Bir yolcu gelir, bir yolcu gider!
Ne o yollar bitti, ne o yollarda gide gele yol çizgilerine yazdığım kaderim.
İçime sığmayan bir çağlayan olurdu yüreğim. Havadaysam dağları sayardım bir bir. Sılam yakınlaşıyor diye. Bulutları kovalardı gözlerim, sevincim kuşların kanatlarında rüzgârla yarışırdı.
Yere süzülürken birkaç dakika sonra kavuşacağımın tesellisi sukut derdi.
Karadaysam, uzar uzar sonu gelmezdi yolların.. Her dağın gölgesinden güç alırdım. Her gördüğüm ağaca bir çentik sallardı gözlerim. Yine geleceğim diye.
Giderken uzayan yollar; dönerken kâbus olur, yüreğime hançer vurur, gözlerime de iki bulut otururdu.
Ne çok severdim sılaya ulaşmayı ve ne çok severdim sılada kavuşmayı.
Tez biterdi bir ömre sığdırdığım o bir iki gün.. Sonrası yine hasretlik sağılırdı.
Ben yolları sen varsın diye sevdim. Sana kavuşmak için kat ettim. Ben yollardan nefret ettim aramıza kilometrelerce mesafe koydu diye.
Yollar uzadı, ömür kısaldı, yolların çilesi ruhuma kazıldı..
O yollarda ben avucuma kına bile yaktım.. Kınamı da hatta sen kardın. Birde alkolle, Çinci hocaya karın içinde düşe kaka daldık.
Kalpten kalbe bir yol bulduk. Ucuna bir gümüş halka, birde kırmızı kurdele bağladık.
Kırmızı kurdeleyi da yine o yola düşsek diye ağaca sardık.
Bense ağaca kırmızı kurdele yerine, boynuma ilmek taktım.
O yollarda elimde bir kara kömür, harabelere ‘’ SEVDAM ‘’ diye yazdım. Ben o yollarda elimdeki kömür karasını senin döktüğün suyla arıttım.
O yollarda iki dağın arası bir yamaç, otlu çayla ısındık. O yollarda sabahın erinde cayıra çimene salındık.
Sabahın altısı. Dağların üzeri de bulut kaplı. Sisli o yollarda bir sen bir ben birde minik köpecik saklı.
Ellerinden ulaşmış birkaç mayıs papatyası, o yollarda saçlarımın arasına takılmış. Bu da objektife yakalanmış.
O yollarda sivrisinek içinde bayırlarda mangallarda yapılmış. Mangalın kor ateşi sönsün diye nemli çayıra serpilmiş.
O yollarda rakılar içilmiş, çaylar demlenmiş, bir inadın öfkesi uğruna kapılar kitlenmiş, pencereler keçi yoluna çevrilmiş.
Ben o yolları elimde gelin çiçeğine sardım. Ben o yolların simlerini ruhuma kardım.
O yollarda eller buluşmuş, o yollarda döşler kavuşmuş. O yollarda alınlara buse konmuş. O yollarda yağmurda ıslanmasın diye arabalar çekilip korununmuş.
O yollarda; aralarda mola verilmiş, O yollarda polislere hızdan ceza kesilmiş. O yollarda dostlarla yarenlik edilmiş.
Yollar kavuşturmuş sevenleri. Yollar yakın etmiş döşekleri.
Yolların ucunda bir kale. Kalenin içinde bir masa. Masanın üzerinde bir fasıl varmış. O yolun tam karsısından da Ata bakarmış.
O yollarda nice balıklar yenmiş, yanına nar ekşili roka arkadaşlık etmiş.
Yollardan kolyeler, tespihler gelmiş. Yine o yollarda; yollar da, taksiciler de sinir etmiş.
Yollarda tepesi karlı yüce bir dağ. Dağda gözyaşı saklı bir mendil verilmiş. Mendil katlanıp yüreğe gizlenmiş.
Yol uzamış uzamış. Birde bakmışsın yol kısalmış. Yoldan bir haber gelmiş. Yolcun burada denmiş.
Sende bu yolda ‘’ TOZ OLDUN’’ demiş.
Yolun çizgileri binlerce parçaya bölünmüş, tuzla buz olmuş. Yolcular yolundan olmuş.
Bu yolun hikâyesi, bir uçkur yüzünden ziyan olmuş. YOLCULARINA YAZIK OLMUŞ…
Yolcunun birinde, bir kol düğmesi. Düğmelerin özelliği de üzerinde ki simgesi. Şimdi düğmeler iki ayrı kolda, çünkü yolcuları iki farklı yolda.
Olan onlara olmuş ama asıl bu yolda BİR SEVDA MASAL OLMUŞ..
Nur GÜDÜCÜ
