Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Oruçla Yeni Bir Hayata...

Gönderen Konu: Oruçla Yeni Bir Hayata...  (Okunma sayısı 1625 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ZiKra

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 456
  • Ummaki, Küsmeyesin..!
Oruçla Yeni Bir Hayata...
« : Eylül 07, 2009, 01:04:47 ÖS »
İslam'ın bütün ibadetleri hayattır, hayatla iç içedir. Hayattan kopuk değildir. Hayat ayrı, ibadet ayrı gibi bir bölünme yoktur Müslümanın hayatında.

Müslümanın hayatında ibadet, bir mandalla iliştirilmiş yabancı bir parça değildir.

Müslümanın hayat dokusunun taa özünde ibadet vardır.

Gerek ferdin hayatı gerek toplumun hayatı, ibadetle el ele dokunur İslam'da...

Bir İslam insanından ya da bir İslam toplumundan, ancak, ibadeti ve sosyal hayatı Allah'a yakınlık duygusuyla bütünleşme halinde söz edilebilir.

İbadet Allah'a kulluk demekse, Müslüman, hayatının hiçbir safhasında kulluktan kopmaz. 

İbadetle hayat arasındaki ilişki, modern zamanların sekülarizm dünyevileşme laikleşme sürecinde kopmaya başlamıştır.

Sanki Müslüman, ibadetini yapar, ama hayatını İslam dışındaki ölçülerle yürütebilir gibi bir anlayışa, ya da fiili kabule sürüklenmiştir.

Oysa, ibadetin ibadet olabilmesi için bile hayatın İslam'ın bütünlüğü içinde inşa edilmiş olmasına ihtiyaç vardır.

En ferdi ibadet gibi kabul edilebilecek olan Namaz için dahi, ancak kendi içinde bütünlenmiş bir hayat, ya da hayat disiplini gereklidir. İnsanın Allah'ın huzurunda duruyor yoğunluğuna ulaşamadığı bir hayat  içinde, yani savruluşlar yaşarken, yani insanın kalbi, dimağı, uzuvlarından  her biri bir yerde takılıp kalmışken, nasıl uzuvlar bir araya getirilir, niyet yoğunlaşmasına ulaşılır ve nasıl Allahüekber denerek Huzura durulur ki?

Oruç, toplumumuzda en yaygın eda edilen ibadetlerden birisidir. 7'den 70'e ve toplumun tüm farklı kesimlerinde oruç vardır.

Soru şudur:

Toplumumuzda, orucun yaygınlığı oranında bir İslami hayattan da söz edilebilir mi? 

Sakın oruç, islami hiçbir kaygı gözetilmeden yürüyegelen bir hayata monte edilen bir davranış tarzı olmasın!

Bu ifade, orucun böyle bir hayata gerçekten de ibadet olarak girip girmediği sorusuyla da alakalıdır.

Böyle bir ifade, insanımızda ?ibadet? bilincinin hangi boyutta olduğu sorusuyla da birebir alakalıdır.

Nedir ibadet?

İbadet Rabbimize kulluk demekse, Rabbimize kulluk bizim hayatımız açısından nasıl bir belirleyicilik değeri taşımaktadır?

Burada, hiçbir oruca ibadet sorgulaması yapma  ya da İbadet oranı düşük ithamında bulunma hakkına sahip değiliz.

Ama, ibadetin insanı bütün hayatında Rabbi ile birliktelik idrakine ulaştırıcı bir mahiyeti bulunduğunu, ibadeti ancak O'nun için yaptığımızı, O'nun için yapmak demenin, O'nu unutmayan bir genel zihni kalbi doku gerektirdiğini, bunun da bütüncül bir hayat içinde mümkün olacağını belirtmek durumundayız.

Zaman zaman Müslümanlığımızı önemsemekten söz ediyoruz.

Bu uyarıyı, Ben Müslümanım diyen bir topluma yaptığımızı biliyoruz. Bunun altında kendimizi hem Müslüman olarak niteleyip, hem de onun içini gerçekten İslam'ın istediği gibi dolduramama endişesi var. Müslümanım demek önemliyse, onun içini doldurmak da önem taşımaktadır ve içi dolmayan bir Müslümanlığın, onu bizden bekleyen Kudret nezdinde kabule şayan olmayabileceğini unutmamak gerekir.

Oruç için de benzeri bir kaygı taşımak mümkündür.

Niye oruçluyuz?

Orucu niye tutarız?

Oruç bize ne katar?


Oruçsuz hayatla oruçlu hayat arasındaki fark nedir ve bu fark, bizim genel hayatımız açısından neyi ifade etmektedir?

Sevgili Peygamberimiz aleyhissalatü vesselam, ramazan-ı şerife girip de bu ay çıkmadan kendini Cenab-ı Hakka bağışlatmayan kimse perişan olsun. diyor. (Tirmizi, Deavat, 101) Ya da Kim faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır. buyuruyor. (Buhari, iman 28, savm, 6)

Aslında bu iki Peygamber ölçüsü, orucun içiçe bulunduğu yelpazenin iki farklı ucunu gözler önüne sermektedir.

Öyle ki, oruçta, hem külli bir arınmayı sağlayacak kapsayıcı bir iksir vardır, hem de oruç ikliminden geçip de Cenab-ı Hakka kendini bağışlatamamak gibi bir hüsran vardır.

Rasulullah Efendimizin bu nitelikteki ikazları bununla sınırlı değildir. Şu hadis-i şerifleri, bir Müslümanın genel hayat disiplini açısından okuduğumuzda önümüze oruç adına gerçekten farklı bir hayat çerçevesi çıkar:

Hiç biriniz, oruçlu olduğu gün çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Eğer biri kendisine söver veya çatarsa 'ben oruçluyum' desin. (Buhari, savm, 9)

Kim yalan konuşmayı ve yalan dolanla iş yapmayı terk etmezse Allah o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına kıymet vermez.
(Buhari, savm, 8)

Bu iki hadisi şeriften, oruçlu bir Müslümanın hayatında çirkin sözün, yalanın dolanın bulunmadığını öğreniyoruz. Yine bu hadisi şerifler bize,  Allah Teala'ya ibadetin, O'nun buna ihtiyacı bulunduğu düşüncesine dayanmadığını, kulluğun aynı zamanda temiz bir hayat kurmak demek olduğunu öğretiyor. 

Rasulullah Efendimiz, bunun da ötesinde, böyle temiz bir hayatın parçası olmayan, ya da böyle bir hayatı inşa etmeye imkan vermeyen bir orucun, hatta bir namazın, insan için yük haline gelişine işaret ediyor:

Nice oruç tutanlar vardır ki, kendisine orucundan kuru bir açlıktan başka bir şey kalmaz. Geceleri nice namaz kılanlar olur ki, namazlarından kendilerine kalan sadece uykusuzluktur.   (İbn Mace, Sıyam 21, Darimi, Rikak 12, Hanbel Müsned II, 373)

Rasulullah Efendimiz adeta, yalanla orucun asla bir araya gelmeyeceğini bildirirken, kişinin Müslümanlığına, kulluğuna yalan katmaması ikazını yapmış oluyor.

Bütün bunların gayet açık biçimde ortaya koyduğu gerçek şudur ki, bir insan, oruçlu olduğu halde, hayatını İslam'ın hiç de tasvip etmediği bir çerçeve içinde geçirirse, ne Rabbin affına mazhar olabilir, ne de arınma hissine kavuşabilir.

Oruç, özel zamanı olan bir ibadettir. Bir aylık bir süre içinde yaşanır. Bu süre, bir insanı, bedeni zihni  kalbi anlamda yeniden yoğuracak bir süredir.

Oruç, açlık, cinsellik gibi insanın en tabii ihtiyaçlarının yepyeni bir disipline kavuşturulduğu bir ibadettir. Bu yönüyle insanı, insana bu fıtratı veren Kudret'in ölçülerine göre yaşama hassasiyetine sevk eder.

Oruç, insanı bir yandan kendi açlığından yola çıkarak açların halinden anlamaya yöneltirken, diğer yandan sahibi olduğu malın  mülkün en asgarisi ile yetinmek zorunda bırakır ve mali kudreti azmanca tasarruftan alıkoyar. Bir anlamda o da, fakirdir. Orucu bu bilinçle tutan insanda, asla Karunlaşma tehlikesi bulunmaz.

Oruçla namaz her zaman iç içedir. Çünkü Müslümanın namazsız günü yoktur. O zaman oruç namazı, namaz orucu besler. Her iki farz (yani olmazsa olmaz) ibadet, el ele Müslüman kişiliğinin omurgası olan Allah'a kulluk bilincini dokur.

Bunun yanında İslam geleneği, ramazan Bayramı'ndan önce verilmesi gereken Sadaka-i Fıtır yanında oruçla Zekatı da iç içe geçirmiştir. Böylece, bireysel açlıkla yüreği yumuşatılan, sahip olduğu büyük mali imkanlara rağmen, İftarı ve Sahuru, 

fakir birisininkinden  çok da büyük farklar arz etmeyen sofrasıyla mal ile ilişkisinde yepyeni hesaplaşmalar yaşayan Müslüman, farz kılınan (yani olmazsa olmaz) zekatla, kendini ve toplumu yeniden inşa eder. Orada hem barış vardır hem huzur vardır.

Bütün bunlar, orucu, bir Müslümanın hayatının en hayati dokusu kılar. Oruçla hayat arasında fark edilir bir ahenk vardır. Oruç yabancı durmaz hayatında. Kimse ona bakıp Bu oruç ne bu hayat ne?? diye sormaz. Gündüz oruç tutup gece Allah'ın sınırlarının ihlali olmaz.

Burada belki Allah'ın sınırları konusundaki bilgisizliğin de, oruç  hayat ilişkisinde kopukluklara yol açtığı düşünülebilir.

Onun için de ramazan'ı, ilahi sınırlar öğrenmek ve bu sınırlar üzerindeki hassasiyetin pekiştiği bir iklim olarak değerlendirmek gerekir.

Oruç, Rabbi zül celale sunulan görkemli bir kulluk paketidir. Onun nezih bir hayatın içinden süzüp sunmak ise, yine Rabbimize yönelik ihtiramımızın eseri olacaktır. Yaralanmış, kire bulanmış bir hayatın içinden, nezih kulluk nümunelerinin çıkmayacağı açıktır.

Duamız, oruçlarımızın Rabbimizin mağfiretine mazhar olmamıza yetecek kıvamda olmasıdır.

Ahmet Taşgetiren


 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek