Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Ölümü Çocuklara Nasıl Anlatmalı?

Gönderen Konu: Ölümü Çocuklara Nasıl Anlatmalı?  (Okunma sayısı 2079 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı sahra cold

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 4439
  • Cinsiyet: Bayan
  • ........
Ölümü Çocuklara Nasıl Anlatmalı?
« : Şubat 06, 2010, 01:35:13 ÖS »
Ölümü Çocuklara Nasıl Anlatmalı?
Batı dünyasından elimize geçen ve ölümle alâkalı olan çeşitli yazılar İslâmiyetin her yaş
grubu için ne kadar isabetli müjde ve telkinlerde bulunduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Batılı bir çocuk eğitimcisinin başından geçen çok enteresan bir olay bu hakikate misâl
olarak gösterilebilir.
Bu eğitimcinin küçük yaştaki kızı günün birinde bir türlü yemek yemez olmuştur. Annesi
çocuğa önce yemesi için yalvarmış sonra zorlamışsa da fayda vermeyince acıkması için
beklemiştir. Ancak aradan 2 gün geçtiği halde küçük çocuk ağzına bir lokma dahi
koymamıştır. En nihayet annesi çok ısrar edince çocukcağız ağlamaya başlar ve dilinden şu
sözler dökülür:
--Ne olur anneciğim sen de yeme çünkü seni çok seviyorum.
Annesi neden yememesi gerektiğini sorduğunda küçük kız sebebini söyler ve anne
hayretler içinde kalır. Meğer küçük kız ile babası arsında birkaç gün evvel şöyle bir
konuşma cereyan etmiştir.
--Baba niçin yemek yiyoruz?
--Büyümek için.
--Büyüyünce ne olacak?
--İhtiyarlıyacağız.
--Peki ihtiyarladıktan sonra ne olacağız?
--Ne olacak herkes gibi biz de öleceğiz...
O günden sonra çocuk yemek yememeğe karar vermiştir. Çünkü o herkesin yemek
yediği için öldüğünü zannedip; öyleyse yemek yemem; yemezsem büyümem büyümeyince
de ihtiyarlamam ve dolayısıyla ölmem diye düşünmektedir. Tabii kendisi ölmek istemediği
gibi çok sevdiği annesinin de ölmesini istemiyor. Bu sebeple O'nun da yememesi için
yalvarıp yakarıyor. Ve eğitimci bu hâdiseyi naklederek okuyucularına "Demek çocuklara
anlaşılması zor olan ölüm ve âhiret gibi mevzuları anlatmamalıyız." diyor. Bunu burada
noktalayıp bir başkasına göz atalım.
Doktor Di Freundin de Readers Diegest adlı derginin bir sayısında "Çocuklara ölümden
bahsetmeli mi?" Konulu bir yazı yayınlar ve ölüm konusunda şu tavsiyelerde bulunur.
"Çocuğunuzun köpeği ölünce derin bir uykuya daldığını kardeşi arkadaşı veya bir yakını
ölünce de onların bir seyahate çıktığını söylersiniz." diyor.
Ancak birkaç gün sonra gelen yüzlerce mektupta; çocuğumuzu yatırıp uyutamıyoruz ve
birlikte seyahate çıkamıyoruz. Çünkü köpeğinin ve arkadaşlarının başına gelen âkibetin
kendilerine de geleceğinden korkuyorlar ne yapacağız şaşkına döndük şeklinde birçok
soru soruluyor.
Doktorun cevaben yazdığı yazı ise "Bu meseleyi fazla kurcalamakla hata ettik" şeklinde
oluyor.
İşte bu cevaplar hiç şüphesiz çaresizliğin ve aczin ilâhi esaslardan habersizliğin
ifadesinden başka bir şey olmasa gerek. Demek ki insan nev'inin yarısını teşkil eden
çocuklar ancak ölüm sonrası bir hayat inancıyla insanca yaşayabilirler. Ve yalnız Cennet
fikriyle onlara dehşetli ve ağlatıcı görünen ölümlere ve vefâtlara karşı dayanabilirler. Ve her
vakit etrafında kendi gibi çocukların ve büyüklerin ölümlerinin onların endişeli nazarlarına
çarpmasına ancak ebedi hayatın müjdesiyle tahammül edebilirler. hem bunu tahmin etmek
zor değildir. Çünkü çocuklar daha küçük yaşlardan başlayarak çeşitli ölüm-kalım
tecrübeleriyle belirli bir ölçüde ölümle ilk karşılaşmaya doğru ilâhi bir programlama
çerçevesinde hazırlanmaktadır.
Aydınlık ve karanlığın birbirini takibi uyuma ve uyanık kalma dönemleri çeşitli çocukluk
oyunları ölüm ve hayat zıtlıkları şuurunu geliştirmekte çocuk yavaş yavaş bazı şeylerin
daimi ve düzenli bir şekilde gelip gittiğini ister istemez öğrenmektedir. Bize düşen ise en
iyi ve realist telkini ruha uygun olarak enjekte edebilmektir. Yeri gelmişken bu konuda da
bazı tecrübe ve tespitlerin ışığında çocuktaki ölüm şuurunun kendini hangi yaşta
gösterdiğne göz atalım. "Henüz 5 yaşına gelmemiş küçüklerin ölümün varlığından
bütünüyle habersiz ve herşeyin canlı olduğu Macaristan Çin İsveç A.B.D. doğumlu
çocuklarda yapılan testlerde hepsinin aynı kavrayış şeklini paylaştığı görülmüştür.
Çocuklara gerçeklerin bizim inancımız doğrultusunda öğretilmesi onların yavaş yavaş
ölüm fikrini kabul etmelerine ve bu tutumlarının düşünce ve konuşmalarına yansımasına
sebep olur.
Pedagog ve psikologlar tarafından yapılan araştırmalar çocuğun ruhî dünyasının en çok
sarsıldığı yaşların 7 ve 9 yaşları olduğunu ortaya koymuştur. Çünkü çocuğun ölümü ihtiva
eden ölü taklidi yapması gerektiren oyunlara merak sarması bu döneme rastlar. Ölü
taklidinin yer aldığı oyunların oynanması çocuğun ölüm düşüncesini hayatın içine
yerleştirmesi açısından tesirli bir rol oynar. Bu dönemdeki çocukların çoğu ölümü bütün
hayatî faaliyetlerin süresiz olarak kesilmesi şeklinde benimserler. Ünlü bir pedegog olan
Carlos Costanetana'ya göre; çocuk ancak kendini doğrulayacak tasvirlere dayalı his ve
müşahede tahlillerini yapabilecek duruma eriştiği bu yaştan itibaren dünyayı ve hayatı
tanımayı öğrenmiş ve dolayısıyla içinde yaşadığı cemiyetin bir üyesi olmağa hak kazanmış
demektir.
Hiç şüphesiz insanlar içinde yapılan bu araştırmalarda mantık ölçülerine sığmayan
tecrübe ve buluşlara da rastlamak mümkündür. Ancak yine de bunların hepsi bir araya
geldiğinde şaşırtıcı bir şekilde birbiriyle uyum gösteren bir tablo meydana getirmektedir.
Başta zikrettiğimiz iki misalde olduğu gibi; susmak veya meseleyi örtbas etmeye
çalışmak kime ne kazandırır? Aslında bizce hiç ehemmiyeti olmayan şeylerin dahi en ince
noktalarını soran veya araştıran çocuk nasıl olur da kendisini ve bütün yakınlarını alâkadar
eden ölüm ve âhiret gibi mevzuları sormaz araştırmaz?.
Eğer siz ona "Ölüm yokluk değil!.. Hiçlik değil!... Sönmek değil!... " hakikatını ve kabir
kapısının nur âlemine açılan bir kapı olduğunu anlatamazsanız çocuğun küçücük kalbi
paramparça olacaktır. Oynamakta adi bir oyuncağı dahi elinden almaya çalıştığınızda
ağlayan çocuk eğer ahireti bilmezse hergün beraber oynadıkları kardeşinin veya sevdiği
bir yakınının birdenbire kaybolmasına nasıl tahammül edecektir?
Halbuki ruhu "âhirete îman" nuruyla aydınlanan bir çocuğun çehresindeki teessür sisi
dağılacak "Gerçi çok sevdiğim oyun arkadaşım veya kardeşim öldü ama Cennetin bir kuşu
oldu; orada bizden daha iyi yaşar. Hem nasıl olsa biz de O'nun yanına gideceğiz. Ölüm yok
olmak değil ki üzüleyim. ölüm sadece bir vatan değişikliğinden ibarettir." düşüncesi şuur ve
hislerine akseder aksetmez gözyaşları dinecek ve o küçücük kalbi huzur bulacaktır.
Yazımızı Prof. dr. Atalay yörükoğluínun ölüm ve çocuk konusundaki bir tavsiyesiyle
bitirelim: ìÇocuklar ölümle çok erken yaşlarda ilgilenmeye başlarlar. Öldükten sonra iyilerin
cennete gideceğini öğrenmek onlar için çoğu zaman yatıştırıcı olur... Sevdiği dedesi ölen bir
küçük çocuk bu gerçeği çok güzel dile getirmişti: dedem beni bırakıp cennete gitti orada
başka çocuklarla oynuyor!..
Yörükoğlu çocuğun bu durumuyla ilgili olarak anne ve babalara son tavsiyesi; onların
sevdiği kişilerle bir öte dünyada buluşmak ümidini kırmayın şeklindedir.
Son olarak şunu da ifade edelim ki; ölüm meslesini çocuklara doğru biçimde anlatmanın
yolu asıl biz büyüklerin onu doğru şekilde anlamamızdan geçer.
***** Selim Gündüzalp *****

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek