Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Sözler

Gönderen Konu: Sözler  (Okunma sayısı 2219 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı musalli

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 4058
Sözler
« : Ağustos 09, 2008, 07:27:14 ÖS »


Ey kardeş! Benden birkaç nasihat istedin. Sen bir asker olduğun için, askerlik temsilâtiyle, sekiz hikâyecikler ile birkaç hakikati nefsimle beraber dinle. Çünkü, ben nefsimi herkesten ziyâde nasihate muhtaç görüyorum. Vaktiyle sekiz âyetten istifade ettiğim "Sekiz Söz"ü, biraz uzunca, nefsime demiştim. Şimdi, kısaca ve avâm lisânıyla nefsime diyeceğim. Kim isterse beraber dinlesin.


Birinci Söz

Bismillâh her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim! Şu mübârek kelime İslâm nişanı olduğu gibi, bütün mevcudâtın lisân-ı haliyle vird-i zebânıdır. Bismillâh ne büyük tükenmez bir kuvvet, ne çok bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle. Şöyle ki:
Bedevî Arab çöllerinde seyahat eden adama gerektir ki, bir kabîle reisinin ismini alsın ve himâyesine girsin -tâ şakîlerin şerrinden kurtulup, hâcâtını tedârik edebilsin. Yoksa, tek başıyla, hadsiz düşman ve ihtiyacâtına karşı perişan olacaktır.


1 Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.

2 Ve sâdece Ondan yardım dileriz.

3 Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Efendimiz Muhammed’e (aleyhi selatu vessellem), onun bütün âl ve asâbına salât ve selâm olsun.


İşte böyle bir seyahat için iki adam sahrâya çıkıp gidiyorlar. Onlardan birisi mütevâzi idi; diğeri mağrur. Mütevâzii, bir reisin ismini aldı; mağrur almadı. Alanı her yerde selâmetle gezdi. Bir kàtıü’t-tarîka rast gelse, der: "Ben filân reisin ismiyle gezerim." Şakî def’ olur, ilişemez. Bir çadıra girse, o nâm ile hürmet görür. Öteki mağrur, bütün seyahatinde öyle belâlar çeker ki, tarif edilmez. Dâimâ titrer, dâimâ dilencilik ederdi. Hem zelîl, hem rezil oldu.
İşte, ey mağrur nefsim, sen o seyyahsın. Şu dünya ise bir çöldür. Aczin ve fakrın hadsizdir. Düşmanın, hâcâtın nihayetsizdir. Mâdem öyledir, şu sahrânın Mâlik-i Ebedîsi ve Hâkim-i Ezelîsinin ismini al. Tâ bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hâdisâtın karşısında titremeden kurtulasın.
Evet, bu kelime öyle mübârek bir defînedir ki, senin nihayetsiz aczin ve fakrın, seni nihayetsiz kudrete, rahmete rabt edip, Kadîr-i Rahîmin dergâhında aczi, fakrı en makbul bir şefaatçi yapar. Evet, bu kelime ile hareket eden, o adama benzer ki: Askere kaydolur. Devlet nâmına hareket eder. Hiçbir kimseden pervâsı kalmaz. Kanun nâmına, devlet nâmına der. Her işi yapar, her şeye karşı dayanır.
Başta demiştik: "Bütün mevcudât lisân-ı hal ile, ’Bismillâh’ der." Öyle mi?
Evet. Nasıl ki, görsen; bir tek adam geldi, bütün şehir ahalisini cebren bir yere sevk etti ve cebren işlerde çalıştırdı. Yakînen bilirsin, o adam kendi nâmiyle, kendi kuvvetiyle hareket etmiyor. Belki o bir askerdir, devlet nâmına hareket eder, bir padişah kuvvetine istinad eder.
Öyle de, her şey Cenâb-ı Hakkın nâmına hareket eder ki, zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler, başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar. Demek her bir ağaç "Bismillâh" der; hazîne-i rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor.
Her bir bostan, "Bismillâh" der, matbaha-i kudretten bir kazan olur ki, çeşit çeşit pek çok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor.
Her bir inek, deve, koyun, keçi gibi mübârek hayvanlar "Bismillâh" der, rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olur. Bizlere Rezzâk nâmına en latîf, en nazîf, âb-ı hayat gibi bir gıdâyı takdim ediyorlar.
Her bir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları "Bismillâh" der, sert olan taş ve toprağı deler, geçer. "Allah nâmına, Rahmân nâmına" der; her şey ona musahhar olur.
Evet, havada dalların intişârı ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin kemâl-i sühûletle intişâr etmesi ve yer altında yemiş vermesi; hem şiddet-i hararete karşı aylarca nâzik, yeşil yaprakların yaş kalması, tabiiyyunun ağzına şiddetle tokat vuruyor. Kör olası gözüne parmağını sokuyor. Ve diyor ki:

"En güvendiğin salâbet ve hararet dahi emir tahtında hareket ediyorlar ki, o ipek gibi yumuşak damarlar, birer asâ-i Mûsâ (a.s.) gibi,


  emrine imtisâl ederek taşları şakk

eder. Ve o sigara kâğıdı gibi ince nâzenin yapraklar, birer âzâ-yı İbrâhim (a.s.) gibi, ateş saçan hararete karşı,


  âyetini okuyorlar."


Mâdem herşey mânen, "Bismillâh" der, Allah nâmına Allah’ın ni’metlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi, "Bismillâh" demeliyiz. Allah nâmına vermeliyiz. Allah nâmına almalıyız. Öyle ise, Allah nâmına vermeyen gàfil insanlardan almamalıyız.
Suâl: Tablacı hükmünde olan insanlara bir fiyat veriyoruz. Acaba, asıl mal sahibi olan Allah ne fiat istiyor?
Elcevap: Evet, o Mün’im-i Hakiki, bizden o kıymettar ni’metlere, mallara bedel istediği fiat ise, üç şeydir: Biri zikir, biri şükür, biri fikirdir.
Başta "Bismillâh" zikirdir. Ahirde "Elhamdülillâh" şükürdür. Ortada, bu kıymettar hârika-i san’at olan ni’metler Ehad, Samed’in mu’cize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derk etmek fikirdir.
B
ir padişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını öpüp hediye sahibini tanımamak ne derece belâhet ise, öyle de, zâhirî mün’imleri medih ve muhabbet edip Mün’im-i Hakikiyi unutmak, ondan bin derece daha belâhettir.

Ey nefis! Böyle ebleh olmamak istersen; Allah nâmına ver, Allah nâmına al, Allah nâmına başla, Allah nâmına işle, vesselâm.


"Asânı taşa vur!" dedik. (Bakara Sûresi: 60.)

Ey ateş! Serin ve selâmetli ol. (Enbiyâ Sûresi: 69.)



Çevrimdışı husrev_06

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 313
  • Cinsiyet: Bay
Sözler
« Yanıtla #1 : Ağustos 10, 2008, 11:38:54 ÖÖ »

 "Biz dahi başta ona başlarız"

Birinci Söz'ün bu ikinci cümlesi, ilk cümlenin manasına tâbi olmayı ifade ediyor. Birinci Söz'ün ilk cümlesi, besmeleyi her hayrın başına koyuyor: Bismillah her hayrın başıdır. Hayır, "Allah'ın adı ile" ifadesinde, "ile" ye tekabül eden Bismillahın 'Bi'sidir. 'Bi' bizim elimizdedir, biz mahlûkatın cüz'î iradesine bırakılmıştır. Hayır ve vücut sahasına 'bi' kapısından girebiliriz. Bu yüzden besmelenin 'Bi'si Hâlık ve mahlûk arasındaki nisbeti, hayır ve şer arasındaki tercihi ifade eder. Varlık ve yokluk arasındaki ince çizgiyi dudağımızın ucuna taşır. Dudaklarımızın birbirine tek birkez bitiştirilmesiyle kolayca beliren bu hece, bizi hayrı ve vücudu elinde tutan Sâniimize nispet eder. Onun kudretine şerleri hayra kalbetmenin, yokluğu vücûda çevirmenin ne kadar kolay olduğunu bize hissettirir. Diğer taraftan dudaklarımızın ilk dokunuşuyla ilan ettiğimiz intisabı ifade etmenin kolay olduğu kadar, cüz'î irademizi sarfettikten sonra nasib olan imanın nihaî ifadesi olması hasebiyle keskin ve toktur. Nitekim, dudaklarımızın ve kalbimizin Bismillah'a eriştiği bu ilk ve kolay heceyi, Birinci Söz'ün bidâyetinde farkında olmadan tekrarlarız: "Birinci Söz. Bismillah her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim, şu..."

Cümlenin kelimelerine gelirsek:

Cümleye 'Ben' değil de 'Biz' diye başlanması, hayrın ve vücudun sahibi Hâlık karşısında, sadece cüz'î iradesiyle hayrı Allah'tan isteyen, vücudu için sadece dua etmekle kalan biz kulları ve mahlûkatı temsil etmek için olsa gerektir.

    Zaten 'dahi' kelimesi dahi, "biz kullara düşen ise", "biz yaradılmışlara kalan da" anlamına gelir ki, Halık'ın kudret-i mutlakası ve irade-i külliyesi yanında, kulların yerini teyid etmektedir. 'Dahi' ayrıca, 'madem ki' anlamında, 'Bismillah her hayrın başıdır' cümlesine bir atıf da sayılabilir. Yani "madem ki Bismillah her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız."

  Aslında başından beslenen 'başta' kelimesinin manasına şimdi geçebiliriz. Bismillah'ın 'bi'si ile ayrılan, vücut ve adem sahaları aynı zamanda kullara ve Rabbine ait, mahlûkata ve Halıka ait alanların da sınırını çiziyor. Bir işin nihayetlenmesinde kula düşen sadece cüz'î iradesini kullanmak, yani o işin sebeplerini tertib etmektir. İşin nihayeti, yani neticelerin tertibi ise Kadir-i Hakîm olan Hâlık'a aittir. Aslında kul böylece her işin sadece bidayetine, yani başlangıcına erişebilir, sonuna ve nihayetine erişemez, nüfûz edemez. İnsan en fazla hayrın başında kalır ve hep başlamakla kalır. İşte 'başta' kelimesi, Birinci Söz'ün, Sözler'in ve Risale-i Nur'un başını imâ ettiği kadar, bu gerçeğe de tâbi olmayı ifade eder. Hem böylece Bismillah'ın kastedilerek 'onunla' değil de 'ona' kelimesinin tercih edildiğini anlamış oluruz. Bismillah'ın ifade ettiği kulluk manası, hem bir çırpıda geçilecek, başlanıp bitirilecek birşey değildir. Bu yüzden 'onunla' başlayıp da geçmeyiz onu. Aksine 'ona' başlar ve başlamakla kalır ve hep başta, yani bidayette başlarız.


Senai Demirci

Çevrimdışı musalli

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 4058
Sözler
« Yanıtla #2 : Ağustos 10, 2008, 12:55:49 ÖS »
Senai Demirci yine kaleminin gucunu gostermis

Tesekkurler husrev kardes

Çevrimdışı musalli

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 4058
Sözler
« Yanıtla #3 : Ağustos 22, 2008, 11:56:08 ÖS »
Amiin ALLAH sizlerden de razi olsun.

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek