Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Şalcı Şöhret Kadın

Gönderen Konu: Şalcı Şöhret Kadın  (Okunma sayısı 3063 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ceylin

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 1689
  • Cinsiyet: Bayan
Şalcı Şöhret Kadın
« : Ocak 15, 2009, 11:54:52 ÖÖ »
Şalcı Şöhret Kadın

 

Erzurum şehri kahramanlar yatağıdır. Sadece erkekleri değil kadınları da kahraman olarak yetişmiştir. Zira Rus, Balkan, 1. Cihan ve İstiklal Savaşı nedeniyle çocukları erken yaşta asker ocağına koşmuş olan kadınlara erkek gibi oturup kalkmak gereği düşmüş bu bacılarımız birer kahraman olarak ortaya çıkmışlardır.

Nitekim 93 Harbinde, Cephenin yarılmasını müteakip Nene Hatun önderliğinde Türk kadınları devreye girmiş, şehre saldıran Rus askerlerini erkekler gibi savaşarak geriye atmışlardı. Erzurum bu sayede işgal edilmekten kurtuldu.

Erzurum’un kara bahtına erkekleri kadar kadınları da giriftar olmuştu. Burada bahsedeceğimiz Şalcı Şöhret Ana’da tıpkı Nene Hatun gibi meşhur olmuş bir kadındı. Fakat onun meşhur olması isminden yani Şöhret adından değil, mahkeme salonunda vermiş olduğu cevaptan ve cesaretinden kaynaklanıyor.

Uzun yıllar Başbakanlık yapmış daha sonra da Cumhurbaşkanı olmuş bir zat bu kadından bahsederek mahkemede vermiş olduğu ifadeyi nazarlara vermişti. Şalcı Bacı’ya hâkim Şapka inkılâbına karşı çıktığı bahanesi ile idam cezası verdiği vakit, son sözü olup olmadığını soruyor. Şalcı Şöhret Bacı ise tarihe geçecek şu yanıtı veriyor “lan kavat, kadın kısmının idam edildiği nerede görülmüştür”.

Gerçektende siyaset yüzünden idam edilen insanların her türlüsünü tarih yazmıştır ama bir kadının idam edilmesi eşine ender rastlanan bir durum olduğu halde kimsenin yazmaya cesaret edemediği bir konu olup çıkmıştır.

Bir Erzurumlu olarak bu konuyu çok merak etmiştim. Nitekim Mustafa Çetin Baydar isimli bir yazarın “Şapka” isimli kitabını okuyunca merakımı kısmen de olsa giderebildim. Bu konu hakkında edindiğim bilgileri okuyucularımla paylaşmak istiyorum.

24 Kasım 1925 günü Erzurum’da çoluk çocuk ve birtakım kışkırtıcılardan ibaret bir gurup “Şapka giymek istemiyoruz” diyerek Valilik önüne gelmiş, kendilerine bir cevap verilmeyince binayı taşa tutmuşlardı. Şehrin ileri gelenleri bu şekildeki protesto etmeyi uygun görmemiş olacak ki “kış mevsimi geldi başımız üşüyecek, hele bir yaz gelsin ondan sonra bu işin bir çaresine bakarız” diye orta yol bulmuşlar gösteri yapanlara engel olmaya çalışmışlardı.

Fakat memleketimizde meydana gelen birçok olayda olduğu gibi bu olayda da kışkırtıcılar devreye girmiş istenmeyen hadiselere neden olmuşlardı.

İşte bu sırada yetim çocuklarına bakmak için şal örüp bitpazarında açtığı sergide bunları satan Şöhret isimli kadıncağıza haber verilir ve denir ki “senin çocuklar hükümeti taşa tutuyor, git onlara sahip çık”. Zavallı kadın Valiliğin önüne geldiğinde çocuklarını bulamaz. Zanneder ki çocuklarını tutuklamışlar. Ana şefkati ile sağa sola koşuşturmaya başlar. Bu arada bazı kamu görevlilerine yavrularını kaybetme endişesi ile bağırıp çağırmaya başlar. Ana şefkati işte hiçbir şeye benzemez, önüne gelenlere ve özellikle de şapkalı görevlilere sayıp durmuş. Bütün suçu bu.

Mahkeme heyeti ne ana yüreğine bakmış, ne dini hassasiyetleri düşünmüş ne de galeyan halindeki bir kısım halkın heyecanını dikkate almıştı. Sonunda tarihe geçecek bir karar alarak bir kadını siyasi gerekçeler ileri sürerek idam etti.

İlginçtir, bugün yazıları ile demokrasi için mücadele eden Altan Kardeşler (Mehmet-Ahmet)’in dedeleri Tatar Hasan Paşa, şehrin Müstahkem Mevki Komutanıydı. Çıkan bir kanunla fırka komutanlarına idam etme yetkisi verilmişti. Adliye Bakanı Mahmut Esat, Vali ve iki komutana yardımcı olması için İbrahim Ethem adlı savcıyı da görevlendirmişti.

Nihayet Erzurum’da sıkıyönetim ilan edilir. Akşam namazından gün ağarıncaya kadar sokağa çıkma yasağı getirilir. Erzurum Camileri haftalarca sabah ve yatsı namazlarında kapalı kalır. Düzinelerce insan evlerinden toplanır ve idam edilir. Yakınlarını görmek isteyenler, okkalı bir dayak yedikten sonra gönderilirler. İdam edilenler şehrin meydanlarında akşama kadar sergilenirler. Teşhir edilen mazlumlara öldükten sonra da saygı gösterilmez. Tek atlı çöp arabaları bunları alarak dini merasim yapılmadan toplu mezarlara gömerler.

Şalcı Bacıyı da benzer şekilde lakin kadın olduğu için bir çuvala koyup öylece asarlar.

Toplu mezarlar 13 sene sonra açılarak naaşları sahiplerine iade edilir. Şalcı Bacının oğlu ne yazık ki korkudan anasının naaşını almaya gelemez. Nihayetinde toplu mezarlardan çıkarılan idamlıklar aradan 13 yıl geçtikten sonra dini merasimleri yapılarak Tuzcu köyündeki mezarlığa defnedilirler.

Bu hazin olayı kısa da olsa aktarabildimse ne mutlu bana. Bu vesile ile din ve vatan uğruna şehit düşmüş bütün ecdadımızı minnetle yâd eder, Cenabı Allah’tan gani gani rahmet buyurmasını niyaz ederim.

Şalcı Şöhret Ana’nın hikâyesi

Bizim Aile Dergisinde yayınlanan Şalcı Şöhret Ana’nın hikâyesi, eşim dâhil olmak üzere birçok insanı hüngür hüngür ağlattı. Erzurum’un bu şöhretli anası ile ilgili çok az şey yazıldı. Yakın tarihimizin bir sayfasına ışık tutması bakımından önemli gördüğüm bu konuda posta adresime gelen bazı bilgileri okuyucularımla paylaşmak istiyorum.

Şapka Kanunu'na muhalefet ettiği gerekçesiyle idama mahkûm olanlar arasında yer alan ve bohçacılık yaparak hayatını kazanan "Şalcı Bacı" diye tanınan bir kadından Gazeteci Nimet Arzık da bahsetmiştir. Bu olayı duyduğunda bir hikâye yazdığını ve adını "Şalcı Bacı Asılmağa Gidiyordu" koyduğunu söyleyen Nimet Arzık, Şalcı Bacı'nın "Şapka Kanunu'na Muhalefet suçundan asılacağı" kararına şaşırdığını, "candarmalar" onu iterek götürürlerken "Kadın şapka giye ki asıla?" diye sorarak geçtiği yollardaki "donuklaşmış" insanların içlerini kabarttığını da ifade eder.

Şalcı Bacı'nın "Kadın şapka giye ki asıla?" şeklindeki safça şaşkınlığı yansıtan sorusunu Nimet Arzık şöyle cevaplandırır:

Giyer, giymez, ama "icaplar" vardı... Görev icapları, ödev icapları, ibret icapları, gösteri icapları... Şalcı Bacı'yı iki metre boyuyla, "isli" yüzüyle, yılan yılan incelmiş örgüleriyle, siyah poşusuyla ve bütün sabır felsefesiyle darağacına vardırıyordu bu icaplar... Bildik evler arkasında kalıyordu, hükümet meydanına dek... Erkek adımlarla, bilmedik bir dünyaya doğru yürüyordu... Donuklaşmış halkın arasından, koşuşanlar vardı ağlayarak, onu o bilmedik dünyanın eşiğine kadar uğurlayan.

"Şapka Kanunu'na Muhalefet" suçundan Şalcı Bacı'yı idama gönderenlerden biri, gazeteci-yazar Çetin Altan'ın dedesi Kumandan Tatar Hasan Paşa'ydı. Altan bir kitabında bu olayın kendisini nasıl etkilediğini şöyle anlatmıştı:

Dedem Hasan Paşa çok sert bir askerdi. İsmet Paşa topçu okulunda öğrenci iken, Hasan Paşa okul müdürüydü. Sonrası ünlü komutanlar olan o dönemin öğrencileri, anlatıp dururlar Hasan Paşa'nın sertliğini. Bir şapka isyanını bastırmakla görevlendirildiği bir kentte, hızını alamayıp bir de kadın asmıştı. Sanırsam siyasal suçtan ilk asılan kadın odur tarihimizde. Kadın sehpaya çıkmadan önce "Ben bir hatun kişiyim. Şapka ile ne derdim ola ki" demiş galiba. Ben o tarihte henüz doğmamıştım. Çok ama çok sonradan öğrendim bunları. Ve inanın ince sızı gibi tatsız bir burukluk kaldı içimde.

Erzurum'da halk içinde Şapka Kanunu'na gösterilen muhalefet üzerine Vali Paşa'yla Kumandan Tatar Hasan Paşa kafa kafaya ererek bu muhalefeti kırmak için "daha kestirmeden" bir çözüm arayışına düşmüşlerdi. İşte Şalcı Bacı'yı idama götüren gelişmeler böyle başlamıştı. Nimet Arzık'ın anlattığına göre Vali ve Kumandan Paşa şöyle demişlerdi:

Muhayyelelere dehşet salmak için kimse hükümetin emrinden dışarı çıkmasın diye n'apalım? Bir kadın asalım, inkılâplara karşı geldi diye.

Sonrası da şöyle:

...inkılâba karşı, gösterişli boyundan ötürü Şalcı Bacı'yı bulmuşlardı. Bohçacıydı yazık... Evden eve gezer, çarşaflar, yatak örtüleri, poşu’lar satardı, dolaştıkça yassılaşan bohçasına sarılı...

Ve evlerinde rahat oturan kadınların şikâyetlerini dinlerdi, "izli" yüzünün huzuru bozulmadan bazen bir "kitaplık" laf ederdi, yerini bulan... Şalcı Bacı'nın ne şapka'dan, ne de inkılâptan haberi vardı... Ama "ihbar" diye bir müessese vardır, hala acı acı işler Türkiye'de... İşte o müessese işlemişti.

Böylece Şalcı Bacı'nın yüzü inanamazlık ve şaşkınlıkla karışmıştı. İkide bir de duralarken "Kadın şapka giye ki asıla?" diye sorarak direnmişti. Arzık hikâyesinde diyor ki:

Ve asıldı... Sarkmış vücudu ne kadar, ne kadar uzandı, Türkiye'nin her tarafına gölgeler salacak kadar uzun.

İşte Tatar Hasan Paşa'ların ve Vali Paşa'ların işine öyle geliyor diye, kendi halinde zavallı bir bohçacı kadın, şapka giymesi mümkün olmayan savunmasız Şalcı Bacı bir çırpıda Şapka Kanunu'na muhalefetten idam edilenler kervanına katılmıştı.

İşte Şalcı Bacının ibretli ve ibretli olduğu kadar da düşündürücü öyküsü. Yunanistan’da bir genç polis kurşunu ile öldürülen genç için ülke sokaklara döküldü. Gerçi Yunanlılar her yeri ateşe verip anarşi çıkardıkları için yapılanları tasvip etmiyorum. Lakin bir hiç uğruna öldürülen insanlarımızın bir kısmının hiç olmaz ise iadeyi itibarlarını sağlamak için bu konuda halkımızı bilgilendirmek istiyorum.

“Bir Türk cihana bedeldir” diye konuşan insanların ne derece samimi oldukları Şalcı Ana’ya gösterdikleri saygı ölçüsünde anlam kazanacaktır. Aksi takdirde yalancı olduklarını ve Yunanlılar kadar dahi insanlarına değer vermediklerini göstereceklerdir. Bu arada “kadın hakları” adı altında canımız kızlarımızı en kutsal meslek olan annelikten soğutup yuvalarından çıkarıp aç kurtların arasına salan örgüt ve derneklerin de kulağını çınlatmak isterim. Eğer onlarda kadın hakları konusunda samimi iseler Şalcı Ananın itibarını iade etsinler. Fransızlar, Jean d’Arc’ı ateşte yaktıktan sonra bir milli kahraman olarak ilan ettiler. Biz ne yaptık. Şalcı Ana gibi zavallı kadınlarımızı bunca yıl geçtiği halde hatırlamak bile istemedik.

Bu konuları ibret almak için çok konuşmalı ve tartışmaya açmak zorundayız. Çünkü hala gerçek kahramanlara hain, zalimlere ise kahraman adını veriyoruz. Böyle bir durumu kabul etmek 21. Yüzyıl insanı için en hafif bir ifade ile ayıptır. Bu ayıba bir son vermek gerektir vesselam…   


Çevrimdışı mirac

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 2120
  • Cinsiyet: Bayan
  • * Suskunluğumu En Güzel DUA Kıl Ya RAB ! *
Şalcı Şöhret Kadın
« Yanıtla #1 : Ocak 15, 2009, 01:05:47 ÖS »
'' hala gerçek kahramanlara hain, zalimlere ise kahraman adını veriyoruz. ''

bilmediğimiz o kadar çok masum insan var ki , inkılaplar uğruna feda edilmiş.

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek