Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Trying to access array offset on value of type null in /home/tsstfrm/public_html/Sources/Load.php on line 2074

Notice: Undefined index: googletagged in /home/tsstfrm/public_html/Sources/GoogleTagged-Integrate.php on line 35
Aile Huzuru

Gönderen Konu: Aile Huzuru  (Okunma sayısı 3217 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ebrar

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 2485
  • Cinsiyet: Bayan
Aile Huzuru
« : Kasım 12, 2008, 11:56:41 ÖÖ »
Aile Huzuru




Aile, insanın neş’et ettiği beşiktir. Beşiği sağlam olan nesiller her yönden sağlam olur. Cemiyetin yapı taşı sağlam oldu mu da millet sağlam olur, devlet sağlam olur. Ailedeki problem, insanın bütün gününe bütün işlerine sirayet eder. Hayatı verimsiz hale getirir. Bu problemler kısa vadede birkaç insanı, dost ve ahbabı etkilese de, uzun vadede bütün toplumu ilgilendiren bir yara halini alabilir. Zira huzursuz ailede yetişen nesil, gelecekte cemiyeti tehdit eden bir unsur haline gelebilir.

Herkes bir gün mutlu bir yuva kurma, çoluk-çocuk sahibi olma hayali kurar. Kimileri, evleneceği kadını veya erkeği bütün sıfatları ile hayal eder ve hayalinde yuvasını kurar. Evini dayar döşer, çocuklarını giydirir, dolaştırır, hatta okula bile gönderir. Daha çok yirmili yaşlarda bunun heyecanı ile insanlar uygun bir zamanda nasiplerini ararlar. Kapıları ardına kadar açıktır. Gönüllerine birinin gelip kurulmasını isterler. Gönlüne kurulan kimseyle ölüme kadar hayatlarını birleştirmeyi arzu ederler. Değişik maniler buna engel olur da yaş otuzlu yıllara dayandı mı, bazı değerler evlilikte önem arzetmeye başlar. Acaba, hayatımda neler değişecek, beklentilerime cevap bulabilecek miyim, anlaşılabilecek miyim, hassasiyetlerime dikkat edecek mi gibi daha çok rûhî ihtiyaçları yavaş yavaş öne çıkar. Bu da aşırı seçiciliğe, dolayısıyla da daha geç evliliğe neden olur.

Peki İnsan Niçin Evlenir?

Evlilik, herşeyden önce fıtrî bir davranıştır. Allah, Kur’an’da kadın ile erkeği birbiriyle gönüllerinin sükûnete ereceği, bir elbise gibi birbirlerinin ayıbını örtecek birer eş olarak yarattığını beyan buyurur. Erkekler bedenî arzularının yanında, hayatlarında bir harmoni, tertip, düzen, temizlik ve daha sıcak bir paylaşım ararlar. Kadınlar da, yine bedenî ihtiyacın yanında, korunma, barınma, birilerine dayanma ve aktif paylaşım arzu ederler. İnsan, hayatta kimse ile paylaşamadığı bir kısım hislerini, duygu ve düşencelerini ancak eşleri ile paylaşarak bir anlamda huzur bulurlar. Hiçkimsenin yanında olamadığı kadar onların yanında rahat davranabilirler. Böyle olunca da hiçkimseye olmadığı kadar eşlerine güvenmek isterler. İşin cismânî ihtiyaç boyutu da önemli bir sebeptir. Allah insanların içlerine koyduğu karşı cinse karşı duyulan cismânî arzuların meşru dairede tatmin edilmesini istemiş ve bu sebeple nikahı helal kılmıştır. Fahr-i âlem de, değişik vesilelerle evliliği teşvik etmiş, hatta kimlerle nelere dikkat edilerek evlenilmesi gerektiğini, aile yuvasını kurarken işin vazgeçilmez temel noktalarını, evlilikten sonra herkesin yapması gereken hususları bir bir anlatmış, en güzel şekliyle de kendi hayatında göstermiştir. Yeryüzünde gelmiş geçmiş en huzurlu ev Allah Rasûlünün evi idi. “O, peygamberliğin ruhundaki mehabet ve vakara rağmen, hanımlarıyla latifeleşirdi. Onlarla kaynaşır, bütünleşir ve içli dışlı olurdu. Arada ince bir perde kalırdı ki, o da, Allah’la irtibatlı bulunmanın hasıl ettiği uhrevîlikti, zira O, bir peygamberdi. Hanımları da her şeyden evvel O’nun ümmetiydiler... O’nunla münasebet ve alâka boşluğunu doldurmak mümkün değildi. Zira O, bu yönüyle de müstesna idi. Hanımları da asla O’nsuz bir dünya düşünemiyorlardı.”

Evliliğe Adım Atarken Dikkat Edilecekler:

Evlilik belki de hayatta nasibin en bariz görüldüğü yerdir. İnsanların pek çoğu hiç de düşünmedikleri bir şekilde gelişen olaylarla kendilerini nasiplerinin karşısında bulurlar. Elbette bu işte, insanın iradesinin mühim bir payı vardır. O da sebeplere riayettir. Yani, iyi bir tercih yapabilmek için işi usûlüne uygun olarak takip etmek gerekir. Bu yüzden esbâba tevessül çok önemlidir, yani evlenecek kimselerin eşleri olacak kimseleri tercih ederken, onları birbirlerine tavsiye eden ve her iki tarafı da iyi tanıyan kimselerin bulunması büyük bir avantajdır. Güvenilir kimselere kulak vermek çoğu zaman bizi gerçeği görmeye daha çok yaklaştırır.

Erkek alacağı kızın güzel, kabiliyetli, akıllı, soylu ve zengin olmasını; kız da, erkeğin yakışıklı, zengin, soylu ve kariyerli olmasını isteyebilir. Halbûki, bunlar bir yere kadar önemli olsa da asıl önemli husus, eşlerin dînî yönleridir. Efendimiz, kriter olarak evleviyetle dînî salabetin ve takvanın nazarı itibara alınmasını tavsiye buyururlar. Bu ilk tercihler olumlu olarak gerçekleşince, büyüklerin tavsiyesi üzere minimum altı ay kadar bir nişanlılık döneminin geçirilmesi tavsiye edilir. Bu dönemde, müstakbel eşlerin meşru dairede görüşme, konuşma, ziyaretleşme, hediyeleşme gibi birbirlerini tanıma ve karşılıklı güzel sözlerle aradaki sevginin alevlenmesine vesile olmaları yerindedir. Bu dönemde her iki taraf da birbirini tanımaya matuf sualler sormalı, bu suallerin rahatlıkla sorulabilmesi için karşı tarafa bir güven duygusu verilmelidir. Bu dönemde, kendi isteklerini, huylarını, beklentilerini gizleyen eşler, aslında kendi geleceklerini kararttıklarının farkında bile değildirler. Her ne olursa olsun evleneyim, daha sonra bu hususları açarım veya kozlarımızı paylaşırız kabilinden içten yapılan pazarlıklar daha sonraları huzursuzluğun ve ileri safhalarda boşanmanın sebepleri olabilirler.

Evliliğe yürürken, eşlerin, dînî anlayış, eğitim, soy-sop ve servet gibi hususlarda yakın olmaları (küfüv) nikah için gözetilen önemli konulardandır. Eşler arasındaki fark çok fazla olduğunda uyum problemi başgösterecek ve huzursuzluk doğacaktır. Çok fakirle çok zenginin, eğitim seviyesi çok düşük biri ile âlim seviyesinde birinin, asil bir aileden gelenle problemli bir sülaleden gelen eşlerin evlilikleri genellikle problemli olmaktadır.

Huzurun Temini İçin Eşlere Düşen Vazifeler

Ailede huzurun temininde önemli bir husus, ailedeki herkesin vazifesini bihakkın yerine getirmesidir. Herkes mesuliyetini müdrik olur ve elinden geldiğince vazifesini ifaya çalışırsa, diğer meseleler küçülür gider. Bu arada zaman zaman eşlerin birbirlerini hoşgörüyle karşılamaları, müsamaha ile birbirlerine yaklaşmalarını gerektirecek hadiseler de vuku’ bulabilir. İnsan, en azından dışardaki bir arkadaşına gösterdiği müsamaha ve anlayışı hayat arkadaşından esirgememelidir. Zira, kimse mükemmel değildir. Vazifelerini herkes yerine getirme hususunda samimi olur, gayret içine girer ise, elde olmayan sebeplerle aksamalar olsa da bunlar hoş karşılanmalıdır. Bulaşıklar, çocukların o günkü aşırı yaramazlıkları sebebiyle yetiştirilemeyebilir, her zaman saatinde hazırlanan kahvaltı o gün gecikebilir veya akşam gelirken getirilecek yumurta, zeytin vs. işteki bir kısım sıkıntılar sebebiyle unutulabilir. Böyle durumda, biri, “Hanım çocuklarla çok yoruluyor, benim de hem moral olarak hem de işlerin ucundan tutarak destek olmam lazım.”, öbürü de “Sağlık olsun, bugünlük evdekilerle idare ederiz, herhalde yoğun bir gün geçirdi veya şimdi çıkıp alabiliriz.” gibi mevzuyu basite indirecek, büyütmeyecektir.

Peki Eşlerin Birbirlerine Karşı Hakları Ve Mesuliyetleri Nelerdir?

Kadın'ın Koca Üzerindeki Hakları

“Erkek ailenin geçimini sağlamakla görevli olduğu için kadının maddi ihtiyaçlarını karşılamak durumundadır. Bu anlamda, kadının yiyecek, giyecek ve barınma ihtiyacı kocanın üzerine vazifedir. Erkek kadınla iyi geçinmek ve onun haklarını korumakla yükümlüdür "...Onlarla (zevcelerinizle) iyi geçinin. Şayet onlardan hoşlanmadınızsa (sabredin). Olur ki bir şey hoşunuza gitmez de Allahu Teâlâ onda bir çok hayır takdir etmiş bulunur. (Olur ki Allah size onlardan hayırlı evlâd ihsan eder, yahud, aranızda muhabbet oluverir)" (Nisâ, 4/19).

İslâm, normal şartlarda genel anlamda evde erkeğin aileyi idare etmesini öngörür. Ancak, erkeğe verilmiş olan aileyi yönetmek ve reislik yetkisini kötüye kullanmayı da yasaklar. Bundaki amaç aile düzeninin korunmasıdır.

Kocanın Kadın Üzerindeki Hakları

"Erkekler kadınlar üzerinde yönetici (kavvâm)dırlar. Çünkü Allah kimini kiminden üstün kılmıştır ve çünkü erkekler (kadınlara) mallarından harcamaktadırlar" (Nisâ, 4/34). "İyi kadınlar; gönülden boyun eğenler ve Allah'ın korunmasını emrettiğini kocasının bulunmadığı zamanlarda koruyanlardır..." (Nisâ, 4/34).

Kadınlar kocalarına karşı itaatli ve saygılı olmalıdırlar ki, koca da aile içerisinde gereği gibi vazifelerini yapabilsin. Kadın meşru şartlarda kocasına itaat etmekle mükelleftir. Ayrıca yaptığı ev işleri ve çocuk yetiştirme ise kadının takvasını artıran hususlardır. Çünkü İslâm böyle bir sorumluluğu kadına şart koşmamış, teşvik ederek Allah'ın rızasını kazanacaklarını bildirmiştir.

Erkekler kadınlardan, kadınlarda bulunmayan bazı doğal nitelik ve güçlere sahip oldukları için üstündürler. Yoksa bu onların şeref ve fazîlet bakımından üstün oldukları anlamına gelmez.

Bir hadislerinde Efendimiz ((sallallahu aleyhi ve sellem)) kadının mesuliyet sınırların çizerek: "Kadın beş vakit namazını kılar, yılda bir ay orucunu tutar, ırzını korur ve kocasına itaat ederse Cennet kapıları ona açıktır" buyurmuşlardır. Bir başka hadiste ise, Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Hangi kadın, kocası kendisinden razı olarak vefat ederse, Cennet’e girer.'' (Tirmizî, Radâ, 10).

Yalnız buradaki itaat Allah'ın emirleri çerçevesinde olacağından kocanın bunu hiçe sayması durumunda kadının kocasına karşı itaatı gerekmez. Çünkü Allah'a itaat, kocaya itaatten önce gelir.

Ailede karı-koca arasında karşılıklı tatmin gerekli olan bir ihtiyaç olduğundan her iki tarafın bunu gözardı etmesi doğru değildir. Normal hallerde kadın kocasının bu durumunu bilmeli ve ona karşı saygılı olmalıdır. İslâm yaradılış bakımından kadın ve erkeğin eşit olduğunu savunur. Erkek-kadın eşitliğinde dünyaya ait cezalarda da fark bulunmaz. Kadına karşı işlenen suçlarla, erkeğe karşı işlenen suçların cezası aynıdır. Mirasta kadının erkeğin yarısı kadar hisse alması kadını küçültücü bir hareket olmadığı gibi eşitsizlik de değildir. İslâm'ın kadına bakışı ve erkeğin onun işlerini çekip çevirmekle yükümlü oluşu, evliliğinden önce gerekli harcamaları yapma görevini kadının velisine vermiş olması, evliliğinden sonra ise bu harcamaları kocasına yüklemiş olduğu hususu bilindiğinde, Allah'ın bu konuda ne gibi bir hikmet murad ettiği açıkça anlaşılır.

Kadın, almış olduğu mirastan erkeğe sadece gönül rızası ile olanın dışında hiç bir şey harcamamakta serbesttir. Buna karşılık erkek, her durumda harcamak görevi ile yükümlüdür.

Allahu Teâlâ kadını evin sahibesi olarak yaratmıştır. Erkek ailenin geçimini sağlamak, mal kazanmakla görevli olduğu gibi, kadın da bu malları, evin işlerini gereken şekilde yürütmek üzere harcamakla yükümlüdür. Çünkü kadın, kocasının evinin çobanıdır. Bunun dışında İslâm, evin dışında kalan görevlerin hiçbirinde kadını yükümlü tutmaz. Kur'an "Ve evlerinizde oturunuz" (Ahzâb, 33/33) âyetiyle kadını evinde oturmaya teşvik etmiştir. Ancak bazı hallerde kadının çalışmak için dışarı çıkması gerekebilir. Meselâ; kadının işlerini görüp gözetecek erkeğin bulunmaması, yahut ailenin içinde bulunduğu sıkıntılar dolayısıyla evin dışında çalışmak zorunda kalması, erkeğin geçim sıkıntısı içerisinde bulunması, hasta olması, geçimi sağlamaktan âciz olması bu türden şart ve durumlarla karşı karşıya kalınması halinde İslâm hukukunda bir genişlik ve bir çıkar yol sözkonusudur. Buhârî ve Müslim’de geçen bir hadiste Efendimiz, "Allah, siz kadınlara ihtiyaçlarınız için dışarı çıkmanıza izin vermiştir.” buyurmuşlardır.”

Ailede en temel mevzulardan bir diğeri de, eşlerin birbirlerine saygı duymasıdır. Birbirlerine değer vermeyen ailede hır-gür hiç eksik olmaz. Basit bir mevzu, eşlerin birbirlerinin ailesini, karakterini, davranışlarını vs. yerden yere vurmaya vesile olur. Böyle bir ortamda sevginin yeşermesi de mümkün değildir. İnsan biriyle hayatını birleştirmiş ise, buna hür iradesi ile karar vermiş ise, bundan sonra onu kabullenmesi, ona alışması esastır. Eşlerin birbirine hürmet göstermediği, daha doğrusu değer vermediği bir yuvada aile büyüklerine de saygı yoksa, evdeki yavrular gelecekte kişilik problemleri taşıyan, riyaya ve sûnîliğe açık birer fıtrat haline gelirler. Birbirine karşı bir velînimet gibi bakan eşlerin ise, bakışlarındaki sevginin sıcaklığı nümayandır. Evdeki çocukların asla nazarlarından kaçmayan bu manzaralar, çocuğa özgüven ve edep kaynağı olacaktır.

Huzurun temininde önemli bir diğer husus da, eşlerin birbirlerinin hassasiyetlerine saygı göstermeleridir. Her insan kendisine değer verilmesini ister. İnsana değer verdiğiniz, onların isteklerine, hassasiyetlerine ve duygularına saygı duymanız, mümâşâtta bulunmanızla anlaşılabilir. Bu durumlarda inatla hareket etmek hiçkimseye birşey kazandırmaz. İnat, insana hakta sebat etmesi için verilmiş bir duygudur. Onu yanlış yerde kullanmak felakete sebep olur. Eşin hassasiyetine saygı asla kendi kişiliğinden taviz olarak görülmemelidir. Elverir ki, bu hassasiyetler dinin emir ve yasaklarına uygun olsun.

Öte yandan, eşler birbirlerinin ailelelerine karşı saygılı olmalıdırlar. Hiçkimse kendi ailesi hakkında kötü konuşulmasından hoşlanmaz. Bunu insanın kendi eşi yaparsa, bu arada nefrete, soğukluğa ve hatta husumete sebep olabilir. Ayrıca ailede büyükanne veya büyükbabanın çok büyük rolleri vardır. Baba, kendi baba veya annesine hürmet göstererek, hizmetlerinde bulunup isteklerine itaat ederek, kendi çocuğuna bir model olur. Zira, çocuğun eğitilmesi süreç içinde olur. Çocuk, bu uzun vetirede pek çok örnek görerek, büyüklerine karşı saygıyı, onlara hizmeti öğrenmelidir. Eşlerin karşılıklı büyüklerine gösterdikleri saygı, saygıyı doğurur. Bu da karşılıklı fedakarlığa kapı aralar.

Eşler, bütün bir hayatı paylaşacakları eşlerine karşı fedakarlık yapmaktan asla kaçınmamalıdır. Fedakarlık aradaki sevgiye vurulan saykıl gibidir. Birbirlerine özverili davranan eşlerde karşılıklı güven oluşur. Güven ise, evliliğin vazgeçilmez unsurlarından biridir. Şöyle tatlı bir anektodla bunu da kısaca geçelim.

“Uzun yıllar mutlu bir evlilik sürdüren yaşlı çift, evliliklerinin “ellinci” yılını yaşamaktaydılar ve mutlu süren evliliklerinin altın yılını kutlamışlardı. Bir gün kahvaltıda kadın kendi kendine düşünüp; ‘Elli yıl boyunca kocama nazik davrandım ve ona her zaman ekmeğin iyi pişmiş, kıtır tarafını verdim. Ama bugün bu lezzetli kısmı kendime ayırayım artık’ diye düşünmüş ve ekmeğin kıtır kısmını yağlayıp kendisine ayırmış, öbür yumuşak tarafını da eşine vermiş. Beklediği tepkinin aksine kocası sevinerek, karısının elini öpmüş ve şöyle demiş; "Sevgilim, bana günün en mutlu anını yaşattın. Elli yıldır ekmeğin en sevdiğim yeri olan yumuşak tarafını yiyemiyordum; çünkü çok sevdiğin için o parçayı hep sana bırakıyordum."

Aile fertleri işlerinde birbirine yardımcı olmalıdırlar. Bazan erkeğin bütün yorgunluğuna rağmen çorbayı karıştırması, bebeği tutması, alışverişe çıkması ve hanımının sıkıntılarını dinlemesi gerekebilir. Yine bazan kadının bütün gün ev işleriyle bunaldığı halde, yorgun ve kızgın eve dönen kocasının öfkesini dindirecek tatlı sözler sarfetmesi, latifeler yapması ve onu anlamaya çalışması, kendi sıkıntılarını bir kenara bırakması gerekebilir. Empati yoluyla (onun yerine kendisini koyma) karşı tarafı anlamaya çalışabilir. Bazan eşlerin birbirlerinin işlerini görmede yardıma ihtiyacı olabilir. Bu durumda hiç ıvazsız garazsız yardım alabileceği kimse yine eşi olmalıdır. Eşler birbirlerine bu güvenceyi tâ baştan vermelidirler.

Eşler, birbirlerine alabildiğince şeffaf davranmalı, asla gizemli hareketlere girmemelidirler. Zira güven yuvanın tesisinde ve devamında en mühim dinamiklerden birisidir. Herkes, bir şeyi niçin yaptığı veya yapmadığı merak konusu olduğunda mümkün olan en kısa zamanda sebebini açıklamalıdır. Bu anlamda süprizler uzun süreli olmamalıdır. Aksi takdirde şüphelenmeler, yanlış anlamalar, sû-i zanlar meselenin bütün tadını kaçırır. Öte yandan gereksiz ve aşırı kıskançlıklar da karşı tarafı hayatından bezdirir.

Problemler mümkünse hiç vakit kaybetmeden çözülmelidir. Henüz küçük iken çözülmeyen problemler hızla kangren olmaya yüz tutar. Zira şeytanın en çok fırsat kolladığı anlar bu anlardır. Hemen her iki tarafın kalbine kötü duyguları fısıldar, pireyi deve yaptırır. İnsan, az salim kafayla düşünebilse, belki de kendine güler ve düşündüğü kötü şeylerin şeytan tarafından vesvese olarak kalbine atıldığını hisseder. Zira, katiyyen karşı taraf bunları hak edecek bir şey yapmamıştır. Şeytanın avânelerini en başarılı bulduğu husus karı ile kocanın arasını açmaktır. Yani, karı koca arasında uzayıp giden problemler ancak ve ancak müminlerin en büyük düşmanı şeytanı sevindirir.

Yaşanan bir hikaye olarak anlatılır. Bir genç çift evlenirler ve şöyle bir anlaşma yaparlar. Erkek, “Hanım, eğer ben akşam eve gelirken görsen ki, gömleğimin bir ucunu şalvardan çıkartmış yana salmışım, anla ki, o gün işler ters gitmiş, moralim çok bozuktur. Üstüme gelme ki, seni rencide etmeyeyim.” Hanım, tamam demiş ve eklemiş: “Siz de eve geldiğinizde eğer ben kuşağımın bir ucunu aşağı sarkıtmışsam, siz de anlayınız ki, bütün gün evin içinde bunalmışım, ev işleri, çocuklar beni çok yıpratmış, siz de benim üzerime gelmeyiniz” demiş. Bey de buna “tamam” çekmiş. Beyin eve gelme saatinde kadın pencereden kocasını gözlermiş. Eğer gömleğin ucu sarkmış ise ve kendi canı da çok sıkılmış ise o da kuşağının ucunu sarkıtırmış. Bey eve geldiğinde hanımın kuşağının sarktığını görünce kimse kimsenin üstüne gitmezmiş. O günden sonra o evde asla hır-gür olmamış.

Eşlerin birbirlerinden beklentileri makul ve karşılanabilir olmalıdır. Eğer iki tarafın beklentileri birbirine yakın ise huzuru temin çok daha kolay olur. Daha nişanlılık döneminde iken tarafların beklentilerine ait bazı şeyleri birbirleriyle paylaşmaları doğru olur. Elbette evliliğin her safhasında olduğu gibi bu ilk ve önemli safhada da eşlerin karşılıklı dürüst olmaları kaydı ile...

Ailede birisinin nihaî sözü söyleyen reis konumunda olması zarûrîdir. Bütün aile fertleri her türlü işinde onu bir müracaat kaynağı olarak görmeli ki, evde yetişen nesillerde itaat duygusu gelişsin, birlik ve düzen temin edilebilsin. Aile reisi de, ailenin bütün fertlerine karşı şefkatle, sevgi ve azamî derecede fedakarlık hisleri ile yaklaşmalıdır. İmkanı nisbetinde aile fertlerini sevindirecek davranışlarda bulunma, hediyeler alma, gezmeye götürme kısacası paylaşma gayreti içinde olmalıdır.

Evliliğin sağlam yürümesinde paylaşım çok önemlidir. Sıkıntılar paylaşıldıkça hafifler, sevinçler paylaşıldıkça ziyadeleşir. Arkadaşlık bağlarının kuvvetlenmesinde olduğu gibi evlilikte de kendine has sevgileri artırır. Öğünleri beraber yemek, beraber ziyaretlere gitmek, beraber alış-verişe çıkmak, beraber seyahate gitmek ve dahası beraber çocuk yetiştirmek paylaşımın değişik örnekleridirler. Bazı hususi hissiyatları, geçmişi, gelecekteki hayalleri ve elân yapılan güzellikleri, hizmetleri, ibadetleri birlikte yapma, yad etme de bir nevi paylaşmadır.

İnsan, iyiliğin kölesidir. İyilik yaptıkça hayatından lezzet alır. Hele bu iyilikler Hak yolunda ise bunun zevki tariflere sığmaz. İşte bu güzelliklerin de eşler arasında paylaşılması çok faydalıdır. Aynı duygu ve düşünce ile Allah’a hizmet eden eşlerin bağlılıkları dünyevî duygularla birbirlerine bağlı olanlara nisbeten dağa sağlamdır. Zira ebedî bir hayatta da beraber olmanın sebeplerine sarılmışlardır. Maddi hazların yanında birlikte manevî hazları da paylaşmışlardır. Evde zaman zaman beraber kılınan namaz, beraber gözyaşı dökerek edilen dualar, komşulara yapılan güzellikler de eşlerin paylaşım adına yapabilecekleri güzel faaliyetlerdir. Unutulmamalı ki, evde yapılan ibadetlerin, Allah için gözyaşı dökmelerin, birlikte kitap okumanın ve manevî heyecan atmosferinin evdeki çocuklara tesiri de büyük olacaktır.

Evliliğin huzur içinde devam ve temâdîsi ancak Allah’ın yardımı ile olabilir. Bunca sebeplere sarılan insanlar yine de şeytanın türlü tuzaklarına düşebilirler. Bir anlık gafletleri meselelerin büyümesine sebep olabilir. Bu sebeple belki her gün Allah’a dua dua yalvarıp “ağız tadı, gönül şenliği, huzur, ülfet, muhabbet, istikamet” adına yalvarılmalıdır. Büyükler “Hazreti Adem ile Hazreti Havva, Efendimiz Hazreti Muhammmed (sallallahu aleyhi ve sellem) ile Hazreti Hatice, Hazreti Ali ile Hazreti Fâtıma arasındaki sevgi, saygı, hürmet ve muhabbetten bizlere de bahşet Allah’ım” tarzında dua edilmesini hoş görmüşlerdir.

Eşlerin dikkat etmeleri gereken mühim bir konu da, aile sırlarını asla dışarıya vermemeleridir. Bu manada eşler birbirlerini gıyablarında katiyyen zemmetmemelidirler. Kötü huyları varsa bile, bunu başkalarına şikayet etmek yerine, mümkün olduğunca rahatsız oldukları mevzuları uygun bir atmosferde ve uygun bir üslupta bizzat eşlerine açmalıdırlar. İlerleyen safhalarda ise araya hakem girmesi ve iki tarafın bu hakeme saygı göstermesi istenmeyen sonuçların önünü alabilir.

Kur'ân-ı Kerîm, mesut bir cemaatı, kadınıyla erkeğiyle ele alırken konuyu şöyle resmeder: "Müslüman erkekler, Müslüman kadınlar; mü’min erkekler, mü’min kadınlar; tâata devam eden erkekler, tâata devam eden kadınlar; doğru (sözlü) erkekler, doğru (sözlü) kadınlar; sabreden erkekler, sabreden kadınlar; mütevâzî erkekler, mütevâzî kadınlar; sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar; oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar; ırzlarını koruyan erkekler, (ırzlarını) koruyan kadınlar; Allah'ı çok zikreden erkekler, zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için hem bir mağfiret hem de büyük bir mükâfât hazırlamıştır." (Ahzab, 33/35)

Bu ayette erkek ve kadının sahip olması gereken on mühim vasıf zikredilmektedir. (Belki uzun uzun başka bir yazıda ele alınacak) bu on madde, hakkıyla gerçekleştirilirse, işte o zaman huzurun, mutluluğun, saadetin kapıları o zaman insanlara açılacaktır. Üstad Bediuzzaman’ın, eşlere verdiği şu güzel nasihatle şimdilik bu fasla da noktayı koyalım.

“Bahtiyardır o adam ki, refika-i ebediyesini kaybetmemek için saliha zevcesini taklid eder, o da sâlih olur. Hem bahtiyardır o kadın ki: Kocasını mütedeyyin görür, ebedi dostunu ve arkadaşını kaybetmemek için o da tam mütedeyyin olur; saadet-i dünyeviyesi içinde saadet-i uhreviyesini kazanır.

Bedbahttır o adam ki; sefahete girmiş zevcesine ittiba' eder vazgeçirmeğe çalışmaz. Kendi de iştirak eder. Bedbahttır o kadın ki; zevcinin fıskına bakar, onu başka bir surette taklid eder. Veyl o zevc ve zevceye ki; birbirini ateşe atmakta yardım eder. Yâni medeniyet fantaziyelerine birbirini teşvik eder.”

Mevlâm, bütün ailelere huzur bahşetsin, şeytana fırsat vermesin. Bizleri de şeytanın her türlü vesvesesinden, hile ve tuzaklarından muhafaza eylesin.

Çevrimdışı Kelebekler Diyarı

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 5131
  • ...
Aile Huzuru
« Yanıtla #1 : Ocak 08, 2009, 06:39:48 ÖS »
Amin ALLAH rAZI OLSUN... ARKADAŞLAR ksuruma bakmnayın  klavyem bozuk :(

Çevrimdışı ebrar

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 2485
  • Cinsiyet: Bayan
Aile Huzuru
« Yanıtla #2 : Ocak 09, 2009, 05:39:26 ÖS »
Allah sendende razı olsun elif

 

Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek