Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Alanlar Arası İlişki /Ali Bulaç (Zaman)

Gönderen Konu: Alanlar Arası İlişki /Ali Bulaç (Zaman)  (Okunma sayısı 2002 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı simal25

  • Grupsuz
  • *
  • İleti: 201
Alanlar Arası İlişki /Ali Bulaç (Zaman)
« : Mayıs 06, 2010, 11:31:59 ÖÖ »
Bugün modern toplumun geldiği noktada üç alan teşekkül etmiş bulunmaktadır:
1) Özel alan: Bireyin ve ailenin mahrem sahası

2) Sivil alan: İş dünyası, mesleki teşekküller, sendikalar, dernekler ve cemaatlerin faaliyet gösterdikleri sahalar.

3) Politik alan: Kamu otoritesinin hizmet yürüttüğü sahalar.

Modern devlet, "kamusal alan tanımlaması" adı altında sivil alanı ve hatta eline geçse özel alanı da zapt etmek istemektedir.

Küresel düzeyde yaşanan gelişmelerin etkisinde üretim yapısının değişmesi, yeni bir politik kültüre doğru baş gösteren evrimle, Batı'nın klasik dönemine ait bu iki alan fikrini gözden geçirmemizi gerektirmektedir. Batı'nın kendi tarihinden beslenen özel alan-kamusal alan ayrımı bugün için anlamlı ve açıklayıcı olmaktan çıkmıştır. Kentleşme ve küresel trendlerin etkisinde kamusal alan politik alan ile sivil alan arasında gidip gelmektedir. Ve eğer daha çok demokrasi ve herkes için demokrasi istiyorsak, sivil alanın inisiyatifini politik alanın aleyhine olmak üzere genişletmenin yollarına bakmamız lazım. Türkiye'de ise aksine, politik toplum/devlet alanının genişletilip derinleştirilmesine çalışanlar vardır. Ergenekon ve demokrasiye müdahale belgeleri hâlâ idari merkezde yer alanların temel yönelimlerinin bu olduğunu gösteriyor.

İslam dünyası bunun derin sıkıntısını yaşıyor. Tanzimat'tan bu yana bir tecrübe yaşıyoruz. Fransız sistemi, Kıta Avrupası, İskoç veya ABD modeli vs. bize sahici açılımlar getirmiyor. Onlar için anlamlı olan bizim için olmayabilir.

Bu durumda "nasıl bir sivil alan?" sorusu önem kazanıyor. İşe "nasıl bir toplum?" sorusundan başlayabiliriz. Belki "toplum" demeden önce de "sivil alan" dememiz gerekir. Bu aynı zamanda bizim yaşama, dünyayı algılama ve örgütlenme biçimimizle ilgili bir konudur. Şu öncüller önemlidir:

1) Bu alan mafyanın kontrolünde olmamalıdır. Çünkü sivil toplum o kadar da masum değil. Sovyetlerin dağılmasından sonra Rusya ve Ukrayna'da sivil hayatı mafya kontrol etmek istedi. Bu açıdan hükümet veya devlet dışı her hükmi şahsiyeti yüceltmek gerekmez.

2) STK diye ortaya çıkan örgütler birer acente görevi üstlenmiş olmamalı. Bugün Ukrayna, Gürcistan, Kırgızistan, Mısır, Lübnan, Türkî Cumhuriyetlerde ve ilgi alanlarına göre Türkiye'de faaliyetleri yabancı vakıflar tarafından finanse edilen çok sayıda sivil kuruluş vardır.

3) Sivil toplum, kendi somut tarihî tecrübesine karşı duyarlı olmalı; Batı'dan kurum, kuruluş ve yapıları olduğu gibi kopya etme hatasına düşmemeli. Tarihimizde burjuva sınıfının ortaya çıkmamış olması, tarih boyunca insanın ve toplumun devletin mutlak hakimiyeti altında ezildiği anlamına gelmiyor. Karl Marx, sömürgecilik gibi yüz kızartıcı bir suçu mazur gösterdi. Çünkü ona göre, bizim gibi toplumların içinde bulundukları durumdan kurtulmaları mümkün değildi. İş Müslüman toplumların analizine geldiğinde Max Weber ile Karl Marx veya Montesquieu arasındaki fark anlamını kaybediyor, kolayca bir yerde buluşabiliyorlar. "Doğu despotizmi" Weber için de Montesquieu için de geçerli bir kavram.

Biz tarihimizi ve toplumumuzu, yani aslında kendimizi kendimize özgü kavramlarla anlayabilmeliyiz. Başkalarının kavramlarıyla düşündüğümüz zaman aklımızı başkasının aklına teslim ediyoruz. Bu Batı'dan kopmamız anlamına gelmez, gelmemelidir. Ama bütün dünya Batı'nın derin etkisinde kendini algılama ve dünyaya Batılıların gözüyle bakma durumunda olmamalıdır. Batı'da "dine karşı düşünce" sivil toplumun teşekkülünde önemli rol oynadı, bu doğrudur. Ancak bizde tarih boyunca devletin otoritesine karşı din, yani İslamiyet toplumu korudu, sivil inisiyatifleri devletin nüfuzunu toplumun kılcal damarlarına kadar yaymasının önüne geçti. Bu olayda Batı ile İslam'ın yaşadığı tarihî tecrübe taban tabana zıttır. O zaman özel alan, sivil alan ve kamusal alan ayrımına gider ve söz konusu alanlar arasındaki ilişkilerin mahiyetine bakarken, bu temel farkı göz önüne almalıyız
 
« Son Düzenleme: Mayıs 06, 2010, 11:42:17 ÖÖ Gönderen: sahra cold »

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek