Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Güle Hasretiz

Gönderen Konu: Güle Hasretiz  (Okunma sayısı 1761 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ebrar

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 2485
  • Cinsiyet: Bayan
Güle Hasretiz
« : Ocak 09, 2009, 10:52:41 ÖS »
Allah Rasulünün bitkilerden en çok değer ver­diği ve kokladığı “gül”, önce Mekke’de doğmuş, daha sonra o gül’ün kokusu bütün cihanı sarmıştır Sevgiyle, fethedilemeye­cek kale yoktur çünkü Kılıcın yapamadığını çoğu kere gül tek başına yapabilmiştir Gül, sevgilinin bakışlarındaki nur ve pırıltıdır O pırıltıya, insanlar akın akın O’na koşar O’nun sevgi dolu kolların­da yeni bir hayata başlamanın sevincini yaşar
Gül’e sevgi dedik Yani sevginin sembolü
Turi Sîna’da Musa (AS)’a Allah (CC):
“- Ya Musa benim için ne yaptın?”
Musa (AS), bu hitab karşısında;
“- Yarabbi, sizin için oruç tuttum, namaz kıldım, zekât ver­dim” der
Allah’ü Teâlâ (CC), Musa (AS)’a:
“- Namaz, oruç, zekât vs senin için” Musa (AS) bir an şaşırır


ALPEREN GÜRBÜZER
“- Allah’ım, o halde sizin nezdinizde en makbul ibadet ne­dir?”
Bunun üzerine Allah (CC):
“- Ya Musa benim indimde en makbul amel, benim için bir kulu sevmektir”
Evet bir kulu sevmek, Allah için en güzel amel Öyle bir sevgidir ki: “Ya Habibim sen olmasaydın Sen olmasaydın Sen olmasaydın, Kainâtı yaratmazdım” buyruğunda yer alan sır bir “gül”ün ifadesidir Gül, aynı zaman da aşktır ve sevileni sevene, seveni sevilene bağlayan bir koku Sevmenin alâmeti de seve­nin sevdığine itaat etmesidir Rasûlüllah (SAV)’de, en yüce mertebede olduğu halde, “Emr olduğun gibi dosdoğru ol” uyarınca hep itaatkar kaldı Hilâl’in ışık kaynağı “gül” sayesinde mü’minler, vahye ve sünnete itaatkar oldu
Peygamberimiz(SAV) ümmetine; ‘amellerin en faziletlisi Al­lah için sevmek ve Allah için buğz etmektir” ferman buyurarak, ne yapmamız gerektiğine dikkat çekmektedir Bizleri şu Hadisi şerifleriyle uyarmıştır “Şüphesiz yumuşak davranmak her şeyde olsa, onu süslendirir Bir şey (söz, hal ve aşağıya hakeret) den alınırsa muhakkak onu lekelendirir” Yine bir Hadisi şeriflerinde; “Öğretiniz, kolaylaştırınız, bir de öfkelendiğiniz zaman sus” diye ikaz etmişlerdir Sevmek, yumuşaklık ve sükut hali gül’ü tanımlar
Allah (CC) ‘ın rızası iki şeyden ibaretir:
1 Allah’ın yaptığını beğenmek
2 Kalb kırmamak, gönül yapmak
Allah (CC) Kur’an-ı Kerim’de; “İnsanlara iyiliği emrediyor, kendinizi unutuyor musunuz? Halbuki kitabı da okumaktasınız Hiç mi aklınız ermiyor?” (Bakara Sûresi: 44) buyurmaktadır Ayeti celileden de anlaşıldığı gibi başkalarına eziyet vermeyi men ediyor Zaten insanlara eziyet vermek, haklarına tecavüz etmek nefsin “subuiye kuvvetinden”dir Nefsin subuiye kuvvetinin fiiline: “münker” denir Subuiye kuvvetinin terbiyesi için: yumuşak ol­mak, kendimizi kusurlu görmek, sükut etmek, abdest ve gusul almak, “Euzübillahimineşşeytanirracim” demek kalbi zikirle meş­gul etmek, gazaplanmada ölçüyü aşmamak, bir hiddete kapılıp da yüze vurmamak ve sükutla meclisi terk etmek gibi gerekli unsur­lardır Resûlüllah (SAV): “Biriniz gazaplandımı hüküm etmesin” buyuruyor Hadisi şerif’den de anlaşıldığı üzere, insan her an nef­sin subuiye kuvvetine kapılıp, gazaba gelebilir, bu durumda sükut etmenin etkili bir çözüm olduğu ortaya çıkıyor
Gönül, kalbin köşelerinden bir köşedir Gönül konusunda Muhammed Şemseddin (KS) “Miftah’ül kulub” adlı eserinde uzun uzun bahseder Gönüller açan bu kitabında özetle şu ifade­ler yazılıdır: “Kalbe ilahi tecelli geldiği zaman, o gönül titremeye başlar Titrerken de Allah’dan özel bir hediye ihsan edilir Gelen hediye yumurta şeklinde bir cevher şişe olup, içi nur doludur Rastgele bir kimse o gönüle dokunsa da o gönül kırılsa nurlar dökülür Sıçrayan parçalar dokunan adamın, kalbine saplanır İşte batını hastalıklar dokunan adamın kalbine bundan hasıl olur Allah korusun öldürücü zehir gibidir Allah cümlemizi kalp kır­mayıp gönül yapanlardan eylesin Gönlün dili “gül” dür Karanlığı aydınlatan ışık ise Nübüvvet kokusudur
İslâm’da bir gönül kırmanın beşbin defa kabeyi yıkmaktan daha ağır olduğu vurgulanmıştır Yunus Emre “bu yol bir gönlün içine girmektir” diyerek gönlün ehemmiyetini belirtmiştir Hz Ebubekir sıddık (RA) mağarada Peygamber (SAV)’le başbaşa bulunduğunda, Resûlüllah (SAV):
“- Ya Ebubekir, gönlünü gönlüme bağla” demiş, böylece “Rabıta”nın ilk dersi verilmiştir mağarada Gönlü gönle bağla­mak rabıtadır Necip Fazıl’ın, “O ve Ben” eseri ile “rabıtayı şerife” eserleri okunmaya değer Üstad, kelimenin tam anlamıyla: “Kamil insanın gönlü, Hakkın aynasıdır” tarzında ifade ediyor Kudsi hadis’de: “Bir kulu sevdiğim zaman onun dili ve eli olurum” beyanları “Rabıta” olayını, teyid eder Yunus Emre Rabıtayı şöyle tarif eder: “1000 hacca gidip geleceğine bir gönle girmeye bak” Evet bu konuda gül’e hasret bir nesil olarak diyoruz ki: Gönlü muhabbet ateşiyle yanmayan ya cehennem ateşiyle yanacak ya da kabir ateşiyle yanacaktır Başka ateş yok Ya gönlü hak ateşin de “gül”e çeviririz, ya da dünyanın hevası ateşinde (Allah ko­rusun) cehenneme İnsan iki ateş arasında Aşk ateşini tercih edenler gül deryasına dalıp, Allah aşkıyla her dem olur Dünyanın hevası ateşine talib olanlar, zulmet bataklığına düşmekten kurtulamaz­lar Gül zulmü bertaraf eden tek silahtır Nübüvvet nuru ise ışık­tır
Güneşin dışı aydınlık, içi karanlıktır İç aydınlık yalnız in­sanda İnsan onun için, insan “eşrefi mahlukat”tır Yaradılmışların en üstünü Sevginin çilesi yalnız insanda Bu günkü insanlık düştüğü girdabtan çıkabilmek için, sevgiye hasret İnsanlık kay­bettiklerini tekrar yakalamak çabasında Batı teknolojik se­viyenin en üst doruğuna ulaştı, ama vücud tekniklerini keşfede­medi Batının bu konuda rehberi bizim kültürümüzdür Pir-i Tür­kistan Ahmet Yesevi, Mevlânâ ve Yunus Emre, bizden çok batıda yankı buluyor Çünkü batı ruhunun boşluğunu, bu “Gönül sultanları”yla telafi edebileceğini idrak eder gibi Biz ise kendi kıymet­lerimizin kıymetini bilemedik Müslümanların bu günkü perişanlığı, sevginin tükenmesi dolaysıyladır “Gül”ü inkar, in­sanın inkarıdır Ay füzesini yapan da, aya ilk ayak basan da sevgi ile dolu idi Sina Çölü’nü aştıran ruh da, “gül”dü Sevgi fikrin, ilmin ve hemen hemen her şeyin barutudur İnsanlık ancak bu barutla hamle yapabilmektedir Ateistler manevi subjektif değer­leri inkar etseler de farkına varmadan romantik Nazım Hikmet’in meyvelerini topluyorlar Bizim ülkemizle taban tabana zıt olsa da, İsrail’in kendi dünya görüşleri açısından “Arzı Mevudu”da, bir tür romantizmdir Romantizm menfi fikirleri bile harekete geçirebi­liyor Aziz Nesin ateistti Ateizme gönül bağladı Davası uğruna vakıflar yaptırttı, konferanslar tertib ettirtti, yüzlerce kitap yazdı Hekimoğlu İsmail, haklı olarak; “Aziz Nesin bunları yaparken be­nim müslümanım ne yapıyor?” diyor Bu gün inanan insanın en büyük eksikliği sevgiyi, aşkı, romantizmini kısaca “gül”ünü yitir­mesidir İnsanların gönlünü fethedemeyen toplumlar, insanın bedenine hakim olmaya çalışmaktadırlar Batıda görülen “Neron” adlı vahşi insan tipleri, boğa güreşleri, Kazıklı Voyvoda ve insanların arslana yem verilmesi “gül” den yoksunluğun gö­s-tergesidir Batının orta çağda engizisyon mahkemeleri “gül”ü adeta giyotine vermiştir Bizim tarihimizde ne kazıklı Voyvodo, ne Neron, ne giyotin, ne şu ne bu Bu tür insanlık dışı unsurlar görülmez Bizde düşmana bile bir ölçü tayin edilmiştir Denilir ki, dostla düşman iki ayak gibidir Düşman gidince tek ayakla kalınır Tek ayakla da bir yere varılmaz Her şey zıddıyla bilinir Gül, zıdlıkları hoş görü ile karşılar
Gül’e hasret bir nesil yetiştirmek şarttır

Başta da zikrettiğimiz gibi hadis’i kudsi’de: “Habibim eğer sen olmasaydın bunca felekleri yaratmazdım” buyuruyor Allah (CC), en evvel O’nun cevherini (gül) yaratmıştı Onun nuru Kainâtın aslıdır Annesi Amine Hatun, dedesi Abtulmuttalib’e:
“- Doğan çocuğumu secdede olduğu halde gördüm Sonra ellerini semalara kaldırarak bir şeyler söyledi” der Bunun üzerine Abtulmuttalib:
“- O’nun çok yüce bir makam sahibi evlat olacağına in­anıyorum” diyerek, “Adı güzel, kendisi güzel Muhammed (SAV)”in ta doğarken nübüvvetini seziyor Öyle bir gül kokusu ki, kısa zamanda etrafın dikkatini celbediyor Bir gün, Allah Resûlüne (SAV) sordular:
“- Beni severmisin ya Ali?
“- Severim ya Resûlüllah”
“- Hasan’la Hüseyin’i severmisin?”
“- Severim”
“- Kızım Fatıma’yı sever misin?”
“-Severim ya Resûlüllah” Bu karşılıklı soru cevap ikileminde, en son olarak Fahri Kainât (SAV) Hz Ali (KV)’e tekrar sorar:
“- Peki ya Ali üç sevgi kalbde nasıl birleşir?” Bu suale Hz Ali (KV) şaşırıp cevap veremez Eve gelen Hz Ali (KV) düşünceli durmakta Duruma bir anlam veremeyen Hz Fatıma anamız:
“- Ne düşünüyorsun? Bir şey mi oldu?”
Hz Ali (KV) durumu anlatınca, anamız Hz Fatıma tebessüm ederek,
“-Buna cevap veremedin mi?” Ve ilave ediyor:
“- İnsanın Allah (CC) ve Resûlüne (SAV) sevgisi kalbi, zevcine (eşine) olan sevgisi nefsi, çocuklarına olan sevgisi ise ta­bii ve fıtridir” der
Ertesi gün Hz Fatıma anamız’dan, akıl dolusu sözleri, bir gün önce veremediği Allah Resûlüne iletince, Peygamberimiz (SAV) buyurdular ki:
“- Bu cevapdan nübüvvet kokusu geliyor Ya Ali!”
Evet, gül kokusu ve nübüvvet kokusu gelen bu eve Ehl-i Beyte sonsuz bir sevgi duymak kadar tabi ne olabilr ki? Gül ko­kusu, daha Kainât yaratılmadan önce vardı Peygamber (SAV) Hatemül Enbiya ama aslında ilk Hilâl Yani sonun başlangıcı Gül, kokusu kıyamete dek sürecek Nübüvvet nuruda ışık vermeye devam edecek
Sevmek gül’e hasret kalmaktır, taassubculuk değildir Başkasını küçümsemek hor görmek taassubculuk Tanışmak, sevgi dolu olmak toplumda dayanışmayı ve ünsiyeti sağlar Hz Fatih’in İstanbul’u fethetmedeki kumandanlık meziyeti olduğu gibi, Fatih’in gül koklarken resimlenmesi, nekadar manalı Günümüzde Moğol serdarlarına benzeyen gülden mahrum kuru kahramanlara imreniyoruz Önemli olan savaş yerine ilim, üre­tim, aşk, sanat olmalı Kuru kahramanlık o devrede vazifesini tamamlamış tekrar o misyonu zamanımızda canlandırmanın an­lamı yok Deli Dumrul mu? Mimar Sinan mı? Cengiz Han mı? Elinde gül koklayan Fatih mi? Ve hangisi zamanımıza ışık tu­tuyorsa tercihimizi o yönde kullanmalıyız Göçebe dinamizmi ye­rine, bigi ve teknikte maharetli ideal insan tipi oluşturalabilir pekala Alp’lik tarihte “kılıç”tı şimdi ise bilgisayar ol­muş, stratejik silahlar olmuş, kalem olmuş, meslekler ve meş­rebler olmuştur Erenlik ise tarih de, bugün de değişmeyen tek olgu Pir-i Türkistan Ahmet Yesevi’nin temellerini attığı Horasan kültürünün en büyük yönü; değişmeyeni kavrayabilmesidir Erenlik dün de “gül”dü, bugün de “gül”dür Gül nübüvvet ko­kusu, gül zikir, gül hadimiyet, gül maneviyat ve kısaca gül vücud’un iç dinamikleridir Gül, iç dünyaya akıp değişmeyen tek hakikat Allah’ü Teâlâ ve Tekaddes Hzleri (CC), “Sanat şaheserim olan bu kalbe imza attım Onu imanla ve sevgiyle doldurmazsanız mühürlerim” buyuruyor Gönül mühürlenince gerçekte her şey biter Gönül gözü ile görmeyen bir şey görmüş sayılmaz Ha­dis’i Kudsi’de: “Kulum bana bir karış yakın olursa ben ona bir zira olurum, o bana yavaş gelirse ben ona süratle rahmetimi ona yağdırırım Eğer o süratle gelirse bende onun kulağına, gözüne, eline, ayağına kuvvet veririm O da kuvvetimi işitir, görür, tutar, yürür” buyurmaktadır Kalbe ait olan önemli gerçek önsezi, bey­nin kompitür ekranına yazılmış olanlarını hisetme sanatına “önsezi” denir İç sıkntı sevinme buna misaldir Cenab-ı Allah’ın (CC) akıl ile kavranması mümkün değildir Akıl beş duyunun çerçevesinden hareket eder, kalp ise sezer Bu yüzden Kur’an-ı Muciz’ül beyan doğrudan kalbe hitab eder: „Allah kalblerini ve kulaklarını mühürlemiş ve gözlerini perdelemiş ve gözlerine perde inmiştir ve bunların hakkı azim bir azaptır (Bakara Sûresi ayet 7)” Onun için Evliyaullah, metod olarak akıldan çok, kalb­den hareket ederek insanları irşâd ederler Bu metodları sayesinde beşeriyet Ehlullah’a, gönül sultanları demişlerdir Allah dostları, ümmetin “gül” koklayıcılarıdır Evliyaullah, aynı za­manda kalp uzmanları olup, manevi tasarruf sahipleridir Gerçek irşâd budur Evliyaullah’ın elinde ki gül ne kadar anlamlı, düşünebiliyor musunuz? Kalb: gül, irşâd ise Nübüvvet nuru demek
Topluma fuhşu ve kinle düşmanlığı hakim kılan nefsin “vehmi kuvveti”dir Vehmi kuvvet, kalb’in yetmiş küsür şubelerini bozar Resûlüllah (SAV), “Kanın dolaştığı yerde muhakkak şey­tanda dolaşır Onun dolaşmaması için en kuvvetli silah “Lailahe illalahul-fealu’dur” buyurmakta ve hadisi kudsi’de de; “Kim gazap­landığı zaman beni anarsa ben de gazap ettiğim zaman onu hatırlar mahv etiğim kimseler içerisinde (zikir) edeni mahv etmem” beyan ediliyor İşte şifa budur İnsan Allah’ı zikrederek “gül”e ulaşır Gül sahibi olan insan vehmi kuvvetini de yenmiş olur Gül her derde devadır Karanlık dünyamızı zikirle Nübüvvet nuruna (ışığa aydılığa) çevirmek mümkün Fıtraten insanda üç sevgi var­dır:
1 Allah sevgisi
2 Nefis sevgisi
3 Mahluk sevgisi:
Resûlüllah (SAV), “Kişi sevdiği ile beraber haşrolunacak” buyurarak kendimizi Allah sevgisine ulaştıracak sepeblere yapış­mamızı beyan etmektedir Yine Peygamberimiz (SAV): “Kişi kendine dost edindiği kimsenin dini üzerinedir Dikkat edin ki, siz kiminle dostluk yapıyorsunuz” buyurmaktadır Gül ağacının gül­leri dostlar için, dikenleri ise düşmanlar içindir Fakat insan, ba­zen aşırı derecede sevdiği kimseye her türlü zayıf tarafını da aça­bilir İlerde bir düşmanlık meydana gelirse onlara silah vermiş olabilir Bunun içindir ki, “düşmandan bir defa, dostan bin defa sakının” sözü hükema tarafından tavsiye edilmiştir Resûlüllah (SAV) “Bir şeyi aşırı sevmen kör eder ve sağır eder (hatalar görünmez) buyurarak bu konuda ölçüyü ortaya koymuştur Hatta aşırı sevgi insan iradesinide bozar Her şey de olduğu gibi sevgide de ölçülü olmak gerek Yine Peygamberimiz dostluk ko­nusunda: “Kiminle arkadaşlık yaparsan güzel arkadaşlık yap” buyurmuşlardır Arkadaş edindiğimiz arkadaşlarda güler yüzlü ,tatlı dilli olmak zaruridir Çünkü Hz Ali (KV)’e isnad edilen bir şiirde “okların açtığı yaralar iyileşip kaynaşır, ama dilin açtığı yara ne iyileşir ne de kaynaşır” şeklinde sözler, insanlarla ilişkilerde nasıl davranılacağı hususunda bizlere, işaret vermektedir Aynı zamanda gül ölçüdür Nübüvvet nuru ise o ölçünün işaretcisidir
Gül’e hasret bir nesil yetiştimek şarttır Bütün meseleler “gül”den uzak kalmamızdan kaynaklanmakta Beşeriyetin bir an ev­vel özlediği “gül”e ulaşmasında ne var ne yok bütün imkanlar seferber edilmelidir Gül’e ulaşan insanlık ister istemez Allah Rasûlünün de şu sözlerine muhatab olacaktır: “Allah bir insanı sevdimi Cibrile şu emri verir, “Ben filan adamı severim” Cibril de semada olanlara filan oğlu, filanı Allah sever siz de onu sevin der Yerdekiler de artık onu sever” Peygamberimiz (SAV) alemlere rahmet olarak gönderildi Daha önce de Peygamberler geldi Hepsi çeşitli çilelere maruz kaldı Nuh (AS) kavminin helak ol­ması için dua etti Onlar helak oldu İbrahim (AS) da mülk ale­mine baktı Asilerin isyanını görünce onların aleyhinde dua etti Helak oldular Resûlüllah (SAV) çok cefa çekti Fakat o: ümmeti ümmeti ümmeti dedi Beddua etmedi, af edilmeleri için niyazda bulundu Hadis’i Kudsi’de: “Rahmetim gazabımı geçti” düsturunca hareket etti Ve Resûlüllah (SAV) kendisine yapılan eza karşısında; “Allah’ım ümmetime hidayet eyle, onlar bilemiyorlar” dedi İşte gül Peygamber’in (SAV), kitabla, kalemle, akılla izah edilemeyecek tavırları, deryayı ummandır Hz Ebubekir gül Peygam­beri için şu sözleri söylüyor: “Hz Peygamber’e salavat getirmek, günahları yok etmek bakımından sudan daha fazla temizleyicidir” Gerçekden de O’nun gül kokusu en büyük temizleyicidir Gül, gönüleri temizleyen tek ilaç
“Gül”ü tarif etmek zordur Karınca kararınca biraz aralayabildiysek, şükürler olsun Sözün özü; “Nebi” “gül”e aşık, gül de Nebi’yi Ekrem’e aşık, Allah Rasulü’nün kalbi gül’dür O kalp gül’e hasret Bizlerde Gül’e kavuştuğumuzda gönüller elbet durulacak İnşallah




 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek