Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Hadisi Şerife Göre İmanın Tadı...

Gönderen Konu: Hadisi Şerife Göre İmanın Tadı...  (Okunma sayısı 3456 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı hakkinihelalet

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 2752
  • Canim Oğlum
Hadisi Şerife Göre İmanın Tadı...
« : Haziran 28, 2008, 11:28:39 ÖÖ »
Hz. Peygamber (s.a) buyurur: “Şu üç özeliğe sahip olan kimse imanın tadını bulur: 1. ALLAH ve resulünü her şeyden çok sevmek, 2. Sevdiğini ancak ALLAH için sevmek, 3. Küfre dönmekten, ateşe atılmaktan çekindiği gibi çekinmek.” (Buhari, iman,9: Müslim, iman, 67)

Hadisimizdeki “imanın tadı” sözü ilgi çekici bir ifadedir. Demek ki iman tad veren bir şeymiş. Bu bir manevi taddır, lezzettir, huzurdur. Maddi lezzetlerle kıyaslanamaz. Bedenimize, organlarımıza hitap eden lezzetler, tadlar sınırlıdır. Doyum noktasına ulaştıktan sonra sıkıntı vermeye başlar. Susuzluktan yanıp tutuşan bir kimse belli miktar su içtikten sonra fazlasını içemez, içmeye kalkarsa bünyesi kabul etmez. Bütün maddi lezzetleri buna benzetebiliriz.

Mehmet Akif “İmansız olan paslı yürek sinede yüktür” der. Gerçekten inanan insan daha güçlüdür, inancı köklü ve tad alma seviyesine çıkmışsa bu gücü daha da artar.

Her inanç kendine göre değerlidir. Hadiste söz konusu olan ise elbette İslam dininin inancıdır. Dinimizde iman esasları bellidir. Bunları kabul eden, diliyle söyleyip içinden benimseyen kimse iman etmiş sayılır. Bu ön şartları yerine getirdiği halde, manevi huzuru bulamayan, mutlu olamayan çok insan vardır. Bu eksiklik nasıl giderilebilir?

Bunun yollarından biri, Hz. Peygamber’in ifadesiyle söylersek “imanın tadını bulmak” suretiyle mümkün olur. İmanın tadını elde etmek için gerekli görülen üç şarttan ikisi “sevgi”ye dayanıyor: ALLAH ve Resulünü her şeyden daha çok sevmek ve bir kimseyi severse ancak ALLAH için sevmek..

Sevginin gücü

Kur’an-ı Kerim’de “sevgi” sözü sıkça geçer. Mâide suresinin 54. ayetinde “ALLAH onları sever, onlar da ALLAH’ı severler” buyrulur. Yani sevmek ve sevilmek ALLAH’ın vasfıdır. “Sevelim sevilelim” sözünün menşei bu ayet olsa gerektir. Bakara suresinin 165. ayetinde de: “Mü’minlerin ALLAH’a karşı pek şiddetli bir sevgisi vardır” denir. Buradaki şiddetli sevgi (eşeddü hubben) ALLAH aşkı olarak değerlendirilir.

Sevgi en güçlü ve yapıcı duygumuzdur. Onu pek çok objeye yöneltebiliriz. Bunlara beşeri/mecazi sevgi de denir. Dini-tasavvufi inanışa göre en çok sevilmesi gereken ALLAH’tır. ALLAH kâinatı bir sevgi eseri olarak yaratmıştır. Bir bakıma yaratmak sevmek demektir. Buna göre sevginin kaynağı ALLAH’tır, o sevmiş de yaratmıştır. Ona yakın olmanın en kestirme yolu O’nu sevmektir.

ALLAH’ı sevmek nasıl olur? O’nu sevmek, kendisini yanımızda, yakınımızda, içimizde hissetmek; O’nunla ilgiyi, iletişimi devam ettirmektir. O’nun rahmeti ve şefkati gazabından üstündür. “Bana bir adım yaklaşana ben on adım yaklaşırım” buyurur. Onun rızası, hoşnutluğu bizim iyi insan, olgun insan olmamız yönündedir.

Bu bakış açısından sevgi dindarlığı dediğimiz anlayış çıkmaktadır. Sevgi ve aşka dayalı din ve iman anlayışı daha içten, daha sıcak ve daha kucaklayıcı bir görünüm taşır. Aşka dayalı iman, sahibinin eşyaya, çevresine, öteki insanlara ve ALLAH’a karşı daha içten ve candan yaklaşmasını sağlar.

Sâdece kitâbî bilgilere dayanan bir îmân anlayışı vecd ve heyecandan mahrum, son derece "kuru" bir mâhiyet arzeder. Böyle bir dindarlık da mânevî zevkten yoksun, âdetâ robotlaşmış ve mekanik bir görüntüye sâhip olur. Îman ve dîne ruh ve revnak verecek olan sevgidir, aşktır. Kur'an'da da bir kaç yerde "Kalbleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun" denir. (Bk. Zümer,39/22; Hacc, 22/53)

Peygamber’i sevmek

Hadisteki ikinci nokta Hz. Peygamber’i sevmektir. Peygamber bize ALLAH’ı tanıtan yüce bir şahsiyettir. Onun meşhur isimlerinden biri “Habîbullah” (ALLAH’ın sevgilisi)’dir. ALLAH’ı seven kimsenin onun sevdiğini sevmesi tabii bir sonuçtur. Peygamberi sevmek demek onun yolunda gitmek demektir. “Kişi sevdiğiyle beraberdir” hadisi sevenlere bir müjdedir.

Hz. Peygamber zamanında Abdullah adında birisi vardı, halk arasında kendisine hımâr (eşek) lakabı takılmıştı. Hoş sohbet biriydi, ara sıra latifeleriyle Hz. Peygamber’i güldürürdü. Şarap içtiği için zaman zaman Hz. Peygamber kendisine hadd (bir tür ceza) vurdururdu. Anlaşılan müzmin alkolik olmalı ki yine bir gün sarhoş halde huzura getirilmişti. Gene hadd vurulacaktı, orada bulunanlardan Hz. Ömer adama lanet okuyup “içki yüzünden ne kadar çok yakalanıp geliyor!” diye söylendi. Bunu duyan Resulullah dedi ki : “Ey Ömer ona lanet etme, vi kesin olarak bildiğim bir şey varsa, o da, Abdullah’ın ALLAH’ı ve Resulünü sevdiğidir”. (Bk. Tecrid-i sarih terc., II, 253-54).

_________________
Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?...Dudaklar gülerken insan ağlayamaz mı ?

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek