Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Acı Bir Gerçekle Buz Keser Ruhum

Gönderen Konu: Acı Bir Gerçekle Buz Keser Ruhum  (Okunma sayısı 2305 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı sahra cold

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 4439
  • Cinsiyet: Bayan
  • ........
Acı Bir Gerçekle Buz Keser Ruhum
« : Ocak 23, 2010, 03:36:02 ÖS »
Tik, tak; tik, tak…
Saatin tıkırtıları beynime inen balyoz darbesi gibiydi. Saniye durmadan dönüyor, dönüyor; onunla beraber benim başım da dönüyordu. Gözümü duvardaki saatten ayıramıyordum. Akrep, sanki her zamankinden daha hızlı yol alıyordu. Acelesi mi vardı acaba?... Bu düşünceler içerisindeyken öfkeyle baktım saate. Birden sanki karşımda bir canavar varmış gibi saati aldım, hızla gar dolabın içine koyup, kapısını kilitledim.
Nefes nefese kalmıştım, kalbim hızlı, hızlı atıyordu. Sonra büyük bir felaketi önlemiş gibi duvara, saatin asılı olduğu yere baktım. Derin bir oh çektim. O an duvardaki tablo ilişti gözlerime. Hafif bir tebessüm belirdi yüzümde. Bu defa ona doğru götürdü adımlarım beni. Usulca tabloyu elime aldım. Dudaklarım titremeye başladı. Eskilerden kalma bir tabloydu bu, daha ben ilkokula gidiyordum, ailece çekmiştik. Annem, kardeşlerim, ablalarım, ağabeyim…
Tablonun cam yüzeyinde parmağımı her birinin üzerinde gezdirirken birden irkiliverdim. Parmaklarım ürkek ürkek uzanıyordu babamın resmine doğru. Ölümün soğukluğunu tüm hücrelerime değin hissettim. Rabbim! Nasıl bir şey bu ölüm? diyecektim ki vazgeçtim. Birden fotoğraftaki mazi gözümün önünden kayboldu ve babamın ruhunu teslim ettiği o an karşımda beliriverdi, içim daraldı. Hemen tabloyu yerine asıp hızla çıktım odadan.
Bugün iyi günümde değilim galiba. Soluk soluğa kalmış bir şekilde kendimi sokağa attım. Anlamsız bakışlarla çevreyi izlemeye koyuldum. İki, üç yaşlarında bir çocuğun bana doğru yaklaştığını görünce, bugün içinde bulunduğun tuhaf duygulardan kurtulacağımı düşündüm. Çocuğun güleç yüzü, masumluğu… Allah'ım! Keşke ben de hep çocuk kalabilseydim. Ruhumun ve bedenimin yaşı hep çocukça bir masumiyetin hafifliğinde kalsaydı.
Geçirdiğim bunca senenin tüm ağırlığını omuzlarımda hissettim. Yapmam gereken çoğu şeyi ertelemiştim ve bu yüzden üst üste birikip ağır bir yük olmuştu sırtımda. Var olan zamanımı, emeğimi, dünyevi meşgalelerle tüketmiştim… Bunları neden düşünüyordum? Küçük çocuğu görünce tükettiğim, geçirdiğim yıllarımı yeni fark etmiş gibiydim…
Bunaldım, kendimle yüzleşmek istemiyordum. Ama bir yandan da vicdanım sızlıyordu…
Rabbim! Yeryüzünde bunca zulüm varken, Senin dinin ayaklar altındayken ve ben tüm bunların farkındayken, nasıl olur da bu dünya hayatı beni cezp eder?
Kafamdan geçirdiğim bu düşünceler bir kez daha yaramı deşti. Yüreğimi yaralayan derin ve içten bir of çektim. Çoğu kez bu tür düşünceler gelip benliğimi sarar ve ben kendimce mazeretler bulup onlardan sıyrılırdım. Bu gün ise bu düşünceler adeta yakamı bırakmıyor, "ARTIK YETER" diyordu. "Daha ne zamana kadar kendini aldatacaksın?" Başımı iki elimin arasına alıp daha derin düşüncelere daldım…
Ölüm sarhoşluğu geldiği ve can köprücük kemiğine dayandığı zaman… Nefesim kesilecek, ayaklarım birbirine dolanacak… Bir şey yapamayacağım!... Haykıracağım!... Ah-u figan edeceğim!... Fakat sesimi kimselere duyuramayacağım…
Azrail canımı almak için elini uzattığında; çırpınacağım! Ne olur! Ne olur! Beni biraz daha ertelesen Allah'ım! Yalvaracağım!... Yakaracağım!... Nafile… Rabb'imin vaad ettiği gerçekle yüzleşeceğim: " O an, ecel anı geldiğinde ne bir saat öne alınır ne de geciktirilir." Yıkılan bir duvar gibi yere yığılacağım.

Bunca sevdiğim insanlar beni getirip kabre koyacaklar. Üzerimi toprakla örtecekler ve beni orada tek başıma bırakıp dönecekler. O zaman kabrim benimle konuşup: "Ben yalnızlık eviyim, ben gurbet eviyim, senin için böcekler, akrepler, yılanlar hazırladım! Peki sen benim için neler hazırladın! diyecek. Dilim tutulacak, gözlerim yerinden fırlayacak, çıkmak için çırpınacağım ama mezar beni sıktıkça sıkacak.
Birden yanımda iki melek beliriverecek. Bunların bana yardım edeceğini umarken, bu kez onlar beni sorguya çekecekler: "Gençliğini nerede tükettin? Malını nerde kazanıp nereye harcadın? İlminle nasıl amel ettin?"
Geri dönüşü olmayan bir günü düşünmek elem verici bir şey. Daha o gün gelmeden ve o güne gitmeden önce, bugünün kıymetini değerini bir kez daha anladım. Gözyaşları içinde: "Rabbim, Sana doğru geliyorum, ne olur elimi bırakma" diye mırıldandım, kalkıp bu yoğun duygular içinde özüme doğru yol aldım.

Rukiye BAŞHAN


Çevrimdışı duaile

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 83
Acı Bir Gerçekle Buz Keser Ruhum
« Yanıtla #1 : Ocak 23, 2010, 06:33:38 ÖS »
Değerli bir paylaşım, Allah razı olsun..

Tek sermayesi ömürse insanın, kar taneleri gibi birbirinden farklı olmalı her yeni günün bize kattıkları. Bırakalım ruhumuz özüne dönsün, geldiği yerleri hatırlatsın bize. Son çareyi son nefeste hatırına getirenlerden olmayalım inşallah..

Çevrimdışı sahra cold

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 4439
  • Cinsiyet: Bayan
  • ........
Acı Bir Gerçekle Buz Keser Ruhum
« Yanıtla #2 : Ocak 23, 2010, 06:35:22 ÖS »
Ecmain olsun inşaALLAH.... :ggg

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek