. Zahir olanlar ise, Nil ve Fırat nehirleridir.»

Sahih-i Müslim'de, Ebu Hüreyre'den rivayet olunduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Seyhan, Ceyhan, Fırat ve Nil nehirleri, hep Cennet nehirleridir­ler.»

Doğrusunu Allah bilir ya bu nehirler, berraklık ve tatlılıkları ile akışları bakımından Cennet nehirlerine benzemektedirler. Burada bir; teşbih sözkonusudur. Nitekim başka bir hadiste, Ebu Hüreyre'den riva­yet olunduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Hurma, Cennet meyvesidir. Onda zehire karşı şifa vardır.»

Yani hurma, Cennet meyvelerine benzer. Çünkü o, Cennet'ten dev-şirilmiştir. Hurmanın, Cennet meyvesi olduğunu maddeten kabul et­mek mümkün değildir. Şu halde arada bir benzetme sözkonusudur. Ni­tekim başka bir hadiste de Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Sıt­ma, Cehennem ateşindendir. Onu su ile serinletin.» Demek ki hadiste sözü edilen nehirlerin kaynağı da yeryüzündedir.

Nil nehrinin dünyada tatlılık ve letafet bakımından benzeri başka bir nehir yoktur. Başlangıç ve sonuç noktaları arasındaki uzak mesafe bakımından da diğer nehirler ona ulaşamazlar. Kaynağı, Komor dağla-rmdadır. Bu dağlar yeryüzünün batısında, Ekvator çizgisinin gerisinde olup güneye yönelir. Birbirine uzak on yataktan gelip toplanır. Sonra bu on yataktan her beş yatak, bir denizde toplanır. O denizden de altı nehir çıkar, sonra bunların tümü bir gölcükte bir araya gelir. Bu gölcükten bir nehir çıkar ki buna Nil nehri denir. Nil nehri, önce Sudan beldelerine, sonra Nobe ülkesine ve bu ülkenin büyük şehri olan Demkalaya, bundan sonra da Asvan'a gelir ve oradan da Mısır diyarına ulaşır. Nü nehri, Habeş beldelerinden aldığı bol yağmurları ve toprakları da Mısır'a geti­rir. Mısır diyarı, bol yağmura da toprağa da muhtaçtır. Çünkü Mısır'a az yağmur yağar ki bu da, Mısır'daki ağaçlara ve ekinlere yetmez. Ayrıca Mısır'ın toprağı da kumdur. Ekin yetiştirmeye müsait değildir. Nil'in getirdiği bol su ve toprak sayesinde Mısır'da ekinler biter, ürünler yeşe-rir. Yüce Allah buyurdu ki: «Kuru yerlere suyu gönderip onunla hayvan­larının ve kendilerinin yedikleri ekinleri çıkardığımızı görmezler mi? Görmüyorlar mı?» (es-Sccde, 27.)

Sonra Nil nehri, Mısır'ı azıcık geride bırakır ve Şantuf kasabasının yanında iki kola ayrılır, batıya doğru gider. Reşit kasabasına uğrar ve Akdeniz'e dökülür. Doğu tarafına gelince, orada da Oocer kasabasının yanında ikiye ayrılır. Batıya doğru gider, bu kollardan biri Dimyat'a va­rır. Denize dökülür. Doğu tarafındaki ise, Eşmun kasabasına uğrar, ora­dan Dimyat in doğu tarafındaki Tenis ve Dimyat gölüne dökülür. Görü­lüyor ki, Nil'in başlangıç noktası ile sonuç noktası arasında büyük bir mesafe vardır. Bu sebeple Nil, suyu en tatlı ve leziz olan nehir durumu­na geçmektedir. İbn Sinan'a göre Nil nehrinin, yeryüzünün diğer suları­na nisbetle bir çok özellikleri vardır. Bu özellikleri şöylece sıralamak mümkündür:

a- Başlangıç noktası ile sonuç noktası arasındaki mesafe bakımından, diğer nehirlerden daha uzundur.

b- Nil nehri, kayalardan ve kumluklardan geçer ki o nehrin suların­da çamur, kiremit kırıntısı ve yosun yoktur.

c- Nil nehrinde taşlar yeşermez. Çakıllar yosun tutmaz. Bu da onun mizacının sağlam oluşundan, suyunun tatlı ve latif oluşundandır.

d- Diğer nehirlerin sularının azaldığı dönemlerde Nil nehrininki aksine artar. O nehirlerin sularının çoğaldığı zamanlarda Nil'in suları azalır.

Bazı kimselerin anlattığına göre Nil'in kaynağı yüksek bir tepede­dir ki bazı kimseler oraya gidip baktıklarında orada korkunç şeyler, gü­zel cariyeler ve garip eşyalar görmüşlerdir. Bu, tarihçilerin hurafelerin­den ve yalancıların hezeyanlarından başka bir şey değildir.

Abdullah b. Lühay'a, Kays b. Haccac'm şöyle dediğini rivayet etmiş­tir: «Amr b. As, Mısır'ı fethettiği zaman buine ayında (Acemlerin ayla­rından birinin adıdır.) Mısırlılar yanma gelip şöyle dediler:

- Ey Komutan! Şu bizim Nil nehrinin bir âdeti vardır. Bu âdetin ge­reği yerine getirilmedikçe suyu akmaz.

- Neymiş nehrinizin âdeti?

- Buine ayının birinci gecesi olduğunda biz bakire bir kızı anne ve babasının rızasını alarak giydirip kuşatır, süsler ve zinetlendirir, sonra da Nil nehrine atarız. Böylece nehir suları akmaya başlar.

- Bu, İslâm'da olmayan bir âdettir. İslâmiyyet kendisinden Önceki şeyleri yıkar.

Mısırlılar, buine ayını öylece geçirdiler. Nil nehri, az veya çok akma­dı (Başka bir rivayette anlatıldığına göre Mısırlılar, buine ve mesra ay­larını susuz geçirdiler. Nil akmıyordu. Artık kıtlığa maruz kalmaktan endişe etmeye başladılar.) Bunun üzerine Amr b. As durumu, Hz. Ömer'e bir mektubla yazdı. Hz. Ömer de ona yazdığı cevabî mektubta şöyle demişti: «Yaptığında isabetlisin. Ben sana bir pusula gönderiyo­rum. Pusulamı alınca Nil nehrine at.»

Pusula, Amr b. As'a gelince alıp açtı ve içinde şu ibarenin yazılı oldu­ğunu gördü:

«Allah'ın kulu ve Mü'minlerin Emin Ömer'den Mısır Nil'ine. İmdi eğer sen kendiliğinden akmakta isen hiç akma, eğer seni akıtan bir ve kahredici güce sahip Allah'sa, seni akıtmasını Allah'tan diliyorum.»

Amr b. As, bu pusulayı Nil nehrine attı. Cumartesi günü sabahla-. dıklarında baktılar ki Cenâb-ı Allah, bir gecede Nil nehrini onaltı zi-ra'lık miktarda akıtmıştır ve Nil'in bu âdetini, o sene Mısırlıların üze­rinden kaldırmıştır. Nil nehri günümüze kadar akmaya da devam edi­yor.

Fırat nehrine gelince, bunun kaynağı Rum diyarının kuzeyindedir. Bu kaynaktan çıkıp Malatya yakınlarına gelir, sonra Samsat'a, oradan da Birecik'e uğrar, sonra doğuya kıvrılarak Bals ve Caber kalesine, ora­dan da Rakka'ya, Rakka'dan da çöle, kuzeye doğru akar, oradan Arc'ye, sonra Beyte, sonra Kûfe'ye varır. Küfe'den Irak çölüne çıkar ve büyük vadilerde akar. İrili ufaklı bir çok nehirler ona katılır, ondan ayrılan ne­hirlerde olur.

Seyhan nehrine gelince, buna aynı zamanda Seyhun nehri de denir. Rum beldelerinden kaynaklanır. Kuzeybatıdan çıkıp güneydoğuya akar. Ceyhan nehrinin yatağının batı tarafmdadır. Su miktarı ondan azdır. Bugün Sis diye bilinen beldelerden akıp gider. İslâm devletinin ilk zamanlarında burası, Müslümanların elinde idi. Fatımüer, Mısu- di­yarına hakim olup Şam'ı ele geçirdiklerinde buraları, düşmanlara karşı korumaktan aciz kaldılar. Bu yüzden Ermeni tekfuru, Sis beldelerine sahip oldu. 300'lü senelerin başından günümüze kadar Ermeniler oraya hakimdirler. Kendi güç ve kuvveti ile oraları tekrar Müslümanların ha­kimiyetine iade etmesini Yüce Allah'tan diliyoruz.

Seyhan ve Ceyhan nehirleri, Adana'da birleşip tek nehir haline ge­lir. Sonra da Yumurtalık ve Tarsus arasında Akdeniz'e dökülürler.

Ceyhan nehrine gelince, buna Ceyhun nehri de denir. Halk tarafın­dan buna Cehan denir. Kaynağı, Rum beldelerindedir. Sis beldelerinde, kuzeyden güneye doğru yoluna devam, eder. Önem bakımından Fırat nehrine eşdeğerdir. Sonra Adana'da Seyhan nehriyle birleşerek tek ne-

hir haline gelir .Ve Yumurtalık ile Tarsus arasında Akdenize dökülür. Doğrusunu Allah bilir. [13]

 


kaynak: ibn-i kesir "el bidaye ven-nihaye

Çevrimdışı musalli

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 4058
Denizler Ve Nehirler Yaratılmasıyla İlgili Ayet Ve Hadisler
« Yanıtla #1 : Eylül 21, 2008, 09:46:16 ÖS »
Daha once rastlamadigim yorumlarla karsilastim..Istifade ettim..
Suphesiz dogrusunu Cenab-i ALLAH bilir.Amenna ve saddakna.

ALLAH razi olsun kardesim..


+

Çevrimdışı SüKuT-u HaYaL

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 448
  • Cinsiyet: Bay
  • Harca(ya)madığım zamanları buldum zaman içinde
Denizler Ve Nehirler Yaratılmasıyla İlgili Ayet Ve Hadisler
« Yanıtla #2 : Eylül 21, 2008, 09:51:42 ÖS »
Daha once rastlamadigim yorumlarla karsilastim..Istifade ettim..
Suphesiz dogrusunu Cenab-i ALLAH bilir.Amenna ve saddakna.

ALLAH razi olsun kardesim..





+


faidemiz olduysa kardeşimize ne mutlu bize..rabbim cümlemizden razı olsun
« Son Düzenleme: Eylül 21, 2008, 09:52:40 ÖS Gönderen: şehrayin »

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek