Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Bitlis

Gönderen Konu: Bitlis  (Okunma sayısı 5954 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Kelebekler Diyarı

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 5131
  • ...
Bitlis
« : Aralık 06, 2009, 01:29:27 ÖÖ »
Bitlis

COĞRAFYA



Bitlis ilinin topraklarının çoğu sarp ve yüksek dağlardan oluşmuştur. Önemli dağlar olan Nemrut ve Süphan'dır.



Karasal özellikler gösteren Bitlis iklimi, gerçekte doğunun sert ve karasal iklimiyle Akdeniz iklimi arasında bir geçiş niteliği göstermektedir. İlde kışlar soğuk, yazlar ise sıcak ve kurak geçer.



TARİHÇE



Bitlis, ismini Mekadonya Kralı Büyük İskender'in (Alexander), şehirde bulunan kaleyi yaptırttığı komutanlarından "Bedlis'ten" almaktadır. Geçmişi M.Ö. 2000 yılına kadar uzanan Bitlis'te Urartu, Asur, Med, Pers, Mekadonya Krallığı, Roma ve Bizans Dönemleri'ne ait izlere rastlanılmaktadır.



Türklerin 11. Yüzyılla birlikte başlayan Anadolu akınları sırasında önemi bir uğrak yeri haline gelen, bu tarihlerde Alpaslan ve ordularını Ahlat'ta konuk eden Bitlis, Türklerin Anadolu'ya açılmasında çok önemli bir rol de üstlenmiştir.1514 yılında Osmanlıların eline geçmiştir. 1929 yılında Muş iline bağlı ilçe, 1936 yılında ise il olmuştur.


GENEL BİLGİLER



Yüzölçümü: 6.707 km²



Nüfus: 330.115 (1990)



İl Trafik No: 13



Doğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan Bitlis'i, güneyden Siirt, batıdan Muş, kuzeyden Ağrı illeri ve doğudan Van Gölü çevreler.



Bitlis, Kaleleri ve Türk İslam eserleriyle önemli bir ildir.



İLÇELER:



Adilcevaz, Ahlat, Güroymak, Hizan, Mutki ve Tatvan' dır.



Ahlat: İl merkezine 60 km. mesafede, Van Gölü kıyılarında kurulu bulunan Ahlat ilçesinin tarihi çok eskiye dayanmaktadır. Ahlat'ta çoğu 13. yüzyıldan kalma 14 kümbet, 2 kale, Selçuklu döneminden kalma 5 tarihi; mezarlık, Osmanlı döneminden kalma 1 tarihi mezarlık, Yuvadamı köyünün kuzeyinde M.Ö. 2000 ile M.Ö.1200 yılları arasında kalan döneme ait 4 ayrı mezarlık, Osmanlı döneminden kalma 2 cami, 1 hamam bulunmaktadır. İlçedeki Emirlik Bayındır Kümbeti mutlaka gezilmeli ve görülmelidir. İlçenin en önde gelen tarihi varlığı yaklaşık 200 dönümlük bir alanda kurulu bulunan tarihi "Selçuklu Mezarlığı"dır. Mezarlıkta her biri anıtsal yapı özelliğine sahip Şahideli-Şahidesiz sanduka mezarların dışında, Orta Asya Türk Mezar tipleri olan oda tarzı yeraltı mezarları da görülür. Diğer önemli tarihi eserler içerisinde yer alan Kümbetler, İslami etki ile birlikte gelişmiş olan, yer altı mezar odası üzerine küçük bir mescit eklenen dönemin bey ve yöneticilerine ait anıtsal mezarlardır.



Ahlat aynı zamanda Van Gölü çevresinin en güzel sahillerine sahiptir. Kıyı turizmi ve su sporları açısından gelişmeye müsait ilçe sahillerinde 4 ay yüzme imkanı vardı. Ayrıca ilçenin kuzeyinde kalan Sütay yaylası, yayla turizminin canlanması açısından elverişlidir. El sanatları, ürünlerinden olan "Ahlat bastonu", tüm ülkemize ün salmıştır.



Tatvan: İl Merkezine 27 km. uzaklıktadır.İlçe'de kara ve demiryolları ile ulaşım söz konusu olduğu gibi Van Gölü üzerinden feribotla ulaşmak da mümkündür. İlçenin Van Gölü kıyısında kurulu olduğu yer aynı zamanda doğal bir liman olma özelliğine de sahiptir.



NASIL GİDİLİR?



Karayolu: Karayolu ile çevre il ve ilçelere ulaşım mümkündür.



Otogar: (+90-434) 827 72 21 - 226 78 00 - 226 69 69 - 226 79 69 - 226 27 34



Demiryolu: Avrupa - İstanbul bağlantılı Devlet Demir Yolları, Tatvan ilçesinde Van Gölü ile feribot bağlantılı doğu ülkelerine açılır.



İstasyon Tel: (+90-434) 827 57 02



Havayolu: Bitlis'e havayolu ile Van ve Muş illerinden ulaşılabilir.



Feribot Ulaşımı: Van Tatvan arası tarifesiz olarak çalışmaktadır.

Çevrimdışı sahra cold

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 4439
  • Cinsiyet: Bayan
  • ........
Bitlis
« Yanıtla #1 : Ocak 17, 2010, 02:13:16 ÖS »
Tarihçe

Doğu Anadolu Bölgesinde bulunan Bitlis, Van Gölü’nün batısındadır. İsmi Makedonya Kralı Büyük İskender’in, şehirdeki kaleyi yaptırttığı komutanlarından Bedlis’ten gelmektedir. Tarihsel yapıların ağırlıkta olduğu bir vadi içinde kurulduğundan “ Vadideki Güzel Şehir” diye anılır. Bitlis M.Ö.400 yıllarında Urartular’ın yerleşim alanıydı. M.Ö.11. yüzyıla kadar Urartular’ın yurdu olmaya devam eden ve 7. Yüzyıla kadar Asurlular’ın, 6. Yüzyıla kadar ise Medler’in yönetimi altında kalan Bitlis, daha sonra Pers Krallığının kurulması ile 2. Darius tarafından ele geçirilmiştir. M.Ö.4. yüzyılda Makedonya Kralı Büyük İskender’in yönetimi altına giren ve M.S.2. yüzyılda Doğu Roma İmparatoru Trayan tarafından ele geçirilen Bitlis, 7. Yüzyıla kadar Bizans yönetiminde kaldı.
Türkler’in 10. Yüzyılla birlikte başlayan Anadolu akınları sırasında önemli bir uğrak yeri haline gelen ve bu tarihlerde Alparslan ve ordularını Ahlat’ta konuk eden Bitlis, Türkler’in Anadolu’ya açılmasında çok önemli bir rolü de üstlenmiş oldu. 13. Yüzyılda Eyyübiler ve daha sonra Harzemşahlılar ve Moğolların saldırısına uğrayan ve 1514 yılındaki Çaldıran Savaşıyla Osmanlı egemenliğine giren Bitlis, Osmanlı İmparatorluğu’nun idaresi altında ilim, sanat ve kültür merkezi haline geldi. Birinci Dünya Savaşı Esnasında bir süre Çarlık Rusya’nın işgali altında kalan Bitlis, Cumhuriyettin ilanından sonra il yapıldı.
Tarih boyunca çeşitli medeniyetlere kucak açan Bitlis’te, bu dönemlere ait birçok kale, cami, medrese, köprü ve kervansaray yapıları bulunmaktadır. Bu nedenle geçmiş medeniyetlerin kültür ve sanat kalıntılarıyla yan yana yaşamak mümkündür. Nemrut Yanardağı’nın patlamasıyla oluşan Van Gölü’nün, yarısından fazlası Bitlis İl sınırları içerisindedir. Tatvan, Ahlat ve Adilcevaz İlçeleri Van Gölü sahillerinin güzelliklerini, kendi tarihi özellikleriyle bütünleştirir. Özellikle uzun yıllar Selçuklu egemenliği altında kalan Ahlat’ta dünyaca ünlü kümbet adı verilen anıt mezarlar ve mezar taşları, Adilcevaz İlçesi’nde ise Urartular’a ait eserler ve özellikle Kef Kalesi, ilin tarihi zenginliğinin halkalarını oluştururlar.

EFSANE
Gerek Makdis’i gerekse Şerefname’nin yazarı tarihçi Sultan Şerefeddin biri Romanlılar ülkesine diğeri de Farslar’a ait yazdıkları kitaplarda, Büyük İskender için iki boynuzlu İskender diye söz ederler. Çünkü İskender’in alnında boynuz şeklinde iki et parçası vardı. Başka bir açıklamada da, her 32 yıla karn deniyor. Yıldızlarda her 32 yılda bir döndükleri için ve de Alexander (İskender) 32 yıldan fazla yaşadığı için kendisine iki karnlı adam da denmektedir. İki Karnlı Bey ( Alexander ) bu bölgeleri zapt edip Dicle kıyısına eriştiğinde, bu ırmağın berrak suyundan içer, suyun sağlığa yararlı olduğuna kanaat getirir. Oradan Diyarbakır’a gelir. Sonrada Batman kıyısından giderek Kefender Kalesi’ne varır. Fakat Bitlis’ten çıkan sudan içer içmez gözleri ışıkla dolar. Kefender’den Bitlis’e vardığında nehrin iki yatağa ayrıldığını görür. Bunun üzerine önce Avih vadisinden akan sudan içer suyun pek yararlı olmadığını anlar. Fakat Bitlis Kalesi’nin doğusundaki kaynaklardan içince, hemen orada sakin bir uykuya dalar. Bu kaynağın suyundan yedi gün boyunca içer. Kendisinde hiçbir hastalığın kalmadığını görünce hizmetçisi Bidlis’i yanına çağırır, “benim sadık hizmetçim eğer Chasulchas olmak istiyorsan, hazinemden keselerle yeteri kadar altın al ve hemen şuraya bir kale kur. ( Bir kese 2000 altın ) Çapakçur’ dan döndüğümde bitmiş olsun. Öyle bir kale olmalı ki alınması güç olsun. Bu kaleyi ben bile kuşatsam, almakta zorluk çekeyim.”
Bu emri alan Bidlis, tüm ünlü yapı ustalarını, fen bilimcileri, fizikçileri, mühendisleri kalenin yapım işleriyle görevlendirir. Bidlis, kalenin yapım işi bittikten sonra kaleye taşınır. Çapakçur’un alınışından dönen Alexander, kaleyi kuşatır. Fakat bir türlü kaleyi alamaz. “Hey, seni dinsiz adam. Bana karşımı gelmek istiyorsun?” der. Sonrada kaleye her taraftan saldırı emri verir. Yığınla asker gece gündüz kaleye saldırır. Fakat nafile, sonuç değişmez. Büyük İskender, kaleye kapanmış olan Bidlis’in karşısında çaresiz düşer. Bidlis’e şunları söyler.
“İşlediğin tüm bu suçlara rağmen seni bağışlıyorum. Çık dışarı.” Alexander’in gönderdiği elçileri Bidlis tersyüz eder. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, eski efendisinin ordusunu mancıklarla taşa tutar. Demir oklar yağdırır Alexander’in ordusuna, ordudan çok insan ölür. Savaş bu şekilde 40 gün sürer.
41. gün kalenin kayalıklarındaki bir mağaradan eşek arıları bir bulut gibi dışarı çıkarlar. Her bir arı neredeyse bir serçe kadardır. Askerler ve hayvanlar, arılardan kaçmaya başlarlar. Arılar, Alexander’in burun ve kulaklarını sokarak neredeyse öldürürler. Oda çareyi kaçmakta görür. Bu olay Alexander’i oldukça yorar. Muş ovasına doğru geri çekilir.
İşte tam bu sırada Bidlis, kaleden ayrılarak içinde mücevher olan bir kutu , kalenin anahtarı ve diğer armağanlarla Alexander’a gider. Hediyeleri atının ayakları altına bırakan Bidlis yeri öper. Sonra da hediye kutusunu kendisine sunar. Alexander “ Hey, sen kahır olası adam. Neden bunca askerimi öldürdün?” Bidlis hemen yanıt verir; “ Efendim, alınması güç bir kale inşa etmemi siz buyurdunuz. Ben de emriniz üzere yaptırdım. Öyle bir kale olmalı ki, Büyük Alexander bile almakta güçlük çeksin.” Alexander, Bidlis’i kalenin Valiliğine atar. Bu nedenle kale, Bidlis adını alır. Alexander’in emri ile yaptığı için Fransızlar’ın tarih kitaplarında burası Alexander’in payı tahtı olarak adlandırılmıştır.

Halk Edebiyatından Örnekler
Masallar

Anonim halk edebiyatı mahsullerinin en yaygınlarından birisi olan masal, bilinmeyen bir yerde bilinmeyen şahıslara ve varlıklara ait olayların hikayesi olarak tarif edilmektedir. Masal kahramanları padişah, keloğlan, arap gibi insanlar; at, güvercin, kurt, aslan, tilki gibi hayvanlar; dağ, taş, kuyu, su, sofra gibi maddi unsurlar; dev, peri vb. hayali yaratıklar; akıl, zeka, iyilik, kötülük, güzellik gibi yalın fikirler olmak üzere akla gelebilecek herşeydir. Masal sadece eğlendirmek oyalamak amacıyla çocuklara anlatılan bir edebi tür olmayıp; onlara doğru ile yanlışı, hiçbir zaman iyiliğin ödülsüz, kötülüğün de cezasız kalmayacağını öğreten, bilimsel yönüyle ise insanın ve ait olduğu toplumun anlaşılmasını sağlayan bir anlatı türüdür.
Ahlat İlçe Merkezi ve Otluyazı, Uludere ve Güzelsu köylerinde gerçekleştirilen derlemeler sırasında halk edebiyatı anlatım türlerinden masala, “hikaye/heket” dendiği tespit edilmiştir. Masal anlatma karşılığında ise “hikaye/haket söylemek-anlatmak kullanılmaktadır.
Yapılan çalışma sırasında, özellikle televiz2yonun gündelik hayata girmesiyle ve onun toplum üzerinde yarattığı etkiye paralel olarak değişen eğlenme ve dinlenme ihtiyacını karşılaması, masal anlatma ve dinleme ihtiyacını duymamaya neden olduğu tespit edilmiştir. Geçmiş yıllarda özellikle kış geceleri “hikaye/haket anlatıcısı” adı verilen kişiler etrafında toplanılarak, onun anlattığı masalların dinlendiği öğrenilmiştir. Ancak çalıştığımız kaynaklarımızın pek çoğu uzun zamandır hiç masal anlatmadıklarından, atalarından öğrendikleri bu edebi mahsu2ller ya tamamen unutulmuş veya bazı yerlerinden kesintiye uğramıştır. Bu, kaynaklarımızın hatırlayıp anlattıkları masalın birçok yerinde söyledikleri, “daha çoktu gerisini unutmuşum” vb. ifadelerinden anlaşılmaktadır. Buradaki masallar, kaynak kişilerin anlatma şekillerine ve yöre ağzına dokunulmadan sadece okuyucunun daha rahat anlamasını sağlayacak parantez içi eklemelerle verilmiştir.
Anlatıcı, masalın başında ve devamında dinleyiciyi masala hazırlamak ve dikkatini bir noktada birleştirmek ihtiyacını duyar. Ahlat'ta da, masal başında tekerleme denilen bölümün varolduğu tespit edilmekle beraber, anlatıcılar, bu kısımları unuttuklarını ifade etmişlerdir.

Müstakil olarak tespit edilen tekerleme örnekleri şunlardır:
Evvel zaman içinde
Kalbur saman içinde
Pireler berber iken
Develer tellal iken
Ben annemin beşiğini
Tıngır mıngır sallarken
Ha şurada, ha burada
Eşeği yedirdim kurda
Yedi part at yükledim karıncaya
Görmedin mi tuttum pirenin ağını
Kulağına vurdum dağını
Seksen batman iç yağını
Geçen mezatta sattım görmedin mi
Tuttum pirenin iyisini
Soydum çıkardım derisini
Kırk deveye yükledim hepsini
Geçen mezatta sattım görmedin mi
Karıncaya vurdum palan
Yeddi yerden çektim kolan
Söylediğim hepsi yalan
Birbirine uymadı mı

Bir varmış bir yokmuş
Evvel zaman içinde
Kalbur saman içinde
Deve tellal iken
Horoz berber iken
Karşıda bir kadın gördüm
Adını sordum
Dedim adın ne?
Dedi adım Emine
Eğildim baktım peştamalının ortası yok
Bir yanı sazlık samanlık
Bir yanı tozluk dumanlık
Bir yanında davulcular davul döver denginen
Bir yanında boyakçılar boyar boyar renginen
Bir yanı da halıdan halıya boş kalmış

Masal içerisinde ise dinleyicinin dikkatini toplamak amacıyla uygun yerlerde; “Bir içeri girdim sazlık samanlık, tozluk dumanlık”, “Demirciler demir döver kendi halinde. Millet eğlenir kendi halinde” gibi formeller kullanılmaktadır.

Atasözleri
Atasözü, Türkçe Sözlük'te “uzun deneme ve gözlemlere dayanılarak söylenmiş, halka malolmuş söz” olarak tarif edilmektedir. Genellikle maddi bir şekli hareket noktası yapan ve ilk söyleyicilerini tespit edemediğimiz bu dil mahsulleri, hayat prensibi olacak fikir ve düşünceleri; din, ahlak, hukuk, iktisat, terbiye, gelenek-görenek, ile tabiat olaylarından, teknikten vb. çıkacak kaideleri müşahhastan mücerrede giden bir yolla; bazen bir fıkra kılığından söz ve yazı ile nesillerden nesillere intikal ettiren hikmetli cümlelerdir.
Ahlat'ta atasözlerinin yoğun olarak kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu çalışma tespit edilen atasözleri, herhangi bir sınıflandırmaya tabi tutulmadan alfabetik sırayla verilmiştir. - Ağadan hatın aldım, belayı satın aldım.
- Ağayı hatın aldım, belayı satın aldım.
- Ali Papan arvadı, çayda çapan arvadı, gündüz papuç yıpratır, gece çıra tüketir.
- ALLAH verende dingonun bağında da verir, ALLAH aldımı adamda haşılda bile dişi kırılır.
- Anası kızına öğüt vermiş, kızı bacaya çıkmış ana men mi genişem, baca mı?
- Asıl asmaz bal kokmaz, kokarsa yağ kokar, onun aslı ayrandır.
- At at olanda sahibi mat olur.
- At atın yanında kalanda ya huyundan yan tüyünden alır.
- At olmadan mısran olmaz.
- Ay haylara haylara, şavku vurmuş aylara, kırkındaki beravda, şimdi uymuş taylara.
- Bilen bilir bilmeyen bir deste mercimektir.
- Canı yanan eşek nallı attan çok kaçar.
- Dervişe def sorulmaz.
- Deveden büyük fil vardır.
- Eceli gelen köpek cami duvarına işer.
- Eğim eğirdi, cicim dokudu, at dımdığın oldu.
- Eli eli yıkar el de döner yüzü yıkar.
- Eşeğin buynuzi çıkmaz, diyerler zahar kuruktur.
- Eşek olmayınca eşeklere paha biçilmez.
- Görgüsüzden kız alması kolaydır, saklaması zordur.
- Hazıra dağ dayanmaz.
- Isıracak köpek dişini göstermez.
- İğit evi yapılır, altın evi yıkılır.
- İt araba gölgesinde yatar öyle bilir ki, kendi gölgesidir.
- İt itin ayağına basmaz.
- İt yatağından ekmek ufağı aranmaz.
- İtnen harala giremez
- Kannen buz ılanlan yarpuz.
- Keçinin eceli dolmaya, çobanın ekmeğini yemezmiş.
- Koç öldü koyun kuyruk bağladı.
- Molla evinden aş, kör gözünden yaş gelmez.
- Sıcak ekmek kuduz yapar.
- Sürüyü ters çevirirsen topal eşek öne geçer.
- Ürümesini bilmeyen it, sürüye getirir kurt.
- Yoğurt dökülür kiri kalır.
- Yokuş dibinde arpa öküze kâr etmez.

Bilmeceler
Bilmece, “bir şeyin adını anmadan, niteliklerini üstü kapalı bir şekilde söyleyerek o şeyin ne olduğunu bulmayı, dinleyene veya okuyana bırakan muamma” olarak tanımlanır. Ahlat'ta bilmeceye “mesel” adı verildiği tespit edilmiştir. Mesel, geleneksel yapı içerisinde geçmişte çeşitli yaş grupları tarafından toplantılarda, eğlendirmek ve eğitmek amacıyla sorulurken; bugün yalnızca çocukları eğlendirmek amacıyla sorulmaktadır. Çocuklar ise daha çok okulda ve kitle iletişim araçlarından öğrendikleri bilmeceleri tercih etmektedirler. Bu çalışmada bilmeceler yine bir sınıflandırmaya tabi tutulmadan alfabetik olarak verilmiştir.
- Abdest alır namaz kılmaz, cenazeden geri kalmaz - Ölü
- Altından arabası, gümüşten darabası, bunu bilmeyen eşek arabası - Masa saati
- Attım atana, değdi kotana, düzde çaylara, derede balığa - Yıldırım
- Ay elemez elemez, tendirin başına gelemez, gelse de geri gidemez. - Yağ
- Benim bir bağım var, senede gelir otuz salkım üzümü, ağını yersen haramdır, karasını yersen helaldir. - Ramazan
- Benim bir gelinim var gelenin giden elini öper. - Kapı kolu
- Bıcırlının gıcırlısı, gıcırlının bıcırlısı, yarısı canlı, yarısı cansız, yarısı yenir, yarısı yenmez, üç kafalı, altı sözlü, bilen var mı? - Kağnı arabası
- Bilmece bildirmece el üstünde kaydırmaca - Sabun
- Bin binayı mül(k) edersen onikidir kapısı, beşi usta, altı şegirt odur onun tapusu, üçünen olur, dördü beş olmaz, ikinen olur hepsinin işi. - Otuziki farz
- Bir sahan şeker dünyaya eker. - Yıldızlar
- Biz biz idik, otuz iki kız idik, ezildik büzüldük, bir duvara dizildik - Diş
- Bizim evde kuyu var, kuyunun içinde suyu var, suyunun içinde dili var. - İdare lambası
- Çarşıdan aldım bir tane eve geldim bin tane. - Nar
- Çarşıdan alınmaz, mendile sarılmaz, elde tutulmaz, tadına doyum olmaz. - Uyku
- Çil tavuk çilleme tavuk başını kestim kanı yok. - Halı
- Dağdan gelir dağ gibi, kolları budak gibi, eğilir su içmeye, bağırır oğlak gibi. - Sel
- Dağdan gelir sekerek, kara üzüm dökerek - Keçi
- Ezan okur namaz kılmaz, avrat alır nikah kıymaz. - Horoz
- Golot kaşık duvara yapışık. - Kulak
- Hacılar hacca gider, bilmemem nece gider, bir yumurtanın içinde, yüz bin iki cüce gider. - Nar
- Hak Teala hoş yaratmış beş yemiş, beşi dahi birbirini görmemiş, ikisine gün tokunur yaz ve kış, üçü daha güneş yüzü görmemiş. - Beş vakit namaz
- Hay yurtlar yurtlar yurtlar, Yusuf'umu yiyen kurtlar, tırnağından su içer, tepesinden yumurtlar. - Ceviz
- Kara kız kapıları gezer - Sel - saç
- Kat kat döşek, bunu bilmeyen eşek. - Lahana
- Kat kat ekmek katı sofraya gelir yenmez. - Kağıt
- Keçi tırnağı, yıkar ocağı - Tüfek
- Küçük mezar dünyayı gezer - Ayakkabı
- Minare dibi k-âre, bin bir çiçek, bir lale. - Minare gökyüzü; dibi kâre yeryüzü; bin bir çiçek yıldızlar; bir lale ay
- O yanı mermer, oyanı mermer, içinde bir gelin gezer. - Dil
- Taşa vurdun kırılmaz, suya vurdum kırıldı. - Kağıt
- Yapan satar, satan kullanmaz, kullanan da görmez. - Tabut
- Yazın kurur kışın erir. - Kurut
- Yer altında yağlı kayış - Yılan
- Yol üstünde bağlı sandık - Mezar
- Yol üstünde yarım çörek - Hilal

Maniler
Anonim halk edebiyatı mahsullerinin en yaygınlarından birisi olan mani; kadın topluluklarında, iş yerlerinde, tarlalarda vb. yerlerde söylenen ve genellikle hece vezninin yedi veya sekizli kalıpları ile meydana getirilen dört mısralık manzumelerdir. İlk iki mısra birbirinden bağımsız olup; asıl vurgulayıcı tema, üçüncü ve dördüncü mısralarda yer almaktadır. Konuları aşk, gurbet, ayrılık, kıskançlık vb. olabileceği gibi, ramazan manileri gibi özel zamanlara ait manilere de rastlanmaktadır.
Ahlat'ın yoncaları
Çiçek açıp goncalar
El vurmayın gelinler
Asker olup gocaları

Altın kalbur derindir
Suları çok serindir
Bu Ahlat'ın kızları
Bağ evinde gelindir

Atım var katırım var
Elimde satırım var
VALLAHi öldürürdüm
Oğlunun hetiri var

Aya baktım ay iki
Saydım baktım on iki
Ellerin yari geldi
Hani bizim kör tilki

Bağda gezersen oğlan
Fesin egersen oğlan
Fes nedir püskül nedir
Aslan gözelsen oğlan

Çayır üstünde minder
Üzün üzüme dönder
Eğer üzün dönmezsen
Ayda bir selam gönder

Çubuğum ark içinde
Dönüyor çark içinde
Kurban olam o boyan
Dolanır halk içinde

Dam başında kediler
Miyav miyav dediler
İki gelin bir olup
Kaynanayı yediler

Dama serdim hesiri
Al goynuna yesiri
Eğer gaynanam ölürse
Ev olur arı sili

Davşanlar kaçtı dağa
Su doldurdum bardağa
Bu zamanın insanı
Zengine diyor ağa

Dolaba koydum fincan
İçine koydum mercan
Kaynanamın adını
Koydum kuyruklu sıçan

Evlerinin önü iğde
İğdenin dalı yerde
Can kurban canım kurban
İbrahim kimin iğide

Feleğin altın teşti
Sinemi deldi geçti
İspat eyle ey felek
Hangi günüm şen geçti

Havuz başı mermeri
Men almanam berberi
Tıraş eder kelleri
Pis pis kokar elleri

Havuz başı su başı
Men almanam unbaşı
Olursa çavuş oldun
Dosta düşmana karşı

Hay heliler heriler
Birden dolmuş deliler
Acebim ona gelir
Akşam nece gelirler

İki gemi yanyana
Men istemem kaynana
Olursa baldız olsun
O defolur bir yana

İlan aktı kamışa
Su verin susamışa
Mevlam sabırlar versin
Yarından ayrılmışa

Kar yağar lapa lapa
Bizim evin damına
Kız seni alacağım
Ananın inadına

Kayadan yenmem diyor
Basmadan giymem diyor
Olursa atlas olsun
Koynuna girmem diyor

Kaynanalar yılandır
Her sözleri yalandır
Gelinler mor çiçektir
Her sözleri gerçektir

Maydanoz ot değil mi
Yaprağı dört değil mi
Men sennen ayrılmışam
Bu mene dert değil mi

Mektup yazdım aradan
Dağlar çıksın aradan
İlahi sen kavuştur
Yeri gögü yaradan

Mektup yazdım karadan
Dağlar çıksın aradan
İkimizi kavuştur
Yeri göğü yaradan

Sabahın ilk ezanı
Çağır mektup yazanı
İlahi sen kavuştur
Hasret ile gezeni

Şeftali değer ağlar
Dalını eğer ağlar
Valla men ağlamınem
Dert derde değer ağlar

Efsaneler / Menkıbeler

Efsane / menkıbe, temelinde inanç unsuru olan, anlatan ve dinleyenin, gerçek üzerine kurulu olduğuna inandığı bir edebi türdür. Konusu bir olay, tarihi ve dini bir şahsiyet veya bir yer olabilir.
Dede Maksut :
Dede Maksut, Ruşen Ali'nin hizmetkarıymış. Efendisi hacca gitmiş. Birkaç gün sonra hanımına, hacı hatun bi helva çalaydın hacıma götüreyim diyor. Kadın diyor ki, herhal canı helva istiyor, bi helva yapam da yesin diyor. Yapıp veriyor. ALLAHın izniynen Helvayı Beytullaha götürüp efendisine yetiştiriyor, kadının haberi yok. Dede Maksut hayvanlara çok iyi bakarmış. Hayvanların altına gübre sepeler, soyunup üstünde yuvarlanırmış hayvanlar oturunca batan yer var mı diye. Keramete erişmiş. Bu nedenle helvayı da sıcak sıcak Beytullaha yetiştirmiş. Hacısı hacdan geldiği zaman, elini öpmeye gidiyorlar. Benim elimi öpmeyin, gidin Dede Maksut'un elini öpün diyor. Sonra da anlatıyor, diyor ki, bana helvayı sıcah getirdi. Tabağıyla bırahtı gitti, tabağı ben getirdim. Haci, Dede Maksut'tur biz değiliz, diyor.
Deniz Garisi :
Şıh Keremler bir kadın bulup getirmişler deniz garısı diye. Esas ekseri şubatta çıharmış. Denizin kenarında yıhanırken tutmuş getirmişler.
Yedi sene çalışmış orda gadın. Çoh da guvvetliymiş. Memesinin üzerine yara iğnesi açmışlar yedi sene çalışmış. Ondan sonra bi çocuk, gadın ona diyo ki bu ciciyi çek, kendisi çekemiyor. Çocuk çekerken gadın gayboluyor.
Keremşıhı :
Keremşıhı rençbermiş. Şimdi sülalesi var, soyadları da Kerem'dir. O adam gider ahşama kadar 30 bağ ekini biçermiş, bi tenesine binermiş 30 bağ peşine düşer gelirmiş eve.
Bu adam bi gün ölüyor, annesi Ahlat, Ahlat diye feryat ediyor. İşte buranın ismi Ahlat galıyor.

Çevrimdışı sahra cold

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 4439
  • Cinsiyet: Bayan
  • ........
Bitlis
« Yanıtla #2 : Ocak 17, 2010, 02:17:49 ÖS »








 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek