Halı sanatı, başından beri sıkı sıkıya Türklere bağlı olarak gelişmiştir. Bu bakımdan denilebilir ki, halı dünya medeniyetine Türklerin bir hediyesidir. İlk düğümlü halıların, üçüncü yüzyıldan evvel Orta Asya’da Türkler tarafından yapılmaya başlandığı, bu gün artık kabul edilmiş bir gerçektir. Onlar önce dokumalara yün iplikler düğümleyerek hayvan postuna benzer halılar meydana getirdiler; zamanla bunlardan diğer halılar gelişti. Aralarında bağlantı kurulamayan Pazırık halısı bir tarafa bırakılırsa bu güne kadar bulunan en eski halılar, Orta Asya’da yapılan kazılarda ele geçirilen küçük parçalardır. İlk olarak Sir Aurel Stein, 1906-1908 yıllarında Çin Türkistanı’nda yaptığı kazılarda Lou-Lan kuyu mezarında ve Lop-Nor’da bir Buda mâbedinde (Stupa) ilk parçaları bulmuştur. Bunların renkleri canlı ve parlaktır; üzerlerinde üç çeşit sarı, koyu mavi, kırmızı, mat yeşil ve kahve renkleri görülür. Örneklerde baklavalar, şeritler ve stilize çiçekler vardır. Bunlar şimdi İngiltere’dedir. Daha sonra Le Cog 1913’de Turfan kazılarını yaparken Kızıl’da bir mâbedin kubbeli odasında diğer parçaları meydana çıkarmıştır. Bunlarda kırmızı zemin üzerine siyah konturlu sarı bir örnek göze çarpar.
Bundan sonra halı sanatı onbirinci yüzyıldan itibaren Selçuklu Türklerinin hakimiyetiyle ve onlarla birlikte Orta Asya’dan, Batıya doğru yayılmıştır. Büyük Selçukluların bu eski halı sanatından da hiçbir eser zamanımıza kadar gelememiştir. Ancak Anadolu Selçukluları zamanından ve onüçüncü yüzyıl ortalarından kalan halılarla Selçuklu Halı Sanatı hakkında bir fikir edinebiliyoruz.
Bunlardan Konya Alâeddin Camii’nde bulunmuş üçü büyük boyda ve bütün, beşi parça halinde sekiz Selçuklu halısından ibaret bir koleksiyon halen İstanbul Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nde bulunmaktadır. Çok yıpranmış halde zamanımıza kadar gelebilen bu halılar, daha sonraki halı sanatının asıl temeli olmuş, Orta Asya’da bulunan parçalar, halı sanatının gelişmesinde hiçbir rol oynamamıştır.
Renk ve kompozisyon bakımından da bu halılar o kadar ahenkli ve zengin bir gelişme gösteriyorlar ki, bu kadar yüksek bir sanat olgunluğuna ancak uzun bir gelişmeden sonra varılabileceği şüphesizdir. Bu hal de, Anadolu Selçuklularının halı sanatını beraber getirdiklerine işaret eder.
Bunların renkleri umumiyetle koyu mavi ve koyu kırmızı olup üzerlerindeki motifler açık mavi ve açık kırmızı renktedir. Koyu ve açık sarı renkler ile bazen açık yeşil bir renk de görülür. Açık ve koyu renklerin çeşitleri ile çok zengin, ahenkli ve dinlendirici bir harmoni meydana getirilmiştir. Renk sayısı pek fazla olmamakla beraber nüans farklarıyla büyük bir zenginlik tesiri uyandırılmıştır. Motifler umumiyetle geometrik şekillerden ibarettir. Baklavalar, yıldızlar, etrafı çengellerle çevrilmiş sekizgenler en çok görünen şekillerdir. Bazen geometrik şemaya uydurulmuş nebatî motiflere de yer verilmiştir.
Fakat bu Selçuklu halılarının en karakteristik tarafı, iki kûfi yazılardan meydana gelen geniş bordürlerdir. Bunlar, uçları üçgenlerle nihayetlenen dik harflerden ibarettir. Sonraları çeşitli değişmelere uğrayan kûfi yazılı bordür, Anadolu halılarında, Alman, Flaman, İtalyan ressamlarının tablolarında görülen halılarda onyedinci yüzyıla kadar yaşamaya devam etmiştir. Selçuklu halılarından alınan diğer motifler de sonraki devir halı sanatı üzerinde tesirlerini göstermiştir
Ondördüncü yüzyıl başlarından itibaren kuvvetle üslûplanmış hayvan figürleri de Anadolu halılarında görünmeye başlamıştır. Bunlar arasında iyice üslûplanmış bir ağacın iki tarafına dayanmış kuşlar, tek tek kuşlar ve dört ayaklılar tipiktir. Bir halının bütün kareleri tekrar eden örneklerle aynı dolguyu gösterir. Birbirine benzeyen üslûplanmış hayvan figürleri basit bir şekilde sıralanmaktadır. Aynı devirde kareler içinde geometrik motiflerle diğer bir halı grubunun mevcut olduğu tablolardaki tasvirlerden anlaşılmaktadır. Ondördüncü yüzyıl sonuna doğru hayvan figürlü halıların örneklerinde bir zenginleşme görülür. Sekizgenler ve kareler içine yerleştirilen tek tek kuşlar ve hayvanların yerini hayvan grupları almaya başlar.
Onbeşinci yüzyılda örnekler daha da değişerek sulh içinde yanyana duran hayvanların mücadele halinde göründüğü, hayvan kavgası kompozisyonları ortaya çıkar. Bunlardan ejder ve zümrüd Anka mücadelesini canlandıran orjinal bir halı, halen Berlin Müzesi’nde bulunmaktadır. İtalya’da satın alınarak Berlin Müzesi’ne mal edilen bu ilk hayvanlı halıdan sonra diğer orjinaller birer birer ortaya çıkarılarak hayvanlı halılar grubu meydana gelmiştir.
Hayvan figürlü halılar onbeşinci yüzyılda gittikçe azalarak yerlerini geometrik motifli halılara bırakırlar. En çok kancalı sekizgen veya baklavaların yanyana ve üstüste sıralanması şeklinde bir kompozisyon görülür.
Onbeşinci yüzyıl ortasından onaltıncı yüzyıla kadar zemini koyu renklerle geometrik sahalara ayrılmış ve bordürlerinde kufi yazıyı hatırlatan motiflerle yeni bir halı grubunun ortaya çıktığı göze çarpar. Bunlarda bütün örnekler ya geometrik veya kuvvetle üsluplanmış motifler haline gelmiştir. 1451’den başlayarak evvelâ İtalyan ressamlarının tablolarında sık sık resmedilen fakat sonradan Holbayn (Holbein)’in tablolarında çok görüldüğü için Holbayn halıları adı verilen bu çeşit halılardan az orjinal örnek kalmıştır. Zemini koyu renkli, çok defa kırmızı olan bu halılar onbeşinci yüzyıl ortasından onaltıncı yüzyıla kadar tablolarda görünmektedir. Holbayn halılarının bütün örnekleri geometrik veya kuvvetle geometrikleşmiş motiflerin sıralanmasından meydana gelmiştir. Bunların ilk iki tipinde örnekler küçük parçalıdır. Birinci tip geometrik olup, kaydırılmış eksenlerle düzenlenmiş baklava biçimi motifler ile sekizgenlerin alternatif olarak sıralanmasından meydana gelmiştir. İkinci tip bitki motiflerinden meydana gelen, haça benzer zengin baklavalar ve konturları kaybolmuş sekizgenlerle aynı şemayı muhafaza eder. Onaltıncı yüzyılda Venedikli ressam Lorenzo Lotto’nun tablolarında resmedildiği için bu ikinci tip, Lotto halıları adıyla da tanınmaktadır.
Üçüncü tipte örnek zeminin bütün genişliğine yerleştirilen içi sekizgenlerle doldurulmuş büyük bir kare şeklindedir. Bu kare, uzunlama iki veya dört defa tekrarlanır. Dördüncü tip bunun değişik bir şekli olup sekizgenlerle doldurulmuş büyük karelerin altında ve üstünde ikişer küçük sekizgenden ibaret bir örnek gösterir.
İlk iki tip Holbayn halılarında çok defa kûfi bordürler görülür ve bunlar zamanla örgü haline gelir. Sonraları bunların yerine bordürlerde görülen kıvrık dallar, çiçekler, rumîler ve bulut motifleri Uşak halılarını hatırlatır. Bu halılar teknik ve renk bakımından da Uşak halılarıyla yakınlık gösterdiğinden aynı bölgede yapılmış olmaları kuvvetle muhtemeldir. Esasen Holbayn halılarının küçük kareli ilk iki tipi daima kırmızı üzerine sarı örneklerle Uşak halıları grubuna geçişi hazırlamaktadır.
III. ve IV. tip Holbein halıları da Bergama halılarına geçişi hazırlamıştır.
Selçuklu halılarından sonra Türk halılarının ikinci parlak devri onaltıncı yüzyılda Uşak ve çevrelerinde yapılan halılarla başlar. Bunlar Anadolu halılarının en önemli grubunu teşkil ederler. Bazen çok büyük ölçüde ve zengin desenli olurlar. Bunlarda tuğla kırmızısı, koyu mavi ve parlak sarı renkler esastır. İkinci derecede olarak yeşil ve açık mavi renkler bazen siyah konturlar görülür. Beyaz zeminli olarak yapılan Uşak halılarında renkler daha hafiftir.
Çok zengin çeşitleri olan Uşak halılarının iki ana tipi madalyonlu Uşak halıları ile yıldızlı Uşak halılarıdır. Madalyonlu Uşak halılarında örnek, ortada büyük bir madalyonla kenarlarda parça madalyonlardan veya madalyonların çeşitli şekilde sıralanmasından meydana gelir; halının ortası daima tam bir madalyonla belirtilmiştir. Yıldızlı Uşak halılarında, zeminde, koyu renkli yıldız motifleri görülür. Madalyonlar yıldız haline gelmiştir, bunlarda orta belirtilmez.
Bu iki tipten madalyonlu Uşak halıları daha önemlidir ve on metre uzunluğa kadar yapılıyorlardı. Yıldızlı Uşak halıları ise orta büyüklüktedir.
Onaltıcı yüzyıl sonlarında Uşak halılarının şöhreti bütün Avrupa’ya yayılmıştı. Avrupa’nın asil aileleri, üzerinde kendi armaları bulunan Uşak halılarını sipariş ediyorlardı. Böyle armalı Uşak halılarından örnekler günümüze kadar gelmiştir. Uşak halılarının en eski örnekleri onaltıncı yüzyıl ortasına kadar görünür. Kuşlu halılar adı ile tanınan Uşak halıları, örneği meydana getiren şekillerin ilk bakışta kuşu andırması yüzünden bu ismi almıştır. Hakikatte bu, birbiri ile karşılaşan iki yaprak motifi arasında zeminin çeşitli renginden meydana gelen aldatıcı bir görünüşden başka bir şey değildir.
Onyedinci yüzyılda Uşak halılarının parlak devri devam eder. Onsekizinci yüzyılda bir gerileme başlar, bazı gruplar kaybolur, büyük gruplarda bozulma görülür.
Sonraki devirlerde Bergama halıları, Kûfi bordürlerden başka Selçuklu halılarından diğer birçok motifleri de devam ettirmişlerdir. Bu halılar, geometrik örneklere uydurulmuştur. Bazen geometrik şemaya uydurulmuş stilize nebatî motifler görülür. İlk Bergama halılarında örnek, üst üste yerleşen iri ve basık sekizgenlerden meydana gelmiştir. Sonraları ortada büyük bir sekizgen, alt ve üst kenarlarda ikişer küçük madalyondan ibaret bir şema görülür.