3 -Münazara ve Cidalin Edepleri, Ahlaki Kuralları:
A - Halis bir niyet: Münazara ve tartışma yapanın maksat ve niyeti hakkın izharı ve batılın iptali ve yok edilmesi şeklinde olmakla halis niyette meydana gelmiş olur. Münazara sadece bunun içi meşru kılınmıştır. Münazara ve tartışmadan maksat karşıdaki hasmı yenmek ve toplum içinde öne çıkmak olmamalıdır. Yani cidal yapan kişinin tartışmayla kastı, alimlere övünmek, cahillere posta koymak şeklinde olan nefsi arzulan değil de Allah'ın rızasını kazanmak olmalıdır.
B - Delil ve hüccetini bildiği şeylerden ve konulardan münazara yapmalıdır: Çünkü yüce Rab bilmeden tartışanları yermiştir. Sonra cahilin üzerine farz olan tartışmak ve çekişmek değildir soru sormak, mesele hakkında fetva almaktır. Denir ki münazaracı delil ve hücceti biliyorsa o zaman tartışmanın ne manası vardır? Deriz ki: Bunu faydası delil doğruda olabilir yanlışta olabilir. Bu ancak tartışma sonucu meydana çıkacaktır. Delilinin doğru olduğu meydana çıkarsa hak iyice meydana çıkar yerleşir, kesinleşir doğru Çıktığı için Allah'a hamdeder. Bu durumda çok zaman karşı tarafta olanda ona uyar hatta ona uyması vacip olur. Eğer delilinin hatalı ve yanlış olduğu meydana çıkarsa -halbuki o doğru sanıyordu- hak olana döner. Her hal ve durumda münazara ve tartışmanın faydası hakkın meydana çıkmasıdır.
C - Cahille münazaraya girmemelidir. Çünkü cahille tartışmaya girmek haramdır. Çünkü Mevla buyurur ki:
"Şöyle-böyle bilginiz olan şeye dair tartışıp duruyorsunuz ama hiç bilginiz olmayan şeyde de ne diye tartışmaya kalkışırsınız? Allah bilir, siz bilmezsiniz"(Ali İmran, 66)
Cahile farz olan sormaktır. Çünkü Mevla buyurur: "...bilmiyorsanız sorun kitap ehlinin bilginlerine." (Enbiya 7) bilen cahile öğretecektir.
D - Kendisinden daha çok bilen bilgin biri ile münazaraya girmemeli: Çünkü onun görevi ve üzerine düşen, daha iyi bilene sormaktır, delille güçlendirdiği onun görüşüne uymak ve kabul etmek vazifesidir. Daha iyi bilenle münazara etmek münazara değil başvurma ve müracaat etmedir. Bu hakta Buhari Sahibinde, ilim bölümünde; "bir şey duyup da onu iyi anlamak için müracaatta bulunan kişi babı" başlığı altında bir bab ayırmıştır.
E - Yukarıda kaydedilenlerden meydana çıkıyor ki ancak ilim bakımından kendi seviye ve derecesinde olanla münazara etmelidir: İbni Abdulber diyor ki: "Dediler ki münazara ve hakkın meydana çıkması ancak iki denk veya birbirine bilgi bakımdan yakın kişiler arasında sahihtir ve gerçekleşir. Münazırlar din, anlayış akıl ve insaf bakımından aynı derecede olmalıdırlar. Eğer böyle olmazsa bu bir ağız dalaşı ve inatlaşmadır."
F - Münazara ve tartışma yapan hasmına karşı adil olmalıdır: Delil ve hüccetini ortaya koyması için ona hoş görülü ve müsamahalı davranmalı, sözünü kesmemelidir. Ona saldırmamalı, aşağılamamalı, hakaret etmemelidir. Bu şekilde hareket Firavun'un Musa (as)'a karşı davranış sünneti ve yoludur.
G - Tartışan ve münazara eden kişi, hak meydana çıktığında onu kabul etmeli ve orada durmalıdır: Eğer böyle yapmazsa kibirli inatçılardan olur Allah'ın onun gönlünü kaydırmasından, yamultmasından emin olunmaz.
Çünkü Mevla buyurur: "Hani bir zaman Musa kavmine: "Ey kavmim, benim size (gönderilmiş) Allah'ın peygamberi olduğumu bildiğiniz halde niçin bana eziyet ediyorsunuz?" demişti. Sonra onlar yamukluk edince, Allah'da kalplerini yamulttu. Öyle ya, Allah fasıklar güruhunu doğru yola çıkarmaz!" (Saf 5) .
H - Her iki münazaracıda birlikte tartışmayı keserler, hiç birisi hak olanı ortaya koymaya kadir olamazsa orada durmaları münazaraya devam etmemeleri ve tartıştıkları meseleyi daha iyi bilen birine sormaları gerekir:
Mevla buyurur: "Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, peygambere de itaat edin, sizden olan yetkililere de. Sonra bir şeyde anlaşmazlığa düştünüz mü, hemen Allah'a ve Peygamberine arz edin onu, eğer Allah'a ve ahiret gÜnüne gerçekten inanan mü’minler iseniz. Bu hem hayırlı hem de netice itibariyle daha gÜzeldir." (Nisa, 59)
İ- İnatçılarla ve bidat ehli ile tartışmaya girilmemelidir: Ancak bunlara delil getirmek ve daveti devam ettirmek için sadece tebliğ yapılmalıdır.
Çünkü Mevla buyurur: "Kitap ehli ile zulmedenleri bir yana, ancak en iyi bir şekilde mücadele edin ve deyin ki: "Biz, hem bize indirilene iman ettik, hem size indirilene ve bizim ilahımız ile sizin ilahınız birdir. Ancak biz yalnız O'na teslim olmuşuzdur." (Ankebut,46)
"Buna karşı seninle tartışmaya kalkışanlara de ki: "Ben yüzümü İslam ile tertemiz Allah'a tuttum, bana uyanlar da." O kitap verilenlerle verilmeyen ümmilere de ki: "Siz İslam'ı kabul ettiniz mi?" Eğer kavgayı kesip İslam'a girerlerse doğru yolu tutmuşlardır. Yüz çevirirlerse, sana düşen ancak tebliğdir; Allah o kullan görüyordur." (Ali İmran, 20)
İmam-ı Malik'e sorularak dendi ki; adam sünneti biliyor ve o hakta münazaraya ve mücadeleye giriyor bu doğrumu? Dedi ki: Hayır, o sadece sünneti haber vermekten sorumludur. Eğer kabul edilirse ne ala, kabul edilmezse çekişmeye devam etmez susar.
Dolayısıyla bidat ve heva sahipleriyle tartışmak ve münazaraya girmek Ehli Sünnet katında mekruhtur. Ancak bazen zorunlu oldu¬ğunda bu yapılabilir. Ancak bidatçi biriyle tartışan kişinin hakkı ortaya koyacak yetenekte ve güçte olması ve bidatçinin delilini iptal edecek kültüre sahip olması gerekir. Çünkü onların önünde aciz kalıp kırılır dökülürse hak ehlinin gönlü zayıflar batılcıların güçleri parlar.
İşte bunlar münazara ve cidalin en önemli adabı ve ahlaki kurallarıdır.