Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Mantık İlminin Tarihçesi ve İslâm Âlemine İntikali

Gönderen Konu: Mantık İlminin Tarihçesi ve İslâm Âlemine İntikali  (Okunma sayısı 2570 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı stalker

  • Grupsuz
  • *
  • İleti: 1986
  • Cinsiyet: Bay
Mantık İlminin Tarihçesi ve İslâm Âlemine İntikali
« : Şubat 10, 2009, 10:17:57 ÖS »
Mantık İlminin Tarihçesi ve İslâm Âlemine İntikali

Mantık ilmi, düşünme esnasında insanı hata yapmaktan koruyan kurallar ve ölçülerden bahseden bir ilimdir. Bu ilim, gerek düşünme sırasında gerekse düşünceleri ifade sırasında ölçülü ve mutedil olmak için gerekli kuralları ve kalıpları verir. Bunun içindir ki, kendisine formel/sûrî mantık denir. Mantık, bir şeyi tanımak ve bir şey hakkında hüküm vermek ve bir şeyi ispatlamak için yapılan bütün zihinsel faaliyetleri kontrol eder. Bunun için tarif, hüküm ve kıyas başlıkları altında tamamen saf aklî esaslara dayalı bir sistem ortaya koyar.
Mantık uygulanan bir sistem olarak insanlık tarihi kadar köklü bir sanattır.

Mantıkçıların deyişiyle “insan düşünen canlı”dır. İlk insandan itibaren bütün düşünme faaliyetleri sırasında adı konulmamış da olsa mantıkî sistem ana hatlarıyla uygulanmış ve fikirde tutarlılık devamlı hedeflenmiştir. Bu sebeple kaide ve sistemi açısından mantığın tarihinin insanlık ve düşünme tarihi kadar eski olduğunu söyleyebiliriz. Ama mantık ilminin diğer ilimlerden ayrılarak müstakil bir sistem olarak incelenmesi ve kitaplara aktarılıp tedvin edilmesinin yunan felsefî incelemelerine dayandığı bilinir. En azından şu an mevcut verilere göre bu böyledir. Yunan filozoflarından önce diğer felsefî ilimlerde olduğu gibi bu ilmin temelini teşkil eden ana malzemeler gündeme gelmiş, konuşulmuş ve hatta tartışılmıştır. Bir ilmin tedvini için doğal olarak o ilmin başlıca konularının ve incelediği sorunsalların diğer konu ve sorunsallardan temayüz edip konuşulması ve tartışılması zaruridir.

Mantık da böyledir; gerek Mısır’da, gerekse Mezopotamya ve Uzakdoğu medeniyetlerindeki felsefi, düşünsel ve ilmi faaliyetler diğer felsefi ilimlerde olduğu gibi mantığın da yunan medeniyetinde doğup gelişmesine gerekli zemini hazırlamıştır.
Mantık ilk defa Yunan filozofu Aristo tarafından kitaplara derc edilmiştir. Bazı mantık tarihçileri, mantık ilminin sofizme karşı bir müdafaa ve toplumu bilinçlendirme amacına bağlı olarak tedvin edildiğini belirtir. Aristo, Yunan toplumunda yerleşik siyasî, sosyal ve kültürel ortama tepki sonucu ortaya çıkan sofistlerin mevcut düşünsel sistemi kelime ve akıl oyunlarıyla tevhin etmesi üzerine sonraları kavramların tarifi, içlem ve kaplamı, hükümlerin kipleri, bir fikrin ispat ve reddinin tutarlılık şartlarını kalıpsal olarak ele alma zorunluluğu hissettiği bildirilmiştir.

Aristo felsefî ilimlerde zihinsel yanlışlardan korunmak için bir araç olarak tasarladığı mantık sistemini daha sonra Organon diye isimlendirilen altı kitabında ele almıştır.

Bu altı kitapta
1-) Kategoriler, (Mekulat-ı Aşere)
2-) Peri-ermaniyas (İbare, Külliler ve Önermeler,),
3-) Birinci Analitikler (Tahlilü’l-Kıyas),
4-) İkinci Analitikler (Burhan)
5-) Topikler (Cedel),
6-) Sofistika (sofistik deliller- muğalata) olmak üzere mantığın temel konuları yer almaktadır.
Daha sonraki yüzyıllarda Organon şarihleri bu altı kitaba Aristo’nun
7-) Retorik (Hatabet)
8-) Poetika
9-) Forfiryus’un İsagoci/Medhal (külliyat-ı hamse)sini ekleyerek temel mantık kitaplarını dokuza tamamlamışlardır. Bu sayı ayrıca mantıkta incelenen dokuz ana bölümü de temsil etmektedir.
İslam mantıkçıları, mantık kitaplarına Aristo’nun kategorilerini almaz, onlar doğrudan lafız/isagoci/külliyatla başlarlar. Daha sonraki İslam mantıkçıları buna delalet konularını da eklemişlerdir.
İslam dünyasının bir ilim olarak mantıkla karşılaşması diğer yabancı ilimler gibi Abbasiler dönemindeki tercüme faaliyetlerine dayanır. Özellikle Beytü’l-Hikme’de yapılan geniş çaplı tercüme faaliyetleriyle birlikte felsefe, mantık, tıp, fizik, matematik ve diğer ulum-i dahîle/yabancı ilimler Arapçaya tercüme edilerek İslam âlemine intikal ettirilmiştir. Aristo’nun ilk mantık kitaplarını tercüme edenler hicrî ikinci yüzyılın sonu ile üçüncü yüzyılların başlarında yaşamış İbn Mukaffa, Huneyn bin İshak, Ebu Osman ed-Dimeşkî, el-Kindî’dir.
Daha sonra mantığı bir bütün olarak ele alan, sistematize eden, şerh ve tadilde bulunan İslam mantıkçıların başında, hicrî dördüncü yüzyılda yaşamış Farabî ile hicrî beşinci yüzyılın başlarında yaşamış ve onun takipçilerinden İbn Sînâ gelir.

Farabî ağırlıklı olarak Aristo mantığına bağlı kaldığı mantık incelemelerinde mantığı şu dokuz bölümde ele almıştır.

1. el-Medhal (isagoci)
2. el-Makûlât (kategoriler)
3. el-İbare (peri-ermaniyas)
4. el-Kıyas (analitika el-ula)
5. el-Burhan (analitika es-saniye)
6. el-Cedel (diyalektik, topikler)
7. Kitabü’l-Hikme (sofistika)
8. el-Hıtabe (retorika)
9. eş-Şi’r (poetika)

Filozofların dışındaki çevrelerden İbn Hazm, kelamcılardan Gazzalî mantıkla ciddi ciddi uğraşmış ve bu konuda eserler kaleme almış kimselerdir. İbn Hazm’ın el-Hudud’ü, Gazzali’nin Miyar’ı, el-Mihakk’ı önemli mantık kaynaklarındandır. Gazzali’nin el-Kıstasü’l-Müstakim’i onun mantığın kıyas bölümünü Kur’ân’la temellendirme çalışmasından ibarettir. O bu çalışmasında kıyastaki ispat sistemi için Kur’ân’dan bol bol örnekler getirir. Gazzali’den sonra Razi, İbn Rüşd, Ebheri, Kazvini, Urmevi, Kutbeddin Şirazi, Taftazani, Cürcani, Gelenbevi sonraki dönemlerin büyük mantıkçılarındandır.

İsimlerini zikrettiğimiz bu mantıkçıların telif ettiği eserler arasından özellikle Ebheri’nin İsagoci’siyle, Kazvini’nin Şemsiye’si kısa ve tertipli olması bakımından hayli revaç bulmuştur. Bu iki kitap öteden beri başlangıç ve orta düzeyde mantık eğitimi için münasip görülmüştür. İleri düzeyde mantık eğitimi için Urmevi’nin Metali isimli kitabı tercih edilmiş ve bu kitap hakkında çok miktarda şerh ve haşiye kaleme alınmıştır. Osmanlılarda özellikle Kul Ahmed haşiyesiyle birlikte Molla Fenarî’nin İsagoci şerhi ile daha sonraları Gelenbevî’nin Burhan’ı medrese müfredatında önemli yer işgal etmiştir.

Osmanlı’da Tanzimat’tan sonra Ahmet Cevdet paşa’nın Miyar-i Sedad’ı gibi kaleme alınan klasik mantık kitaplarına karşılık Avrupa’da aydınlanmayla birlikte mantık ve felsefe tartışmaları üzerine yeni tarzda yazılmış mantık kitapları da tercüme edilmeye başlanmıştır. İtalyan mantıkçısı Gallupi’nin kitabı, Miftahu’l-Funun adıyla tercüme edilmiştir. Bacon ve Deskartes’in mantık ve özellikle kıyas eleştirilerinin temelde etkili olduğu yeni mantık anlayışında metod ön plana çıkmakta ve bilim felsefesi denebilecek yeni alan mantığa eklenmektedir. Nitekim yeni Osmanlı mantıkçılarından Ali Sedad’ın Mizanü’l-Ukûl fil Mantık vel-Usûl ile İzmirli’nin Felsefe Dersleri’nde mündemiç olan mantık ve Fenn-i Menahiç bu anlayışa göre yazılmıştır. Daha sonra doğa ve matematik bilimlerinin gelişimiyle birlikte daha detaylı ve daha net bir dile sahip yeni mantık arayışları muvacehesinde Bernard Russell ile Whitehead (Wayted)’in öncülüğünü yaptığı lojistik mantık/sembolik mantık/modern mantık ön plana çıkmıştır. Yetmişli yıllardan itibaren “modern mantık” adıyla memleketimizde bu mantığın eğitimi verilmektedir.

Mantık ilmini tahsil etmenin hükmü

Mantık ilmi felsefeye giriş kabul edildiğinden önceleri İslam aleminde şiddetli bir tepkiyle karşılanmıştır. Felsefeye gösterilen tepki, bu ilmin araç ve mukaddimesi işlevi gören mantık ilmine de yansımış ve özellikle muhaddisler tarafından tenkit edilip tahsilinin haram olduğu ileri sürülmüştür. Bunlardan İbn Salah, İbn Teymiyye ve Suyutî’nin mantık eleştirileri pek meşhurdur. Fakat mantığa karşı sergilenen bu olumsuz tutum İslam dünyasının genelinde etkili olamamıştır. Asıl İslam âleminde mantık ilmine karşı Gazzalî’nin fikri kabul görmüş ve mantık ilminin meşruiyeti şöyle dursun tahsilinin farz-ı kifaye olduğu görüşü yaygınlık kazanmıştır. Nitekim Gazzali el-Mustasfa’nın başında mantık bilmeyenin ilmine itimat edilemeyeceğini belirtmiş ve mantığın “ilimlerin ilmi” olduğunu iddia etmiştir.
Mantık ilminin tahsilinin hükmü bir tarafa bugün klasik İslamî ilimlerin ve özellikle bunlar arasından kelam ve usul-i fıkıh ilimlerinin dili mantıkî ölçülere göre dizayn edilmiştir. Tarifler, taksimler, ispat ve redler hep mantık sistematiğine göre yapılmış ve mantık bu hususlarda umumî bir kriter kabul edilmiştir. Bu sebeple klasik İslamî metinleri sıhhatli biçimde anlamak için iyi derecede mantık bilgisi gereklidir, desek abartmış olmayız.

Mantık kelimesinin tahlili ve bu ilmin mantık ismini almasının sebebi

Mantık, nutk kökünden gelir ve genel ifadeyle konuşmak anlamına gelir. Bugün Türkçe’de de nutuk çekmek derken kelimeyi aynı manada kullanırız. Nitekim Yunanca mantık ilmine kullanılan “logos” kelimesinin bir anlamı da “söz”dür.
Bu ilmin mantık ismini almasının sebepleri izah edilirken genelde nutk kelimesinin batın ve zahir olmak üzere iki manaya geldiği belirtilir. Nutk-i batın, düşünmek; nutk-i zahir konuşmak demektir. Mantık ilmi getirdiği ölçülerle insanın hem düşünmesini hem de konuşmasını düzenler, ölçülü hale getirir. İşte insan nutkuna katkısından dolayı bu ilme mantık ismi verildiği yönündeki görüş genel kabul görmüştür.
Mantık ilminin faydası konusunda Ebu Hayyan et-Tevhidî’nin el-İmta ve’l-Müanese isimli eserinde zikrettiği Ebu Said Seyrafî ile ilk mantık mütercimlerinden Metta bin Yunus arasında Mantık’ın hedefi hakkındaki tartışma manidardır. Bu tartışmada Metta bin Yunus mantığın, kelamla/konuşmayla ilgili bir araç olduğunu ve bu araç vasıtasıyla doğru sözün yanlış sözden ayırt edildiğini, sahih mana ile fasit mananın temyiz edildiğini söyler.
 
Mantık ilminin sistematiği

Farabî örneğinde olduğu gibi, ilk devir mantıkçılarının tasniflerinde Aristo’nun tertibi esas alınmıştır. İbn Sina sonrası geç dönem mantıkçıları daha farklı bir tertip izleyerek mantığı ikili bir tasnife tabi tutmuşlardır. Bu tasnife göre mantık kitaplarında konular tasavvurât ve tasdikât olmak üzere iki bölümde ele alınır. Tasavvurât bölümünde külliyat-ı hamse (isagoci) ve tarif; tasdikât bölümünde kazıyye ve kıyas konuları incelenir. Ayrıca bu konulara ilaveten giriş bölümüne delalet konusu da eklenmiştir. Tasavvur bölümünde külliyat-ı hamse mebâdi, tarif, mekâsıt; tasdikât bölümünde kazıyyeler mebâdi, kıyas, mekâsıt kabul edilmiştir. Bu tertib, tariflerin külliyât-ı hamse üzerine, kıyasın da kazıyyeler üzerine ibtina etmesine dayanmaktadır.

Mantık ilminin Tarifi, Mevzusu ve Gayesi

Mantık ilminin tarifine geçmeden önce tarifte karşımıza çıkacak ilim, tasavvur, tasdik, zarurî ilim, nazarî ilim, nazar ve fikir kavramlarıyla ilgili ön bilgi vermekte fayda vardır.
İlim kavramı muhtelif ilim ve meslek erbabı tarafından farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bunlardan mantık ilmiyle en fazla uyuşanı filozofların şu sade tanımıdır:

İlim, bir şeyin suretinin zihinde hasıl olmasıdır. Bazı filozoflar ilmin, zihinde hasıl olan suretin kendisi olduğunu söylemişlerdir. Birinci tarife göre ilim bir oluştan ibarettir ki, buna göre “ilim” (bilmek) anlamında mastardır. İkincisine göre ilim bir oluştan ziyade eylem neticesinde zihinde oluşan bir şeydir ki, buna göre “ilim” (bilgi) anlamında ism-i mastardır. Biz burada konumuzla münasebeti açısından ikinci tarifi esas alarak ilmi, bilgi anlamında kullanacağız.

Klasik mantıkçıklar bilgiyi farklı açılardan taksim etmişlerdir. Bunlardan biri bilginin yapı ve içeriğine göre yapılan taksimdir. Bu taksime göre bilgi iki kısma ayrılır: tasavvur, tasdik. Tasavvur, hükümsüz, yargısız bilgidir. Buna eşya, olay, iş, şahıs, yer ve kavramlarla ilgili sadece tanıma düzeyinde olan bilgiler diyebiliriz. Mesela, kitap hakkında onu tanımlayıcı mahiyette bilgilere tasavvur denir. Tasdik, hükümlü bilgidir. Kitap bilginin en eski aracıdır, cümlesindeki bilgi tasdiktir. Bu cümlenin öğelerinden kitap tek başına zihnimizde bir bilgi ifade eder, bu bilgi ise tasavvurdur. Bunun gibi eski, araç ve bilgi gibi tek tek ele alınan mezkûr öğelerin hepsi birer tasavvurdur. Şu halde tasavvur, müfred bilgisi, tasdik cümle ve kelam bilgisidir. Bir başka ifadeyle sonuna nokta koyulabilen cümleler tasdik, bunun dışındakiler tasavvurdur da diyebiliriz.
Bilginin elde edilmesi açısından yapılan taksime göre bilgi iki kısımdır. Zarurî bilgi, nazarî bilgi. Zarurî bilgi, nazar ve fikir aracılığı olmadan elde edilen bilgilerdir. Nazarî bilgi ise, ancak nazar ve fikirle elde edilen bilgilerdir. Nazar ve fikir kavramları müteradif/eşanlamlı kavramlardır. Bunlar, yeni bilgiler elde etmek amacıyla zihnimizdeki hazır bilgileri belli bir sıra ve yöntem dahilinde işlemek, birbirleriyle ilişkilendirmek anlamına gelir. İnsan görüp öğrendiği şeyleri zihninde işleme, bunlardan sonuç çıkarma kabiliyetine sahip bir varlıktır. İnsanın bu kabiliyetine fikir ve nazar denir ki, buna kabaca “düşünmek” diyebiliriz. Bilgiye ulaşmak için insanda bundan başka kabiliyetler de vardır. Mesela hads/sezgi bunlardandır. Teknik anlamı bir tarafa burada bizim için gerekli olduğu kadarıyla hads, mukaddimeleri hızlıca geçip sonuca varmak demektir. Sürat-i intikal/birkaç şeyi hızla idrak edip bunlardan sonuca varmak da diyebiliriz. Hads aracılığıyla elde edilen bilgiler nazarî değil, zarurîdir. Şu halde zarurî bilgi, doğrudan veya fikir aracılığı olmadan elde edilen bilgilerdir. Bir ikinin yarısıdır, bütün parçasından büyüktür, güneş aydınlatıcıdır, aspirin baş ağrısına iyi gelir, Sultan Fatih İstanbul’u feth etmiştir, gibi bilgiler hep zarurî bilgidir. Bunların bir kısmı, doğrudan, bir kısmı müşahede, bir kısmı tecrübe, bir kısmı tevatürî haberlerle elde edilmiş olsa da hiç birisi teknik anlamıyla fikir neticesinde elde edilmiş değildir. Nazarî bilgiye örnek olarak âlem hadis/sonradandır, Allah vardır, üçgenin toplam açıları iki dik açıya eşittir, gibi bilgileri zikredebiliriz. Görüldüğü gibi bu bilgiler deliller üzerinde düşünmek, ölçüp biçmek, muhtelif bilgileri bir hedef istikametinde işlemek neticesinde hasıl olan bilgilerdir. Bunlar ancak metodlu bir zihnî faaliyet sonucunda hasıl olur.


Bu ön bilgilerden sonra mantığın teknik anlamda tarifi, mevzusu ve gayesi konusuna geçebiliriz. İslam mantıkçıları, mantığı biri mevzusu diğeri gayesi olmak üzere başlıca iki açıdan tarif ederler. Birinci tarife mevzûî tarif, diğerine gâî tarif denir. Mevzûî tarifine göre mantık; bilinen, zihnimizde hazır olan tasavvur ve tasdiklerden bilinmeyen ve zihnimizde hazır olmayan tasavvur ve tasdiklere ulaşmanın usul ve keyfiyetini inceleyen bir ilimdir. Gâî tarifi itibarıyla mantık; kanunî bir araç, bir sistemdir ki, bu sistem doğru uygulandığında insanı düşünürken hata yapmaktan korur.

Mantık ilminin mevzusu, tasavvur ve tasdik olmak üzere insan zihnindeki bilgilerdir. Mantık ilmi bu bilgileri, yeni bilgilere ulaşmak için nasıl işlememiz gerektiğini, hangi usul ve ölçülere riayet etmemiz gerektiğini anlatır. Zihinde hazır olan tasavvurlardan zihinde henüz hazır olmayan yeni tasavvurlar elde etmek için insanın kullanacağı yegâne araç tarif/kavl-i şarihtir. Mantık ilmi, işte tarifi konu edinir; sıhhatli tarif nasıl yapılır bunun ölçülerini konuşur. Zihinde hazır olan tasdiklerden zihinde henüz hazır olmayan yeni tasdikler bulmak için insanın kullandığı en yaygın araç kıyastır. Mantık ilmi işte kıyası inceler; doğru kıyas nasıl yapılır, şartları nelerdir, bunu anlatır.

Mantık ilminin gayesi, düşünme sırasında insanı hatadan ve açık vermekten korumak, çelişki ve tutarsızlıktan uzak tutmaktır.

Mantık ilminin gerekliliği
Genelde İslam mantıkçıları mantığın gerekliliğini izah ederken akıl yürütme ve bilgi edinme faaliyetinin denetimini gerekçe gösterirler. Yukarıda da izah ettiğimiz gibi bilgi zarurî ve nazarî olmak üzere iki türlüdür. Zarurî bilgilerin elde edilmesi teknik yöntemlerin kullanıldığı bir süreci gerektirmediğinden mantığın gerekliliği daha ziyade nazarî bilgiler için kendini hissettirir. Yukarıda da temas ettiğimiz gibi nazari bilgiler için bir tefekkür süreci yaşanmış olmalıdır. Tefekkür ise zihnimizdeki bilgilerin tertip edilmesi, bir sistem dahilinde işlenmesi ameliyesidir. Gelişi güzel bilgilerin harmanlanması demek değildir. Zihninizde birbirinden kopuk binlerce bilgi olsa da bunlar bu haliyle size yeni bilgiler sağlamaz. Bunun için mevcut bilgileri birbirleriyle bir tertip içinde ilişkilendirmeniz, işlemeniz gerekir. İşte mantık ilmi bilgilerin nasıl tertip edilmesi gerektiği ve hangi kalıplara göre düzenlenmesi gerektiği konusunu inceler. Sıhhatli bir tefekkür için hangi formel şartlara riayet etmek gerekir, bunu temin eder. Bu sebeple sıhhatli tefekkür için özellikle form ve kalıp cihetinden mantık zorunlu bir ilimdir. Burada tefekkürün form ve kalıbından söz ettik, çünkü mantık ilmi içerikle ilgilenmez. O sadece fikrin kendi içinde tutarlı olabilmesi için nasıl formüle edilmesi gerektiğine bakar. Bu yüzden klasik mantığa “formel mantık”, “sûrî mantık” denmiştir.
 
Not: Bu yazı, Talha Hakan Alp'in Dâru'l-Hikme'de verdiği klasik mantık seminerleri notlarından derlenmiştir.

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek