Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Gücünü Kaybettigin Yer, Baştan Alman Gereken Yerdir

Gönderen Konu: Gücünü Kaybettigin Yer, Baştan Alman Gereken Yerdir  (Okunma sayısı 2940 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı xxpınar

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 556
  • Cinsiyet: Bayan
  • Neyseler birikti içimizde...
Gücünü Kaybettigin Yer, Baştan Alman Gereken Yerdir
« : Haziran 23, 2008, 07:44:16 ÖS »
insan ömrü; kaç yılı aşmış olursa olsun, ne kadar dert keder, hiç kimseye nasip olmayacak mutluluklar dahi görmüş olursa olsun belirli aralıklarla yenilenmeye tabi olur. bu yenilenme çizgileri ve süreçleri bir nevi geçmişle hesaplaşma, elde ettiklerini ve elde tutabildiklerini fark edebilme, bu gününe seni getiren tecrübe ve tecrübesizliklerinle muhasebe ile geçer.

termodinamiğin ikinci kanununda en basit anlamda “düzen her zaman düzensizliğe yönelim içerisinde bulunur ve düzen için harcanan çaba düzensizliğe sebep olan çabadan her zaman daha fazladır” mantığı bulunur. zor şartlarda elde edilen mutluluk, huzur, ruhsal dinginlik, bu kanunun gereği olarak en küçük etkilerde bozulabilmekte, hızla düzensizliğe yola alabilmektedir.

maddi anlamda açılandırır isek; yıllarca çalışarak didinerek satın aldığın bir ev ufak bir depremde, bir araba trafik kazasında, çok sevdiğin bir giyecek bir çiviye takılarak heba olur gider. varlığı mutluluk sebebi olan o eşya, mülk bir an mutsuzluğunun kaynağına dönüşür ve işin daha acı tarafı elde hali hazırda bozulmamış olan düzenlerine karşı ön yargılı ve panikatak yaklaşmanı sağlar.

manevi boyutta elde olan değerlerin tahrip olması daha zor ama neticesinde daha acıdır. bir insanın çok zengin olması maddi bir düzendir, lakin bu düzendeki düzensizlik; o insanın fakirliğin ne olduğunu bilmemesidir. bütün servetini yitirdiğinde hiç bilmediği bambaşka bir dünya ile karşılaşır ve iç hesaplaşmaları, korkuları o kişiyi intihara kadar götürür. manevi yapının sağlam olmasının ince ve basit kuralları vardır.

- irade: insanın doğasında bulunan ve yaşamını birinci dereceden etkileyen bir potansiyeldir. maddi ve manevi irade olarak ikiye ayrılır ve her ikisi de birbiriyle dolaylı olarak bağlantılıdır.

maddi irade; parasal ve fiziki irade olarak basitçe sınıflandırılabilir.

manevi irade; insanın psikolojisini ayakta tutan iradedir. kişinin kendi iç dünyasında yaşadığı müspet ve menfi yoğunluk gerçek yaşam kalitesini belirler. manevi iradenin güçsüzlüğünün önce sebeplerini daha sonra sonuçlarını incelemek gerekirse; sürekli olumsuz düşünmek, başa gelen bütün sıkıntılardan ders çıkartmak yerine şikayet etmek, itikad (dini inanç) eksikliği veya yaşamına entegre edememe sorunu vb. eksi yöndeki durumlar iradeyi zayıf düşürür. sonuçta ise; kendini sosyal hayattan soyutlamak, yaşamın bütün normlarına karşı aşırı nefret, karakter zaafları ve hatta tıynetsizlik, uç noktada kendine fiziksel olarak zarar vermek ve intihar.

bir insan sürekli harama yöneltir dini vecibelerini yerine getirmez, bu konuda bir eksiklik hissetmez, inanç kaybı yaşar ve kendinden nefret ederse iradesini aşırı derecede zayıflatır. halbuki allah c.c. insana kaldıramayacağı yükü asla yüklemez. insanın kaldıramadığı kendi iradesindeki eksikliğinden kaynaklanmaktadır.

- inanç: neye? ne için? ne zamandan beri? ne zamana kadar? sorularının tamamının yanıtını verdikten sonra sağlam inanç temelleri oluşur. inançların başında tanrı inancı vardır. birey doğası ve doğanın şu anki işlevselliği gereği başlangıç ile sonun olmak zorunda olduğuna inanır. tanrı inancı bu konuda bizlere çok büyük kolaylıklar sağlamaktadır. yukarıdaki soruların cevabına kolayca; “allah'a, muhtaç olduğumuz için, o’ndan geldiğimiz zamandan, o’na döndürüleceğimiz zamana kadar inanıyoruz” şeklinde cevap verdiğimiz zaman yolun büyük bir kısmını ve hatta tamamını aşmış oluruz.

- kendini sevmek: manevi huzurun ve sevmenin başlangıç noktası; insanın bizatihi kendisi, psikolojik durumu, sosyal statüsü, fiziksel görünümü vs..vs.. gibi denklemin bilinen kısımlarıdır. her ne olursa olsun, doğrularınla, yanlışlarınla, fiziki veya ruhsal eksiklerinle yüzleşip, aynada kendini önce kendine beğendirmek zorundasındır. işin pollyannacılık kısmını bir kenara bırakıp hakikat kısmına baktığımıza zaman, bizi yaradan allah teala’nın, daha biz dünya hayatına başlamadan önce, bütün eksikliklerimizi ve fazlalıklarımızı kaderimize işlediğini bilmeliyiz. eğer bu şekilde bakmayı başarıp da, kendimize isyan etmezsek; bizim bu hayattaki eksikliklerimizin, ahir hayattaki fazlalıklarımız ile kapatılacağını biliriz. bu dahi kendimizi ve kusurlarımızı sevmemiz için yeterli sebeptir. önce kendimizi sevmeli ve daha sonra “kendimizle barışık halimizi” insanlara sevdirmeliyiz.

insan en şerefli mahlûkat olarak yaratılmıştır. yani en üstün mahlûkat... bunun farkında olamayan insanlar her zaman kendisinde bir eksiklik görür ve hatta eksikliği yoksa dahi kendisinde kusurlar oluşturur ve bu şekilde yansıtır. sürekli depresyonda görünümü veren insanlar (-ki son zamanlarda çok moda bir söylem olmuştur bu, normal olmak çok ayıplanacak bir durummuş gibi) bir zaman sonra ruhsal dengesinde, tedavisi gerçekten zor yaralar açar. kişinin kendisiyle barışık yaşaması mecburidir.

- seçim yapabilmek: kendi hayatına hakim olabilmek için, kendi seçimlerini yapabilmen gerekir. başkaları senin için seçim dahi yapacak olsa, bu tamamen senin kontrolünde gerçekleşmeli ve hayatına başka insanların bizatihi etkisinden ziyade, sadece fikirlerinin yön vermesini sağlamalısın. pek çok insanın, hayatın kendisi için sürekli acı, sıkıntı, keder getirdiğini düşünmesinin en büyük sebebi budur. kendi seçimlerini yapamayan ve bunu alışkanlık haline getiren bir kişi, içine düştüğü durumlardan kurtulabilmek için sürekli yardım edilmeye muhtaç olur. bu bir nevi pasif asalaklık*tır. farkında olmadan kendi hayatında bir figüran konumuna düşmüşsün ve ileriki yaşantıda başına gelebilecek güzel hadiseleri en başından kovalamışsındır.

seçimler bu noktada çok önemlidir. kendi yaptığın seçimden dolayı bir hataya da düşsen bu senin şahsi hatandır ve bu hatadan ders alma payın daha fazladır. bir adım atarken diğer adımın hesabını yapmayı ancak bu şekilde öğrenebilirsin. aksi takdirde attığın bir adımda ayağının bir çukura girmesi ve kırılması demek, daha atacağın nice adımların en başından heba olması demektir. “mü’min bir delikten iki def’a sokulmaz.” hadis-i şerifi’nden de anlaşılacağı üzere; aklı selim insan aynı hatayı bile bile ikinci kez yapmaz. eğer hayat seni aynı hatayı tekrar yapman yolunda sürüklüyorsa, kendini o hayattan çıkartmalısındır ve bu senin iradenin gücüyle olacaktır. bir şeylerin yanlış gittiğini hissettiğinde yaptığın seçimleri tekrar gözden geçirmekle vakit kaybetmeyip, tamamen aklından silip atmalısındır. unutmamalısın ki kritik yerlerdeki bütün sorular, her zaman çalışmadığın yerden çıkar.

- kaderi anlamaya çalışmak: bu nokta çok önemlidir. insan farkında olmasa da kendi kaderinin efendisidir. pek çok kişi kaderin tek bir senaryo olduğunu düşünür ve başına gelen her şeyin sebebini kendi seçimleri değil kaderinde yazılanın kazası olarak görür. evet aslında bu kısmen doğrudur; lakin biraz daha derine indiğiniz zaman bir insan ömründe birden daha fazla kader olduğunu fark edebilirsiniz. buna verilebilecek en basit örnek ölümle burun buruna gelip de sıyrıldığın zamandır. bir saniye önce o kaldırıma çıkmış olmasaydın araba sana çarpacaktı ve hayatın o yönde gelişecekti. peki insanın kendi seçimleri kaderini nerelerde etkiler, kaderin hangi kısımları değişebilir, hangi kısımları kalıcıdır.

kaderin kalıcı olan bölümleri; bunlar standart hayatımızın süreçlerinden oluşur. doğmak, büyümek, ölmek.

kaderin seçimlere bağlı değişen kısımları; bu durumu örneklendirirsek daha anlaşılabilir olacaktır. psikolojik buhran içerisindesindir, her şey üstüne üstüne gelir, artık dayanacak tahammül edecek güç kalmamıştır (-ki allah c.c. kimseye kaldıramayacağı yük vermez.) intiharın eşiğindesindir. uçurumun kenarına kadar gelirsiniz, bu sizin kaderinizde vardır ve size iki seçenek sunulur; ya kendi hayatına kastedersin ya da geri dönersin. her iki durumda da başka bir kader hali hazırda yazılı bulunmaktadır ve sen yaptığın seçime göre yazılan kaderi yaşamaya devam edersin. tabiî ki sadece burada seçimler devreye girmez. sen o noktaya gelene kadar pek çok yol ayrımından, pek çok kere yanlış olana sapmışsındır. neden böyle oluyor? sorusunun cevabı, kabaca; “kendimden dolayı”’dır. ama asıl cevap “yanlış yaptığım seçimlerden dolayı”dır. çünkü seçtiğin kaderde senindir, seçmediğin kaderde.

alim kişiler kaderi, çok dallı, budaklı bir ağaca benzetir. gövdeden doğar ve ilerler. ben ise buraya yaprakları eklemek gerektiğini düşünüyorum. kimi yapraklar daha aşağıdadır. çünkü zirveye giden dallardan değil, daha kısa olan dallardan zuhur etmiştir. bazı yapraklar ise zirvededir. çünkü o yapraklar sürekli zirveye gözünü dikmiş olan dalların ürünüdür. eğer insanı da bir ağaca benzetirsek, o her iki yerde bulunan yapraklarda kendi dallarından (kader yollarından) peyda olmuştur.
alıntı


kadere teslim olmak =allah c.c.’a teslim olmaktır ve seçimleri müspet olarak allah c.c.’ın emirlerine uygun olarak yapmak bizleri zirvedeki yaprakların konumuna getirecektir.

manevi yapının sağlam olması için kader ile seçim konularını iyi tespit etmen gerekmektedir. mutluluk ve huzur her zaman kapıdadır, onu içeriye almak kapıyı açmak kadar basittir.

unutmaman gerekir ki; gücünü kaybettiğin yer tekrar başlaman gereken yerdir. seçimleri tekrar gözden geçireceğin yer değil, yepyeni seçimleri yapman gereken yerdir.
« Son Düzenleme: Mart 16, 2010, 09:04:44 ÖS Gönderen: gözyaşı »

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek