Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Namazda Huşûyu Yakalayabilmek

Gönderen Konu: Namazda Huşûyu Yakalayabilmek  (Okunma sayısı 2088 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı hakkinihelalet

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 2752
  • Canim Oğlum
Namazda Huşûyu Yakalayabilmek
« : Ekim 19, 2008, 12:16:12 ÖÖ »
Huşu ile kılınan namaz, insanın kalbiyle ALLAH'a tazim, sena, itaat ve sevgisinin ifadesidir. Kişi tevazuyla Rabbine boyun eğerek, bedenî hareketlerle yap­tıklarını kalbiyle tasdik eder. Namazın rükusu, sec­desi, kıyamı, özellikle de kıraati mü'mini husulü ol­maya sevkeder. Namaz müslümanı, nerede olursa ol­sun ALLAH'ın taatına hazırlayan bir eğitimdir

Namazlarda nihai gaye huşûya ermektir. Bizim kurtuluşumuza vesile olacak, hayatımıza etkili ola­cak namaz, huşûyla eda edilen namazdır. Bunun için ne yapıp edip namazlarımızda huşu derecesini mutlaka elde etmeliyiz.

Huşu, tertemiz bir kalple ALLAH'ın huzurunda saygılı olmaktır.

Huşu, kalbimizle, aklı­mızla, bedenimizle ALLAH'ın huzurunda tam bir tesli­miyet göstermektir.

Tüm ibadetlerin makbuliyeti onu eda ederken bulunduğumuz ruh huzurumuza ve huşumuza bağlıdır.

İhlasla, samimiyetle, huşu ile eda edilen Rasulullah'ın istediği namazdır.

"Muhakkak ki, mü'minler kurtuluşa erdiler. Ki onlar namazlarında huşu içerisindedirler." (Mü'minun Suresi; 1-2)

Mü'minlerin özelliklerinden bahse­den bu surede kurtulan mü'minlerin birinci özellikle­rinin namazlarındaki huşu olduğu belirtiliyor. Kur­tulmak isteyen bir kimseye mü'min olmak yetmiyor. Mü'min olmakla birlikte namazlı olması da gereki­yor. Namazlı olması da yetmiyor, huşu ile namazım ikame etmesi gerekiyor.

Bu ayetteki huşunun anlamı, ALLAH'a gönülden bo­yun eğerek, onun huzurunda bulunulması, acziyet ve alçak gönüllülük içerisinde kalbin titremesini ve tüy­lerin ürpermesini ifade eder.

Huşunun aslı kalpde, fa­kat belirtileri bedende olan bir eylemdir. Kalbin hu­zur ve saygıyla dolması bedenin de sakin ve hareket­siz olmasıdır. Kalbin sadece ALLAH'la meşgul olup, O'nun zikriyle huzur bulmasıdır. "Dikkat edin (uya­nık olun) kalpler ancak ALLAH'ın zikriyle mutmain olur." (Ra'd Suresi; 28)

Buradaki zikirden maksat na­maz da olabilir. Çünkü namaz hakkında Cenab-ı Al­lah: "Zikrim olan namazı ikame et" buyurmaktadır. (Taha Suresi; 14)

Kur'an, bizim namazımızda ve hayatımızda huşu içinde olmamızı istiyor. Namazın bize kazandırması gereken huşûdan soruyor, "insanlar için hâlâ kalple­rinin titreme ve ALLAH'ın zikrine (namaza), indirilen hakka (Kur'an'a) huşu (saygı) duyma vakti gelmedi mi? Ta ki bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun zaman geçmekle kalpleri ka­tılaşmış, çoğu da yoldan çıkmış kimseler gibi olma­sınlar. " (Hadid Suresi; 16)

Huşu ile kılınan namaz, insanın kalbiyle ALLAH'a tazim, sena, itaat ve sevgisinin ifadesidir. Kişi tevazuyla Rabbine boyun eğerek, bedenî hareketlerle yap­tıklarını kalbiyle tasdik eder. Namazın rükusu, sec­desi, kıyamı, özellikle de kıraati mü'mini husulü ol­maya sevkeder. Namaz müslümanı, nerede olursa ol­sun ALLAH'ın taatına hazırlayan bir eğitimdir. Huşu içinde azaları ALLAH'ın emrine boyun eğen, ellerini tekbirle ALLAH'a kaldıran, başını rükû ve secde esna­sında eğerek iki büklüm olan kişi şüphesiz bütün iş­lerinde ALLAH'a itaat eder.

Namazdan çıkıp insanlara karıştığı zamandahi takvaya sarılır. Artık din onun bütün hayatını kuşatmıştır. Namaz ile huşûyu elde eden mü'minlere ne mutlu...

Her mü'min ALLAH'a doğru bir yolculuk ve yüksel­me (miraç) halindedir. "Namaz mü'minin miracı­dır. " ALLAH'a miraç (yükselme) halinde bulunanların namazı kendilerine özgüdür. Namazdan duydukları haz ve aldıkları nasip, makamlarına ve hayatlarına uygundur, ilahi yolculuğa çıkmış olanların yol azığı olan namazlarında huşu sahibi olmaları gerekir. Her­kes kendisinin doktoru olmalı ve huşu için gereken eksikliklerini en kısa zamandatelafi etmelidir.

HUŞU İÇİN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR
Namazlarımızı gündelik alışkanlık haline getiri­len, faydasız bir ibadet olmaktan kurtarabilmek için birkaç tavsiyemiz olacak. Davasında ciddi ve samimi olan muvahhid müslümanların bu hususlara dikkat etmesi gerekir.

l- Muhsin olmak

Muhsinin ne anlama geldiğini her şeyin öğretme­ni Rasulullah'tan öğrenelim; "ALLAH'ı göıür gibi iba­det etmektir. Zira sen onu görmüyorsan da, O seni görüyor."

Ancak şu var ki, "muhsin olmanın yolu, mukîn olmaktan (görür gibi iman etmek)" geçer. Al­lah'ı görür gibi ibadet etmek, ALLAH'ı görür gibi yakinen iman etmek demektir. Hayatımızda ALLAH'ın her an bizi gördüğünü, kalplerimizin özündekini bildiği­nin şuurunda olmamız gerekir. Hayatımızda ihsan derecesini kazanmışsak namazda muhsin olmak ko­lay olacaktır, ihsan Kur'an'da geçen tüm Peygamber­lerin sıfatıdır. Yine ihsan mertebesine ulaşmış mü'minin Kur'an'daki başlıca özellikleri şunlardır: ALLAH'tan korkarlar, O'ndan başkasından korkmazlar. ALLAH'ı herşeyden çok severler. Başlarına bir musibet geldiğinde işlerini ALLAH'a bırakırlar. Nitekim Hz. İb­rahim (as) ateşe atılacağı zamanböyle yapmıştı. Tam ateşin içine atılmak üzereyken ALLAH ona meleklerini gönderdi. Cebrail kendisine dilerse yardım etmek is­tediğini bildirdi, ihsan derecesine ulaşan Ibarim (as), "ALLAH beni görüyor ve biliyor, vekil olarak ALLAH ba­na yeter" diyerek Cebrail'in teklifini kabul etmedi.

Şehid edilmek üzere idam sehpasına çıkarılan Mısırlı Alim Abdulkadir Udeh'e "Kendine bir avukat tut" dedikleri zamanşu ayeti okuyarak cevap verdi. "ALLAH inananların savunucusudur." İşte ihsan şuuruna ermiş kişilerin şahsiyetleri ve ALLAH'a olan tes­limiyetleri böyle idi. Muhsin olmak aynı zamanda teslim olmak demektir. Hz. İbrahim'in ALLAH'ın em­rine teslim olarak oğlu İsmail'i kurban etmek isteme­si ve İsmail'in de hiç tereddüt etmeden, "Babacığım ALLAH'ın emrini yerine getir. Muhakkak ki beni tes­lim olanlardan bulacaksın" demesi gibi.

İnandım demenin bir bedeli olmalı, inandığımız dava uğruna ölmek. Gerçekten öyle ölmek istiyorsak ki, istiyoruz; bugün birçoklarımız şehid olmak istiyor. Ama çoğumuz ölmek istediğimiz yolda yaşamıyoruz. Şehid olmak istiyorsak şehid gibi yaşamamız gereki­yor. Bütün bunların ötesinde bizdeki gerçek eksiklik aşk ve sevgi yetersizliğidir, iman, şuur ve ihlas eksik­liğidir. Bunlar eksik olunca ihsana ve namazlarımızdaki huşûya ulaşamayız.

Ferhad, beşerî aşk için dağla­rı deldi, Şirin'e (sevgilisine) kavuşmak için. Mecnun, Leyla için çöllere düştü. Ama ALLAH'a inandığını ve O'nu sevdiğini söyleyen bizlerin günde, O'nun, yolun­da ne kadar ilerlediğimiz malumdur, işte bizim aşk ve sevgi eksikliğimizin neticesi budur.

Karıncaya sor­muşlar. Nereye gidiyorsun? Hacca gidiyorum cevabı­nı vermiş. Soranlar şaşırmış bu ne iştir? Bu yürüyü­şünle nasıl Beytullah'a varacaksın? Karıncanın cevabı çok enteresan. Varamazsam da bu yolda ölürüm. Ka­rıncanın gayreti ve ciddiyeti kadar olan bir gayret ve ciddiyet bize çok yol aldıracak. Bunu unutmayın.

İhlasın ve huşunun eksikliği sadece aşk ve sevgi yetersizliği değil elbette. Bunlarla beraber hüzün ve gözyaşı eksikliği de var. ALLAH'a kulluk yoluna koyul­muş mü'min hüzünlüdür. Ve mü'minin bu hüznü cennetle bitecektir. O zamandiyecek ki: "Bizden hüznü gideren ALLAH'a hamdolsun." (Fatır Suresi; 34) Hayatı hüzünlü olan mü'min kitabı da hüzünlü okuyacak ki, ondan nasiplensin. "Sizden biriniz Kur'an okuduğu zaman hüzünlenerek okusun. Çünkü o hü­zünle indirilmiştir." (Hadis-i Şerif) Sadece hüzün mü? Yetmez elbette, bunun neticesi gözyaşıdır. "Benim bildiğimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız" (Hadis-i Şerif) "Ve gülüyorsunuz da hiç ağlamıyorsunuz." (Necm Suresi; 60)

Evet, hüzün ve gözyaşı yüreğin bereketi. Yürek ise huşunun mekanıdır.

Muhsin olmanın bir başka özelliği de ALLAH'a ka­vuşacaklarını kesin olarak bilmektir. "Namazla ve sabırla ALLAH'ın yardımını isteyin. Zira bu durum Al­lah'a gereği gibi saygı gösterenlerden başkasına ağır gelir. Ki onlar ALLAH'a kesin olarak kavuşacaklarını bilirler. Zaten onlar ALLAH'a döndürülmüşlerdir." (Ba­kara Suresi,- 45) Ayette muhsinin en nihai özelliği Al­lah'a kavuşmak, sanki ALLAH'la beraber olmak, Al­lah'ın rızasını kazanmak demektir. İşte bu mertebe­deki insana namaz kesinlikle zor ve can sıkıcı bir iba­det olamaz, ihsan mertebesine ulaşmayan birçok in­sanın, namazı bir süre kıldıktan sonra terkettikleri görülmektedir. Çünkü namazlarında gereken ruh ve kalp huzuruna kavuşmamışlardır. Bize düşen namazlarımızın devamlı olmasını istiyorsak, bu mertebeyi iyi anlamalıyız. Yani namazı öğreteceğimiz kimsele­re namazın nasıl kılınacağını öğretmeden önce, namazı sevdirmeli, namazıhakkıyla ikame edebilecek duygular kazandırmalıyız.

Muhsin olmanın yolu ALLAH'tan hakkıyla kork­mak ve ALLAH'ın gözetiminde olduğumuzu hiç bir za­man unutmamaktır. Hz. Ömer gibi kendimizi Al­lah'ın azabından emin hissetmemektir. Rasulullah'ın, "Şeytan, Ömeri görse korkusundan yolunu değiş­tirir" demesine rağmen Hz. Ömer ALLAH'ın azabından çok korkardı. Kendi hilafetinin bir senesi kıtlık senesiydi. Halk Hz. Ömer'le beraber yağmur duasına çık­mıştı. Hz. Ömer duaya başlayınca, ağladı ve dudakla­rından şu sözler döküldü:

"ALLAH'ım, Hattab oğlu Ömer'in yüzünden bu hal­kı cezalandırıp mahrum bırakma." Hz. Ömer ömrü­nün son günlerinde yine ağlıyordu: "ALLAH seni affet­mezse halin ne olacak ey Ömer" diyordu. Batılın karşısında hak ve adaletin timsali Hz. Ömer böyleydi. Her zamanALLAH'tan korkar, ALLAH'ın azabından emin olmazdı.

Muhsin olmanın bir başka yolu da, muhsin kullar­la, salih kullarla, sadık kullarla beraber olmaktan geçer. "Ey iman edenler ALLAH'tan korkunuz, sadıklarla beraber olunuz." [Tevbe Suresi; 119)

"Ey mutmain olan nefis, gir salih kullarımın ara­sına ve gir cennetime." (Fecr Suresi; 27-30)

Ahirette cennete girmenin formülü, dünyada salih kulların arasınagirmekten geçer. Ey ALLAH'ım, ihsanla nimetlendirdiğin kullarını bize sevdir ve bizi onlara dost kıl...

2- Ciddi olmak

Namazı ciddiye almak, huzurunda bulunduğumuz ALLAH'a gereken önemi vermek demektir. ALLAH'ın bi­ze değil, bizim ALLAH'a ihtiyacımız vardır. Bundan do­layı namaz için tüm hazırlıkları yerine getirmeli, abdeste gereken itinayı göstermeliyiz. Tıpkı bir kralın huzuruna çıkan birisinden çok daha dikkatli, kusur­suz ve eksiksiz tüm görevlerimizi yerine getirerek, ilâhi huzura yönelmeliyiz. Tevazumuzu, acziyetimizi, kul olduğumuzu unutmamalıyız. ALLAH'a ne derece önem veriyorsak, o derece huşu elde edebiliriz.

3- Zihnimizi ve kalbimizi meşgul edecek şeyleri izale etmek

Yani ALLAH'ın huzuruna akl-ı selim ve kalb-i se­limle durmalıyız. Namaz kılanın namazındakendisi­ne fitne olacak her maddi varlıktan uzak olması gerekir. Onun için Peygamberimiz: "Akşam yemeği hazırken namazın vakti girmişse dahi yemeği tercih edin; yemeğin hazır olduğu, büyük ve küçük abdestin kişiyi huzursuz ettiği durumlarda namaza dur­mak uygun değildir." (Buhari, Müslim) buyurmakta­dır. Namaz kılan, bedenini ve aklını bunlardan uzak kıldığı gibi, niyetini de dünya meşgalelerinden uzak tutması gerekir.

"Kişinin namaza durduğunda kalbi boş olması için, namaz dışındaki tüm ihtiyaçlarını gidermesi onun anlayışlı olmasındandır." (Buhari)

Bu sebeple; kişinin, namazı için zihni ve kalbi du­rumunun en saf ve en çok huzurlu olduğu bir zamanı seçmesi gerekir. O anda zihni huzuru iyi olursa, Al­lah'a yalvarışındaki uyanıklığı ve ALLAH'a ihlasla iba­dete yönelmesi daha duyarlı olur. "Sizden biriniz na­maz kılacağında uyuklamaya başlarsa, uykusu ge­çinceye kadar yatsın. Çünkü uyuklayarak namaz kı­larsa, ne yaptığının farkında olmaz. Tevbe ve istiğfar ettiği zaman belkide kendine söver..." (Buhari) Aynı şekilde bu mânâyı gerçekleştirmek için idrakinde sa­lim bir aklın mevcut olması şarttır. "Ey iman eden­ler, siz sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye kadar na­maza yaklaşmayın." (Nisa Suresi; 43)

4- Okuduklarımızın mânâsını anlamak

Huşûyu artıran sebeplerden birisi de namazda okuduğumuz Kur'an'ın, yaptığımız teşbih ve zikirle­rin mânâsını anlamaktır, mânâsını anlayarak kıldığı­mız namazla, mânâsını anlamadan kıldığımız namaz arasında dağlar kadar fark vardır. Cenab-ı ALLAH bize, namazın anlaşılması ve okuduğumuzun tefekkür edilmesi için "Kur'an'ı tertil üzere (tane tane)" oku­mamızı emretmektedir.

5- Hayatımızda huşulu olmak

Namazda huşulu olmak namaz dışındaki hayatımızda da huşulu olmaya bağlıdır. Normal hayatta huşusunu kaybetmeyen, ALLAH'ın emirlerini tebliğ et­meye ve O'nu zikretmeye devam edenin, namazda huşûya ermesi kolay olacaktır. Elbette namazda, Al­lah'ın huzurunda olduğumuz gibi namaz dışında da O'nun huzurundayız. Bizim bu duygu içerisinde ha­reket etmemiz, namazdaki ve hayattaki huşumuzu etkileyecektir.

6- Cemaatle namaza devam etmek

Namazın huşulu olmasına etki eden faktörlerden birisi de cemaatle ikame edilmesidir. Cemaatda bulunan salih kişilerin huşusu diğerlerini etkiler. Müslü­man, salih mü'minlerin ve imamların bulunduğu ce­maata mutlaka devam etmelidir. Böyle bir imkanı yoksa, bir an önce bu imkanı oluşturmaya gayret et­melidir.

7- Kalbimizi dünyadan ve dünya sevgisin­den kurtarmak

Namazda huşu için kalbin hazır olması şarttır. Kalp huşunun tek mekanıdır. Onun için huşûda en önemli dikkat etmemiz gereken, kalbin fonksiyonla­rıdır. Kalbimizden dünya sevgisini atıp yerine, ALLAH korkusunu ya da sevgisini hakim kılmadıkça huşulu namazları elde edemeyeceğiz. Bunu sağlamak isteyen mü'min dünyanın ve onun bize görünen süslerinin ALLAH katında bir değeri olmadığını iyi bilecektir. Rabbimizin bize tertemiz olarak emanet ettiği kalbi­mizi sadece O'na ayırmalıyız, işte o zaman kalb hu­zur bulacak ve ibadetlerimizden gerçek huzur elde edilecektir. Kalp dünyaya bağlanmışsa, onun süsüne aldanmışsa, örneğin, para-pul, altın, araba, ev, diplo­ma ALLAH'tan daha sevimli geliyorsa, böyle bir kalbe sahip kimsenin ALLAH'ın huzurunda namazadurması­nın ne anlamı vardır?

8- ALLAH'a olan aşkı ve sevgiyi hissetmek

Müslümanın aşık olması ve sevmesi gereken biri varsa o da ALLAH'tır. ALLAH'ı gereği gibi sevemiyorsak, bu namazımıza etki edecektir. Bir mü'min ALLAH'ı hakkıyla sevmeli ve O'na aşık olmalıdır. O'nun boya­sıyla boyanmalıdır. Her iddiada olduğu gibi sevgi id­diası da ispat ister. Tıpkı birbirlerine aşık olarak, bir­birlerini sevdiğini söyleyen iki genç, birbirinin arzu ve isteklerine boyun eğerler. Hoşlandıkları şeyi yap­maya başlarlar. Örneğin, taraflardan birisi kırmızı renkten hoşlanıyorsa öbürü sevgilisini memnun et­mek için, onun hoşuna giden renkten elbiseler giy­meye, hatta sevgilisine o renkten hediyeler almaya başlar. İşte bizler de ALLAH'ı seviyorsak ve bu sevgi­mizde samimi isek; O'nun bizden istediklerini yerine getirerek, O'nun dini olan İslâmla boyanmalıyız. Kendi rengimizi ve kimliğimizi O'nun dininin içinde eritmeliyiz. Tıpkı bir çay bardağının içinde eriyen şe­ker gibi, İslâm’ı kendimize sindirmeliyiz. Böyle yapmalıyız ki, en sevdiğimiz malımızı ve canımızı sev­gilimiz ALLAH yolunda verebilelim. Bunu yaptığımız zaman kulluk ve namazda huşunun zirvesine erece­ğiz. Şayet namazlarımızdan gereken haz ve huşûyu elde edemiyorsak, namazlarımız belimizde kambur oluyorsa, ALLAH'la olan sevgi bağımızı tekrar gözden geçirmeliyiz.

Esasında ALLAH'a ibadet üç maksatla yapılır. Bir kı­sım insanlar ALLAH Azze ve Celle'ye korkudan dolayı ibadet ederler. Yani ALLAH'ın azabından emin olmak için. Bu ibadet kölelerin efendilerine yaptığı kulluğa benzetilir. Bir kısım insanlar da ALLAHu Zül-Celal'den mükafat ve ecir almak, cennetde bol nimetler içinde yaşamak maksadıyla ibadet ederler. Bu da ücretlilerin ibadetidir. Yani bu ibadet ücret almak için yapılır. Bu iki sınıfın da ibadeti makbuldür.

Bir diğer topluluk da sadece ALLAH'ı sevdikleri için, hiçbir karşılık beklemeden ibadet ederler. Bunların

ibadeti sadece ALLAH sevgisini kaybetmemek içindir, işte bu ibadet özgürlerin ibadetidir ve en üstün iba­dettir.

İbadeti bu maksatla yapabilenler, gerçekten Al­lah'ı sevip, O'na aşık olan kimselerdir. Ve bunlar namazlarından gereken nasibi alırlar. Kalbi ALLAH sevgi­siyle dopdolu bir kişinin namazını Rasulullah şöyle anlatır:

"Ümmetimden iki kişi namaza dururlar. Rüku ve secdeleri aynıdır. Bununla birlikte namazları arasındaki fark yerle gök arasındaki fark gibidir."

Hz. Ali (r.a.): "İbadet ve duayı ALLAH için halis kı­lan, kalbi, gözünün gördüğü ile meşgul olmayan, zikri ile ALLAH'ı unutmayan ve kendisinden başkasına verilenle mahzun olmayan kişiye ne mutlu!"

9- İslâm ümmetinin bir parçası olduğunu hissetmek

İslâmi olmayan toplum, namazdaki huşu için ma­nevi bir necasettir. Namazı dört dörtlük ikame etmenin bir şartı da İslâm toplumunun oluşmasına, yeryü­zündeki kötülük odaklarının kaybolmasına bağlıdır. "O kimseler ki, yeryüzünde imkan ve iktidar verdiği­miz zaman, namazı dosdoğru ikame ederler, zekatı verirler, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar. Bütün işlerin sonu ALLAH'a aittir." (Hac,- 41)

ALLAH mü'minleri yeryüzünde iktidar yaptığı za­man, mü'minler boş durmayacak, namazı ikame etmeye, iyiliği emredip kötülükten vaz geçirmeye de­vam edecekler, iktidara namazla ulaşan mü'minlerin görevi bitmeyecek, namaz daha da anlam kazanacak ve namazlarındaki gayeyi gerçekleştirecekler. Dola­yısıyla kavuştukları İslâm ümmetiyle daha şuurlu namaz kılacaklar. Çünkü İslâm ümmetinde müslüman ferdin huşusunu bozacak bir durum sözkonusu değildir. Yol ve sokak, gazete ve televizyon, okul ve aile İslâm'a göre olacaktır. Kişinin dış dünyayla irti­batında herşey İslâm'a göre olduğu için, namazlarını huşu ile eda edeceklerdir. Bu günün müslümanlarının huşusunu bozan, imanını zayıflatan her türlü va­sıta, İslâmi bir ortamda İslâmi mesajlar sunacaktır. Ayette namaz için, iktidarın ve imkanın şart koşul­masının mânâsı budur. İşte müslüman fert namazla­rını eda ederken, mutlaka yüce gayeleri hedeflemelidir. Bu da ancak namazın fonksiyonunu hem kendi hayatına, hem de toplum hayatına kazandırmakla mümkün olur.

ALLAH'ım! Bizi islâm ümmetini oluşturan namazlı mü'minlerden eyle...

10- Son kez kılıyormuş gibi ikame etmek

Bir mü'min namaza durduğunda, belki öbür vakte yetişemeyeceğini, ölümün kendisini yoklayacağını düşünmeli. ALLAH'ın huzuruna son kez çıkıyormuş gi­bi olmalıdır. Bu duygu mü'mini huşûya sevkedecektir. "Namaz kıldığın zaman, veda eder gibi namaz kıl." (Ihya-u Ulumud-din) Mü'min her namazında dünyaya da veda etmeli, onun esaretinden kurtulma­lıdır.

Namazda huşu için bu gibi hususlara dikkat eder­sek, "Namaz mü'minin miracı olur" onu ALLAH'a yükseltir. "Dinin direği olur" onu ayakta tutar. "Dua ve istiğfar olur" mü'mini ALLAH'a yaklaştırır. "Nur ve temizlik olur" ehlini tertemiz yapar. Ve alınlarında secdeden izler bırakır. "Zikir ve hatırlatmadır" ehlini devamlı uyanık tutar. "Gerçekten namaz kötülükler­den meneder ve tüm uyumsuz işlerden uzaklaştırır" ayetinin mânâsı tecelli eder.

ALLAH'ım, bizi namazlarında bu mânâyı gerçekleş­tiren kullarından eyle.

Hasan Büyür / Namaz Bilinci
« Son Düzenleme: Temmuz 22, 2009, 12:12:26 ÖS Gönderen: DER!N »

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek