Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Hikmet Damlaları

Gönderen Konu: Hikmet Damlaları  (Okunma sayısı 2371 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı KeRvAnCaN

  • Grupsuz
  • *
  • İleti: 523
  • Cinsiyet: Bay
  • Kendi halime bırakın beni artık.
Hikmet Damlaları
« : Mart 24, 2010, 11:59:13 ÖÖ »
HİKMET DAMLALARI



• Madde mana ile kaimdir. Giymek olmasaydı, ceket olmazdı. Oturmak olmasaydı, koltuk olmazdı. İnsanlarda oturmak ihtiyacı olmasaydı, koltuk vb. eşyalar tarihe karışırdı. Demek, asıl olan madde değildir ki ezeli olsun.


• Aslanın olduğu yerde ceylanın olmaması lazımdı. Aynı şekilde kurdun olduğu yerde tavşanın tükenmesi gerekirdi. Fakat kâinatta devamlı kurtlar da var, tavşanlar da var. Aslan da var, ceylan da..Öyleyse bir tanzim ve terbiye eden var. Yoksa bu mesele böyle devam edemez. İşte bu bahsettiğimiz Hâkim-i Ezelidir.


• Bir evde yalnız başınıza yaşasak. Farz-ı muhal bizim her eve geldiğimizde sandık ve sepetlerde elmaları, muzları, portakalları vs.leri hazır bulsak. Bunları kimin gönderdiğini öğrenmeden, merakımızı gidermeden oturup da; “canım sen de..üzümünü ye, bağını sorma” deyip kemâl-i afiyetle yiyebilir miyiz? Hayır..İşte dünya evinde her baharda dağlar dolusu, bağlar dolusu meyveler, nebatlar geliyor. Nereden, kim gönderiyor?


• Şu mevcudat toptan, cahil birinin mi? Âlim birinin mi? İnsan, şoförünün çok usta olmasını ister, arzu eder. Kâinat gemisine tesadüf gibi hurafe şeyleri nasıl kaptan yapar?


• Cehennem de olsa ebediyet bir nimettir. Hapse giren birisi dışarıya göre çok sıkıntılıdır. Tek hücreye atılsa ilk önceki koğuşunu arar hale gelir. Hücreden müebbete mahkûm olsa daha çok ızdıraba düşer. Nihayet, idam söz konusu olsa bir önceki hali idama göre en büyük nimet hükmüne geçer. Bazen insanlar kalp, böbrek nakliyle yaşamak(ama 2, ama 3 gün de olsa) yaşamak istiyor. Demek ölmemek hissi, duygusu insanda vardır. Vermek istemeseydi, istemek vermezdi sırrınca, demek ki Cenab-ı Hak insanları mutlak ademe(yokluğa) atmayacaktır.


• İnsan, parasının hiç bitmemesini, ayakkabısının hiç yıpranmamasını, pantolonun ütüsünün bozulmamasını ister. Mesela, fabrika yaptırırız ama on beş gün sonra sevincimiz minimuma iner. Dünyayı da bugün bize verseler seviniriz, fakat aynı sevinci yarın devam ettiremeyiz. Aynı sevinç(ilk sevindiğimiz an) devamlı olmadığı için, demek bu dünya bile bizi tatmin etmiyor. Evet, insan şu gördüğümüz kâinata sığmaz. Onu ancak ebediyet tatmin edecektir.


• Nefis bizim içimizde, aynı gemide. Bu gemiyi batırınca bilmiyor ki kendi de beraber batacaktır. Bindiği dalı kesen hem ahmak, hem zalim, hem kendine hem bize zulmediyor. Barut ateşe yaklaşınca kendi duman oluyor. Bal arısı insanı sokmak için iğnesini kullandığında kendisi de ölüyor. Nefis de bunlar gibidir.


• Nebatat ve hayvanat insandan önce yaratılmıştır. Sofraya en son gelen hemen tek başına sofraya oturmuş. Askere, kışlaya en son gelen en kıdemlilere birden kumandan olmuş. Hâlbuki askeriyede askere 1 gün önce gelen 1 gün sonra gelene göre daha kıdemli oluyor, bir gün sonra geleni acemi kabul eder. Demek biz insanlar bu kışlaya ve sofraya Kumandan-ı Azam tarafından müşir(mareşal) tayin edildik.


• Teşekkür etme meyli insanda mevcuttur, ama yerini tam tayin edemiyor. Acı kahvenin 40 yıl hatırı olur da, tatlı meyvelerin sahibinin 40 yıl hatırı olmaz mı? Hiçbir insan ağaca, ineğe, koyuna “teşekkür ederim, siz olmasaydınız benim halim ne olurdu” demiyor ve demez. Dese ahmaklık etmiş olur. Çünkü biliyor ki, kendine gelen nimetlerin en kuvvetli sebebi, kaynağı olduğu halde tablacı hükmünde olanlara teşekkür edilmez. Zira şuursuzlar ama şuurlu hizmet ediyorlar.


• Bazıları “benim kalbim temiz, sen kalbime bak” şeklinde gafleti netice veren vesveselerle ibadet mesuliyetinden kurtulmak isterler. Bu, bir askerin komutana selam vermekten kaçınıp: “ benim kalbim komutana karşı sonsuz sevinç ile doludur” deyip askerliğin icapların kaçmak istemesine benzer.


• Kalb temizliğini kap temizliği gibi zannedenler kendilerini aldatmaktan başka bir şey yapmazlar. Ruhun temizliği, bir insanın oturup kalktığı, yeyip içtiği, gezip tozduğu, meşgul olduğu şeylerden anlaşılır. Kalbin temiz olduğu da, o insanın yaratıcısına karşı yaptığı vazifelerin aksaksız olmasından anlaşılır. Kişinin aynası fiilidir. Sözü ikinci derecede kalır. Bir insanın kalbinin temizliği, kalbinin askerleri olan göz, kulak, el, akıl gibi cihazların müspet yerlerde ve işlerde kullanılmasından anlaşılır. Ayrıca her şeyin kendine mahsus temizleyicileri vardır. Halının süpürge, insanın sabun, çamaşırınki deterjan olduğu gibi, kalbin temizleyicisi de namaz, oruç, tefekkür gibi şeylerdir.
« Son Düzenleme: Mart 24, 2010, 12:16:53 ÖS Gönderen: sahra cold »

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek