Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Bahçeler Sahibinin Misâli Dünya Malına Güvenme..!

Gönderen Konu: Bahçeler Sahibinin Misâli Dünya Malına Güvenme..!  (Okunma sayısı 2161 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ZiKra

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 456
  • Ummaki, Küsmeyesin..!
Bahçeler Sahibinin Misâli Dünya Malına Güvenme..!
« : Haziran 25, 2009, 08:02:48 ÖS »
Kehf sûresinde şöyle buyruluyor:

“Onlara şu iki adamı misal olarak anlat. Bunlardan birine iki üzüm bağı vermiştik. Her ikisinin de etrafını hurmalarla donatmış, aralarında ekinler bitirmiştik. İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş, hiç birini eksik bırakmamıştı.

Aralarından bir de ırmak fışkırtmıştık. Bu adamın başka geliri de vardı. Bu yüzden arkadaşıyla konuşurken ona şöyle dedi; “Ben servetçe senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da senden daha güçlüyüm.”

(Böylece gurur ve kibirle) kendisine zulmederek bağına girdi. Şöyle dedi; “Bunun hiçbir zaman yok olacağını sanmam! Kıyametin kopacağını da sanmıyorum.

Rabbim'e döndürülürsem bile, hiç şüphem yok ki, (orada) bundan daha hayırlı bir akıbet bulurum.” (18/32-36)

Bu misalde, dünyalığa mağlup olan insanın söz ve fiillerindeki tutarsızlıkla ona nasihat eden mü'minin isabetli sözleri, düşünüp akleden herkesin anlayabileceği açıklıkta bildiriliyor.

Bu âyetleri hulûs-i kalple okuyan her mü'min, her zaman değişik sûretlerde nükseden o müzmin rahatsızlığı teşhis edebilir, şifa için tavsiye edilen sözleri nefsine tatbik edebilir. İşte Kehf sûresindeki bahçeler sahibinin misali, bu cümledendir.

Âyet-i kerimenin ilk cümlesine Rûhu'l-Beyân'da şöyle mânâ veriliyor:

Ey Muhammed! nimetler içinde yüzen kafirlerle, fakr u zaruret içinde bunlara müştâk olan mü'minlere şu iki adamın durumunu misal olarak anlat...

Bunların, bir serveti eşit olarak paylaşan iki kardeş olup, birinin mü’minlere va'd edilen nimetlere kavuşma ümidiyle kendisi muhtaç duruma düşünceye kadar elindekileri tasadduk ettiği, diğerinin ise hâlini kendisine arz eden kardeşine küçümseyici bir tavırla karşılık verdiği rivâyet ediliyor.

Misâlde konu edinilen şahsın “servetçe senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da güçlüyüm” sözüyle birlikte seslendirdiği görüşleri, “nefsine zulmetmek” olarak değerlendiriliyor. Kendince her türlü emniyet şartlarını sağladığı bahçelerin yıkılıp yok olmayacağını ve kıyametin de kopmayacağını iddia etmiş olmasına dikkat çekiliyor.

“ Rabbim'e döndürülürsem bile” sözündeki tereddütten anlaşılacağı üzere, o buna pek ihtimal vermiyordu, ancak döndürülse de orada yine ayrıcalıklı olacağını düşünüyordu. Servetinin Allah katındaki seçkinliğine açık bir delil olduğunu sanıyordu.

Muhtemeldir ki, o adam bahçesini cennet olarak kabul ediyordu. Kendisine servet ve güç verildiğinde, bu dünyada iken cenneti yaşadığına inanıyordu. Başka bir cennete ihtiyaç olmadığına inanan anlayışsız insanlar gibi davranıyordu.

Servet sahibi olmanın, bu imkanı kendisine bahşeden Cenâb-ı Hakk'ın rızası doğrultusunda kullandığı taktirde imrenilecek bir durum olduğunu bilmiyordu.

Onun bu bilgisizce söz ve davranışları üzerine arkadaşının cevabı şudur: “Seni topraktan, sonra nutfeden yaratan, daha sonra seni bir adam biçimine sokan Allah’ı inkar mı ettin? Fakat O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam.

Bağına girdiğinde: “Maşaallah! Güç ve kuvvet yalnız Allah’ındır” deseydin ya! Eğer malca ve evlatça beni kendinden güçsüz görüyorsan (şunu bil ki,) belki Rabbim bana senin bağından daha iyisini verir; senin bağına ise gökten yıldırımlar gönderir de, bağ kupkuru bir toprak haline gelir. Yahut, bağının suyu dibe çekilir de, bir daha onu arayıp bulamazsın.” (Kehf, 18/37-41)

Arkadaşı her şeyden önce ona, önceki halini düşünmesini tavsiye ediyor. Sahibiyim zannettiğin servet bir yana, aslında sen kendine bile mâlik değilsin manasında konuşuyor.

Bütün bunları sana bahşeden Kudret Sahibi’ne nankörlük etmemelisin, O’na ortak koşma anlamına gelecek münkirce söz ve davranışlar içine girmemelisin diyor. Aksi taktirde yaptığının adı nankörlük olur, küfür olur diyor.

Bahçene girdiğin zaman böbürleneceğine, keşke onu sana verene şükretseydin. “Allah’ın dilediği olur” deseydin. Güç ve kuvvet ancak O’na aittir” deyip, bu mülk ancak O’nun dilemesiyle mamur olur deseydin, O’na şükretseydin...

Bu minval üzere nasihate devam ediyor ve kendisine bazı ihtimalleri yeniden hatırlatıyor. Her ne kadar sen, malca ve evlatça beni kendinden güçsüz görüyorsan da, Rabbim bana senin bağından daha iyisini verebilir. Senin bağına da gökten ve yerden türlü türlü felaketler gönderebilir.

Tabiî âfetlerle hâk ile yeksân edebilir. Hatta hiçbir musibet göndermese bile, bir gün elin kolun bağlı, çaresiz kalabilirsin; bağının suyu dibe çekilir de, bir daha arasan onu bulamazsın.

Evet, bütün bunlar hiç beklemediğin bir anda gerçekleşebilir; servetinle övünmeden önce bu ihtimalleri dikkate almalısın. Çünkü bunları sana veren Kudret Sahibi’nin elindekileri bir anda yok etmeye veya senden alıp bir başkasına vermeye elbette gücü yeter.

Öyleyse kendince yeterli gördüğün maddî tedbirlerle durumu garantiye aldığını zannedip büyüklenme.


Burada şunu diyebiliriz; Allah’ı inkar etmek sadece Allah’ın varlığını kabul etmemekle sınırlı değildir. Gurur, kibir, kendini beğenmişlik ve ahireti inkar etmek de kişiyi küfre düşürür. Nitekim servetiyle övünen kişi “Rabbim'e döndürülürsem” demesine rağmen, arkadaşı onu küfürle itham etmektedir.

Çünkü, servetini tamamen kendi gücü ve becerisiyle kazandığına inanarak âyette belirtilen örneğe benzer duygulara kapılan kişi, Allah’a inandığını söylese de, yaptıklarıyla O’nu inkar etmektedir. Böyle bir kimse Allah’ı tek hakim, mabud ve mâlik değil de sadece bir varlık olarak kabul etmiş olur. (Bkz. Tefhimü’l-Kur’ân, C. 3, S. 171-173)

Kendi küçük dünyalarında saltanatını ilan edip böbürlenen tefekkür yoksunlarına, konumuzu teşkil eden âyetlerde bir haber iletiliyor; o mütekebbirin bağı bahçesi harap olmuştur.

Oku / Düşün


Felsefe Farkı


“İnkar edenlerin (refah içinde) diyar diyar dolaşması, sakın seni aldatmasın! Azıcık bir menfaattir o. Sonra onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir!

Fakat Rablerine karşı gelmekten sakınanlar için, Allah katından bir ikram olarak, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetler vardır. İyiler için Allah katında bulunan mükafatlar daha hayırlıdır.” (Âl-i İmrân, 3/196-198)

Peygamber Efendimiz’in şahsında bizlere ulaşan bir hatırlatma...

Yüce Kitap, çağlar boyu sürüp giden bir olguyu haber verip, hep farkında olmamız gereken bir gerçeği dile getiriyor. İnkar edenlerin lüks ve ihtişam içinde diyar diyar gezip dolaşmaları gözünüze cazip görünüp sizi aldatmasın diyor.

Bu, size va’d olunan nimetlere karşı pek az bir faydalanmadır. Ve onların bütün himmeti günü gün etmektir. Kendince hedeflediği standartlarda keyfince bir hayat sürmektir.

Oysa senin birinci önceliğin, ahiret azığı edinmektir. “Bu teni gereğinden fazla besleme, o toprağındır” diyen Hazret-i Mevlânâ’nın çağrısı yankılanır kulaklarında. Seyahat, senin literatüründe amaçsızca gezmek, gönül eğlendirmek değildir. Vardığın yere ibret nazarıyla bakarsın..

Elbette buna başka maddeler eklenebilir, ancak hepsinden önemlisi aradaki anlayış farkını idrâk etmektir.

Gönlüm, gördüğüme kaymasın hassasiyetinde olmaktır.

Cafer Durmuş


 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek