Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: theme_language_error in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: guest_title in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 1780

Notice: Undefined index: lang_character_set in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 1825

Notice: Undefined index: lang_locale in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 797

Notice: Undefined index: lang_character_set in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2236

Notice: Undefined index: lang_character_set in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2236

Notice: Undefined index: lang_character_set in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2236

Notice: Undefined index: lang_character_set in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2236

Notice: Undefined index: lang_character_set in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2236

Notice: Undefined index: lang_character_set in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2236

Notice: Undefined index: lang_character_set in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2236

Notice: Undefined index: lang_character_set in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2236

Notice: Undefined index: lang_character_set in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2236

Notice: Undefined index: lang_character_set in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2236

Notice: Undefined index: lang_character_set in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2236

Notice: Undefined index: lang_character_set in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2236

Notice: Undefined index: lang_character_set in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2236

Notice: Undefined index: lang_character_set in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2236

Notice: Undefined index: lang_character_set in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2236

Notice: Undefined index: lang_character_set in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2236

Notice: Undefined index: lang_locale in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 797

Notice: Undefined index: code in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 1086

Notice: Undefined index: code_select in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 1086

Notice: Undefined index: code in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 1123

Notice: Undefined index: code_select in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 1123

Notice: Undefined index: quote in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 1404

Notice: Undefined index: quote_from in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 1413

Notice: Undefined index: quote_from in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 1420

Notice: Undefined index: quote_from in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 1434

Notice: Undefined index: search_on in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 1434

Notice: Undefined index: quote_from in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 1443

Notice: Undefined index: lang_locale in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 797

Notice: Undefined index: home in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 3942

Notice: Undefined index: help in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 3950

Notice: Undefined index: search in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 3957

Notice: Undefined index: admin in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 3964

Notice: Undefined index: modSettings_title in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 3969

Notice: Undefined index: package in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 3974

Notice: Undefined index: errlog in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 3979

Notice: Undefined index: edit_permissions in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 3984

Notice: Undefined index: moderate in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 3992

Notice: Undefined index: modlog_view in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 3997

Notice: Undefined index: mc_unapproved_poststopics in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 4002

Notice: Undefined index: mc_unapproved_attachments in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 4007

Notice: Undefined index: mc_reported_posts in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 4012

Notice: Undefined index: profile in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 4020

Notice: Undefined index: summary in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 4025

Notice: Undefined index: account in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 4030

Notice: Undefined index: forumprofile in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 4035

Notice: Undefined index: pm_short in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 4043

Notice: Undefined index: pm_menu_read in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 4048

Notice: Undefined index: pm_menu_send in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 4053

Notice: Undefined index: calendar in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 4061

Notice: Undefined index: calendar_menu in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 4066

Notice: Undefined index: calendar_post_event in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 4071

Notice: Undefined index: members_title in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 4079

Notice: Undefined index: mlist_menu_view in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 4084

Notice: Undefined index: mlist_search in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 4089

Notice: Undefined index: login in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 4097

Notice: Undefined index: register in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 4104

Notice: Undefined index: logout in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Subs.php on line 4112

Notice: Undefined index: seo4smf_admin in /home/tsstfrm/public_html/Seo4Smf.php on line 652

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
<br /> <b>Notice</b>: Undefined index: print_page in <b>/home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php(2272) : eval()'d code</b> on line <b>23</b><br /> - Peygamberimizin Mucizeleri, Üstün Kişiliği, Seçkin Şahsiyeti

Tesettur Forum

İSLAM => SEVGİLİ PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED (SAV) =>
Notice: Undefined index: topic_started in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php(2272) : eval()'d code on line 105
: muhsin iyi
Notice: Undefined index: search_on in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php(2272) : eval()'d code on line 105
November 12, 2013, 05:04:42 PM


Notice: Undefined index: title in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php(2272) : eval()'d code on line 116
: Peygamberimizin Mucizeleri, Üstün Kişiliği, Seçkin Şahsiyeti

Notice: Undefined index: post_by in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php(2272) : eval()'d code on line 117
: muhsin iyi
Notice: Undefined index: search_on in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php(2272) : eval()'d code on line 117
November 12, 2013, 05:04:42 PM
Peygamberimizin Mucizeleri, Üstün Kişiliği, Seçkin Şahsiyeti   
Peygamberimizin (s.a.s) pek çok mucizesi bulunmaktadır. Bunların binlercesi ilgili kitaplarda, genellikle hadis ve siyer kitaplarında söz konusu edilir: Eliyle ayı ikiye bölmesi, ölen çocukları diriltmesi, ağaçların kökleriyle birlikte yanlarına gelip peygamberliğini onaylaması, bir sıkıntılı günde elinden su akıtıp bütün bir orduya su içirmesi, az bir sütün ve yemeğin bereketlenip çoğalarak büyük bir kalabalığa yetmesi, elindeki çakıl taşlarının kelime-i tevhit zikrini getirmesi ve peygamberliğini onaylaması v.b.

   Bu tür mucizelere tanık olanlar, Müslüman değillerse Müslüman oldular. Müslümanlarsa iman dereceleri arttı. Bazıları için bu mucizelerin hiçbir anlamı olmadı. Onlar, bunları birer sihir olarak kabul edip peygamberimizi (s.a.s)  büyücülükle itham ettiler. Ona inanmadılar.

   Peygamberimizin (s.a.s) mucizelerini kitaplardan okuyan bugünkü çağdaş insanın tepkisi nasıl olmaktadır? Elbette bu mucizeler, Müslümanların iman derecesini eskiden olduğu gibi yine artırmaktadır. Müslüman olmayanları ise pek hidayete getirmemektedir. Çünkü mucizeler kendi gözleri önünde cereyan etmemiştir. Sahabeler kanalıyla anlatılmaktadır. Her ne kadar aynı mucize birden fazla güvenilir sahabe tarafından dile getirilip farklı yollarla rivayet edilse de yani hadis hem sahih hem de mütevatir olsa da bu tür kişileri yine etkileyememektedir. Onlar, bunların yalan ve gerçek dışı olduğunu söyleyebilmektedirler.

   Bir tarihi belge bu tür niteliklere sahip olsa, acaba peygambere karşı inkârcı bir tavır sergileyenlerin tepkileri nasıl olacaktır? Yani belge birden fazla güvenilir kişinin tanıklığına sahip olsa yine de buna güvenmeyecekler mi? O zaman böyle bir belge, bu tür insanların aklına bu insanlar bir yalanı aynı sözlerle müdafaa etmek için biraya gelmişler diye bir kuşku mu getirecektir? Peki, bir mahkemede güvenilir kişiler olayı aynı veya benzer ifadelerle anlatırsa yine bu tür kişiler buna kuşku ile bakabilirler mi? Tarih ilmi ve mahkeme heyeti bu tür tanık ve belgelere değer verip onlara dayanarak hüküm vermektedirler. Gerek tarih bir bilim olarak gerekse mahkeme kararları sosyal ve hukuki bir olgu olarak güvenirliğini ve doğruluğunu bu sayede korumaktadırlar. Birden fazla tanık ve belge, güvenirliği ve doğruluğu artırmaktadır. Akıl ve sağduyu birden fazla tanık ve belgeye sahip bir tarihi hükmü ve mahkeme kararını aksi ispatlanmadığı müddetçe doğru ve güvenilir kabul eder.

Bir Müslüman’ın durup durduğu yerde yalan konuşmayacağı apaçıktır. Ortada onu yalan konuşmaya zorlayan bir şey olmadığı zaman bir Müslüman’ın yalan söylediğini farz etmek büyük bir suizandır, günahtır. Müslümanların yalanı müdafaa için biraya gelmeleri, görmedikleri bir şeyi aynı ifadelerle anlatıp bunları gözümüzle gördük, bunlara tanık olduk demeleri ise asla mümkün değildir. Çünkü yalan söylemek büyük bir günahtır. Müslümanların böyle bir amaçla biraya gelmeleri ise katmerli bir günahtır. Ayrıca böyle bir şeyin İslam tarihi boyunca misli benzeri de görülmemiştir. Her şeyden önce böyle bir şey İslam ahlakına aykırıdır. Bunu belki bir kişi, yani bir münafık çok zorlanarak yapabilir ama Müslümanlığı ve güvenirliği bilinen iki ve daha ziyade kişinin böyle bir yola birlikte başvurmaları mümkün değildir.

 Tabii yine de peygambere (s.a.s) kuşku ile bakan bir kişiye siyer veya hadis kitaplarında ifade edilen mucizeler bir anlam ifade etmeyebilir. Onlara bunlar yalan sözler gibi tesir edebilir. Eski inkârcılar, yani peygamberin mucizelerine bizzat tanık olanlar, bunları sihir olarak değerlendirirken yenileri ise bunlara Müslümanların, dolayısıyla sahabelerin yalan sözleri olarak bakabilirler.

Bizim dikkatimizi çeken husus, peygamberleri ve kutsal kitapları inkâr eden kişiler değil de Kuran-ı Kerim’e inandığını söyleyip de peygamberimizin (s.a.s) hadis-i şeriflerini inkâr eden veya hafife alan kişilerdir. Bunlar genellikle hak mezheplere de dil uzatmaktadırlar. Ben bunların peygamberimizin (s.a.s) mucizelerine de inandıklarını sanmıyorum. Peygamberimiz (s.a.s) devrinde yaşasalardı, bunlara sihir diyeceklerini düşünüyorum.

Hâlbuki bu tür hem sahih hem de mütevatir niteliklere sahip hadisleri inkâr etmek, Kuran-ı Kerim’i inkâr etmekle eşanlamlıdır. Nitekim ehl-i sünnet alimleri bu görüştedir. Zira Kuran-ı Kerim de bu yolla yani güvenilir sahabelerin sözlü ifadeleriyle ve yazılı belgeleriyle sonradan, yani peygamberimizin (s.a.s) ölümünden sonra Hz. Ebubekir (r.a.) döneminde, yazıya geçirilmiştir. Daha doğrusu kitap haline getirilmiştir. Kaderin garip bir cilvesi ve hikmetidir ki, kitaba iman sahabelerin güvenirliği ile tescillenmiştir. Allah (c.c.), indirdiği kitaba imanı sahabelerin tanıklığını da koymuştur. Hiçbir şey tesadüf değildir. Her şeyin altında mutlaka bir hikmet vardır. Bu durum da bir gerçeği bizlere ders olarak vermekte, tevatürlü nitelikteki hadislerin önemini düşündürmektedir. Bana yalnız Kuran-ı Kerim yeter, hiçbir hadis-i şerifin doğruluğuna inanmıyorum, onlarla amel etmeyeceğim, mezhepleri tanımıyorum diyenlerin aslında Kuran-ı Kerim’e de inanmadıklarını, daha doğrusu bu düşünce yoluyla asla inanamayacakları ortaya çıkmaktadır.

Yüce Allah (c.c.) sahabelere ne büyük bir derece vermiş?.. Kim sahabelerin bütününe kuşku ile bakarsa iman onlardan alınmaktadır. Zira bu tür kişilerin kitaba imanı sağlam bir temele dayanamamaktadır. Allah (c.c.), bizleri bu tür şeylerden muhafaza buyursun. Âmin.

Bugün çağdaş insan için peygamberin doğruluğuna, ispatına delil olan şeyler farklılaşmıştır. Eski zamanlarda doğaüstü nitelikteki olaylar, yani mucizeler insanları imana getiriyordu. Bugün kıymet hükümleri değişmiştir. Çağdaş insan en çok kişiliğe değer vermektedir. Bir insanın üstünlüğünü, büyüklüğünü kişiliğinde gördüğü faziletlere göre değerlendirmektedir.

Ben şahsen peygamberimiz (s.a.s) ile ilgili anlatılan şu hadiseye mucizelerden daha çok değer vermekteyim. Çünkü burada peygamberimizin (s.a.s) üstün kişiliği konu alınmaktadır: Hz. Enes Bin Malik (r.a) peygamberimizin hizmetine küçük yaşlarda, takriben on yaşlarında iken annesi tarafından verilmiştir. O, şöyle diyor: ‘ Ben peygamberimize (s.a.s) on yıl hizmet ettim. Peygamberimiz (s.a.s) bir kere de olsa yaptığım bir işe bu işi niçin böyle yaptın veya yapmadığım bir iş için de niçin yapmadın demedi.’

Düşünün, kendi çocuklarımıza bile günde kaç kere kızıyoruz, öfkeleniyoruz.  Dahası bazılarımız hakaret edip dayak bile atıyorlar.

Bir küçük çocuğun kuşkusuz her gün pek çok hataları, kusurları olur. Kaldı ki Hz. Enes (r.a) peygamberimize on yaşından itibaren (s.a.s) on yıl hizmet ettiğine göre bu çocukluk çağı gençlik dönemine kadar uzanmaktadır. Bu uzun süreç boyunca elbette binlerce hata, kusur söz konu olmuştur. Peygamberimizin de bunlara kızmaması, öfkelenmemesi mümkün değildir. Çünkü o da bizim gibi bir insandır. Kim bilir belki de şu hadis-i şerifi böyle Hz. Enes’in yaptığı bir hata veya kusur söz konusu olunca söylenmişti: ‘Hz. Peygamber (s.a.s) bir gün etrafındaki sahabelere ‘Size göre pehlivan kimdir?’ diye sordu. Sahabeler, ‘Pehlivan sırtı yere gelmeyendir.’ dediler. Peygamberimiz, ‘Hayır, gerçek pehlivan kızdığı anda kendisine hâkim olan kimsedir.’ buyurdular.

Elbette peygamberimizin (s.a.s) hizmetinde olan bir çocuğa veya gence hataları ve kusurları olduğunda kızmaması, öfkelenmemesi mümkün değildi. Çünkü peygamberimizin de bizler gibi beşeri bir yönü bulunmaktadır. Ama o bu öfkesini tıpkı yukarıdaki hadis-i şerifte ifade edildiği üzere yeniyordu. Onu kendisiyle güreşen bir rakip olarak görüyor ve alt ediyordu. Dışarıya çıkarmıyordu.

 Bu öfke ve kızgınlıktan dışarıya hiçbir şey sızmıyor muydu? Örneğin çehresinde bir kırmızılık,  gözlerinde ve bakışlarında bir sertlik sezilmiyor muydu? Peygamberimizin öfkeli halini bu şekilde, yani vücut dilinde ortaya çıktığını ifade eden pek çok hadis-i şerif vardır. Elbette bunlar insanın elinde olmadan meydana gelen şeylerdir. Bunların karşı tarafa zarar veren bir yanları da yoktur. Bilakis faydalıdırlar. Hz. Enes (r.a) peygamberimizin öfkesini böyle vücut dilinde algıladığı için bana bir kez olsun ‘açıktan kızmadı’ diye anlatmak istemektedir.

İşte insan ilişkilerinde aslında çok zararlı ve yıkıcı etkisi olan öfke ve kızgınlık, böyle iç dünyada hazmedildiği, dışarıya vurulmadığı zaman karşı tarafa daha etkili bir mesaja dönüşebilmektedir. Öfke ve kızgınlıkla verilen mesajlar genellikle yerini bulmaz. Karşı taraftaki kişi veya kişilerde olumsuz anlamlara dönüşebilir. İlişkileri ve iletişimi baltalayabilir. Ruhsal dünyada yıkıcı ve tahrip edici etkilerde bulunabilir. Ama öfke ve kızgınlık iç dünyada hazmedilip yüzdeki ifadelerle, gözdeki ve bakıştaki anlamlarla kendisini gösterdiğinde çok manidar etkilerde bulunur. İnsani ölçülere ulaşır. Gerekli mesajları insanlara ulaştırır. Yapıcı ve üretken bir özelliğe sahip olur. Kimsenin de kalbini kırmaz.

Peygamberimiz (s.a.s) nefsine çok hâkimdi. Nefisle savaşı ‘büyük cihat’ diye adlandırmıştı. Onun yakın çevresindeki ve hizmetine bakan kişilere kızgınlığını ve öfkesini hiç göstermemesi büyük bir fazilet olarak dikkati çekmektedir. Bu, hiçbir insanın ulaşamayacağı yüce bir ahlaktır.

Peygamberimizin (s.a.s) bu yüce ahlakına işaret eden bir başka olay, önce kölesi, sonra evlatlığı olan Hz. Zeyd (r.a) ile ilgilidir. Hz. Zeyd (r.a) küçükken köle olması için ailesinden kaçırılıp satılan birisidir. Onu önce peygamberimizin eşi Hz. Hatice (r.aha) satın aldı ve peygamberimize (s.a.s) hediye etti. Peygamberimiz (s.a.s) yüce ahlakı ile Hz. Zeyd’i adeta büyülemişti. Daha sonraları Hz. Zeyd’i araştırmakta olan anne ve babası onu buldular. Peygamberimizden onu geri satın almak istediler. Peygamberimiz (s.a.s) Zeyd’i kendi yanında kalmak ile ailesine gitmek yönünde serbest bıraktı. Zeyd hür iradesiyle peygamberimizi (s.a.s) seçti. Bir çocuğun ailesi yerine bir yabancıyı tercih etmesinin elbette düşündürücü nedenleri vardır. Bunda şüphesiz en büyük rol, peygamberimizin (s.a.s) Hz. Zeyd’i (r.a) büyüleyen yüce ahlakıdır. Belki de ona hiç öfkelenmemesi ve kızmaması Hz. Zeyd’i (r.a) peygamberimize (s.a.s) manevi bir bağla bağlamıştı.

Peygamberimizin (s.a.s) öfkesini ve kızgınlığını yenmesi faziletlerinden sadece birisidir, yani deryada damla misali biz yalnız onu seçtik. Bu küçük yazıda ise sadece onun üzerinde kısaca durabildik. 

Sahabelerin imana gelmeleri genellikle iki kaynaktan oluyordu. Bir kısmı Kuran-ı Kerim’deki sure ve ayetlerin büyüsüne kapılıp hak yola geliyordu. Örneğin Hz. Ömer (r.a) bu kesime girer. O kızgınlık ve öfke ile peygamberimizi (s.a.s) katletmek üzere evinden çıktıktan sonra kız kardeşinin evinde okunan Kuran-ı Kerim ayetleri ile sakinleşip hidayet bulmuştu. Sahabelerin diğer büyük bölümü ise peygamberimizi (s.a.s) görünce hidayete geliyorlardı. Onun nurlu siması herkesi büyülüyordu. Pek çok kişiyi imana getiriyordu. Onun yüce ahlakını tanıdıkça ve anladıkça bu imanları derinleşiyor, yakinleşiyordu.

Bugün Kuran-ı Kerim ortadır. Mealleri ve tefsirleri ile yine pek çok kişinin hidayetine ve irşadına vesile olmaktadır.

Peygamberimizin (s.a.s) maddi vücudu her beşer gibi ölmüştür. Ama manevi olarak yani ruhsal hayatları diridirler.

Peygamberimizin (s.a.s) hidayet ve irşat vazifesini gerçek anlamda ondan sonra Rabbani âlimler yüklenmiştir. Bunlar sadece İslami bilgileri bilmezler. Aynı zamanda bildikleri ile amel eden kimselerdir. Bunlara mürşid-i kâmil de denir. Mürşid-i kâmiller nur sahibi olma yanında ruhları olgunlaşıp başka olgun ruhlardan, velilerin ve peygamberlerin ruhlarından feyz alan kişilerdir. Nefisleri Allah’ın (c.c.) ve peygamberin (s.a.s) ahlakıyla güzelleşmiştir. Bu bakımdan çok etkili tebliğ ve irşat vazifesinde bulunurlar.

Onların tebliğ ve irşat vazifeleri genellikle sohbetlerle olmaz. Ruhları ile olur. Halleri ile yanlarına gelenleri etkilerler. Bakışları ile insanlara haller bağışlarlar. Bütün bunların nedeni peygambere (s.a.s) varis olmalarıdır. Onlar peygamberin (s.a.s)  ilim ve ahlak yönü ile varisleridirler.

İnsanlar, Kuran-ı Kerimi, onun mealini ve tefsirini  okuma yolu ile ancak taklidi bir imana sahip olabilirler. Bu iman hadiselerle ve vesveselerle az çok zedelenebilir. Kuşkularla boğuşabilir. Ama mürşid-i kâmile bağlanma yolu ile tahkiki imana erişilebilir. Bu imanla kişi olgunlaştığında inanılan pek çok şeyin gerçekliğini kalp gözü ile bizzat görüp yaşayabilir. Örneğin Kuran-ı Kerim’in aslı nurdur. Bu yönü ile kalp gözüyle algılandığında ona iman tahkiki düzeye erer. Bunun gibi öldükten sonra insana ayan olacak pek çok şey, tasavvuf yolunda erişilen makam ve mertebelerle kalp gözü ile görülür hale gelir.
 
Yüce Allah (c.c.) bizlere hidayet ve irşat nasip eylesin. Âmin.
Muhsin İyi
Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek