Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Geçmiş Zaman Olur Ki

Gönderen Konu: Geçmiş Zaman Olur Ki  (Okunma sayısı 2878 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı durmuş göktekin

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 197
Geçmiş Zaman Olur Ki
« : Kasım 30, 2010, 02:06:48 ÖS »
   GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ!..

   Mazisi olmayanın atisi olmaz! Yani geçmişi olmayanın geleceği olmaz! Geçmiş geleceğin aynasıdır. Aynaya bakarak kendimize çeki düzen vermiyor muyuz?
   Her devrin kendine has medeniyeti vardır. Geçmişi bilmek geleceğin daha sağlam temeller üzerine inşa edilmesini sağlar. İnsan ne kadar karşılaştırma donelerine sahipse o kadar iyi sonuçlar elde eder. Karanlığı görmeyen aydınlığı anlayamaz. Bir şeyin bilinmesi zıddıyladır. Ne kadar çok karşılaştırma imkanınız varsa mesele o kadar rahat ve çabuk anlaşılacaktır. İnsan hatıralarla maziyi yaşar.
   Benim de yaşayıp gördüklerimden iki şeyi yazmayı düşündüm. Okuduğunuzda nereden nereye geldiğimizi anlayacaksınız!
   Elbette insanlık, bugüne kadar pek çok dönemlerden geçerek gelmiştir. Ateş; insanlığın başlangıcından beri çeşitli şekilde yakılmış ve kullanılmıştır.
   Bugün ateş yakmak için kolayca bulduğumuz vasıtaları dün bulamıyorduk. Bugün pek çok vasıtalarla anında ateş elde edebiliyoruz. Evde, yolda, kırda, her zaman her yerde ateş yanımızdadır. Geçmişte bunlardan mahrumduk. Ocağını tutuşturmaya, sigarasını yakmaya, ateşi bugünkü gibi rahat bulamıyorduk.

   Pekiyi… ya ne yapıyorduk:

   Kavak, söğüt, ceviz ve çam ağaçlarının gövdesinde koyu kahverengi, mantar şeklinde, süngerimsi, kıvılcımla tutuşabilecek kadar hassas, bir şey vardı. Çam ağacından elde edilenleri yakıldığı zaman mis gibi çam kokar. Alev almaz, için için yanardı. Yalnız suyla söndürülür. Nemli olanları kullanılmazdı. Yandıktan sonra ayağınızla üstüne bassanız dahi yine sönmezdi. İçinden yanmaya devam ederdi. Eskiden insanlar kırda, denizde bunları kullanırdı. Bunun ismi Kav’dı.
Bilhassa sigara içenlerin; çakmak demiri, çakmak taşı, kav’ı, tütün tabakası, sigara kağıdı yanlarında bulunurdu. Sigara molası onlar için çok keyifli geçerdi. Tabakadan tütün ve kağıdı çıkarır, bir yuvarlak sigara sarar, sigarasını yakmak için, bez keseden çıkardığı çakmak demiri ve çakmak taşının üzerine koyduğu bir çimdik kav’ı tutuşturmak bayağı maharet isteyen bir işti. Sol elinin başparmağı ve işaret parmağı arasında tuttuğu çakmak taşının üstüne koyduğu bir çimdik kav’ı başparmağı ile çakmak taşı arasında sıkıca tutar. Sağ elindeki çelik demirden yapılmış  çakmak demirini, çakmak taşının kenarına vurarak kıvılcım çıkartır. Çıkan kıvılcım kav’ı tutuşturur. Böylece kullanacağı ateşi elde etmiş olurdu.

   Kav’ın hazırlanışı:

   Ağaçlardan toplanan ham kav; bir miktar suya odun ateşi külü konarak kaynatılır. Daha sonra çıkartılır, mantarlar ipe dizilir, güneşte kurutulurdu. Kuruyan kav, sonra bir taş veya kütük üzerinde dövülür, yumuşatılır, kullanıma hazır hale getirilirdi. Çakmak demirini taşa vuruşlarda bile bir ahenk ve ritim vardı. Demiri olmayanlar iki çakmak taşını birbirine çarparak kıvılcım çıkartırlardı. Kav mantarlarının kalitesi iklim, yöre ve ağaç çeşidine göre değişikti.
İşte ateş böyle elde edilirdi.   

   Kav’dan ve çakmak taşından bahsedince, ata yadigarı döven’i atlamak olmaz. Biraz da dövenden bahsedelim:

Makinesiz dönemde yapılan ziraat işlerinde dövensiz harman kaldırmak mümkün değildi. Buğdayın başaktan ayrılması, sapın saman olması için döven olmazsa olmazlardandı.
   Döven; yaklaşık olarak iki metre boyunda, otuzar santimden altmış santim genişliğinde, iki parça halinde, çam ağacından yapılan, ön kısmı biraz yukarı kalkık, ön tarafına yakın bir yerinde hayvanların çekmesi için koşum takımlarının takılacağı bir bağlantı yeri bulunur.
   Altına açılan kanallara kenarı keskin çakmak taşları çakılır. Tarladan getirilen ekin hazırlanmış harman yerine daire şeklinde serilir. Döven, hayvanların çekeceği koşum takımlarına bağlandıktan sonra üstüne çıkan bir insan tarafından hayvanlara deh denir. Yere serilmiş ekin, başak ve saplarını ezerek ve keserek sapları saman yapar. Tanelerin çoğu samanın altına geçer. Saplar hayvanların yiyeceği kıvama gelinceye kadar döven döndürülür. İncelmiş samanla birlikte taneler konik olarak yığılır. Savrularak tanenin samandan ayrılması için rüzgar beklenmeye başlanır. Sonra rüzgar esmeye başlayınca yaba (kürek) denilen aletle yukarı doğru atılarak savrulur. Taneler ağır olduğu için yakına, saman biraz uzağına düşer. Böylece tane samandan ayrılmış olur. Sonra kalburdan geçirilir. Taneler çuvalla, saman kağnı veya eşeklerle samanlığa taşınır.
      

 

   Bir başka yazımda buğdayın ekmek ve bulgur olma serüvenini yazacağım inşallah. Okuyucularımdan yorum ve düşüncelerini bekliyorum.

                           29. 11. 2010
                           Durmuş Göktekin

« Son Düzenleme: Kasım 30, 2010, 02:55:58 ÖS Gönderen: WEBMASTERYOLCU »

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek