Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Kavak Yelleri...

Gönderen Konu: Kavak Yelleri...  (Okunma sayısı 1999 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı husrev_06

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 313
  • Cinsiyet: Bay
Kavak Yelleri...
« : Ağustos 14, 2008, 07:43:09 ÖS »

 Mütefekkir/Düsünür bir zât, bir tepede oturmus etrafi seyrediyordu. Tepenin eteklerinde küme küme kavak agaçlari vardi.
 
Her bir küme sanki bir zikir halkasi görünümündeydi. Her bir kavak bir dervis gibiydi. Dallari birer kol, yapraklari dilleriydi sanki.  

Havanin püfür püfür esisi, hem kavaklari hem de dal ve yapraklari bir ileri götürüyor, bir geri getiriyordu. Son derece lâtif, hos ve tatli bir sekilde raksediyorlar. Cezbe ve çekime ugramiscasina bir o yana bir bu yana hareket hâlinde dansediyorlardi.

Bu hâl yasli mütefekkiri çok düsündürdü. Nice yasitlarini kaybetmis olmanin hüznü çöktü içine. Yalnizligini hatirladi birden... Onlardan ayri kalmanin acisini duydu ta derinden.
 
Kalbi hüzünle doldu. Gam yüküyle beli iyice büküldü. Güz ve kis mevsimini hatirlamasiyle kederi bir kat daha artti. Tam bir gaflete gömüldü. Birsey düsünemez oldu.

Biraz önce salinmalarina, raks ve dansetmelerine hayran oldugu, büyük bir hazla serye daldigi kavaklarin; tam bir nese içinde kapirdanan yapraklarina ve günesi yansitislarina yaziklanmaya basladi.
 
O nazli kavaklara, o hayat sahibi, canli agaçlara öyle acidi ki, gözleri yasla doldu. Çünkü sonbahardaki hâlleri geldi gözlerinin önüne. Sert esen rüzgârlari düsündü. Onlari nasil sarstigi, nazenin yapraklari yerlerinden, yurtlarindan ve arkadaslarindan nasil ayirdigi geldi hatirina...
 
Kisin kardan beyaz kefene büründükleri durumlarini hayal etti ister istemez. O nazenin yapraklarin bir bir sararip düsüsleri, ayaklar altinda ezilisleri resmi geçit yapti zihninde.
 
Kâinat ona, süstü perdesi altindaki yok oluslari animsatti. Ayri kalislari hissettirdi. Onlarin zeval ve faniliklerinden gelen hüzünler üsüstü basina.
 
O bos bakis, o kutlu ve nazli kavaklari gözüne vazîfesiz gösterdi. Neticesiz saydirdi. Yapraklarin bir mevsimlik görünüs ve hareketlerini nes'eden degilmis gibi sandirdi. Yok olmaktan ve birbirlerinden ayri düsmekten dolayi bir titreyis olarak zannettirdi. Hiçlige düsüs olarak düsündürdü. Herkes gibi ona dedirtti:

Sabahin seheri
Esiyor yelleri 
Sariyor gurbet elleri
Kimsesiz garip elleri

Bu ruh hâli, herkes gibi ondaki ebedî ve sonsuz kalma istegini uyandirdi. Beka/ölmezlik askini canlandirdi. Güzeli ve güzelligi sevme duygusunu gün yüzüne çikardi.

 
Diger insanlara karsi duydugu sevgi ve sefkati gündeme getirdi. Hayat damarlarindaki akisi hizlandirdi. Bu çesit düsünüsten uzak kalamayis; onun söyle bir akil yürütmesine de yol açti.
 
Eger dünya böyle sararip solacaksa... Ömür bir gün gelip tükenecekse... Kabir hiçlige açilan bir kapi olacaksa... Böyle bir dünyanin manevî bir cehennemden ne farki vardi?  
Böyle bir ortamda akil insana bir iskence âleti olmaktan baska ne ise yarardi? Geçmisi ve gelecegi yokluk olarak gösteren bir akilla, hayat nasil çekilirdi?
 
Akliyla zihnen bu biçimde mecellesirken, kendini böyle bir durumda, mânen zifiri karanlikta hissederken birden Muhammedî gerçek, Muhammedî nur ve isik imdâda yetisti. Simsek gibi çakti. Yildirim gibi etrafi aydinlatti. O sayisiz gam bulutlarini dagitti. Hüzün ve elemleri sevinçlere çevirdi. Herkese oldugu gibi ona da tesellî kaynagi oldu.

Çünkü Muhammedî nur, perdeyi kaldirdi. O'nun bir an için, yanlis olarak sandigi gibi kâinatta yokluk, hiçlik görevsizlik, abes ve faidesizlik ve ayrilik olmadigini ortaya koydu.
 
Tam tersine o kavaklarin yapraklari sayisinca hikmet, gaye, amaç ve mânalari var oldugunu gösterdi. Sonuçsuz ve görevsiz olmadiklarini ispat etti.
 
Nasil ki bir usta hârika bir makine yapsa, herkes onu alkislar, âferinlere bogar. O makine de, ondan beklenen sonuçlari tam tamina göstermesiyle, hâl diliyle ustasini tebrik eder.
 
Iste her canli ve hersey böyle bir makine hükmündedir. ustasindan, yapicisindan haber verir. Onu över.  
Bunun gibi her varlik, hayat ve suur sahiplerinin gözlerine bakar. Onlar için sirin ve tatli, üstünde düsünecekleri birer marifet kitabi olur.
 
Ustasini, yapicisini gösterir. Ondan haber verir. Çünkü fiil, failsiz/is, yapansiz olmaz. Nakis, nakkassiz ortaya konamaz. Bir yerde nakis varsa, o nakisi yapan da vardir.
 
Iste her varlik kendisine bakan için; okuyacagi bir marifet ve bilgi yumagidir. Mânâlarini suur ve bilinç sâhibi insanlarin zihinlerinde birakir. Sûretlerini hafizalarina nakseder.
 
Benzerinin, kopyasinin aksettigi ve bu sekilde muhafaza edilip korundugu misalî levhalarda birakir. Gayb/görünmez âlemin defterlerinde birakir.
 
Kisaca, o varlik, kendisine bakanlarin vücud dairelerini mekân tutar. Ancak bu nakil ve geçislerden sonradir ki, her varlik sehadet yani görünür âlemi terkeder, gayb/görünmez âleme çekilir.
 
Demek ki sekle ait bir vücudu birakir. Manevî gayba/görünmeze ve ilme ait çok vücut ve bedenleri kazanir. Bütün bunlardan sonra maddî yok oluslarina üzülmenin artik mânasi kalmaz!
 
Evet madem Allah var ve ilmi herseyi kusaticidir. Elbette yokluk, hiçlik, mahvolus, fena ve fânilik yani geçicilik, hakikat noktasinda inanan insanin dünyasinda yoktur.
 

Ancak inanmayanlarin dünyalari yokluk, ayrilik, hiçlik ve fânilikle doludur. Çünkü onlar öyle istiyorlar. Yoksa aslinda onlarin sandigi gibi degildir. Ama Allah; kulunun zanni üzeredir. Kendisine nasil muamele ve islem yapilmasini istiyorsa, kul öyle bir karsilik bulacak ve görecektir.
 
Iste bu gerçegi su özlü söz ders verip der:
 
"Kimin için Allah var, ona hersey var. Ve kimin için yoksa, hersey ona yoktur, hiçtir."
 
Elhasil: Nasil ki, inanç ölüm zamani, insani sonsuz olarak yok olustan kurtariyor. Öyle de: Herkesin özel dünyasini bile yokluk, hiçlik karanliklarindan kurtariyor.
 
Inançsizlik ise, özellikle tam inançsiz olsa; hem o insani, hem özel dünyasini ölümle yok edip, manevî cehennem karanliklarina atar. Hayatinin lezzetlerini, aci zehirlere çevirir.
 
Dünya hayatini âhiretine tercih edenlerin kulaklari çinlasin. Gelsinler, buna ya bir çare bulsunlar; veya inanç dairesine girsinler. Bu dehsetli zarar ve ziyandan kurtulsunlar.(Muhsin Bozkurt)

Çevrimdışı sahra cold

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 4439
  • Cinsiyet: Bayan
  • ........
Kavak Yelleri...
« Yanıtla #1 : Ağustos 14, 2008, 08:44:52 ÖS »
Eger dünya böyle sararip solacaksa... Ömür bir gün gelip tükenecekse... Kabir hiçlige açilan bir kapi olacaksa... Böyle bir dünyanin manevî bir cehennemden ne farki vardi?   

çok güzel bir anlatım.emeğinize sağlık....

Çevrimdışı husrev_06

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 313
  • Cinsiyet: Bay
Kavak Yelleri...
« Yanıtla #2 : Eylül 04, 2008, 05:26:48 ÖS »

 Allah razı olsun , sizinde emeğinize sağlık..

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek