Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Baş Açma Kampanyaları

Gönderen Konu: Baş Açma Kampanyaları  (Okunma sayısı 2975 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı özlem

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 192
  • Daha Düşemedik Biz Aşka !..
Baş Açma Kampanyaları
« : Temmuz 20, 2008, 07:25:11 ÖS »
Fakültede dersi biten genç kız, evine gitmek için 28 Şubat dönemine damgasını vuracak ‘utanç odalarından’ birisinin önünde başını örtmekle meşguldü. Yanına yaklaşan polis memuru ‘arzu ederse başını içeride de örtebileceğini’ hatırlattı. Bunun üzerine derin bir nefes alan genç kız, memurun bu teklifini “Örterken değil açarken utanıyorum” * diyerek cevaplandırdı. O günlerde bizim kızlar üniversite kapılarında birbirine destek olur, ‘özgürlük’ için el ele tutuşur; kendine, ülkesine ve dünyaya karşı sorumluluk duyardı. Batıdaki kardeşin ayağına batan iğneyi doğudaki hissederdi. Kocaman adamlar ve kadınlar “28 Şubat 1000 yıl sürecek” diye üstlerine üstlerine yürürken, memleketteki babalar diploma beklerken; bu kızlar önce Allah’a sonra birbirine sığınır, ‘1000 yıl sürecek’ tehditlerine inat her şeyin düzeleceğine inanırdı. Çünkü yüz yıllar öncesinde Akabe Biatı’ nda verilmiş sözler vardı, çünkü Veda hutbesi kardeşlikten, özgürlükten, insan haklarından bahsediyordu. Çünkü bu yolun yolculara, yolcuların birbirine ihtiyacı vardı. Allah’ın davası hiç bitmeyecekti, Ahzap ve Nur sureleri asırlar sonra bile ‘örtünmeyi’ anlatacaktı. Dünyanın hedefini terk etmeyen okçulara ihtiyacı vardı. Hal böyle iken ‘bir kâğıt parçası’ için başını açamaya ne gerek vardı?

Sonra zaman değişti. Değişen dünya politikaları mıydı, ülke gerçekleri miydi, “Sakın açmayın başınızı, hepimiz arkanızdayız” diyen ağabeyler miydi, sistemin katılığı ve kural tanımazlığı mıydı, yoksa bizim kızlar mıydı o günlerde kim nerden bilecekti. Zamanın hiç durmadan devam eden seyrinde kimisi başını açmayı reddedip memleketine içindeki acıyla döndü, kimi yurt dışına gitti, kimi perukla ya da şapkayla her gün içindeki sesin ağıtına ortak olarak, görmezden gelinen başarılarını bazen kendisi bile unutmuş halde yoluna devam etti. Dahası, travma geçirenler, bunalıma girenler, günlerce soğuk bir taşın üstüne oturup okula çağrılacağı zamanı beklerken hastalanıp da yatağa düşenler... Rüyasında rektör olduğunu görenler, hâlâ umudunu yitirmeyip imza toplayanlar, sivil toplum kuruluşlarının kapısını çalanlar, “Düzelecek” derken gözleri dolanlar vardı. İstenmediler, hor görüldüler, vatan haini ilan edildiler. Sözün kısası bizim kızlar bazen yirmi, bazen on sekiz, bazense on dört yaşında yasaklar ve yasakçılar nedeniyle ‘feleğin çemberinden geçtiler’.

Derken ilk çatlak ses “Başörtüsü farz değildir” açıklamasıyla ortaya çıktı. Bunu “Renkli başörtü takanlar hiç takmasın” tartışmaları, “Siyasiler sizi kullanılıyor” iddiaları, “Şimdi hükümette olsam yine yasaklarım, yine yasaklarım” pozları takip etti. Muhafazakâr erkekler önceleri kapıdan içeri alınmayan kızlarla, sonra kapıdan içeri başını açarak girmiş kızlarla, en sonunda da başını hiç örtmemiş kızlarla evlenmeye başladı. Muhafazakârlar arası başı açık gelin alma artık modaydı. Başörtülü çalışanlar ‘görüntü kirliliği olmasın diye’ işten çıkarıldı, eski arkadaşlardan ‘fazla aramayın beni işyerinde ortam pek müsait değil’ sözleriyle yavaş yavaş uzaklaşıldı.

Para, sermaye, değişen dünya değerleri, sistemin dişlileri, manipüle edilmiş insan kitleleri bir yana dursun… Burada her şey çok değişti. Başörtü hep konuşuldu, başörtülülerse unutulanlar arasına mahkûm edildi; “Siz zaten kısa etekleriniz ve makyajınızla tesettürlü bile olamazsınız” saldırıları her an her yerde yapılırken; caddeler, vitrinler, televizyon ekranları ‘ikna odalarıyla’ doluyken… Parkta flört görüntüleri, tesettüre uygun makyaj taktikleri, “Eyvah, denize giremeden yaşayamam” sahneleri, her yanda dolaşan “İslam burjuvası” doktrinleri birileri tarafından gözümüze gözümüze sokulurken… Gündem Ankara’da fena halde karışmışken… Anayasa mahkemesi kapatma davası için savunma isterken… Reddedilmiş o yasa dolaşıp dolaşıp da başladığımız yere dönüşümüzün tam kırkıncı yılında hepimizi tam kalbinden vurmuşken… “Siz bu mahalleden değilsiniz”, “Bir yıl daha iktidarda kalırsanız buraları terk ederim”, “Temizlikçinin, kapıcının partisi iktidar oldu”, “Temizlikçi bile olamayacak kadınlar bir de kamusal alanda özgürlük istiyor” polemikleri havada uçuşurken… Küçük kızlar hâlâ rüyalarında gördükleri rektörlerden korkarken…” “21. yy da fişlenmek” konusu başlı başına sosyolojik bir çalışma niteliği taşırken… Pek çoğumuz bu gel-git lerin, yoğun ve karışık günlerin arasında “40 yıldır yaşananlardan sonra hiçbir şeye hayret etmemek lazım” edasıyla ortada dolaşırken… Bir sabah “Oh be dünya varmış” sözü gazetelerde manşetten verildi. “Oh be dünya varmış” sözünün yankısıyla tüm Türkiye derin uykulardan uyandı bir sabah.

Nasıl olduysa olmuş, bizim kızlardan biri başını açmış, açınca da ‘rahatlamıştı’. Bu ülkede her şeyi mükemmel(?) bilen köşe yazarlarına göre “Kendi isteğiyle başını örten bir insan kendi isteğiyle başını açardı”. Örtülüyken varlığı bile görülmeyen kadınlar başlarını açınca /Kezban Roma’da filminden alınmış repliklerle/ yaşından çok daha genç gösterdi, güzelleşti; giyinmesini, gezmesini herkesten iyi bildi hatta bir devrim yaptı(!). Bunca iltifattan, ilgiden sonra başını açanlar kafilesine yeni isimler katıldı. İsimler çoğaldıkça meydanlarda, ekranlarda, gazetelerin Pazar eklerinde daha öncesinden de kendisiyle tanıştığımız ‘ötekinin sesi’ üstümüze yürüdü, daha çok “Açın” dedi, “İşte buraya kadarmış” sözü durup durup yinelendi. Pek çok yayın kuruluşu eski örtülü- yeni açık kadınları günlerce alkışlarken, diğerlerine “Hadi siz de, hadi, hadi…” diye adı konulmamış baş açma kampanyası başlattı.

Başörtüsüne ‘türban’ diyerek onu asılsız, geçmişsiz bırakmak isteyenler, yalnızca siyasi bağlantıları olan bir serüvenmişçesine gösterenler; başını açan kadınlarla röportajlar yaptı. Eski ile yeni değerlerken eskiler sınıfta kaldı, yeniler geçer not aldı. Öyle ki medya bu kadınları yere göğe sığdıramadı. Aynı medya tesettüre giren bir voleybolcuyu aşağıladı, hor gördü, takımını yarı yolda bıraktığı için onu suçladı. İstikametlerini Allah rızasına çeviren sanatçılara, iş adamlarına, sporculara, siyasilere “Reklam yapıyor”, “O da irticacı” damgasının hemen vurulduğu zamanlarda; başını örten ve/veya hayat tarzını değiştirenler konumları ne olursa olsun hemen unutulmalıydı, vebadan kaçar gibi onlardan kaçılmalıydı.

Örtülerin yerini şapkaların, şapkaların yerini saçların aldığı ülkemizde bu mücadeleye gönül verenler, başını örttüğü gerekçesiyle okuldan atılan, iş bulamayan, eşi tarafından terk edilenler hep üvey çocuk muamelesi görürken; başını açanlarsa taçsız kraliçe ilan edildi. Binlerce dava, binlerce disiplin cezası, “Başörtülüler ve evcil havyalar giremez” levhaları, kamusal alan vizeleri… Hiç biri bizi yıldıramamışken, “Açtım ve rahatladım” sözü hepimize acıyı yaşattı. Bu söz, gelenekten geleceğe uzanan başörtü serüveninin en büyük kırılma noktasını, 2008 yılında bir yaz sıcağında yaşattı.

Ne çabuk unutuldu fakülte önlerinde içeri girmek için günler süren bekleyişimiz… Babalarına “Başımı açmayacağım ve mücadeleden vazgeçmeyeceğim” satırlarını yazan kızlar… On dört yaşındaki çocukların bile vatan haini ilan edilip, üstlerine tankların gönderildiği günler… Ne kolay unutuldu yola çıkış nedenlerimiz. Bireyselliğin uzağında kimlik kazanma çabalarımız. Uzun soluklu araştırmalar, içsel yolculuklar, küçük ama önemli adımlar… Varlığımızı kanıtlama çabalarımız, sonra dualarımız ne çabuk unutuldu.

Aslında hepimiz ‘bizim kızlardık’, küçük kızlardık… Ahzap ve Nur suresini okuyunca yalnızca bize inmişçesine heyecanlanır, örtülerimizi omuzlarımızdan sarkıtır, birbirimize güvenerek, birbirimize tutunarak yol alırdık. Bizden sonra gelecekler takılıp da düşmesin diye yerdeki çakıl taşlarını toplardık. Ankara’da, İstanbul’da attığımız küçük ve mütevazı adımlarla Anadolu’ da ki pek çok kadının kamusal alan yolculuğunda kapıları aralamaya çalışırdık. Hepimiz küçük kızlardık ve başımızdaki örtünün ‘bir bez parçası’ olmaktan daha büyük, daha kutsal olduğuna inanırdık. Adlarımız kapatma davalarında kalın puntolarla yazılırken bile tevekkülü, umut etmeyi hiç unutmayanlardandık. Hacer başında örtüsüyle iki dağın arasında özgürlüğe koşarken, Meryem İsa’nın kundağına dualarla eğilirken, Hatice deveden inip de örtüsüne daha bir sıkı sarılırken… Örtünün en özel farz olduğunu inanırdık. Başımızı açarken utanırdık!

Sonra büyüdük, sabun köpüğü kadar değeri olmayan dünyanın büyüsüne kapıldık belki de. “Açtım ve rahatladım” deyince rahat olabileceğimizi sandık, aldandık. Onlar “Ve dava bitti…” türünden açıklamalar yaparken sustuk, köşemize çekildik; birbirimizden bile çekindiğimiz günlerde içimize çekildik, ağladık.

Başını açanlar, açanlara ödül dağıtanlar, darbe çığırtkanlığı yapanlar, torunları yaşındaki çocukları okul kapısında ağlatanlar, parkta flört pozları verenler ne derse desin… Bu ülkede başörtüsü; tam kırk yıldır özgürlüğün, sınıflar arası mücadelenin ve geleceğin davasıdır. Başörtüsü; Anadolu’ da ki binlerce kadının umutlarıyla, dualarıyla ayakta durmuş bir davadır. Meryem’den, Hacer’ den, Hatice’den hepimize en kutsal mirastır. Hal böyleyken başka şehirlerde başka kızlar yetişir, kimin umudu bitse yanındakinin düşleri yardıma gelir, kervanı terk eden yolcuların yerine yenileri geçer… Hacer’ in Meryem’in Hatice’nin örtüsü mahzun, yetim, yitik kalmaz. Ahzap ve Nur sureleri başka kızların yüreklerine sevgiyle, şefkatle “Örtünün” emrini anlatır. Küçük kızlar Anadolu’nun kasabalarından, köylerinden çağrıldıkları anda bir gece yarısı çıkar yola... Gün gelir, kamusal alan vizeleri de biter. Bizim kızlar baş açma öykülerini, başlarındaki örtülerle tarihi tozlu sayfasına terk eder… Bu ülke küçük kızların düşlerinde gördüğü kadar büyür, ideallerinde büyüttüğü kadar ilerler. Dünya ise bizim kızların; küçük kızların, yasakların ve yasaklamaların arasında doğan kızların omuzlarında dönmeye devam eder.

Alıntı

Çevrimdışı ceylin

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 1689
  • Cinsiyet: Bayan
Baş Açma Kampanyaları
« Yanıtla #1 : Ağustos 16, 2008, 11:46:12 ÖS »
teşekkürler kardeşim emeğine sağlık...

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek