Gülü ne kadar çok sevdiğimi anlıyorum. Bir dostun elinden verilince, buram
buram dostluğu koklayınca dünyalar sizin oluyor sanki.
Nedamet yüklü bakışlar, dostun vefa ikliminde gezinip derûnî hisleri
coşturuyor ve cevap olarak, mağfiret celbeden bakışlar fırlatıyor sevgi
habbelerinin sırtında. Ne de coşkun hislermiş meğer duyulan, mekanların
sultanı kalpte. Balık ne anlar engin denizde suyun kıymetini, ancak ondan
uzak kalınca farkına varır abı hayatın ne olduğunu...
Güzel ve samimi düşünüyor olabilirsiniz. Ama ifade kısırlığı neler
kaybettirir bir bilseniz. Nice köklü dostluklar şefkat tokatlarını beklermiş
meğer anlaşılmak için. Sancılar çekmek, uykusuz gecelerde gözyaşı dökmek
gerekirmiş. Ama sonunda, ne kadar çok sevdiğini anlatırmış bütün bunlar
sana. Sevmeyi sevdiğini, dostunu sevdiğini, insanı sevdiğini...
O küçücük sanduka var ya, hani kalp denen, yürek denen. Kimilerinde
hıçkırıkları pembe gülüşlere çevirir; kimilerinde mavi hülyalara yelken
açar, gülşenleri dolaşır, gülleri koklar birer birer. Zaman mı? Zaman, ölüme
koşarken şuursuzca harcanılan olmamalı. Zaman, muhabbeti anahtar yapıp,
gönülleri fethetmek için vicdanlara hükmeden mestane ruhların, şuurluca
kullandığı bir sermaye olmalı. Kalbin ve zamanın izdivacından nur doğmalı
ve o nur, narı yakmalı dostluk ikliminde, dostun vefa ikliminde.
Dostluk öyle bir şey ki, hep tazelenmek ister yüreklerde. Yağmalanmış
akıllarda hatırlanmak ister durmadan. Hatırlatın, tazeleyin, o zaman
göreceksiniz ne lezzetli bir şey bu dostluk.
Yeri geldiğinde sararıp solan, düşen bir kuru yaprak olun, ama asla
sarartmayın, soldurmayın taze gönülleri. Sevdalı fırtınalar olun, ama asla
etrafınızı yıkmayın. Oyuncu olun, ama vefa dolu dostluklar sergileyin
oyununuzda.
Siz de bir gül alın elinize ve koyun sevgiyi gönlünüze... Göreceksiniz o
zaman insanları ne kadar çok seviyormuşsunuz meğer. Tek bir gülle bin gönül
kazanacak, varlığınızın lezzetini yaşayacaksınız tekrar tekrar..
alıntı