Huşu ile kılınan namaz, insanın kalbiyle ALLAH'a tazim, sena, itaat ve sevgisinin ifadesidir. Kişi tevazuyla Rabbine boyun eğerek, bedenî hareketlerle yaptıklarını kalbiyle tasdik eder. Namazın rükusu, secdesi, kıyamı, özellikle de kıraati mü'mini husulü olmaya sevkeder. Namaz müslümanı, nerede olursa olsun ALLAH'ın taatına hazırlayan bir eğitimdir
Namazlarda nihai gaye huşûya ermektir. Bizim kurtuluşumuza vesile olacak, hayatımıza etkili olacak namaz, huşûyla eda edilen namazdır. Bunun için ne yapıp edip namazlarımızda huşu derecesini mutlaka elde etmeliyiz.
Huşu, tertemiz bir kalple ALLAH'ın huzurunda saygılı olmaktır.
Huşu, kalbimizle, aklımızla, bedenimizle ALLAH'ın huzurunda tam bir teslimiyet göstermektir.
Tüm ibadetlerin makbuliyeti onu eda ederken bulunduğumuz ruh huzurumuza ve huşumuza bağlıdır.
İhlasla, samimiyetle, huşu ile eda edilen Rasulullah'ın istediği namazdır.
"Muhakkak ki, mü'minler kurtuluşa erdiler. Ki onlar namazlarında huşu içerisindedirler." (Mü'minun Suresi; 1-2)
Mü'minlerin özelliklerinden bahseden bu surede kurtulan mü'minlerin birinci özelliklerinin namazlarındaki huşu olduğu belirtiliyor. Kurtulmak isteyen bir kimseye mü'min olmak yetmiyor. Mü'min olmakla birlikte namazlı olması da gerekiyor. Namazlı olması da yetmiyor, huşu ile namazım ikame etmesi gerekiyor.
Bu ayetteki huşunun anlamı, ALLAH'a gönülden boyun eğerek, onun huzurunda bulunulması, acziyet ve alçak gönüllülük içerisinde kalbin titremesini ve tüylerin ürpermesini ifade eder.
Huşunun aslı kalpde, fakat belirtileri bedende olan bir eylemdir. Kalbin huzur ve saygıyla dolması bedenin de sakin ve hareketsiz olmasıdır. Kalbin sadece ALLAH'la meşgul olup, O'nun zikriyle huzur bulmasıdır. "Dikkat edin (uyanık olun) kalpler ancak ALLAH'ın zikriyle mutmain olur." (Ra'd Suresi; 28)
Buradaki zikirden maksat namaz da olabilir. Çünkü namaz hakkında Cenab-ı Allah: "Zikrim olan namazı ikame et" buyurmaktadır. (Taha Suresi; 14)
Kur'an, bizim namazımızda ve hayatımızda huşu içinde olmamızı istiyor. Namazın bize kazandırması gereken huşûdan soruyor, "insanlar için hâlâ kalplerinin titreme ve ALLAH'ın zikrine (namaza), indirilen hakka (Kur'an'a) huşu (saygı) duyma vakti gelmedi mi? Ta ki bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun zaman geçmekle kalpleri katılaşmış, çoğu da yoldan çıkmış kimseler gibi olmasınlar. " (Hadid Suresi; 16)
Huşu ile kılınan namaz, insanın kalbiyle ALLAH'a tazim, sena, itaat ve sevgisinin ifadesidir. Kişi tevazuyla Rabbine boyun eğerek, bedenî hareketlerle yaptıklarını kalbiyle tasdik eder. Namazın rükusu, secdesi, kıyamı, özellikle de kıraati mü'mini husulü olmaya sevkeder. Namaz müslümanı, nerede olursa olsun ALLAH'ın taatına hazırlayan bir eğitimdir. Huşu içinde azaları ALLAH'ın emrine boyun eğen, ellerini tekbirle ALLAH'a kaldıran, başını rükû ve secde esnasında eğerek iki büklüm olan kişi şüphesiz bütün işlerinde ALLAH'a itaat eder.
Namazdan çıkıp insanlara karıştığı zamandahi takvaya sarılır. Artık din onun bütün hayatını kuşatmıştır. Namaz ile huşûyu elde eden mü'minlere ne mutlu...
Her mü'min ALLAH'a doğru bir yolculuk ve yükselme (miraç) halindedir. "Namaz mü'minin miracıdır. " ALLAH'a miraç (yükselme) halinde bulunanların namazı kendilerine özgüdür. Namazdan duydukları haz ve aldıkları nasip, makamlarına ve hayatlarına uygundur, ilahi yolculuğa çıkmış olanların yol azığı olan namazlarında huşu sahibi olmaları gerekir. Herkes kendisinin doktoru olmalı ve huşu için gereken eksikliklerini en kısa zamandatelafi etmelidir.
HUŞU İÇİN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR
Namazlarımızı gündelik alışkanlık haline getirilen, faydasız bir ibadet olmaktan kurtarabilmek için birkaç tavsiyemiz olacak. Davasında ciddi ve samimi olan muvahhid müslümanların bu hususlara dikkat etmesi gerekir.
l- Muhsin olmak
Muhsinin ne anlama geldiğini her şeyin öğretmeni Rasulullah'tan öğrenelim; "ALLAH'ı göıür gibi ibadet etmektir. Zira sen onu görmüyorsan da, O seni görüyor."
Ancak şu var ki, "muhsin olmanın yolu, mukîn olmaktan (görür gibi iman etmek)" geçer. Allah'ı görür gibi ibadet etmek, ALLAH'ı görür gibi yakinen iman etmek demektir. Hayatımızda ALLAH'ın her an bizi gördüğünü, kalplerimizin özündekini bildiğinin şuurunda olmamız gerekir. Hayatımızda ihsan derecesini kazanmışsak namazda muhsin olmak kolay olacaktır, ihsan Kur'an'da geçen tüm Peygamberlerin sıfatıdır. Yine ihsan mertebesine ulaşmış mü'minin Kur'an'daki başlıca özellikleri şunlardır: ALLAH'tan korkarlar, O'ndan başkasından korkmazlar. ALLAH'ı herşeyden çok severler. Başlarına bir musibet geldiğinde işlerini ALLAH'a bırakırlar. Nitekim Hz. İbrahim (as) ateşe atılacağı zamanböyle yapmıştı. Tam ateşin içine atılmak üzereyken ALLAH ona meleklerini gönderdi. Cebrail kendisine dilerse yardım etmek istediğini bildirdi, ihsan derecesine ulaşan Ibarim (as), "ALLAH beni görüyor ve biliyor, vekil olarak ALLAH bana yeter" diyerek Cebrail'in teklifini kabul etmedi.
Şehid edilmek üzere idam sehpasına çıkarılan Mısırlı Alim Abdulkadir Udeh'e "Kendine bir avukat tut" dedikleri zamanşu ayeti okuyarak cevap verdi. "ALLAH inananların savunucusudur." İşte ihsan şuuruna ermiş kişilerin şahsiyetleri ve ALLAH'a olan teslimiyetleri böyle idi. Muhsin olmak aynı zamanda teslim olmak demektir. Hz. İbrahim'in ALLAH'ın emrine teslim olarak oğlu İsmail'i kurban etmek istemesi ve İsmail'in de hiç tereddüt etmeden, "Babacığım ALLAH'ın emrini yerine getir. Muhakkak ki beni teslim olanlardan bulacaksın" demesi gibi.
İnandım demenin bir bedeli olmalı, inandığımız dava uğruna ölmek. Gerçekten öyle ölmek istiyorsak ki, istiyoruz; bugün birçoklarımız şehid olmak istiyor. Ama çoğumuz ölmek istediğimiz yolda yaşamıyoruz. Şehid olmak istiyorsak şehid gibi yaşamamız gerekiyor. Bütün bunların ötesinde bizdeki gerçek eksiklik aşk ve sevgi yetersizliğidir, iman, şuur ve ihlas eksikliğidir. Bunlar eksik olunca ihsana ve namazlarımızdaki huşûya ulaşamayız.
Ferhad, beşerî aşk için dağları deldi, Şirin'e (sevgilisine) kavuşmak için. Mecnun, Leyla için çöllere düştü. Ama ALLAH'a inandığını ve O'nu sevdiğini söyleyen bizlerin günde, O'nun, yolunda ne kadar ilerlediğimiz malumdur, işte bizim aşk ve sevgi eksikliğimizin neticesi budur.
Karıncaya sormuşlar. Nereye gidiyorsun? Hacca gidiyorum cevabını vermiş. Soranlar şaşırmış bu ne iştir? Bu yürüyüşünle nasıl Beytullah'a varacaksın? Karıncanın cevabı çok enteresan. Varamazsam da bu yolda ölürüm. Karıncanın gayreti ve ciddiyeti kadar olan bir gayret ve ciddiyet bize çok yol aldıracak. Bunu unutmayın.
İhlasın ve huşunun eksikliği sadece aşk ve sevgi yetersizliği değil elbette. Bunlarla beraber hüzün ve gözyaşı eksikliği de var. ALLAH'a kulluk yoluna koyulmuş mü'min hüzünlüdür. Ve mü'minin bu hüznü cennetle bitecektir. O zamandiyecek ki: "Bizden hüznü gideren ALLAH'a hamdolsun." (Fatır Suresi; 34) Hayatı hüzünlü olan mü'min kitabı da hüzünlü okuyacak ki, ondan nasiplensin. "Sizden biriniz Kur'an okuduğu zaman hüzünlenerek okusun. Çünkü o hüzünle indirilmiştir." (Hadis-i Şerif) Sadece hüzün mü? Yetmez elbette, bunun neticesi gözyaşıdır. "Benim bildiğimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız" (Hadis-i Şerif) "Ve gülüyorsunuz da hiç ağlamıyorsunuz." (Necm Suresi; 60)
Evet, hüzün ve gözyaşı yüreğin bereketi. Yürek ise huşunun mekanıdır.
Muhsin olmanın bir başka özelliği de ALLAH'a kavuşacaklarını kesin olarak bilmektir. "Namazla ve sabırla ALLAH'ın yardımını isteyin. Zira bu durum Allah'a gereği gibi saygı gösterenlerden başkasına ağır gelir. Ki onlar ALLAH'a kesin olarak kavuşacaklarını bilirler. Zaten onlar ALLAH'a döndürülmüşlerdir." (Bakara Suresi,- 45) Ayette muhsinin en nihai özelliği Allah'a kavuşmak, sanki ALLAH'la beraber olmak, Allah'ın rızasını kazanmak demektir. İşte bu mertebedeki insana namaz kesinlikle zor ve can sıkıcı bir ibadet olamaz, ihsan mertebesine ulaşmayan birçok insanın, namazı bir süre kıldıktan sonra terkettikleri görülmektedir. Çünkü namazlarında gereken ruh ve kalp huzuruna kavuşmamışlardır. Bize düşen namazlarımızın devamlı olmasını istiyorsak, bu mertebeyi iyi anlamalıyız. Yani namazı öğreteceğimiz kimselere namazın nasıl kılınacağını öğretmeden önce, namazı sevdirmeli, namazıhakkıyla ikame edebilecek duygular kazandırmalıyız.
Muhsin olmanın yolu ALLAH'tan hakkıyla korkmak ve ALLAH'ın gözetiminde olduğumuzu hiç bir zaman unutmamaktır. Hz. Ömer gibi kendimizi Allah'ın azabından emin hissetmemektir. Rasulullah'ın, "Şeytan, Ömeri görse korkusundan yolunu değiştirir" demesine rağmen Hz. Ömer ALLAH'ın azabından çok korkardı. Kendi hilafetinin bir senesi kıtlık senesiydi. Halk Hz. Ömer'le beraber yağmur duasına çıkmıştı. Hz. Ömer duaya başlayınca, ağladı ve dudaklarından şu sözler döküldü:
"ALLAH'ım, Hattab oğlu Ömer'in yüzünden bu halkı cezalandırıp mahrum bırakma." Hz. Ömer ömrünün son günlerinde yine ağlıyordu: "ALLAH seni affetmezse halin ne olacak ey Ömer" diyordu. Batılın karşısında hak ve adaletin timsali Hz. Ömer böyleydi. Her zamanALLAH'tan korkar, ALLAH'ın azabından emin olmazdı.
Muhsin olmanın bir başka yolu da, muhsin kullarla, salih kullarla, sadık kullarla beraber olmaktan geçer. "Ey iman edenler ALLAH'tan korkunuz, sadıklarla beraber olunuz." [Tevbe Suresi; 119)
"Ey mutmain olan nefis, gir salih kullarımın arasına ve gir cennetime." (Fecr Suresi; 27-30)
Ahirette cennete girmenin formülü, dünyada salih kulların arasınagirmekten geçer. Ey ALLAH'ım, ihsanla nimetlendirdiğin kullarını bize sevdir ve bizi onlara dost kıl...
2- Ciddi olmak
Namazı ciddiye almak, huzurunda bulunduğumuz ALLAH'a gereken önemi vermek demektir. ALLAH'ın bize değil, bizim ALLAH'a ihtiyacımız vardır. Bundan dolayı namaz için tüm hazırlıkları yerine getirmeli, abdeste gereken itinayı göstermeliyiz. Tıpkı bir kralın huzuruna çıkan birisinden çok daha dikkatli, kusursuz ve eksiksiz tüm görevlerimizi yerine getirerek, ilâhi huzura yönelmeliyiz. Tevazumuzu, acziyetimizi, kul olduğumuzu unutmamalıyız. ALLAH'a ne derece önem veriyorsak, o derece huşu elde edebiliriz.
3- Zihnimizi ve kalbimizi meşgul edecek şeyleri izale etmek
Yani ALLAH'ın huzuruna akl-ı selim ve kalb-i selimle durmalıyız. Namaz kılanın namazındakendisine fitne olacak her maddi varlıktan uzak olması gerekir. Onun için Peygamberimiz: "Akşam yemeği hazırken namazın vakti girmişse dahi yemeği tercih edin; yemeğin hazır olduğu, büyük ve küçük abdestin kişiyi huzursuz ettiği durumlarda namaza durmak uygun değildir." (Buhari, Müslim) buyurmaktadır. Namaz kılan, bedenini ve aklını bunlardan uzak kıldığı gibi, niyetini de dünya meşgalelerinden uzak tutması gerekir.
"Kişinin namaza durduğunda kalbi boş olması için, namaz dışındaki tüm ihtiyaçlarını gidermesi onun anlayışlı olmasındandır." (Buhari)
Bu sebeple; kişinin, namazı için zihni ve kalbi durumunun en saf ve en çok huzurlu olduğu bir zamanı seçmesi gerekir. O anda zihni huzuru iyi olursa, Allah'a yalvarışındaki uyanıklığı ve ALLAH'a ihlasla ibadete yönelmesi daha duyarlı olur. "Sizden biriniz namaz kılacağında uyuklamaya başlarsa, uykusu geçinceye kadar yatsın. Çünkü uyuklayarak namaz kılarsa, ne yaptığının farkında olmaz. Tevbe ve istiğfar ettiği zaman belkide kendine söver..." (Buhari) Aynı şekilde bu mânâyı gerçekleştirmek için idrakinde salim bir aklın mevcut olması şarttır. "Ey iman edenler, siz sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın." (Nisa Suresi; 43)
4- Okuduklarımızın mânâsını anlamak
Huşûyu artıran sebeplerden birisi de namazda okuduğumuz Kur'an'ın, yaptığımız teşbih ve zikirlerin mânâsını anlamaktır, mânâsını anlayarak kıldığımız namazla, mânâsını anlamadan kıldığımız namaz arasında dağlar kadar fark vardır. Cenab-ı ALLAH bize, namazın anlaşılması ve okuduğumuzun tefekkür edilmesi için "Kur'an'ı tertil üzere (tane tane)" okumamızı emretmektedir.
5- Hayatımızda huşulu olmak
Namazda huşulu olmak namaz dışındaki hayatımızda da huşulu olmaya bağlıdır. Normal hayatta huşusunu kaybetmeyen, ALLAH'ın emirlerini tebliğ etmeye ve O'nu zikretmeye devam edenin, namazda huşûya ermesi kolay olacaktır. Elbette namazda, Allah'ın huzurunda olduğumuz gibi namaz dışında da O'nun huzurundayız. Bizim bu duygu içerisinde hareket etmemiz, namazdaki ve hayattaki huşumuzu etkileyecektir.
6- Cemaatle namaza devam etmek
Namazın huşulu olmasına etki eden faktörlerden birisi de cemaatle ikame edilmesidir. Cemaatda bulunan salih kişilerin huşusu diğerlerini etkiler. Müslüman, salih mü'minlerin ve imamların bulunduğu cemaata mutlaka devam etmelidir. Böyle bir imkanı yoksa, bir an önce bu imkanı oluşturmaya gayret etmelidir.
7- Kalbimizi dünyadan ve dünya sevgisinden kurtarmak
Namazda huşu için kalbin hazır olması şarttır. Kalp huşunun tek mekanıdır. Onun için huşûda en önemli dikkat etmemiz gereken, kalbin fonksiyonlarıdır. Kalbimizden dünya sevgisini atıp yerine, ALLAH korkusunu ya da sevgisini hakim kılmadıkça huşulu namazları elde edemeyeceğiz. Bunu sağlamak isteyen mü'min dünyanın ve onun bize görünen süslerinin ALLAH katında bir değeri olmadığını iyi bilecektir. Rabbimizin bize tertemiz olarak emanet ettiği kalbimizi sadece O'na ayırmalıyız, işte o zaman kalb huzur bulacak ve ibadetlerimizden gerçek huzur elde edilecektir. Kalp dünyaya bağlanmışsa, onun süsüne aldanmışsa, örneğin, para-pul, altın, araba, ev, diploma ALLAH'tan daha sevimli geliyorsa, böyle bir kalbe sahip kimsenin ALLAH'ın huzurunda namazadurmasının ne anlamı vardır?
8- ALLAH'a olan aşkı ve sevgiyi hissetmek
Müslümanın aşık olması ve sevmesi gereken biri varsa o da ALLAH'tır. ALLAH'ı gereği gibi sevemiyorsak, bu namazımıza etki edecektir. Bir mü'min ALLAH'ı hakkıyla sevmeli ve O'na aşık olmalıdır. O'nun boyasıyla boyanmalıdır. Her iddiada olduğu gibi sevgi iddiası da ispat ister. Tıpkı birbirlerine aşık olarak, birbirlerini sevdiğini söyleyen iki genç, birbirinin arzu ve isteklerine boyun eğerler. Hoşlandıkları şeyi yapmaya başlarlar. Örneğin, taraflardan birisi kırmızı renkten hoşlanıyorsa öbürü sevgilisini memnun etmek için, onun hoşuna giden renkten elbiseler giymeye, hatta sevgilisine o renkten hediyeler almaya başlar. İşte bizler de ALLAH'ı seviyorsak ve bu sevgimizde samimi isek; O'nun bizden istediklerini yerine getirerek, O'nun dini olan İslâmla boyanmalıyız. Kendi rengimizi ve kimliğimizi O'nun dininin içinde eritmeliyiz. Tıpkı bir çay bardağının içinde eriyen şeker gibi, İslâm’ı kendimize sindirmeliyiz. Böyle yapmalıyız ki, en sevdiğimiz malımızı ve canımızı sevgilimiz ALLAH yolunda verebilelim. Bunu yaptığımız zaman kulluk ve namazda huşunun zirvesine ereceğiz. Şayet namazlarımızdan gereken haz ve huşûyu elde edemiyorsak, namazlarımız belimizde kambur oluyorsa, ALLAH'la olan sevgi bağımızı tekrar gözden geçirmeliyiz.
Esasında ALLAH'a ibadet üç maksatla yapılır. Bir kısım insanlar ALLAH Azze ve Celle'ye korkudan dolayı ibadet ederler. Yani ALLAH'ın azabından emin olmak için. Bu ibadet kölelerin efendilerine yaptığı kulluğa benzetilir. Bir kısım insanlar da ALLAHu Zül-Celal'den mükafat ve ecir almak, cennetde bol nimetler içinde yaşamak maksadıyla ibadet ederler. Bu da ücretlilerin ibadetidir. Yani bu ibadet ücret almak için yapılır. Bu iki sınıfın da ibadeti makbuldür.
Bir diğer topluluk da sadece ALLAH'ı sevdikleri için, hiçbir karşılık beklemeden ibadet ederler. Bunların
ibadeti sadece ALLAH sevgisini kaybetmemek içindir, işte bu ibadet özgürlerin ibadetidir ve en üstün ibadettir.
İbadeti bu maksatla yapabilenler, gerçekten Allah'ı sevip, O'na aşık olan kimselerdir. Ve bunlar namazlarından gereken nasibi alırlar. Kalbi ALLAH sevgisiyle dopdolu bir kişinin namazını Rasulullah şöyle anlatır:
"Ümmetimden iki kişi namaza dururlar. Rüku ve secdeleri aynıdır. Bununla birlikte namazları arasındaki fark yerle gök arasındaki fark gibidir."
Hz. Ali (r.a.): "İbadet ve duayı ALLAH için halis kılan, kalbi, gözünün gördüğü ile meşgul olmayan, zikri ile ALLAH'ı unutmayan ve kendisinden başkasına verilenle mahzun olmayan kişiye ne mutlu!"
9- İslâm ümmetinin bir parçası olduğunu hissetmek
İslâmi olmayan toplum, namazdaki huşu için manevi bir necasettir. Namazı dört dörtlük ikame etmenin bir şartı da İslâm toplumunun oluşmasına, yeryüzündeki kötülük odaklarının kaybolmasına bağlıdır. "O kimseler ki, yeryüzünde imkan ve iktidar verdiğimiz zaman, namazı dosdoğru ikame ederler, zekatı verirler, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar. Bütün işlerin sonu ALLAH'a aittir." (Hac,- 41)
ALLAH mü'minleri yeryüzünde iktidar yaptığı zaman, mü'minler boş durmayacak, namazı ikame etmeye, iyiliği emredip kötülükten vaz geçirmeye devam edecekler, iktidara namazla ulaşan mü'minlerin görevi bitmeyecek, namaz daha da anlam kazanacak ve namazlarındaki gayeyi gerçekleştirecekler. Dolayısıyla kavuştukları İslâm ümmetiyle daha şuurlu namaz kılacaklar. Çünkü İslâm ümmetinde müslüman ferdin huşusunu bozacak bir durum sözkonusu değildir. Yol ve sokak, gazete ve televizyon, okul ve aile İslâm'a göre olacaktır. Kişinin dış dünyayla irtibatında herşey İslâm'a göre olduğu için, namazlarını huşu ile eda edeceklerdir. Bu günün müslümanlarının huşusunu bozan, imanını zayıflatan her türlü vasıta, İslâmi bir ortamda İslâmi mesajlar sunacaktır. Ayette namaz için, iktidarın ve imkanın şart koşulmasının mânâsı budur. İşte müslüman fert namazlarını eda ederken, mutlaka yüce gayeleri hedeflemelidir. Bu da ancak namazın fonksiyonunu hem kendi hayatına, hem de toplum hayatına kazandırmakla mümkün olur.
ALLAH'ım! Bizi islâm ümmetini oluşturan namazlı mü'minlerden eyle...
10- Son kez kılıyormuş gibi ikame etmek
Bir mü'min namaza durduğunda, belki öbür vakte yetişemeyeceğini, ölümün kendisini yoklayacağını düşünmeli. ALLAH'ın huzuruna son kez çıkıyormuş gibi olmalıdır. Bu duygu mü'mini huşûya sevkedecektir. "Namaz kıldığın zaman, veda eder gibi namaz kıl." (Ihya-u Ulumud-din) Mü'min her namazında dünyaya da veda etmeli, onun esaretinden kurtulmalıdır.
Namazda huşu için bu gibi hususlara dikkat edersek, "Namaz mü'minin miracı olur" onu ALLAH'a yükseltir. "Dinin direği olur" onu ayakta tutar. "Dua ve istiğfar olur" mü'mini ALLAH'a yaklaştırır. "Nur ve temizlik olur" ehlini tertemiz yapar. Ve alınlarında secdeden izler bırakır. "Zikir ve hatırlatmadır" ehlini devamlı uyanık tutar. "Gerçekten namaz kötülüklerden meneder ve tüm uyumsuz işlerden uzaklaştırır" ayetinin mânâsı tecelli eder.
ALLAH'ım, bizi namazlarında bu mânâyı gerçekleştiren kullarından eyle.
Hasan Büyür / Namaz Bilinci