Hz. Davud (as), öyle harika bir sekilde Yüce Mevla’yi tesbih edermis ki, daglar bütün heybetiyle, kuslar da sirin ve dinlendirici sesleriyle boyunlarini uzatir, bu ask dolu tesbihata onunla birlikte eslik edermis. Yüce ALLAH (cc), bu durumu Kur’an’da söyle ifade eder: “Biz sabah aksam kendisiyle zikir ve ibadet etmeleri için daglari, toplu haldeki kuslari onun hizmetine ram etmistik. Her biri onun ahengine katilir, beraber zikrederlerdi.” (Sad, 38/18¬19)
“Biz Davud’a tarafimizdan bir imtiyaz verdik: Ey daglar! Ey kuslar! Onunla beraber tesbih edin, sevke gelin ALLAH’in yüceligini terennüm edin, dedik.” (Sebe, 34/10) ALLAH (cc), kendisini daglarda, ovalarda Davudi sesiyle tesbih eden, Zebur’unu okuyan peygamberine, daglarla, kuslarla bir meclis olusturmus ve belki de bize bir yol göstermek istemis; “Siz de ailenizle, arkadaslarinizla, Beni tesbih edin, Kur’an okuyun.” Efendimiz, güzel sesiyle Kur’an okuyan Ebu Musa’ya kimselere nasip olmayacak bir iltifatta bulunmus: “Dün gece senin Kur’an okuyusunu dinlerken beni görmeliydin! Gerçekten sana al-i Davud’un mizmarlarindan (güzel ses) bir mizmar verilmis!” (Müslim, Misafirin, 236) Acaba ben, Peygamber Efendimiz’i (sas), Ebu Musa’nin memnun ettigi gibi kaç defa memnun ettim? Bu anlamda Hz. Davud’u veya Ebu Musa’yi kaç kere örnek aldim? Kaç kere Davud (as) duygu ve düsüncesiyle bagri yanik, hüzünlü bir sekilde esimle, çocuklarimla, annemle, babamla, kardeslerimle, dostlarimla vs. Kur’an okudum, ALLAH’i tesbih ettim ve evimi bir “Kur’an meclisi”ne çevirdim? Kalp ve ellerimi açip dua dua yalvariyorum: “ALLAH’im! Benim (bizim) bu hatami bir an önce telafi etmem için bana irade ver, peygamber suuru ver. Ya Rabbi! Bizi ölüme hazir bir sekilde Sana kulluk ettir. Evlerimizi Kur’an’la nurlandiralim, bereketlendirelim. Her eve Davud (as) gibi Seni tesbih eden kullar nasip et ALLAH’im. Amin!”