Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Taif Yolculuğunun Semeresi

Gönderen Konu: Taif Yolculuğunun Semeresi  (Okunma sayısı 1937 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ebrar

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 2485
  • Cinsiyet: Bayan
Taif Yolculuğunun Semeresi
« : Kasım 03, 2008, 11:48:17 ÖÖ »
Taif Yolculuğunun Semeresi


Resul-i Ekrem (sav)’in amcası Ebu Talib ve hazretin şefkatli eşi Hatice bir kaç gün arayla dünyadan göçtüler Resul-i Ekrem (sav) böylece, evinin dışında en iyi yardımcısı ve müdafilerinden olan Ebu Talib’i, evinin içinde ise en iyi teselli kaynağı ve dostu, Haticeyi kısa bir arayla kaybetti

Resul-i Ekrem (sav)’e güç gelen Ebu Talib’in vefatı, Kureyş’in incitme elini daha da açtı Ebu Talib’in vefatından, bir kaç gün geçmemişti ki, Resul-i Ekrem (sav) bir sokaktan geçerken çöple dolu bir kutuyu başına boşalttılar Toprağa bulanmış olarak evine döndü Hazretin kızlarından biri (En küçük kızı Fatıma selamullahi aleyha) yanına geldi Babasının başını ve saçını yıkadı Resul-i Ekrem (sav) aziz kızının gözlerinden yaş geldiğini görünce “Kızcağızım, ağlama ve üzülme, baban yalnız değil, Allah onun müdafiiydi” buyurdu

Bu olaydan sonra yalnız başına, Mekke’den dışarı çıktı Sakif kabilesini, irşad ve davet için, Mekke’nin güneyinde olan ve Mekke zenginlerinin eğlence yeri olan, iklimi ve güzelliğiyle meşhur, Taif şehrine doğru yola çıktı

Bu iş, Taif halkının, fazla hoşuna gitmediO güzel şehrin halkı da, Mekkelilerle, aynı ruh yapısına sahiptiler Mekke’ye komşu olarak, putlarının sayesinde, müreffey bir hayat yaşıyorlardı

Fakat Resul-i Ekrem (sav) ye’s ve ümitsizliğe kapılan ve müşkülattan korkan kişilerden değildi O istidatlı bir elemanı, kendisine çekmek ve onun gönlünü almak için, en büyük zorluklarla karşılaşmaya hazırdı

Taif’e girdi Taif halkından da daha önce Mekkelilerden duyduğu sözleri işitti Biri “Allah’ın dünyada senden başka seçeceği bir kul yokmuydu?” dedi Diğer biri “Eğer sen Allah peygamberiysen, Kabe’nin örtüsünü, çalmış olayım” dedi Üçüncüsü “Ben seninle konuşacak kimse değilim” dedi ve bunun kabilinden sözler

Yalnız hazretin islama davetini kabul etmemekle kalmadılar, hatt kenarda köşede bir kaç kişinin peyda olup onun sözlerine kulak vermelerinden korkarak bir çocuk ve ayak takımından olan bir kaç kişiyi, hazreti, Taif’ten kovmaları için, kışkırttılar Onlar da küfredip taş atarak onu kovaladılar Resul-i Ekrem (sav) güçlükler ve pek çok yaralar arasında, Taif’ten uzaklaştı Kureyş’in zenginlerinden olan Atabe ve Şibe’nin, Taif dışındaki bağına geldi Tesadüfen onlar da oradaydı Bu iki kişi uzaktan peygamberin halini görmüşler ve bu olaya gönülden sevinmişlerdi

Çocuklar ve ayak takımı kimseler artık geri döndüler Resul-i Ekrem (sav), Atabe ve Şibe’den uzakta bir üzüm dalının gölgesine bir müddet istirahat etmek için oturdu Yalnızdı, kendisi ve Allah’ı vardı Yüzünü Allah’ın dergahına çevirdi ve dedi: Ey Allah’ım, zayıf ve güçsüzüm Çare yolları kapandı, halkın alay ve istihzasını sana şikayet ediyorum Ey şefkatlilerin en şefkatlısı, itibarsız ve madunların Allah’ı, senin Sensin benim Allahım Beni kime bırakıyorsun? Bana kaş çatan, bir yabancıyı veya düşmanı, bana üstün tutar mısın? Ey Allahım, başıma gelen şeyler, benim buna müstahak olmam ve bana kızmandan değilse korkum yok Fakat selamet ve sıhhat meydanı bana genişse, karanlıkların seninle aydınlandığı, dünya ve ahiret işlerinin seninle yürüdüğü zatının ışığına sığınırım Bana kızdığın ya da azap verdiğin zaman, onlara hoşnuttum, taki sen, benden hoşnut oluncaya kadar Senden ve senin vesilenden başka dünyada, ne bir dönüş, ne bir değişiklik ne de bir güç vardır

Resul-i Ekrem (sav)’ın bu yenik halinden memnun olan Atabe ve Şife, akrabalık hissiyle ve yakınlık mülahazasıyla, yanlarında gelen hıristiyan köle Addas’a bir tabak üzüm doldurmasını ve orada, bir üzüm dalının gölgesinde oturmuş olan adamın yanına bırakmasını ve hemen dönmesini emrettiler

Addas üzümleri getirdi, bıraktı ve “ye” dedi Resul-i Ekrem (sav) elini uzattı bir üzüm tanesini ağzına götürmeden önce, Bismillah kelimesini söyledi Bu kelime o güne kadar Addas’ın kulağına gelmemişti İlk defa onu işitiyordu Resul-i Ekrem (sav)’in yüzüne dikkatle baktı ve “bu kelime, bu bölge halkınca kullanılmıyor, bu nasıl bir cümledir?” dedi

Resul-i Ekrem (sav) -Addas nerelisin? Hangi dindensin?

- Neynevalıyım ve hristiyanım

- Neynevalı mısın?!Allah'ın salih kulu olan Yunus bin Metta’nın şehrinden mi?

- Tuhaf, sen burada ve bu halkın arasında nereden Yunus bir Mettanın ismini biliyorsun? Neyneva’da, orada bulunduğum vakitlerde, Yunus’un babası, Metta’nın ismini bilen, on kişi dahi yoktu

- Yunus kardeşimdir O Allah elçisiydi Ben de Allah’ın peygamberiyim

Atabe ve Şife, Addas’ı oturmuş ve konuşmakla meşgul görünce içleri eridi Çünkü Resul-i Ekrem (sav) konuşmaktan, her şeyden daha çok korkarlardı Addas’ı çökmüş, Allah elçisinin elini ayağını öperken gördüklerinde, birbirlerine “Gördün mü, zavallı köleyi harap etti?” dediler[1]

[1] - Siyer-i İbni Hişam, c 1, s 419-421
 


 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek