Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Dokunmanın Esrarı

Gönderen Konu: Dokunmanın Esrarı  (Okunma sayısı 2187 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı stalker

  • Grupsuz
  • *
  • İleti: 1986
  • Cinsiyet: Bay
Dokunmanın Esrarı
« : Ağustos 04, 2009, 01:18:53 ÖÖ »
Dokunmanın Esrarı


"Bir an gözlerimizi kapatıp görme engelli olduğumuzu düşünelim. Dokunma hissini kullanmadan bir hareket yapmanın ne derece imkânsız olduğunu fark ederiz. Bir başka deyişle dış dünyanın âdeta parmak uçlarımıza indiğini hissederiz. Günlük hayatta çok sık kullandığımız; ancak çoğu zaman farkına varamadığımız dokunma hissimizin şaşırtıcı özellikleriyle bir anda baş başa kalırız. Dokunma hissimizi, bedenimizin dış dünya ile irtibatını sağlayan radar olarak düşünebiliriz. Dokunma, insanın varlık âlemiyle ilk tanışma yoludur. Bir bebek, hayata gözlerini açar açmaz dış dünyayı dokunma hissiyle tanımaya başlar.

Görme ile bir cismin rengini ve geometrik özelliklerini anlayabiliriz; ancak, dokunmayla maddeye temas eder, dış dünyayla bir yakınlık elde ederiz. Nesnelerin sıcaklık, soğukluk, sertlik, yumuşaklık ve şekil hususiyetlerini, dahası; algılanan şeyin hoşa gidip gitmediğini dokunma hissiyle anlarız. Bütün bu keşif faaliyetlerinin yerine getirilme işi deriye verilmiştir.

Beyindeki hususi merkezlere duyu sinirleriyle bağlanan derimiz, herhangi bir cisme temas ettiğinde bütün bu fonksiyonları içyapısındaki özel alıcılar vasıtasıyla yerine getirir.

Dokunma hissinin oluşmasında vazifeli elektrik sinyalleri
İnsan vücudunda dışarıdan gelen uyarıları almak ve iletmekle görevli çeşitli alıcı hücreler (reseptörler) vardır. Deri; mekanik enerjideki değişmelere karşı hayli hassas olan dokunma ve basınç reseptörleriyle donatılmıştır. Mekanik algılayıcılar, mekanik enerjinin elektrokimyevî enerjiye dönüştürüldüğü ve böylece sinir sinyallerinin oluşturulduğu mekanik reseptörlerdir. Bunlara ilâveten deride, soğuk ve sıcaklık hissi için ayrı ayrı yapıda yaratılmış, sıcaklık değişikliklerine, ağrı ve hasar verici uyaranlara duyarlı reseptör çeşitleri de bulunur.

Dokunma hissi, deriye veya derialtı dokulara sinir lifleriyle bağlanmış mekanik algılayıcılar vasıtasıyla oluşur. Bir kumaşa dokunduğumuzda derideki algılayıcılar beynin ilgili merkezlerine elektrik sinyalleri gönderir. Bu elektrik sinyallerinin beyinde yorumlanmasıyla da o kumaşa ait yumuşaklığı hissederiz. Derideki mekanik algılayıcılar, derinin mekanik uyarılmasına seçici cevap veren periferik sinir sistemi elemanlarıdır. Alt deride dokunma hissi için hususi olarak yaratılmış serbest sinir uçları (Merkel diskleri, Ruffini sonlanmaları, Pacini cisimciği, Meissner cisimciği, Krause soğanı) vardır. Her bir cisimciğin farklı bir uyaran tipine hassas olduğu iddia edilmiş ise de, deney çalışmalarında bu durum ispatlanamamıştır. Her bir cisimcik ayrı bir vazifeyi üstlense de, kesin hatlarla bir ayrım yapılamamaktadır. Meselâ Meissner cisimciği (corpuscula tactus) düşük frekanslı dokunma duyusu işleminde vazifeli bir mekanik algılayıcı olduğu hâlde, basınç değişikliklerinin algılanmasında da rol üstlenmektedir. Esas olarak ağrı reseptörleri olan serbest sinir uçları; mekanik gerilme, sıcaklık artışı, kimyevî madde veya kan akışında azalma gibi uyaranlara da cevap verir. Şuur sahibi olmayan bütün bu cisimcikler, her bir hissin oluşmasında âdeta kolektif bir şuurla hareket etmektedir.

Derimizin herhangi bir bölgesiyle hissedebildiğimiz hâlde, bir nesnenin niteliğini (sıcaklık, soğukluk, sertlik, yumuşaklık ve şekil hususiyetlerini) anlamak için acaba neden genellikle ellerimizi kullanırız? Bu soruya, ellerin manevra kabiliyetinin daha iyi olduğu, dolayısıyla bu şekilde cisimlere ulaşmanın ve onları kavramanın daha kolay olduğu şeklinde bir cevap verilebilir. Ne var ki, tek sebep bu değildir. Ellerin kavrayıcı hususiyeti ve hareketliliği yanında, bu tercihin asıl sebebi; avuç içi, hususiyle de parmak uçlarındaki reseptör yoğunluğunun diğer vücut bölgelerine nispeten çok fazla olmasıdır. Santimetrekareye düşen 2.500 reseptörle (1.500 Meissner cisimciği, 750 Merkel hücresi, 75 Paccini cisimciği, 75 Ruffini cisimciği ) parmak uçları, derinin en yüksek reseptör yoğunluğuna sahip bölgesidir. Bu yüksek reseptör yoğunluğu sayesinde dokunduğumuz nesneye ait sinyaller süratle beyne iletilmektedir. Dokunma reseptörlerinden çıkan sinyaller, merkezî sinir sistemine A duyu sinir lifleri, kısmen de C sinir lifleri vasıtasıyla iletilir. A lifler 5–12 m çapta olup iletim hızları 30–70 m/s'dir. Bu, dokunduğumuz bir nesneye ait uyaranların bir milisaniyeden daha kısa bir sürede merkezî sinir sistemine ulaşması demektir. Dokunma hissi ‘lemniskal' ve ‘anteraolateral' yol olarak adlandırılan iki farklı sinir demetiyle iletildiğinden omurilikte çok yaygın hasar olmadığı sürece, dokunma hissi bütünüyle ortadan kalkmaz.

Sıcaklık ve ağrı arasındaki ince çizgi
Deride sıcaklığa duyarlı reseptörler, vücut ısısının üstündeki ve altındaki sıcaklığa cevap verenler (sırasıyla Ruffini cisimcikleri ve Krause soğanı) olmak üzere iki gruptur. Soğuğa duyarlı reseptörlerin sayısı, sıcağa duyarları reseptörlerin 5–10 katıdır. Soğuğa duyarlı reseptörler 10–38 oC'ye, sıcağa duyarlı reseptörler 30–45 oC'ye cevap verirler. Bir cisme dokunduğumuzda onun sıcaklık durumunu anlarız; fakat belli bir eşik değerin üzerindeki sıcaklıklarda bundan zarar görme ihtimalimiz de vardır. Deney çalışmaları bu eşik değerin insan vücudu için 45 oC olduğunu göstermiştir. Bu derecenin üzerindeki bir sıcaklıkta doku harabiyeti oluşacağı için Yüce Yaratıcı derimize kontrol mekanizması yerleştirmiştir. Bu mekanizma sayesinde eşik değerin üzerindeki sıcaklıklar, ağrı duyusuna dönüştürülmekte ve korunma mekanizmalarının devreye sokulması için, beyne ağrı sinyalleri gönderilmektedir. Eğer böyle olmasaydı, sıcaklığın şiddetini ayırt edemeyecektik ve vücudumuzda derin yanıklar oluşacaktı.

Sun'î duyular
Bunlar, dokunma hissinin belli uyarılma kalıplarına sokulmasıyla elde edilen duyulardır. Titreşim, iki nokta ayrımı, stereognozi ve grafestezi olarak adlandırdığımız duyu çeşitleri, buna birer örnektir. Titreşim, basitçe bir diyapazonun deriye uygulanmasıyla algılanır, dokunma reseptörleri ve bilhassa Pacini cisimcikleriyle iletilir. Titreşimin en iyi alındığı yer, kemik çıkıntılarıdır. Derimizin herhangi bir bölgesine dokundurulan iki cismin ayrı uyaranlar olarak algılanması için aralarında belli bir mesafe olmalıdır. Bölgeye göre farklılıklar gösteren bu mesafeye, iki nokta eşiği denir. Sırt bölgesinde bu eşik değer, 65 mm iken, parmak uçlarında 3 mm kadardır. Basit bir metotla bu mesafeyi kendi kendimize tecrübe edebiliriz. Bir cetvelin iki ucuyla sırt bölgesine dokunduğumuzda başlangıçta cetvelin iki ucu arasındaki mesafe, eşik değerin altında olduğu için, tek bir uçla dokunuluyor gibi hissederiz. Bu durum cetvelin iki ucu arasındaki mesafe 65 mm'yi aşana kadar devam eder. Parmak uçlarında ise 3 mm'den uzak nokta uyaranları iki ayrı uyaran olarak değerlendirilir. Stereognozi, elle dokunarak cisimleri tanıma kabiliyetidir. Normal insanlar daha önceden bildikleri cisimleri sadece dokunarak tanıyabilirler. Grafestezi ise stereognozinin hususi bir şekli olup, gözler kapalı iken avuç içine yazılan yazıların anlaşılmasıdır. Bu sun'î duyuların kaybı, merkezî sinir sisteminde çeşitli hastalıkların habercisi olabilir. İnsanı hayrete düşüren bu durumu Bediüzzaman Hazretleri şu şekilde ifade ediyor: "Evet, görünüyor ki, şu âlemde tasarruf eden Zât, nihayetsiz bir hikmetle iş görüyor. ...bedenin hüceyrâtında, her yerinde, her cüz'ünde faydalar ve hikmetlerin gözetilmesi, hattâ bâzı âzâsı, bir ağacın ne kadar meyveleri varsa, o derece o uzva hikmetler ve faydalar takması gösteriyor ki, nihayetsiz bir hikmet eliyle iş görülüyor."

Dokunma organının deri olduğunu söylemek yanlış olmasa da, derinin sadece dokunma vazifesi yaptığını söylemek eksik ve yanıltıcıdır. Deri bir duyu organı olmasının yanı sıra, biyolojik, fizikî ve kimyevî faktörlere karşı müdafaa, zararlı (toksik) maddelerden arınma, su dengesini ayarlama, yara iyileşmesini sağlama, bağışıklık sisteminin önemli bir bölümünü oluşturma, metabolik ve hormonal faaliyetlere katkıda bulunma ve vücut sıcaklığını düzenleme (termoregülasyon) gibi görevleri olan başlı başına bir yaratılış mu'cizesidir. Bütün bu hususlara bakıldığında, her birinin hayatî önem arz ettiği ve bu hususlardan herhangi birinin eksikliği durumunda hayatın sebepler açısından imkânsız olduğu görülecektir.
Turan Leventoğlu

Kaynaklar
- Greenspan, J. D., and Bolanowski, S.J. (1996). "The psychophysics of tactile perception and its peripheral physiological basis", In Handbook of Perception and Cognition 7: Pain and Touch, L.Kruger, ed., pp. 25-103, Academic Press, San Diego.
- Odom RB, James WD, Berger TG. Andrews' Diseases Of The Skin. WB Saunders Company, Philadelphia, 2000
- Türkiye Klinikleri J Cosmetol 1999, 2:1-8
- Yücel A. Akut ağrı nörofizyolojisi. Hasta kontrollü analjezi (PCA). İstanbul: MER Matbaacılık Yayıncılık, 1997: 5–19.

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek