Argo
Argo, kanundan kaçanların dili. Uydurma dil, tarihten kaçanların...
Argo, korkunun ördüğü duvar; uydurma dil şuursuzluğun.
Biri günâhları gizleyen peçe, öteki irfanı boğan kement.
Argo, yaralı bir vicdanın sesi; uydurma dil, hafızasını kaybeden bir neslin.
Argo, her ülkenin; uydurma dil, ülkesizlerin.
Asâletini Kaybeden İrfan
İrfanı hisarla kuşatmış Doğu, mâbede bezirgân sokmamış. Yıllarca davar gütmüş, odun taşımış çömez... Meşaleyi çetin imtihanlardan sonra tutuşturmuşlar eline. “Emanetleri ehline tevdi ediniz,” demiş din.
Mürit: ceset. Can: mürşidin nefesi. Hint’te hocaların soyadı taşınırmış. Karâbetlerin en mukaddesi, şâkirtle üstat arasındaki bağ.
Asırlar geçti, birer birer söndü meşaleler. İrfan asâletini kaybetti. Hafızaya çakıl taşı gibi saplanan bilgi kırıntılarına yeni bir ad bulduk: kültür. Genç kuşaklar, Batı’nın bit pazarlarından ithal edilmiş bu hazır elbiselere küçümseyerek bakıyor.
Hoca öğretmen oldu, talebe öğrenci. Öğretmen ne demek? Ne soğuk, ne haysiyetsiz, ne çirkin kelime. Hoca öğretmez, yetiştirir, aydınlatır, yaratır. Öğrenci ne demek? Talebe isteyendir; isteyen, arayan, susayan.
Bu Firar Bir Kabil Kompleksi
Her dudakta aynı rezil şikâyet: yaşanmaz bu memlekette!
Neden? Efendilerimizı rahatsız eden bu toz bulutu, bu lâğım kokusu, bu insan ve makine uğultusu mu? Hayır, onlar Türkiye’nin insanından şikâyetçi. İnsanından, yani kendilerinden. Aynaya tahammülleri yok. Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını “yaşanmaz” laştıranlardır.
Türk aydını, Kitab-ı Mukaddes’in Serseri Yahudisi. Hangi Türk aydını? Kaçanlar ne Türk, ne aydın. Bu firar bir Kabil kompleksi.
(Cemil Meriç,Bu Ülke'den)