Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Çocuğa İsim Koymanın Adâbı ve Önemi

Gönderen Konu: Çocuğa İsim Koymanın Adâbı ve Önemi  (Okunma sayısı 13776 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı 66_hulya

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 1090
  • Cinsiyet: Bayan
  • YaLaN DuNyA
Çocuğa İsim Koymanın Adâbı ve Önemi
« : Haziran 24, 2008, 02:10:17 ÖÖ »
çocuğa, Peygamberlerden bir Nebiyyi muhteremin ismi koymak çok faziletlidir. çünkü kıyamet gününde herkes isimleriyle çağrılacağından, Peygamberlere uyan ismin sahibi, o ismin bereketine ve sevabına nail olur. Bir hadis-i şerifte:

Allahü Teâlâ'nın en çok sevdiği isimler Abdullah ve Abdurrahman'dır, buyurulmuştur.

çocuklar, güzel isimlerle isimlendirilmelidir. Fahr-i âlem sallallâhü aleyhi ve sellem efendimiz, çirkin isimleri değiştirmişlerdir.

Hazreti ömer radıyallahü anh efendimizin bir kızı vardı. Adını Âsiye (isyankâr) koymuştu. Onu değiştirdiler ve Cemile (güzel) adını kovdular
Bereket ve Felah gibi isimler koymak da uygun değildir. çünkü, bereket ile felahtan sorulsa, yoktur diye cevap vermek gerekir. Bu da hayra yorulmaz.

Mânâsında zarar ve uğursuzluk olan isimler de koymamalıdır.

Hazreti ömer (r.a.), bir kimseye adını sordular. O kimse de Cemre olduğunu söyledi ki, ateş koru demektir. Babasının adını sordu, şehâb olduğunu söyledi ki, ateş alevi demektir. ülkesini sordu, Hire olduğunu söyledi ki, yanmış siyah taşlık yer demektir. O zaman adama:
- Behey adam! Var git, ehlin ateşte yandılar, buyurdu. O kimse, ülkesine gittiğinde, gerçekten hepsini yanmış buldu.

Yine Hazreti ömer radıyallahü anh, yardım istemek maksadıyla huzuruna çağırdığı bir adama, adım sordu. Sürrak oğlu Zâlim olduğunu söyledi. Sürrak, hırsız demektir. Zâlim ise, bilindiği gibi zulmeden mânâsına gelir. Hazreti ömer radıyallahü anh da bu adama:

- Sen zâlimsin, baban hırsız!.. Senden, nasıl hayır ve fayda umulur? cevabını verdi.

Evlâda, güzel isimler gibi, güzel lâkaplar da vermelidir.

Fahr-i âlem sallallâhü aleyhi ve sellem efendimiz'in, bilindiği gibi üç oğlu oldu ve onlara Kasım, Abdullah ve ibrahim isimlerini koydular ve ayrıca Tayyib, Tahir ve Mutahhar lâkapları ile lâkaplandırdılar
Düşük çocuğa da, bir isim koymak lâzımdır. isimsiz bırakılan düşük çocuklar, kıyamet gününde babalarının arkasına düşüp: "Sen, beni isimsiz kaybettin.." diyerek dâva eyleseler gerektir, diye rivayet olunmuştur.

isimleri, peygamber isimlerine uyan çocukları tahkir etmekten, onlara kötü söz söylemekten ve lanetleyerek eziyet etmekten de çekinmek gerektir. Bu muamele, o kimsenin bulunmadığı bir yerde olur ve ismi zikredilerek yapılırsa daha çirkindir. Fakat, yüzüne karşı isim söylemeden te'dip etmekte bir sakınca yoktur.

özellikle adı Muhammed olan kimseye hürmet etmek gerekir. Bir meclise geldiğinde, hakkına riayet ve yerini genişletmek, yüzüne gülmek, asık suratla karşılamamak ve konuşmamak lâzımdır, buyurulmuştur.

Abdullah bin Abbas radıyallahu anhüma hazretleri'nden rivayet olunmuştur ki:
Kıyamet gününde: "isimleri Muhammed ismine muvafık olanlar kalksın!" diye nida olunur. Zira, Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem hürmetine, onlar cennete girecektir." buyurulmuştur.

Bir diğer hadis-i şerifte de:

"Ben, kıyamet gününde bütün Muhammed adını taşıyanlara şefaat ederim." buyurulmuştur.

Bir diğer hadis-i şerifte ise şöyle buyurulmaktadır:

"Cebrail Aleyhisselâm gelip, Rabbimin selâmını tebliğ ettikten sonra, Cenab-ı Hakk: "izzet ve celâlime yemin ederim ki, senin isminle isimlendirilenleri cehennem azabı ile azablandırmam..." buyuruyor."

çocuk konuşmaya başlayınca, önce:

La ilâhe illallâh, Muhammedün resûlüllah. kelime-i tayyibesini öğretmeli ve ondan sonra: Âyet el-Kürsi ve Haşr Sûresi'nin âyetlerini öğretmelidir
Eğer, bir kimse çocuğuna bu âyetleri öğretirse, kıyamet gününde kendisinden evlât hakkında sual olunmayacağı rivayet olunmuştur.

çocuğun aklı başına gelince; farzları, vacipleri, sünnetleri ve âdabı öğretmelidir. Kız çocuğu ise, bunlarla birlikte kadınlığa ve ev işlerine ait hususları öğretmeli, yedi yaşına vardığında namaza başlatmalı ve on yaşında iken namaz kılmazsa, te'dip etmelidir.

Eğer, evin içinde yetim varsa, ona da kendi evlâdı gibi riayet ve terbiyesine gayret eylemelidir ki, Fahr-i Âlem sallallâhü aleyhi ve sellem efendimiz hadis-i şerifte:

"Bir kimse, kendi terbiyesinde olan yetime bakıp, Allah rızası için başını okşarsa, ellerinin dokunduğu her tüy başına ona sevap verilir ve cennette şöyle benimle beraber olur." buyurmuşlar ve iki parmaklarıyla da bu yakınlığı işaret etmişlerdir.

çocukları, Cenab-ı Hakk'ın ahlâkı ile terbiye etmelidir ki, hadis-i şerifte:

"Allahü Teâlâ'nın ahlâkı ile ahlâklanınız." buyurulmuştur
çocuğu en güzel şekilde terbiye etmek, nafile ibadetten efdaldir. çünkü, evlâdın salâhiyle kabirde yatan ataları sevindirilir. Hayırlı bir evlâdın, sadaka-i cariyeden sayıldığı hadis-i şerifte yazılmıştır. çarşıdan bir şey götürdüğünde, bütün evlâtlarını bir tutmalıdır. Turfanda olan şeylerden, önce kız çocuğa vermek, daha ince kalpli olduklarından müstehaptır. Her halde, evlât hakkında merhametli davranmalıdır.
« Son Düzenleme: Mayıs 22, 2009, 02:46:54 ÖS Gönderen: DER!N »

Çevrimdışı YOLCU

  • ÜST YÖNETİCİ
  • *
  • İleti: 6397
çocuga isim koymanın adabı ve önemi
« Yanıtla #1 : Haziran 29, 2008, 03:11:01 ÖS »
bu konu çok önemlidir isim konusunda dinimizde olan isimleri kullanalım inseallah
çünkü kıyamet günü isim ile çağrılacaz müslüman olduğumuz ordan belli olacak
mesela çağıracak muhammed oğlu ali isimler çok önemli


teşekkürler kardeşim
« Son Düzenleme: Ağustos 06, 2008, 09:23:11 ÖS Gönderen: YOLCU »

Çevrimdışı musalli

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 4058
Çocuga İsim Koymanın Adabı ve Önemi
« Yanıtla #2 : Haziran 30, 2008, 03:53:30 ÖS »
Anne ve babanin onemli gorevlerinden biri..

Allah razi olsun hulya +
« Son Düzenleme: Temmuz 15, 2009, 02:27:52 ÖÖ Gönderen: musalli »

Çevrimdışı 66_hulya

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 1090
  • Cinsiyet: Bayan
  • YaLaN DuNyA
çocuga isim koymanın adabı ve önemi
« Yanıtla #3 : Temmuz 01, 2008, 01:10:21 ÖÖ »
sag olun mustafa abi ve musalli kardesim ;)

Çevrimdışı Akasyam

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 104
  • Cinsiyet: Bayan
  • ŞiRiNeM
çocuga isim koymanın adabı ve önemi
« Yanıtla #4 : Ağustos 06, 2008, 06:34:06 ÖS »
önemli bir konu teşekkürler +

Çevrimdışı hayalet_06

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 469
  • Cinsiyet: Bayan
çocuga isim koymanın adabı ve önemi
« Yanıtla #5 : Eylül 07, 2008, 05:19:13 ÖÖ »
Allah razı olsun kardesım

Çevrimdışı Rabia

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 1030
  • Cinsiyet: Bayan
çocuga isim koymanın adabı ve önemi
« Yanıtla #6 : Eylül 07, 2008, 01:35:03 ÖS »
RABBİM razı olsun

Çevrimdışı 66_hulya

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 1090
  • Cinsiyet: Bayan
  • YaLaN DuNyA
Çocuga isim koymanın adabı ve önemi
« Yanıtla #7 : Eylül 30, 2008, 05:45:26 ÖS »
Allah sizlerdende razi olsun insallah

Çevrimdışı stalker

  • Grupsuz
  • *
  • İleti: 1986
  • Cinsiyet: Bay
Çocuğa İsim Koymanın Adâbı ve Önemi
« Yanıtla #8 : Temmuz 15, 2009, 02:25:39 ÖÖ »





Efendimiz'in Çocukları İsimlendirmede Uyguladığı Yöntem

 
Arapça menşeli bir kelime olan "isim"; "alâmet, yükseklik, yüce mevki, yüksek mertebe" gibi mânâlara gelmekte olup, cevher ya da arazı belirleyen lafızdır.1 "İsim" kelimesi Türkçemizde "ad" kelimesi ile aynı mânâda kullanılır.

Meşhur müfessirlerimizden Elmalılı Hamdi Yazır, "isim" aslında sözlük anlamıyla bir şeyin zihinde doğmasını sağlayan işaret ve alâmet olup, örfte tek başına anlaşılır bir mânâya delâlet eden kelime diye tarif edilir demektedir. "İsmin" çoğulu "esma" veya "esâmî"dir ve bunlar tamamen Türkçemize mâl olmuş kelimelerdir.2

Kur'ân-ı Kerîm'de 'İsim' Kelimesi
Kur'ân-ı Kerîm'de "isim" kavramı türevleri ile birlikte yetmiş bir âyet-i kerîmede geçmektedir. Biz burada daha çok Bakara Sûresi otuz birinci âyet-i kerîmesinin mânâsı üzerinde durmaya çalışacağız. Söz konusu âyet-i kerîme meâlen şöyledir: "Allah Âdem'e bütün isimleri öğretti. Müteakiben önce onları meleklere göstererek: 'İddianızda tutarlı iseniz haydi Bana şunları isimleriyle bir bildirin bakalım!' dedi." (Bakara, 2/31)

Elmalılı'nın bu âyet-i kerîme ile ilgili yorumlarını biraz sadeleştirerek vermek istiyoruz: Allah (cc) öğrettiği bu isimleri ya kendi koyup Âdem'in ruhuna nakş ve ilham etti veya Âdem'e bu isimleri gerektiğinde koyup kullanacağı özel bir yeteneği haiz ruh üflemeyi takdir etti. Birinci mânâ açık, ikincisi ise ihtimal dâhilindedir. "Öğretti" kelimesinden Hz. Âdem'in dilin esası olan isimleri birdenbire bir anlatma ile bilmiş olmayıp, terbiyenin sırrı hükmünce bir yetenek ile az çok bir tedric yani azar azar ilerleme içinde bellemiş olduğu anlaşılır.

Bu isimler nelerdir? Genelleştirmenin kapsamı ne kadardır? Yani bütün eşyanın isimleri midir? Yoksa birtakım bilinen isimlerin toplamı mıdır? İlmî tabiriyle "el-esmâ" kelimesindeki "elif lâm" genelleme için midir? Yoksa "Allah'ın öğretmesini murat ettiği isimler" mânâsına mıdır? Bu noktada tefsircilerden birkaç görüş vardır:

1- Bu isimler, insanların tanışmalarına, anlaşmalarına sebep olan bütün isimlerdir. İnsan, hayvan, yer, deniz, dağ, eşek ve diğerleri, hepsi (İbn Abbas'dan Dahhâk). Karga, güvercin ve her şeyin ismi (Mücahid). Her şeyin ismi, deve, inek, koyuna varıncaya kadar (Said b. Cübeyr). Her şeyin ismi, hattâ şu, bu, abdestsizlik bile (İbnü Abbas'dan Said b. Ma'bed). Her sınıf halkın ismi ve cinsine çevrilmesi, şu dağ, bu deniz, şu şöyle, diye her şeyin ismi (Katâde). Bunların özeti, bütün dillerin aslı olan dilin hepsi oluyor. Ve "elif lâm" genelleştirmeye hamlediliyor. Bundan kıyamete kadar olmuş, olacak bütün şeylerin isimleri mânâsını anlayanlar da olmuştur.

2- Meleklerin isimleri (Rabi' ve daha diğerleri).

3- Zürriyetinin isimleri (İbnü Zeyd'den, İbn Vehb'den Yunus b. Abdi'l-Alâ ve diğerleri). Bu iki şekilde de "elif lâm" ahd içindir ve bunun karinesi gelecek olan "aradahum/onlara arz etti" kelimesindeki zamir ile gösterilmiştir. Çünkü tağlib muhtemel olmakla beraber zamirinin akıl sahipleri için olduğu açıktır. Ve bu karineye göre bazı tefsirciler hem meleklerin isimlerini ve hem nesillerin ismini kapsamasını (yani ikinci ve üçüncü görüşü) toplamışlardır. Bu isimleri, Allah'ın isimleri diye telâkki etmeye bu zamir engeldir.

4- Esmâ (isimler)dan murad dil değil, eşyanın duyguları, diğer deyimle o duygulardan oluşan ilmî suret (biçim)lerdir, diye de tefsir edilmiştir. Fakat bunun ilimden çok kelâm, hiç olmazsa kelâm-ı nefsî (zata mahsus kelâm) olan zihin olması gerekir. Her ne olursa olsun burada kesin olan nokta, Hz. Âdem'e -az veya çok- lisan öğretilmiş ve onun ilim ve kelâm sıfatlarına mazhar kılınmış olması, kelâm ve dil meselesinin hilâfet işinde önemli yerinin bulunmasıdır.

İşte Allah Teâlâ Âdem'e böyle isimleri öğretti. Öğretimden bir müddet sonra da bu isimlerin müsemmalarını (yani delalet ettikleri zâtları) meleklere arz etti. Buradaki "hüm/onlara" zamirinde bir dil inceliği vardır ki, lisanımızda bulunmaz. "He" zamiri yerine "hüm" zamirinin kullanılması, arz olunan şeylerin "akıl sahibi" olduğunu açıkça göstermektedir. Ve isimleri şarta bağlatan karine de budur. Bu zamirin meleklere ait olması ve o isimlerin meleklerin isimleri olması ihtimali, isimlerin meleklere arz edilmiş olması sebebi ile ihtimal dışı kalmaktadır. Şu halde en açık mânâ, ad verilmiş olanların Hz. Âdem'den sonra gelecek olan "nesillerin adları" olmasıdır. Âyet-i kerîmede daha önce anılan "el-esmâ/isimler" kelimesi ile de insan isimlerinin kastedilmiş olduğu anlaşılır. Bununla birlikte, sadece insan değil bütün eşyaya ait isimlerin öğretilip de, meleklere sadece insan isimlerinin sorulmuş (arz) olması da ihtimal dâhilindedir. Fakat her iki halde böyle olmak için nesillerin yaratılmış olması gerekir. Hâlbuki ayette henüz Hz. Havva'nın bile yaratıldığına işaret yoktur. Bu sorunun cevabı meşhur bir hadîs ile açıklanmaktadır. Şöyle ki: Hz Âdem'in nesilleri meleklere, küçük zerreler misâlinde arz edilmişlerdir. 3

Bu hadîs insan neslinin o zaman Âdem'de henüz tohum hâlinde (yani gelecekte bütün Âdemoğullarını temsil eden ilk mânevî tohumcuklar şeklinde) bulunduklarını anlatır. Bu olayların yoğun cisimler âleminde olmayıp, Hz. Âdem'in ruhunun takdiri veya ruhunun esîr gibi yumuşak bir cisim hâlinde olduğu düşünülebilir. Esîrden meydana getirilmiş bu cismin atom altı parçacıklarında, kıyamete kadar gelecek Âdemoğlunun birbirine bağlı temessülleri (görüntüleri) veya Hz. Âdem'in ruhunda gelecek nesillerin mânevî suretleri, isimlerin meleklere arz olunmasına ait yan mânâlar olarak düşünülebilir. Arz hâdisesinin, Hz. Âdem'in yeryüzüne inmeden önce olması da, bu şekilde düşünmemiz için açık bir karine demektir. Bu açıdan meleklere isimlerin sorulması, hissî bir arz değil, ilmî bir arz olmuş olur. 4

İsim/Ad Koyma
Medenî hukukta ad, kişileri birbirinden ayırmaya ve tanıtmaya yarayan sözcük olup, doğan her çocuğa bir ad koyma zorunluluğu vardır. 1587 sayılı nüfus kanununa göre millî kültürümüze, ahlâkî kurallarımıza, gelenek ve göreneklerimize uygun olmayan veya kamuoyunu incitici adlar konulamaz. 5 Türklerin İslâmiyet'i kabulünden önceki isimleri yırtıcı hayvan, yırtıcı kuş ve dış tesirlere dayanıklı maddelerden seçilmiş, genelde çocuklara Bozkurt, Arslan, Şahin, Doğan, Timur/Demir, Kaya ve Gökhan gibi adlar verilmiştir.

İslâmiyet'ten önceki Araplar da hayatın zorlukları ve özellikle düşman karşısında dayanıklı, güçlü ve cesur olmak, düşmana korku salmak gibi arzu ve düşüncelerle çocuklarına Galip, Zalim, Mukatil/Savaşçı, Esed/Arslan, Leys/Yiğit, Zi'b/Kurt, Hacer/Taş, Sahr/Kaya gibi adlar koymuşlardır.6

Efendimiz'in (sas) Yeni Doğan Çocuklara İsim Koyması
Çocuğa isim koyarken sağ kulağına ezan, sol kulağına ise kâmet okunur. Nitekim Ebu Rafi'nin anlattığına göre Hz. Fatıma (r. anha) oğlu Hasan'ı (r.a.) doğurduğu zaman, Resûlullah'ın (sas) kulağına ezan ve ihlâs suresini okuduğunu, hurma ile tahnik edip ismini koyduğunu belirtmektedir. 7

Hz. Aişe (r. anhâ) anlatıyor: "Yeni doğan çocuklar Hz. Peygamber'e (sas) getirilirdi. O da mübarek olmaları için dua eder, tahnikte bulunurdu." 8

Esma Binti Ebu Bekir anlatıyor: "Mekke'de Abdullah İbnu Zübeyr'e (ra) hamile kalmıştım. Doğum yaklaşmıştı ki, Mekke'yi terk ettim ve Medine'ye geldim. Abdullah'ı orada dünyaya getirdim. Doğunca, bebeği alıp Resûlullah'a (sas) götürdüm, kucağına bıraktım. Resûlullah (sas) bir hurma istedi, ağzında çiğneyerek ezdikten sonra, (yumuşattığı o) hurma ile çocuğun damağını oğdu, hakkında bereketle dua etti ve Abdullah ismini verdi. Müslüman aileden ilk doğan çocuk bu idi. (Medine'de bütün Müslümanlar) onun doğumuna çok sevindiler. Çünkü "Yahudiler size sihir yaptılar, asla doğum yapamayacaksınız." diye bir şayia çıkarılmıştı." 9

Ebu Musa anlatıyor: Bir oğlum doğmuştu. Hemen Resûlullah'a (sas) getirdim, İbrahim ismini verip bir hurma ile tahnikte bulundu. Sonra da "Mübarek olsun" diye dua buyurdu ve çocuğu bana geri verdi. İbrahim, Ebu Musa'nın en büyük evlâdı idi. 10

Efendimiz'in (sas) Çocuklara Doğduklarından Yedi Gün Sonra İsim Koyması
İbnu Ömer'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (sas) çocuğa, doğumunun yedinci gününde isim konmasını, yıkanarak pisliklerinden temizlenmesini ve akika kurbanı kesilmesini emir buyurmuştur." 11

Bu rivayete bakarak çocuğu yedinci günden önce isimlendirmenin yanlış olduğunu zannetmek hata olur. Çünkü İbni Kayyim el-Cevzî'nin yaklaşımı ile söyleyecek olursak, isim verme, isimlendirilecek bir varlığı tarif etmek oluyorsa, muayyen bir varlığın ismini –burada çocuk- vermediğimizde, sadece onu nasıl tarif edeceğimizi bilememiş oluruz. Bu açıdan, söz konusu varlığı var olduğu gün tarif etmek mümkün olduğu gibi, üç gün sonraya, hattâ akîkası kesilinceye kadar ertelemede büyük bir mahzur olmayabilir. Bu konuda genişlik olduğunun bilinmesinde fayda vardır. 12 Ancak bir defa bile olsa sesi duyulduktan sonra ölen çocuğa isim konulacağına, yıkanıp kefenlendikten ve namazı kılındıktan sonra defnedileceğine dâir Ebu Hanife Hazretleri'nin içtihadı ile ölü doğsa bile çocuğa isim konulup yıkanması gerektiğini belirten Ebu Yusuf Hazretleri'nin kanaati, çocuğa doğduğu gün isim konulmasının gerekli olduğunu göstermektedir. 13
Efendimiz'in (sas) Çocuklarda Değiştirdiği İsimler

Efendimiz (sas), bazı çocukların isimlerinin ihtiva ettiği olumsuz anlamlardan dolayı onlara yeni isimler vermiştir.

Bu konuda Hz. Ali'den (ra) gelen bir rivayet şöyledir: "Oğlum Hasan dünyaya geldiğinde ona Harp ismini koydum. Derken Peygamber (sas) geldi ve: "Torunumu bana gösteriniz. Ona ne ad koydunuz?" diye sordu. Ben de: "Harp" deyince, "Hayır, o Hasan'dır." buyurdu. Oğlum Hüseyin doğduğu vakit bu defa ona Harp ismini vermiştim. Peygamber Efendimiz (sas) yine geldi ve: "Torunumu bana gösteriniz. Ona ne ad koydunuz?" diye sordu. Ben de yine: "Harp" deyince, "Hayır, o Hüseyin'dir." buyurdu. Üçüncü çocuk dünyaya gelince ona da Harp ismini verdim. Peygamber Efendimiz (sas) yine geldi ve: "Torunumu bana gösteriniz. Ona ne ad koydunuz?" diye sordu. Biz de: "Harp" deyince, "Hayır, o Muhsin'dir." dedikten sonra, "Ben onlara Harun'un Şebber, Şebbir ve Müşebbir isimli çocuklarının adını verdim." buyurdu." 14

Bu konudaki bir diğer rivayet ise şöyledir: "Sehl bin Sa'd'in anlattığına göre el-Münzir İbnu Ebi Üseyd doğduğu zaman Resûlullah'a (sallallâhu aleyhi ve sellem) getirilmişti. Çocuğu kucağına aldı ve: "İsmi nedir?" diye sordu; "İsmi falandır." diye ne konmuşsa söylendi. Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): "Hayır! Bunun ismi Münzir olacak" dedi ve o gün çocuğa Münzir ismini koydu." 15

Efendimiz'in (s.a.s) Yetişkinlerde Değiştirdiği İsimler
Hz. Aişe (r.anhâ): "Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) çirkin isimleri değiştirirdi." demektedir. 16 Çirkin olması sebebi ile isimler değiştirilebildiği gibi, güzel olmasına rağmen başka bir maslahattan dolayı da değiştirilebilmiştir. Ebu Hureyre'den yapılan bir rivayette bu şekildeki isim değiştirme konusu ile ilgili şunu görmekteyiz: "Zeyneb Bintu Ebi Seleme'nin ismi Berre 17 idi. 'Bu ismi kullanmakla sanki kendisini temize çıkarıyor' dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) Berre ismini Zeyneb olarak değiştirdi." 18

Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) ismini değiştirmiş olduğu diğer bir sahabi ile ilgili rivayet ise şu şekildedir. Beşir ibni Meymun'un amcası Üsame İbnu Ahdari diyor ki: "İsmi Asram (verimsiz, merhametsiz, faydasız manalarına gelen) olan bir adam vardı. Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) ona: "İsmin nedir?" diye sordu. Adam: "Asram" diye cevap verdi. Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): "Hayır, sen Zür'a'sın (Ziraatçi)" buyurdu. 19 Bu konudaki diğer bir örnek de şu şekildedir. Said ibnu'l-Müseyyeb, babası vasıtasıyla dedesinden naklediyor: "Dedem, Resûlullah'a (s.a.s) uğramıştı. Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): "İsmin ne?" diye sordu. Dedem: "Hazn (muamelesi sert kişi, kaba, sert yer)" diye cevap verdi. Resûlullah (s.a.s): "Hayır, sen Sehl'sin (Kolaylık)" dedi. Müseyyeb: "Olmaz, Sehl çiğnenir ve alçaltılır. Babamın verdiği bir ismi değiştiremem." dedi. İbnu'l-Müseyyeb devamla şöyle hayıflanıyor: "Maalesef o günden sonra ailemizde kabalık devam etti gitti."

Ebu Davud, bu hadîs-i şerîfi aktardıktan sonra Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) isim değiştirme uygulamasında konuyu daha belirgin hâle getiren şu uygulamalarını da bizlere aktarmaktadır: "Resûlullah (s.a.s) Asi (İsyankâr), Aziz, Atele (Şiddet, Sertlik), Şeytan, Hakem, Ğurab (Karga), Hubab (bir şeytan ismi), Şihab (Alev) isimlerini değiştirdiler. Şihab'ı Hişam (Cömert), Harb'i Silm (Barış, Sulh) ve Muzdaci' (Yatan) adını Münbais (Ayakta) adlarıyla değiştirdi. Afire (Çorak) adını taşıyan bir araziyi ise Hadire (Yeşillik) diye, Şi'bu'd-Dalalet'i (sapıklık mahallesi/geçidi) Şi'bu'l-Hüda (Hidayet mahallesi/geçidi) olarak isimlendirdi. Benu'z-Zinye'yi (zina oğulları) de Benu'r-Rüşd (Doğruluk oğulları) şeklinde değiştirdi." 20

Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) Ya'la, Bereket, Eflah, Yesar, Nafi' ve benzeri isimlerin kullanılmasını yasaklamayı arzu etmiştir. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu yasaklama isteğinin gerekçesini de şu şekilde açıklamıştır: "Zira kişi; "Bereket burada mı?" diye sorar da, "Hayır, yok!" diye cevap verirler."

Cabir b. Abdillah diyor ki; "Sonra Efendimiz'in bu mevzuda sükût ettiğini gördüm. Daha sonra da bu isimleri yasaklamadan vefat etti. Hz. Ömer (ra) bu isimleri yasaklamak istedi, sonra o da vazgeçti." 21

Efendimiz'in Mânâsı Güzel İsimleri Önemsemesi
Yahya İbnu Said anlatıyor: "Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) bol sütlü bir deve hakkında: "Bunu kim sağacak?" diye sordu. Bir adam ayağa kalkmıştı ki Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem): "İsmin ne?" dedi. Adam: "Mürre (acı)!" deyince, ona; "Otur!" dedi. Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) tekrar: "Bunu kim sağıverecek?" diye sordu. Bir başkası ayağa kalktı; "Ben sağacağım" diyecekti ki Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) ona da: "İsmin nedir?" diye sordu. Adam: "Harp (savaş)" diye cevap verdi. Ona da; "Otur" dedi. Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): "Bu deveyi kim bize sağıverecek?" diye sormaya devam etti. Bir adam daha kalktı. Ona da ismini sordu. "Yaîş (Yaşar)" cevabını alınca ona: "Sen yaşıyorsun." diyerek müsaade etti." 22

İsimlerin mânâlarından hareketle hayır umma konusunu destekleyen bir başka rivayet ise şöyledir: Ebu Hureyre'nin anlattığına göre Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: "Eslem kabilesini Allah selametli kılsın, Gıfar kabilesine de mağfiret buyursun!" 23 Hufaf İbnu Îmâ el-Gıfari anlatıyor: Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) rükûa gitti, sonra başını kaldırdı ve; "Gıfar kabilesini Allah mağfiret etsin. Eslem kabilesine Allah selâmet versin. Useyye Allah'a ve Resulü'ne isyan etmiştir." deyip secdeye gitti. 24

Buradaki kabile isimlerine dikkat ettiğimizde, isimlerin mânâlarının bahsi geçen kabilelerde tezahürünü âlemlere rahmet bir peygamber feraseti ile Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) görmüş olduğunu anlarız. Zaten Sünnet-i Seniyyeyi dikkatlice inceleyen bir kişi, Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) isimlerin anlamlarına ehemmiyet verdiğini, kişilerin isimlerindeki manalarla o kişiler arasında bir irtibat kurduğunu rahatlıkla anlayacaktır.

Ashabın Güzel Anlamlı İsim Verme Konusundaki Hassasiyetleri
Mesruk anlatıyor: "Hz. Ömer'le karşılaştım. Bana: "Sen kimsin" diye sordu. "Mesruk İbnu'l-Ecda" dedim. Dedi ki: "Ben Resûlullah'ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'ecda' şeytandır" dediğini işittim." 25

Yahya b. Said'in anlattığına göre Hz. Ömer bir adama: "İsmin nedir" diye sordu. Adam: "Cemre (Kor)" dedi. "Kimin oğlusun" diye tekrar sordu. Adam: "İbnu Şihab (Alevoğlu), deyince; "Kimlerdensiniz" dedi. Adam: "Humkâlardan (Ahmaklardan)"

"Eviniz nerede" diye sordu. "Hirretu'n-Nâr'da (Hararetli ateş)" cevabını alınca; "Hangisinde" dedi. "Zatı Lezâ'da (Şiddetli alev)" cevabını alınca; Hz. Ömer (ra): "Ailene yetiş, yanıyorlar" dedi. Gerçekten durum aynen Hz. Ömer'in dediği gibiydi." 26

Peygamber İsimleri Künye Olarak Kullanılabilir mi?
Rivayetlerden anlayabildiğimiz kadarı ile Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Ashab'ına peygamber isimleri ile isimlendirilebileceğini belirtmiştir. Ebu Vehb el-Cüşemi'nin anlattığına göre Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır: "Peygamberlerin isimleriyle isimlenin." 27 Ayrıca bazı Sahabilerin peygamber isimlerini künye olarak kullanmalarına izin vermiştir. Ancak daha sonraları özellikle de Hz. Ömer (r.a.) bu konuda hassas davranmış, peygamber isimleri vermenin doğru olmayacağı içtihadında bulunmuştur. Hattâ Hz. Ömer'in (r.a.) azatlı kölesi Eslem'in anlattığına göre, Hz. Ömer (r.a.) bir oğlunu "Ebu İsa" künyesini kullandığı için azarlamıştır. Yine Ebu İsa künyesini kullanan Muğire İbnu Şu'be'ye (r.a.), Hz. Ömer (r.a.): "Ebu Abdillah künyesini kullanman sana yetmez mi?" diye sormuş; Muğire de: "Bana Ebu İsa künyesini takan Hz. Peygamber'dir (sallallâhu aleyhi ve sellem)" cevabını verince, Hz. Ömer: "Hz. Peygamber'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) geçmiş gelecek bütün günahları affedilmiştir. Bizim hakkımızda ne hüküm verileceği belli değil" demiş ve evla olanı işaret etmiştir. 28 Nitekim Muğire de onun bu isteğine icabet ederek ölünceye kadar "Ebu Abdullah" künyesi ile çağrılmıştır.

İsim Verme Hakkındaki Öncelik
İslâm'da isim verme hakkı babaya ait kabul edilmiştir. Şayet baba ölmüş veya hukukî tasarruflarda bulunması yasaklanmışsa, bu hakkı anne kullanır. Doğumundan önce babasını kaybetmiş olan Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) ismi annesi Âmine tarafından Muhammed olarak seçilmiş ve bu isim dedesi Abdülmuttalip tarafından konulmuştur. Ebu'd-Derda'nın rivayetine göre Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız, öyleyse isimlerinizi güzel yapın." 29

Makbul İsimler
Buraya kadar aktarmaya çalıştığımız rivayetlerden, ancak güzel mânâlara delâlet eden isimlerin makbul olduğunu anlıyoruz. Anlam itibarı ile çirkin, kötü ve şirk kokan isimlerin de insanlar üzerinde olumsuz tesirler meydana getirmeleri sebebi ile mekruh veya harama yakın mekruh oldukları anlaşılmaktadır.

İbnu Ömer'in rivayetine göre Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: "Allah'ın en ziyade sevdiği isimler Abdullah ve Abdurrahman'dır." 30

Abdullah ve Abdurrahman gibi isimlerin Allah'a en sevimli olmasının sebebini şu şekilde izah etmek mümkündür: Abdullah isminde ubudiyet ve tezellülü itiraf vardır. Abdurrahman'da ise her mahlûka şamil olan rahmeti itiraf vardır. Keza birinci isimde, bu isimle adlandırılan kimsenin Allah'a ibadet eden olması, ikincisinde ise İlâhî rahmetin, bu ismi taşıyanın üzerinde tezahür etmesi isteği, tefeülü veya beklentisi vardır. 31 Ancak Allah katında sevilen isimler acaba sadece bu iki isimden mi ibarettir? Yoksa bu isimlerin birer örnek olduğunu mu düşünmeliyiz? Aynî'nin ifadesi ile söyleyecek olursak "abd/kul" kelimesinin, Allah'ın (celle celâluhu) yüce, yüksek ve güzel isim ve sıfatlarına izafe edilerek oluşturulan her bir isim, Allah'ın sevdiği isimler dâhilinde olmalıdır. 32

Meselâ, Abdülkerim; keremi bol, cömert olan Azîz ve Celîl Allah'ın kulu mânâsınadır. Abdüllatîf; latif, güzel, yumuşak, hoş, nazik olan bütün olayların ve eşyanın inceliklerini bilen Allah'ın kulu demektir. Abdülmâcid; kadr u şanı büyük, cömertlik ve keremi bol olan Allah'ın kulu; Abdülmâlik ise, sahip olan, her şeyin mülkiyetinin sahibi olan Allah'ın kulu anlamındadır. Abdülmecîd, şanı büyük ve yüksek olan, şan ve yücelik sahibi Allah'ın kulu; Abdülmelik de her şey üzerinde tasarruf ve hükmeden tek hükümdar Allah'ın kulu demektir. Böylece bu tür isimler aynı zamanda Allah'ın hatırlanmasına, tevhidin korunmasına, insanın kulluk boyutunun unutulmamasına ve daha bilemeyeceğimiz pek çok güzelliklerin oluşumuna vesile olmaktadırlar.

Mekruh İsimler
Ebu Vehb el-Cüşemi'nin anlattığına göre Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır: "Allah'ın çok sevdiği isimler Abdullah ve Abdurrahman'dır. En sadık olanları da Haris ve Hemmam isimleridir. En çirkinleri de Harb ve Mürre isimleridir." 33

Ebu Hüreyre'nin rivayetine göre Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: "Allah nezdinde en kötü en zelil isim, kendisine (ahna') Melikü'l-emlak (mülklerin Maliki) ismini veren şahsın adıdır. Hâlbuki Allah'tan başka Mâlik yoktur." Süfyan devamla: "Şehin Şah bunun örneğidir" demektedir. Ahmed İbnu Hanbel diyor ki: "Ebu Amr'a, 'ahna' ne demek diye sordum, "en düşük" diye cevap verdi." 34

Birden Fazla İsim Taşımanın Caiz Oluşu
İsim vermekten maksat, kişiyi diğerlerinden temyiz edip tanımak olduğundan, tek ismin yeterli olduğu durumlarda tek isimle yetinmek en uygunudur. Ancak birden fazla isim kullanmak da caizdir. Nitekim insanlara hem isim hem künye hem de lakap verilebilmektedir. Ayrıca Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) birden fazla ismi bulunmaktadır. Cübeyr İbnu Mut'im'in rivayetine göre Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: "Benim beş ismim vardır: Ben Muhammed'im (çok övülmüş), ben Ahmed'im (çok hamd eden, sevilmiş), ben Allah'ın benimle küfrü mahvedeceği el-Mâhî'yim (mahvedici). Ben Hâşir'im (toplayıcı), insanlar benim arkamda haşredilecektir. Ben Âkıb'ım (en son gelen), benden sonra peygamber gelmeyecektir." 35

Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) İsim ve Künyesinin Alınmaması
Enes (ra) anlatıyor: Bir gün Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) Baki'de idi. Kulağına bir ses geldi: "Ey Ebu'l-Kasım!" diyordu. Başını sese doğru çevirdi. Seslenen adam: "Ey Allah'ın Resulü seni kastetmedim, ben falancayı çağırdım" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem): "İsmimi isim olarak koyun, fakat künyemi kendinize künye yapmayın!" buyurdu. 36

Cabir'in (ra) anlattığına göre birinin bir oğlu oldu. İsmini Kasım koydu. Kendisine: "Sana Ebu'l-Kasım künyesini vermeyiz. Bu künye ile seni şereflendirip memnun etmeyiz" dedik. Hz. Peygamber'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) gelerek durumu arz etti. Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) bunun üzerine: "Oğlunun adı Abdurrahmandır" dedi. Bir rivayette şu ziyade var: "İsmimi isim olarak koyun, fakat künyemi künye yapmayın. Zira ben Kasım (taksim edici) kılındım. Aranızda taksim ederim." Ebu Davud'un bir rivayetinde şöyle buyrulmuştur: "Kim benim ismimi almışsa, künyem ile künyelenmesin. Kim de künyem ile künyelenmişse, ismimle isimlenmesin." 37

Hz. Aişe'nin (r. anha) anlattığına göre bir kadın gelerek: "Ey Allah'ın Resulü, ben bir oğlan dünyaya getirdim. 'Muhammed' diye isim, 'Ebu'l-Kasım' diye de künye verdim. Bana, sizin bu durumdan hoşlanmadığınız söylendi, doğru mu?" diye sordu. Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): "İsmimi helâl, künyemi haram kılan şey de ne?" veya "Künyemi haram kılıp ismimi helal kılan şey de ne?" diyerek reddetti. 38 Alimlerimiz bu nehyin Peygamber Efendimiz'in hayatı ile kayıtlı olduğunu söylemişlerdir. Zira Ebu Davud ve Tirmizi'nin (Ebu Davud, Edep 68; Tirmizi Edep 68) Sünenlerinde ve Beyhaki'nin Sünen-i Kübrâ'sında (9/309) yer alan bir hadiste Hz. Ali, Peygamber Efendimiz'e: "Ya Resûlallah, senden sonra bir çocuğum olursa ona senin adını ve künyeni vereceğim." dedi. Efendimiz de ona "Evet" buyurdular. Ayrıca sahabeden Ebu'l-Kasım künyesinde olanlar olduğu gibi bu künye ile meşhur âlimler de vardır.

Sonuç
Çocuklarımıza, Efendimiz'in gösterdiği hassasiyetler doğrultusunda isimler koymanın, hem ebeveyn açısından hem de dünyaya gelen göz aydınlığı çocuklarımızın daha huzurlu, mutlu ve karakter algısı yüksek fertler olması açısından ehemmiyetli bir faktör olduğu görülmektedir. Bu hassasiyete ümmet-i Muhammed'in de azamî hassasiyet göstermesinin Allah'ın (celle celâluhu) rızasına bir vesile olacağı ümit edilir. Çocuklara verilen isimler, karakter ve şahsiyetin en temel öğesidir. Çocuğun yetişme döneminde kendisini dış dünyaya nasıl bir isimle tanıtacağı çok önemlidir. Bu açıdan ebeveynler önemli bir sorumluluk altındadırlar. Çocukları makbul isimlerle isimlendirmenin ne denli önemli olduğunu anlamak için, Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) buraya kadar aktarmaya çalıştığımız uygulamalarını nazar-ı dikkate almak yeterli olacaktır.

Dr. Musa Kazım GÜLÇÜR
 Araştırmacı - Yazar



Dipnotlar
1. İbn Manzûr, Lisânu'l-Arab, 14/401–403
2. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, 1/18, Eser Neşriyat, trsz.
3. Tirmizî, Kıyamet, 47; Ahmed b. Hanbel, 2/179.
4. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, 1/308–312, Eser Neşriyat, trsz
5. Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, 1/77.
6. DİA, 1/332.
7. Ebu Davud, Edeb 116, (5105); Tirmizi, Edahi 17, (1514)
8. Müslim, Edeb, 27 (2147); Ebu Davud, Edeb 116, (5106)
9. Buhari, Menakibu'l-Ensar 45, Akika 1; Müslim, Âdâb 26, (2146)
10. Buhari, Akika 1; Müslim, Âdâb 24, (2145)
11. Ebu Davud, Edahi, 21, (2837); Tirmizi, Edahi 23, (1522), Edeb 63, (2834); Nesai, Akika 5, (7, 166); İbnu Mace, Zebai 1,(3165)
12. İbni Kayyim el-Cevziyye, İslâm'da Çocuk, (Terc. Mahmut Kısa), s. 127, Esra Yay., Konya, trsz.
13. DİA, 1/333.
14. Ahmed b. Hanbel, 1/118. Şebber, Şebbir ve Müşebbir isimleri büyük bir ihtimalle Hasan, Hüseyin ve Muhsin isimlerinin İbranice karşılıkları olmalıdır.
15. Buhari, Edeb 108; Müslim, Edeb 29, (2149)
16. Tirmizi, Edeb 66, (2841)
17. 'Berre' ya da 'el-berretü' kelimesi yine Arapça'daki 'el-birru' kelimesinden türemiş olup 'çokça cömert, dürüst, itaatkâr, iyi kadın' manasınadır. Kelimede yüklü bulunan bu anlamdan dolayı bazıları Zeynep validemiz için 'nefsini temize çıkarıyor' deme talihsizliğinde bulunmuşlardı.
18. Buhari, Edeb 108; Müslim, Edeb 17, (2141)
19. Ebu Davud, Edeb 70, (4954)
20. Buhari, Edeb 107–108; Ebu Davud, Edeb 70, (4956)
21. Müslim, Âdâb 13, (2138); Ebu Davud, Edeb, 70, (4960)
22. Muvatta, İsti'zan 24 (2, 973)
23. Buhari, Menakıb 6; Müslim, Fezailu's-Sahabe 183, (2515, 2516)
24. Müslim, Mescid 308, (679)
25. Ebu Davud, Edeb 70, (4957)
26. Muvatta, İsti'zan 25 (2,973)
27. Ebu Davud, Edeb 69, (4950)
28. Ebu Davud, Edeb 72, (4963)
29. Ebu Davud, Edeb 69, (4948)
30. Müslim, Âdâb, 2, (2132); Ebu Davud, Edeb 69, (4949); Tirmizi, Edeb 64, (2835)
31. Davudoğlu, Ahmed, Sahih-i Müslim Ter. ve Şerhi, 6/391.
32. Aynî, Umde, XVIII, 257.
33. Ebu Davud, Edeb 69, (4950)
34. Buhari, Edeb 114; Müslim, Edeb 20, (2143); Ebu Davud, Edeb 70, (4961); Tirmizi, Edeb 65, (2839)
35. Buhari, Menakıb 17, Tefsir, Saff 1; Müslim, Fezail 125, (2354); Muvatta, Esmau'n-Nebi 1, (2, 1004); Tirmizi, Edeb 67, (2842)
36. Buhari, Menakıb 20, Edeb 106; Müslim, Âdâb 1 (2131); Tirmizi, Edeb 68, (2844)
37. Buhari, Edeb 105, 106, 109, Menakıb 20; Müslim, Âdâb 2, (2133); Ebu Davud, Edeb 74 (4965); Tirmizi, Edeb 68, (2845)
38. Ebu Davud, Edeb 76, (4968)

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek