Bahaeddîn Veled, 1150'de Belh'de doğmuş, babası ve dedesinin manevi ilimleriyle yetişmiş; ayrıca Necmeddîn-i Kübrâ (? - 1221)'dan feyz almıştır.4 Bahaeddîn Veled bütün ilimlerde eşi olmayan, olgun mana sultanı idi. İlahi hakikatler ve Rabbani ilimlerden meydana gelen uçsuz bucaksız bir deniz gibi olan Bahaeddîn Veled, Horasan Diyarının, en güç fetvaları halletmede, tek üstadı idi ve vakıftan hiçbir şey almazdı; devlet hazinesinden kendisine tahsis edilen maaşla geçinirdi.5 Kaynakların6 ittifakla rivayetine göre, devrinin alimleri ve ulu müftüleri, Hazreti Muhammed'in manevi işaretiyle, Bahaeddin Veled'e Sultânü'l-Ulemâ ünvanını vermişlerdir. Bundan sonra da Bahaeddîn Veled bu ünvanla yad edilmiştir. Alimler gibi giyinen Bahaeddîn Veled, adeti üzere, sabah namazından sonra, halka ders okutur; öğle namazından sonra dostlarına sohbette bulunur; pazartesi günleri de bütün halka va'z ederdi. Va'zı esnasında umumiyetle, Yunan filozoflarının fikirlerini benimseyenlerin görüşlerini reddeder ve "Semavi (Allah'dan olan ilahi) kitapları arkalarına atıp, filozofların silik sözlerini önlerine alıp itibar edenlerin nasıl kurtulma ümidi olur" 7 derdi. Bu arada Yunan felsefesini okutan ve savunan Fahreddîn-i Râzi'ye ve ona uyan Harezmşah'ın aleyhinde bulunur; onları bidat ehli (dinde, peygamber zamanında olmayan, yeniden beğenilmeyen şeyleri çıkaranlar) olarak görür ve şöyle derdi: "Muhammed Mustafa'nın yürüyüşünden dahi iyi yürüyüş, yolundan daha doğru bir yol görmedim" 8