Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
İ`lâ-yı Kelimetullah Ülküsü

Gönderen Konu: İ`lâ-yı Kelimetullah Ülküsü  (Okunma sayısı 2352 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Aslanamca

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 121
İ`lâ-yı Kelimetullah Ülküsü
« : Nisan 06, 2010, 12:18:14 ÖÖ »
İ`LÂ-YI KELİMETULLAH ÜLKÜSÜ

İ`lâ-yı Kelimetullah, sözlük manası itibariyle "Allah adının yüceliğini bildirmek ve yaymak demektir. Sosyolojik bir kavram olarak ise; "Her türlü küfre ve şirke karşı, Allah`ın varlığını, birliğini, İslam`ın yüceliğini ve Kur`an`ın üstünlüğünü savunmak ve Allah yolunda cihad etmektir.

Yüce kitabımızdan ve sevgili Peygamberimizden öğrendiğimize göre insan, sadece Allah`a kul olmak için yaratılmıştır. Yüce Allah insanı sadece kendisine kul olacak ve kendisini tanıyacak, bilecek fıtratta yaratmıştır. Çünkü Allah`a iman, ezelde Allah tarafından insanın ruhuna enjekte edilmiştir.

Bu bakımdan İ`lây-ı Kelimetullah, Kelime-i Tevhid nurunu bütün gönüllere ve kafalara nakşederek, bütün sahte tanrıları, bütün kanlı diktatörleri ve bütün putları yıkmak ve yok etmek demektir. İnsanları sömüren, ezen ve alçaltan her çeşit batıl inanca karşı mücadele etmek demektir.

Üzülerek belirtelim ki, Yüce Allah`ı bırakıp kendisine sahte tanrılar edinen veya Allah`a şirk ve ortak koşan insanlar tarihin her döneminde olmuştur ve bu gün de vardır ve yarında olacaktır. Tarih sahte tanrılara ve sahte dinlere inanan kadrolarla bir ve tek olan Allah`a ve O`nun göndermiş olduğu dine inanan kadrolar arasındaki mücadeleye şahittir. Bu mücadele Kıyamete kadar sürecektir.


Eski Cahiliye devri Araplarının, Eski Yunan`ın, Roma`nın, Eski Mısır`ın tanrılar velhâsıl ne kadar eski ve sahte tanrılar varsa tarihin derinliklerinde kaybolurken, Diğer yandan onların yerini Yüce Allah`ın Nisa Suresi 117. âyette belirttiği gibi: "Onlar, Allah`ı bırakırlar da, yalnız dişilere taparlar" diye tarif ettiği para ve şehvetinin esiri olan insanlarla para ve dünyayı kendisine tanrı edinen çeteler almıştır.

Kısacası sadece Allah`a kul olarak ve en şerefli varlık olarak yaratılan insan tehlikededir. Sahte mabud ve sahte tanrıların tahakkümü altında inim inim inleyen, üretim ve sermaye aracı olarak kullanılan insan bugün de köleleştirilmiş bir durumdadır. Paranın siyaseti yönlendirdiği ve dünya nüfusunun %2`sinin sermayeyi kontrol ettiği bir dünyada insanlık mutsuz ve çaresiz bir durumdadır.

İşte İslam, "Allah`tan başka tanrı yoktur" gerçeği ile insanı sahte tanrılardan, mâbutlardan, kula kul olmaktan kurtarıp, her iki dünyada da mutlu kılmak üzere gönderilmiştir.

İ`lâ-yı kelimetullah, her şeyden önce bu gerçeği bilmek, yaymak ve insanı kula kul olmaktan, ezilmekten ve sömürülmekten kurtarma davasının adıdır.

İ`lâ-yı kelimetullah ülküsü, Osman Gazi`nin deyişiyle:

"Allah yolu ve Allah`ın dinini yaymaktır. Yoksa kuru kavga ve cihangirlik davası değildir."

Milletlerin hayat felsefeleri, dünya görüşleri, devletçilik, teşkilatçılık ve kanun anlayışlarının oluşmasında dini inançlarının büyük etkisi vardır.

Eski Türklere göre nasıl ki gökte, yerde ve kainatta tıkır tıkır işleyen bir düzen varsa ve bu düzeni sağlayan Yüce Allah ise; yeryüzünde de saat gibi işleyen bir düzen olmalı ve bütün insanlık bu düzen içerisinde rahat içinde yaşamalıydı.

Eski Türk dinine göre: "Üstte gök aşağıda yağız yer ve ikisi arasında kişioğlu-insanoğlu yaratılmış ve Türk hakanları insanlar üzerine idareci olarak tahta oturtulmuşlardır." Bu ifadelerden anladığımıza göre: Yüce Tanrı`nın kut (bağış ve nasip) vermesiyle tahta oturan Türk hükümdarları "Yüce Tanrı`ya karşı sorumlu olma", ve "Cihanın idaresi ile görevlendirilme" bilinci ile hareket ediyorlar ve kendilerini "Dünya Hakanı", devletlerini de "Dünya Devleti" olarak görüyorlardı.

Eski Türklerin Mitolojik çağlardan beri bu tür "Dünya Devleti" anlayışına sahip oldukları bilinmektedir. Milletlerarası kaynaklar bu tip devlet anlayışına "Üniverselle devlet şekli adını vermişlerdir. Türk kültüründe ise bu anlayışa "Cihan Şümul Devlet" denilmiştir.

Dünya devleti kurma fikri bütün bir millette milli ve sosyal bir şuur haline gelmiş, bu şuurla kurulan devletler çeşitli sebeplerle yıkılmış fakat aynı şuur yeni kurulan devletlerle devam etmiştir. Türk`ün hayat felsefesinde derin bir yer tutan, hatta bu felsefenin temelini oluşturan bu düşünceyi Cihangir atamız Oğuz Han, hükümdar olarak ilan edildikten sonra, "Güneş bayrağımız, gök yüzü çadırımız" demiş; "Daha çok denizlere, daha çok ırmaklara doğru..." diyerek dünyanın fethini hedeflemiş ve dünyanın dört bir yönüne gönderdiği elçilerle bütün milletlerin kendisine tabi olmasını istemiştir.

Divanü Lügaat-it-Türk`de de ünlü efsanevi Türk başbuğu Alp-Er-Tunga "Acun Beği" dünya hükümdarı sayılmaktadır. (İ.Kafsoğlu TMK: 243)

Oğuz Han`ın yerli ve yabancı kaynaklardan öğrendiğimize göre dünyanın çeşitli yerlerine seferleri vardır.

"O, bütün dünyayı fethetmiş, yüz on altı sene yaşamış ve hakimiyet timsali olan altın yayla üç oku ölümünden evvel oğulları arasında paylaştırmıştır."(İ.H.Danişmend,Türk Irkı Niçin Müslüman Oldu/177)


İ`LÂ-YI KELİMETULLAH ÜLKÜSÜ-11-

Eski Türk hakanları savaşları Yüce Allah`ın rızasını kazanmak amacıyla yaparlardı. Oğuz Han, Oğuz Destanına göre, gökten ışık halinde inen, yani Tanrı`nın gönderdiği "Gök tüylü, Gök yeleli" bir bozkurtun yol göstericiliğinde dünyayı fethe çıkmıştır. Dünyayı fetheden Oğuz Han oğullarını toplamış ve:

"Oğullarım! çok savaşlar yaptım. Gök Tanrı`ya borcumu ödedim.." demiş ve gökten inen birinci karısından olan Gün , Ay ve Yıldız; ağaç kovuğundan, yani yerin sonsuzluğundan gelen ikinci karısından olan Gök, Dağ, Deniz adındaki çocuklarına dünyanın yönetimini bırakmıştır. Her biri "Han" unvanını alan oğulların üçü gökten inen, üçü de yerin sonsuzluğundan gelen kadınların çocuğuydu; böylece onlarda yer ve gök bütün kainat bütünleşiyordu. Oğuzlar soy ve güçlerini de yerin ve göğün büyük varlıklarından almış oluyorlardı.(M.Niyazi :178)

Sayın Prof. Dr. İ. Kafesoğlu`nun olaya yaklaşımı daha ilginçtir: "Oğuz Han, Gök Tanrı`ya borcumu ödedim" diyerek ülkeyi oğullarına bırakmıştır.Böylece Türklerde hükümranlık anlayışını da vurgulayan destanda Oğuz`un 6 oğlunun adları da ayrıca Türk Cihan hakimiyeti düşüncesini belirtir durumdadır: Gün, Ay,Yıldız,Gök,Dağ, Deniz. Her biri "Han" unvanını taşıyan bu oğullar, kendi adlarının işaretlendiği sahanın sorumluları olduklarından, dolayısiyle yalnız yeryüzü değil, hemen bütün kainat Türk idaresine alınmış, Türk töresinin himayesinde birleşmiş oluyordu.(Kafesoğlu, TMK : 242) Buradan anladığımıza göre Eski Türklerin hedefi, "yalnız dünyaya değil, uzaya, gökyüzüne de hakim olmak"tı. Bu anlayıştaki bir devlete "Dünya Devleti" demek yeterli olmaz; "KAİNAT DEVLETİ" anlayışı demek daha doğru olur

Oğuz Han`ın "Çok savaştım, Tanrı`ya borcumu ödedim" sözlerinden savaşları " Tanrı`nın emriyle ve O`nun rızasını kazanmak amacıyla yapmak" gibi bir dini gereği yerine getirme anlayışını görmekteyiz. Demek ki; " Kainat Devleti, Dünya Devleti kurma" ve "Dünya nizamını-barışını sağlama" ve "Cihan Hakimiyeti" düşünceleri kaynağını eski Türk dini inançlarından alıyordu. Bu anlayış Türklerin Müslüman oluşlarıyla birlikte "İ`la-yı Kelimetullah" "Allah`ın adını yüceltmek ve Allah`ın rızasını kazanmak" şekline dönüşmüş ve bu şekilde devam etmiştir.

Bursanın Fetih müjdesini ölüm döşeğinde alan Osman Gazi`nin oğlu Orhan Gazi`ye vasiyetinde geçen şu cümleler Türk`ün İ`lâyı Kelimetullah ülküsünü açıklamaya yeter sanırım: "Bizim mesleğimiz Allah yolu ve maksadımız Allah`ın dinini yaymaktır. Yoksa kuru kavga ve cihangirlik davası değildir."

İslâm`a göre, namaz, oruç gibi ibadetler çoğunlukla insanın kendi faydası ve iyiliği içindir. Asıl ibadet nâsa-insanlığa yapılan ibadettir. Bundan dolayıdır ki Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde: "İnsanların en hayırlısı insanlara hizmet edendir. "; " Yerdekilere merhamet edin ki Göktekilerde size rahmet etsin " buyurmuştur.

Biz, bütün yaratılmışları hiçbir ayırım yapmadan, yaratandan ötürü seven ve Yüce Allah`ın mukaddes bir emaneti olarak kabul eden bir fikrin, ve medeniyetin temsilcileriyiz. Sevgili Peygamberimizin buyurdukları gibi :"İnsanların en hayırlısı insanlara hizmet edendir" sözünden hareketle amacımız bütün insanlığa hizmet etmek ve yeryüzünde Allah`ın dini ile barışı tesis etmektir.

Biz, öncelikle Türk ve İslâm dünyası olmak üzere kan ve gözyaşının akmadığı, hak sahibinin hakkını aldığı bir dünyanın kurulmasına katkısı olacak bütün milletlerle işbirliği yapmaya hazırız. Yüce Allah`ın adının yüceltilmesi ve dünyaya hâkim kılınması demek, insanın öncelikle kendisiyle ve diğer insanlarla barışa girmesi ve kula kulluk etmeyip sadece Allah`a kulluk etmesi demektir. Çünkü insan fıtraten sadece Allah`a kulluk edecek ve O`nu yegâne yaratıcı olarak bilecek yapıda yaratılmıştır. Bu bakımdan, insanın öncelikle kendisiyle, sonra bütün insanlarla ve yaratanı ile barışa girmesi, âdil bir dünyanın kurulması ve "Allah`ın adının yüceltilmesi" demek olan İ`LÂ-YI KELİMETULLAH ÜLKÜSÜ Türk insanın fıtratına-yaratılışına son derece uygun bir ülküdür.

Bu ülkünün yayılış metodu, yüce dinimiz İslâm`a ve tarihi Türk devlet felsefesine göre olacak, "Dinde zorlama yoktur" ilkesi gereği kimsenin dinine, mezhebine ve inancına zorlama olmayacaktır. İnanç hürriyetine, insan hak ve hürriyetlerine saygı esas olacaktır. Yeni Dünya Düzeni ve Küreselleşme adı altında dünyayı kendi aralarında parselleyen güçlerin, insan haklarını, milletleri çözmek ve parçalamak, kontrolü kolay küçük parçalar haline getirmek üzere kullanması karşısında, bütün dillere, kültürlere ve inançlara saygı duyarak, aralarında adalet ve açıklık ilkelerini esas alarak, hem milli çözülmeleri durduracak, hem de bütün insanlığın kendi kişiliğini ve kimliğini koruyan, insanı en üstün bir varlık olarak gören, insâni medeniyetin oluşması için bir birleriyle yarışan milletlerden ve devletlerden oluşan bir dünya kurulacaktır.

"Allah, içinizden iman edip salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi, onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaadde bulunmuştur."(Nur suresi âyet:55)

Allah`ın dinine halis bir niyetle sahip çıkan atalarımız, İ`lâ-yı Kelimetullah yâni Allah`ın adını yaymak ve cihana hâkim kılmak uğruna canlarını seve seve vermişler, Avrupa içlerinden Hindistan`a ve Çin`e kadar Allah`ın dinin yaymışlardır.

Selçuklu Sultanı Alparslan`ın "Biz Türkler hâlis Müslümanlarız bid`ad nedir bilmeyiz" dediği gibi, Türklerin İslâmiyet`e ihlasla sarılmaları yüzünden Cenâb-ı Hakk`ta Cihan hâkimiyetini ve âleme nizam verme işini biz Türklere tıpkı Nur suresi 55. âyette vaad ettiği gibi vermiş ve Türkler 800 sene dünyanın hakimi olmuşlardır. Gelecekte de Dünyaya hakim olmanın ve Dünyaya nizam vermenin yolu da yine Allah`ın dinine ihlas ile sahip çıkmaktan ve İ`lâ-yı Kelimetullah Ülküsü peşinde olmaktan geçmektedir. Unutmayalım ki Allah va`dini nutlaka gerçekleştirecektir.

Yüce Allah`ın bu âyetteki müjdesi ve izniyle, Türklüğün ve Türk Dünyasının önderliğinde hak sahibinin hakkını aldığı, kan ve göz yaşının akmadığı ve Cenabı Allah`ın adının hâkim olduğu bir dünya mutlaka kurulacaktır. Tarih sahnesine çıktığı andan itibaren "Dünya Nizamı" nı ve "Dünya Barışını" hedeflemiş bir millet olarak bu tarihi görevimize tekrar sahip çıkmak zorundayız. Ben Türk milletinin bu işin öncülüğünü edeceğine yürekten inanıyorum
« Son Düzenleme: Nisan 06, 2010, 12:30:37 ÖÖ Gönderen: Aslanamca »

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek