Cuma ve zühr-i ahir ile ilgili kardeşimizin yaptığı iktibası okudum, fikir yaptığı yerlerdende baktım, meseleye biraz daha mutedil ve kitabi yaklaşmak gerektiğini düşünerek, prof.dr. Hayrettin karamanın "islamın ışığında günün meseleleri" isimli kitabından iktibas ederek mevzunun daha sıhhatli anlaşılacağı kanaatindeyiz.fakat biraz uzun olacak sabırla okunur inşallah....
"Cuma Namazının Miktarı:
İslâm dünyasında bugün cuma namazı kılmak üzere camiye giden müslümanların iki rek'attan onaltı rek'ata kadar namaz kıldıkları görülmektedir. Bazı memleketlerde cuma namazından sonra cemâat hâlinde öğle namazının iâde edildiğine rastlanmaktadır. Hz. Peygamber (sav) devrinden itibaren kılınmakta olan bir namazın aslında kaç rek'at olduğunun meçhul bulunmaması gerekir; nitekim meçhul de değildir. Burada cuma namazının farz ve sünnetlerinin kaç rek'at olduğunu tetkik edecek, sonra da "zuhr-i âhir" adıyla kılınan bir namazın mâhiyetini ele alacağız.
1. Cumanın Farzından Önceki Namaz:
Cumanın farzından önce iki namaz üzerinde durulmuştur: Tahiyyetü'l-mescid ve cumanın sünneti.
a) Tahiyyetü'l-mescid:
Hadîsler bölümünde zikredilen 19 numaralı hadîs ile diğer rivâyetlere dayanan Hasenu'l-Basrî, Mekhûl, Şâfiî, İshak, Ebû Sevr gibi müctehidlere göre hatib hutbe irâd ederken dahi mescide gelen kimsenin kısaca iki rek'ât namaz kılması sünnettir.
Ebû Hanife, Mâlik, Sevrî gibi müctehidlere göre ise bu esnâda namaz kılmak mekrûhtur. Bu müctehidler de Hz. Peygamber'in (sav), hutbede iken gelen birisine "otur, geciktin ve cemâati rahatsız ettin" demesine istinad ediyorlar.43
Müctehid Şevkânî iki tarafın delillerini tetkik ettikten sonra bu iki rek'at namazın (tahiyyetu'l-mescid) hatib hutbede iken dahi kılınmasının sünnet olduğu görüşünü tercih etmiştir.44
b) Cumanın İlk Sünneti:
Cuma namazının farzından önce ve tahiyyatü'l-mescidden başka, sünnet olarak kılınacak bir namazın bulunup bulunmadığı mevzûunda ihtilâf vardır. Hanefîlere, mâlikilere ve şâfiîlere göre cumadan önce namaz vardır; ancak bunun zevâlden sonra kılınması gerekir. İbn Kayyim başta olmak üzere bazı âlimlere göre cumanın farzından önce namaz yoktur; çünkü Hz. Peygamber (sav) mescide gelince doğru minbere çıkar ve ezânı dinler, hutbeye başlardı; farzdan önce böyle bir namaz kıldığı vâki değildir.45
Cumadan önce namaz vardır diyenler bu mevzuda rivâyet edilmiş bazı hadîslere istinad etmişlerdir.46 Ancak bunlardan bazıları, bu arada Hanefîler, bu namazı dört rek'at olarak kabul ederken diğerleri, "dört rek'at rivâyeti sağlam değildir, sâdece namaz kılmak teşvik edilmiştir; dolayısıyla imkân bulunduğu kadar kılınır" demişlerdir.47 Delilleri bakımından bu son görüş daha kuvvetli görülmektedir.
2. Cumanın Farzı:
Cumanın farzı iki rek'at olup cemâatle kılınır; bu mevzûuda ihtilâf yoktur.
3. Cumanın Son Sünneti:
Hz. Peygamber'in (sav), cumanın farzından sonra kaç rek'at namaz kıldığı ve kaç rek'at namaz kılınmasını istediği mevzûunda çeşitli rivâyetler vardır ve bu rivâyetlerde geçen rek'at sayısı iki, dört ve altıdır. Hanbelîler bu rivâyetlerin hepsini değerlendirmiş ve "iki, dört veya altı kılınabilir; hiç kılınmasa da olur" demişlerdir.48
Hanefî mezhebinde Ebû Hânife dört, Ebû Yûsuf ve Muhammed ise altı rek'atı tercih etmişlerdir.49 Bu altı rek'atın dördü bir selâmda, ikisi bir selâmda kılınır.
İmam Şâfiî iki selâmda dört rek'atı tercih etmiştir. Bazı muhakkık âlimler de bu mevzûudaki çeşitli rivâyetleri tetkik ettikten sonra şu neticeye varmışlardır: Camide kılınırsa dört rek'at, evde kılınırsa iki rek'at.50
Netice:
Hadîslere ve İslâm âlimlerinin tetkiklerine göre:
1. Cumadan önce camiye gelen kimsenin iki rek'at tahiyyetü'l-mescid kılması, zamanı varsa bir miktar da nâfile namaz kılması sünnettir. İkincisini evinde de kılabilir.
2. Cumanın farzı iki rek'attır.
3. Cumadan sonra camide kılınacaksa dört, evde kılınacaksa iki rek'at namaz kılmak sünnettir.
4. Müctehidlerin ekseriyetine göre sünnet namazları evde kılmak daha iyidir.
F. Zuhr-i Âhir:
Bundan önceki bölümde cuma namazının sünnet ve farzının kaç rek'at olduğunu tesbit etmiştik. Bunlardan başka, cumanın son sünnetinden sonra bazı kimselerin zuhr-i âhir adıyla dört, vaktin sünneti adıyla da iki rek'at daha namaz kıldıkları görülmektedir. Yukarda anlatılanlar dışında vaktin sünneti diye bir namaz yoktur.
Zuhr-i âhire (son öğle namazı) gelince:
Bundan maksat, cuma kılınmış olduğu halde -şayet sahih olmamış ise- mükelleflere farz olan ve cuma sahih olmadığı için üzerlerinden düşmemiş kabul edilen o günkü öğle namazıdır. "Şayet cuma sahih olmamış ise" ifâdesi cumanın sıhhatinin şartları üzerinde müctehidlerin ihtilâf etmiş olmalarına dayanmaktadır.
Şartlarındaki ihtilâf dolayısıyla cumanın sahih olmaması ihtimâline dayanarak zuhr-i âhiri kılmanın hükmü nedir? Yani bu namazı kılmak farz mı, sünnet mi, mekrûh mu, bid'at veya memnû mudur? Bu mevzûudaki görüşleri iki grupta toplamak mümkündür:
1. Kılınmasına Taraftar Olanlar:
Bunlar da kılınmasında birleşmekle beraber farz mı, sünnet mi, ihtiyat mı olduğu konusunda farklı kanaatler ileri sürmüşlerdir. Hemen hepsinin hareket noktası bir şehir veya büyük köyde, birden fazla camide cumanın sahih olmaması ihtimâlidir. Cumanın sıhhatinin şartlarını tetkik ederken bu ihtilâfı ele almıştık.
a) İmam Şâfiî "bir şehirde iki veya daha fazla yerde cuma kılınmış ise önce kılanların cuması sahihtir. Sonra kılanların cuması olmamıştır (bâtıl) ve öğleyi yeniden kılmaları farzdır" demiştir. Şâfiî'ye göre hangisinin önce kıldığı belli değilse, hepsinin öğleyi yeniden kılmaları gerekir.51
İmam Şâfiî'den sonra gelen ve ona tâbi bulunan Şâfiî müctehid ve fakihleri yukarıdaki hükmün, ihtiyaç olmadığı halde cumanın birden fazla camide kılınmış olmasına ait bulunduğunu; şayet caminin mükelleflere göre küçük olması gibi bir mazeret varsa birden fazla camide kılınabileceğini, böyle olunca da öğle namazını kılmanın farz olmayacağını, ancak sünnet olabileceğini ifade etmişlerdir.52
Hanbelilerin görüşü de şafiîlerinki gibidir.53
Bu iki mezhebin tatbikatında cuma namazı, ihtiyaç olmadığı halde birden fazla camide kılınmışsa ilk kılınandan sonrakiler bâtıl sayılmakta -şüphe halinde hepsi bâtıl sayılmakta- ve öğle namazı yeniden kılınmaktadır.
Eğer cuma namazı ihtiyaca binâen birden fazla camide kılınmış ise bu takdirde bâtıl sayılmamakta, ancak ihtiyaten öğle namazının kılınması tavsiye edilmektedir. Bugün hemen her şehir ve büyük köyün -cumayı kılsın kılmasın- namaz ile mükellef bulunanlarını bir cami almayacağına göre kılınan cumalar şâfiîlere göre de sahihtir ve öğleyi kılmak farz değildir.
b) Hanefîlerden bazılarına göre birden fazla camide veya köyde kılınan cumanın sıhhatinde şüphe bulunduğu için ihiyâten, cumadan sonra, herkesin kendi başına şu niyetle bir namaz kılması iyi olur: "Vaktine yetiştiğim halde henüz edâ etmediğim veya henüz üzerimden düşmeyen son farzı yahut son öğleyi kılmaya niyet ettim." İşte bu namaz zuhr-i âhir denilen namazdır, dört rek'attır, birinci oturuşta ettahiyat okunur, dört rek'atta da fatihaya bir sûre veya yeteri kadar âyet ilâve edilir.
Şüphe mevcutsa bu namazı kılmak vâcib, değilse menduptur.54
Zuhr-i âhirin kılınmasını müdâfaa edenlerin delilleri şüphe ve ihtiyattır. Aslında şâfiîler ihtiyaç sebebiyle birkaç camide kılınan cumanın sahih olduğunu kabul ediyorlar. Hanefî mezhebinden sahih ve tercihe şayan görülen mütâlâa da birkaç camide kılınan cumanın sahih olduğudur; hattâ bu mezhep ihtiyacı da şart koşmamıştır. İşte buna rağmen, mâdem ki "sahih olmaz" diye de bir görüş vardır, ve madem ki bu görüşe göre cumanın sıhhati şüphelidir, şu halde ihtiyaten öğle namazı kılınmalıdır ki borçlu kalınmasın denilmektedir.
2. Zuhr-i Âhir Kılınmamalıdır Diyenler:
a) Birinci gruptakiler, şüphenin ibâdeti ifsâd edeceğinden hareket ederek zuhr-i âhiri kılmak mekrûh olur diyenlerdir. Bunlara göre cuma gibi mübârek ve çok sevaplı bir ibâdeti edâ edenler, "bu namaz şu ihtilâf sebebiyle belki sahih olmamıştır" şüphesiyle son öğle namazını (zuhr-i âhiri) de kılarlarsa, cuma namazlarını ifsad ve iptâl etmiş olurlar. Ayrıca bunu gören halk, cuma namazının farz olmadığını, öğlenin farz olduğunu, yahut da bir vakitte ikisinin de farz olduğunu zanneder. İşte bu sebeple zuhr-i âhiri kılmak mekrûhtur.
Bu görüşü İbn Nüceym (v. 970/1563) el-Bahru'r-râık'ta ileri sürmüş, Alâuddin el-Haskefî de (1088/1677) ed-Durru'l-muhtâr'da benimseyerek nakletmiştir."55
İbn Âbidin de el-Makdisî'ye uyarak şöyle demiştir: "Eğer bu namazı kılmak böyle bir yanlış anlayış ve fesada sebep olursa açıkça kılınmamalıdır; havâs bunu evinde kılmalıdır."56
b) İkinci grupta olan zevat bid'at esasından yürüyerek zuhr-i âhirin kılınmasını meneden ve günah sayanlardır. Şevkânî, Sünen-i Ebû Dâvûd şârihi allâme M. Şemsuddin el-Azimâbâdî, Cemâlüddin el-Kâsımî, Mustafa el-Galâyinî, Ali eş-Şebrâmellisî, M. Reşîd Riza el-Huseynî57 gibi zevatın içinde bulunduğu bu grubun delilini şöylece hülâsa etmek mümkündür: "Bâtıl olduğunu bilerek cuma namazı kılmak haramdır; cumanın sahih olduğuna inanılıyorsa öğle namazını kılmaya ihtiyaç yoktur; böyle bir namaz (zuhr-i âhir) sahâbe, tâbiûn ve müctehid imamlar devrinde kılınmamıştır; dinde olmayan bir ibâdeti âdet haline getirip ona yamamak bid'attır; bunu yapan günahkâr olur..."
Netice:
Buraya kadar zuhr-i âhirin lehinde ve aleyhinde olan âlimler ile delillerini arzetmiş olduk.
Bizim kanâatimize göre de zuhr-i âhir kılınmamalıdır. Şüphe ve ihtiyat sebebiyle kılınmasını müdâfaa eden zevata karşı şunları hatırlatmakta fayda vardır:
1. Fıkhın ibâdât, muâmelât ve ukubâta ait her bölümünde müctehidlerin sayısız ihtilâfı, ictihad ve görüş farkları vardır. Müslümanlar -şâyet bizzat ictihad edecek kadar âlim değil iseler- bu ictihadlardan birine uymakla mükelleftirler. İctihadlarına veya tâbi oldukları müctehide (mezhebe) göre yaptıkları ibâdet sahih ise artık başka bir mezhebe göre sahih olmaması onları ilgilendirmez ve ibâdetlerine zarar vermez. Üzerinde ihtilâf edilmiş binlerce meselede bir müctehide tâbi olarak ibâdet ederken sâdece cuma namazında ihtilâfı gözönüne alıp ihtiyata riâyet etmeye kalkışmak lüzumsuz bir davranıştır.
2. Her bid'at bir sünneti öldürür.58 Bu zuhr-i âhir sebebiyle, cumanın farzından sonra kılınacak namaz arttırıldığı için halk cumanın son sünnetini de terketmeye başlamıştır. Halbuki farzdan sonra sadece iki veya dört rek'at namazın sünnet olduğu anlatılsa ve tatbikat da buna göre olsa, bu sünneti yerine getireceklerin sayısı artacaktır.
3. İhtiyata ancak faydalı olduğu zaman riâyet edilir. Yola çıkacak adam belki yolda yiyecek bulamam diye bir oturuşta ihtiyaten üç öğünlük yemek yese, ihtiyaten doktorun tavsiyesinden fazla ilâç alınsa zararı, olur. Allah ve Rasûlü (sav) müslümanları ne ile mükellef kılmış ise onları yerine getirmek, buna birşey ilâve etmekten kaçınmak ihtiyatın tâ kendisidir.
4. Biz bu kanaâti serdederken Allah'ın bizden istediği bir ibâdeti kaldırmak veya azaltmak değil, müslümanları sünnet hudûdu içinde tutmak, cemâati arttırmak ve manevî değeri çok üstün olan cuma ibâdetini korumak istiyoruz."